14 Kasım 2012 Çarşamba

MEVLANA VE AHRETE YOLCULUK

Bir gurup Hazretlerinden:

“ Eskiden beri ölenlerin cenazesi önünde okuyucular ve müezzinler bulunur.

Sizin zamanınızda bu şarkı söyleyip def çalanların bulunmasında ne mana vardır?” diye sorup

 

“Ümmetin bilginleri ve şeriat fakihleri (din bilgini) bunu kötülüyor ve buna bid’at (Peygamber zamanından sonra dinde meydana çıkan şey) diyorlar” dediler.

 

Bunun üzerine Mevlana:

“ Cenazenin önünde bulunan müezzinler, okuyucular ve hafızlar bu ölünün:

Mümin olduğuna ve

İslam şeriatında öldüğüne,

 

Bizim şarkıcılarımız ise, bu ölünün,

Hem Mümin,

Hem Müslüman,

Hem de Âşık olduğuna şahadet ediyorlar.

 

Bundan başka dünya zindanında ve tabiatın kuyusunda hapis kalıp beden sandığının esiri olan insan ruhu birdenbire Tanrı’nın fazileti ile kurtulup kendi aslına ulaşıyor.

 

Bunun için:

Şenlik,

Sema,

Şükürler etmek icap etmez mi?

 

O öylece kanat vurarak şenlik yaparak, o aziz olan Tanrı Hazretlerini arzu edip ona dönüyor ki, başkaların da fedakârlığa ve yiğitliğe teşvik etsin.

 

Çünkü normal zamanda bile birini zindandan serbest bırakıp gönlünü hoş etseler hiç şüphesiz bu olay bin hamd etmeye ve sevince sebep olur.

 

Gerçekte bizim müritlerin ölüsü de bunun gibidir.

Nitekim buyurmuştur:

 

Şiir:

“ O sultanların her biri,

Bir din sultanı olduğu için onlar beden bağını kopardıkları vakit sevinirler.

 

Onlar devlet şadırvanı

( Ululuk, büyüklük, iyi talihin, mutluluğun toplu olduğu ve kişilere dağıtıldığı yer) tarafına koştular,

Ayak bağını ve zincirleri attılar.

 

Sultana ait olan ruh bir zindandan çıktı.

Biz bunun için niçin elbiseyi yırtalım ve kızalım.”

                                       

                                      ***

ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,

Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489

                                      ***

Mevleviler, mümkün olduğu kadar ölümün korkunçluğunu gidermişlerdir.

 

Ölüm dostun dosta kavuşması, buluşmaya engel olan beden gömleğinin çıkartılması olarak kabul edilmiştir.

 

Bir ülkeden diğer bir ülkeye gidiş olarak kabul edilmiştir.

 

Ağırlaşan hastanın başında ismi celal okunur.   

 

Müslüman olana yapılan yıkama, kefenleme, namaz kılındıktan sonra kabre konur.           

 

Definden (kabre konup üstü örtüldükten sonra) sonra kabir başında Salihler halka olur, el bağlar sayısız tahminen 5 dakika kadar ismi Celal okurlar, içlerinden tarikatta ileri birisi, şu gülbangi çeker:

“Vakti şerif hayrola.

Hayırlar fethola.

Şerler def ola.

Derviş………merhum garka-i garıyk-ı rahmeti Yezdan.

(Ölen Allah’ın ilahi rahmetinde kavuşsun)

Hacesi (evi) hoşnut ola.

Dem-i Hazreti Mevlana.

Sırrı Şems-i Tebrizi.

Kerem-i İmam-ı Ali.

Hu diyelim Hu”

 

Hep birden “Hu” denip baş kesilir ve kabirden dönülür.

Mevlevilerde telkin yoktur.

 

O gece, ölünün hatırası için bir Ayn-i Cem yapılarak şereflendir.

 

İşte böyle yaren,

Ölümün dünya ülkesinden ahret ülkesine göç olduğunu, hazırlık yaptığımız için sevinçle gideceğimizi öğrendik.

                                    *

RAVLİ

 

Popüler Yayınlar