27 Kasım 2012 Salı

HU! VE ŞEMSİ TEBRİZİ 8

"önce yoldaş, sonra yol" derler.
Bu yol için nasıl yoldaşlar gerektir?
Bütün bu âlem perdeler ve örtülerdir.

Âdemoğlu, dünyaya ayak basınca Arş, Kürsi, yedi kat gökler, gökyüzü ve kendi kalıbı onun örtüsü oldu.

Hayvanî ruh, hayvanî örtü, kutsal örtü, böylece önü örtü içinde, perde-perde içinde ta marifet'in bulunduğu yere kadar gizlenmiştir.

Arif de sevgilisine nispetle hem bir perdedir, hem değildir.
O nasıl sevgilidir ki, arif onun önünde düşkündü"?

Falan şeyh çiledeydi.

Arif kimdir, sevilen kimdir?
Diye düşünceye dalmıştı.

Kendini geniş bir çölde yürürken gördü.
Suyu ve çamuru olmayan bir çöldeydi.

Öte taraftan başka bir şeyhin geldiğim gördü.
Şeyhe yaklaştığı zaman sordu:

Sevilen kimdir?
Seven kim?

Şeyh şu cevabı verdi:

Seven öte yandan geliyor, sevilen de bu tarafa gidiyor.
Mehtabın aşağı indiğini gördü.

Bir mescidin kenarında oturdu.
Bir kapı açıldı, kim gelecek diye bekledi.

O şeyh gelerek bir köşede oturdu, kendisinde garip bir hal belirdi. Onlar bu halin onun çile dışındaki hali olduğunu sandılar. (M. 271)

Çilede olunca bu halin neye varacağını düşündüler.
Meğerse onda bir vecd (Kendini kaybedecek derecede ilahi aşka dalmak) hali belirmiş.

Nasıl ki her zaman da bu hal belirmekteydi.
Şeyh bu halin ne olduğunu anladı ve gülümsedi.

Yüzünü yıkadığın vakit şüphe yok ki yıkayan Allah’tır.

Buyurur ki:

Abdest üzerine abdest, nur üstüne nurdur.
Abdest sensin, abdest üstüne abdest yine sensin!

Hasan ve Hüseyin, Sahabelerin arkalarından yürüyorlardı.
Yolda Hazreti Peygamber ve hepsi suyolunda birleştiler.

Abdestler su ile tazelendi.

Hazreti Peygamber bunlardan sordular, abdest ne ile tekrarlanır?
Ey Allahın Resulü, dediler.

Senden işittik ki, abdest üstüne abdest, nur üstüne nurdur, buyurdun. O zaman sen abdest alıyordun ve vecd halinde idin!

Allah hayatını bahtiyar etsin, bu tavsiyeyi muhafaza et.

Bir kimse sana bir söz naklederse, o sözde cefa (Eziyet, incitme) ve ürküntü (Şaşkınlıkla karışık korku) varsa onu söyleyene iade et ve eğer derse ki:

Bu bir maslahat (İş, emir, husus, barış, dirlik, düzenlik) ve bir şerrin (Kötülük, fenalık, kötü iş) giderilmesi için söylenmiştir, isterse bir hiddet zamanında, bir hakkın yerine getirilmesi için söylenmiş olsun, hatta bunun bir kaç misli de fazla sözler söylemiş bulunsun!

Sevgili bin bir sevgiden ve muhabbetten sonra tek bir günah ile gelse ona nasıl yardım edilmez?

Şu halde bu tavsiyeyi korumaktan da sana faydalar vardır.

Birinci fayda şudur:
Bunu haber veren kişi söz taşımaktan vazgeçer.

İkinci fayda şudur:
O söz söyleyene de erişir.
Söylenmemiş söz de ortada kalmaz.

Nitekim bir söz söylenmedikçe nasıl duyulur.
Söyleyen bunu söylemişse sonradan utanç duyar; keşke söylemeseydim, der.

Eğer söylememişse nebilerin daha çok sevgilisi olur.
Çünkü onlar bunu işitseydi hoşlarına giderdi.

 Bu sözleri ve bu öğütleri körler için söylüyorum.
Çünkü onlar karanlıkta yarı ölmüş bir halde yürürler.

Ancak ellerinde bir değnek olursa çukura düşmezler, belleri kırılmaz.
Yarım görenlere bu öğütleri vermek gerekmez.

Çünkü onlar yine de görürler.

Bugün, her kim bir kimseden seni incitecek bir şey naklederse, sen o nakleden kişiden incin!

Çünkü ona karşı öfke ve incinme gösterirsen burada faydalar vardır.
Bil ki, onlardan öğrenmekte büyük bir perdedir, insan onunla alçalır.

Güya bir kuyuya veya bir hendeğe düşmüş gibi olur.
O zaman sonunda, şunun bunun çanağını yalamakla meşgul olduğuna pişman olur. (M. 272)

Baki (Ebedi) ve ebedî gıdadan mahrum kalır.
Sözün ve sesin sonu, kâsedir demiştim.

Nakledilen bu sözümü tekrarlamak için dinlemek gerekmez.

Dün birisi geldi.
Benden ona bazı şeyler anlatmışlar.

Yüzüme atıldı, benim hakkımda niçin böyle söylemişsin, ben bu kadar büyüklere hizmet ettim, hepsi beni beğenmiş ve aramıştır, hiç biri ayrılmama razı olmamıştır, dedi.

Sorunu daha edepli sor ki, sana gereken cevabı vereyim dedim.
 
Daha edepli konuşabilmek için bir saat oturmalıyız ki, nefsim sakinleşsin deyince; ben, iki saat bekle ki, nefsin sakinleşsin, cevabını verdim.

Bir saat oturdu ve hemen söze başladı:
Herkes yanında beğenilmiş ve iyi tanınmıştım, herkes beni iyi adlarla anıyordu.

Senin yanında niçin böyle kötü duruma düştüm.

Sonra ilâve etti:
Şimdi sen bana ne ad takacaksın?

Ona dedim ki:

Eğer Müslüman olursan, Müslüman derim sana, yoksa kâfir, dönme ve daha aşağılık şeyler söylerim.

Bugün eğer nefsine uymadan söz söylüyorsan söyle, yoksa sana başkaca cevap veremem!
Sübhanallah!

Her şey insanoğluna fedadır, insanoğlu da kendi nefsine.
Allah, "Hiç şüphesiz semaları, şerefli yarattık" yahut "Şüphesiz Arş'ı şerefli halk ettik," buyurdu mu?

Arşa çıksan hiç bir faydası yoktur.

Arşın yücesine çıksan da yerin yedi kat altına girsen de faydası yoktur. Gönül kapısını açık tutmak gerektir.

Bütün nebilerin, velilerin ve erenlerin can attıkları bunun içindir, bunu arıyorlar.

Bütün âlem bir kişinin elindedir.
O kendini bildiği için her şeyi de bilir.

Tatarlık sendedir.
Tatar huyluluk da sendeki kahir (Zorlayan, ezen, üstün gelen) sıfatıdır.

"Kavmini hidayete eriştir.

Çünkü onlar bilmezler," yolundaki dilek benim parçalarımı doğru yola yönelt demektir.

Onlar kâfir oldular.
Ama yine onun parçası idiler.

Eğer parçası olmasaydılar, ayrı ve bağımsız olurlardı.
O zaman kül (tüm) nasıl olurdu?

Yukarıda, âlem külliyat iledir, cüziyat ile değildir diyorduk.
Külliyat (Bir şeyin bütünü) deyince hangi parça dışarıda kalır?

                 ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***

Neler öğrendik:

1.   Öncelikle doğru sözlü Allah’tan korkan bir bilgin, görüşümüze engel olan perdeleri gösterecek bilgiye sahip arif kişiyi bulmamız gerektiğini öğrendik.

2.   Arif kişinin de sevgisinden dolayı perde içinde olduğunu öğrendik.

3.   Kendimizden geçip İlahi aşka dalmamız gerektiğini öğrendik.

4.   Önce nura ulaşmak sonra da nur üstüne nura dalmak gerektiğini öğrendik.

5.   Kendimizi temiz demeyerek daima imkâna ulaştıkça tekrar temizlenmemiz gerektiğini öğrendik.

6.   Bize söylenen sözde eziyet, incinme, şaşkınlık ve korku veren sözü kabul etmememiz, bu sözü sahibine iade etmemiz, maksat ne olursa olsun kabul edilmediğini bildirmemiz gerektiğini öğrendik.

7.   Sevinç içermeyen sözlerin bizi kör ettiğini, görüşümüzü engellediğini öğrendik.

8.   İnsanın nefsinden gelen sözlerin kabul edilemeyeceğini öğrendik.

9.   Soru sorarken önce sakinleşmemiz gerektiğini öğrendik.

10.           Öğüdün aydınlıkta bütünü görenler için verildiğini öğrendik.

 

İşte böyle yaren,

Bu yola yalnız gitmek istersen karanlıkta giden biri olarak hem engellere takılır, hem de çukurlara düşersin.

İlk iş olarak seni yönlendirecek kişiyi bulmalısın ve yola öyle çıkmalısın.

Yol gösterenlerden sağ olan birine ulaşamazsan ahrette olan büyüklerimiz birine kulluk seviyesinde bağlanarak ruhaniyetinden yardım istemelisin.

Hiçbir ücret istemeyen büyüklerimizin kitapları ve onun sözlerini yazan kitaplardan öğrenmelisin.

Kitap seçerken de mühür olmasına dikkat etmelisin.

Mühür: Besmeleyle başlar, hamt eder ve peygamberimize dua ve selam eden kitabın başlangıcıdır.

Bu mühür yoksa o kitaba tabi olma.
O kitap sana yaramaz, içinde ne yazarsa yazsın senin yolunu aydınlatmaz.

                          *
RAVLİ

Popüler Yayınlar