Yusuf gibi kuyuya düştü.
Üstüne bir hayli taş, toprak
dökülmüştü.
Nihayet birisi onu kuyudan
çıkardı.
Pek kötü bir hale düşmüş, iki
solukluk ömrü kalmıştı.
O güzel huylunun adı
Muhammed’di.
Ahrete bir adımlık yolu
kalmıştı adeta.
Babası görünce dedi ki:
“Oğul, ey babasının gözünün
ışığı, ey babasının canı,Ey Muhammed, lütfet de babana bir söz söyle”
Delikanlı dedi ki:
“Artık nerde söz?
Nerde Muhammed, nerde babası,
nerde kimse?”
Ancak bu sözleri söyledi ve
hemen can verdi.
*
Ey gönül gözü açık yol eri,
sen de bir bak, bir gör.Muhammed nerde, Âdem nerde?
Âdem nerde kaldı;
Soyu sopu nereye gitti?
Parçaların adı nerde,
Bütünün adı nerde?
Nerde yeryüzü, nerde dağ,
nerde deniz, nerde gök?
Nerde peri, nerde şeytan,
nerde melek?
Nerde şimdi o topraktan
yaratılan yüz binlerce ten?
Nerde şimdi o yüz binlerce
tertemiz can?
Nerde can verme çağındaki
deprenmeler, kıvranmalar?
Nerde birisi nerde can, nerde
ten?
Hepsi hiç mi hiç!
İki cihanı da, daha yüz
binlerce âlemi de araya toplasan, her ne
varsa hepsini karsan, karıştırsan
Sana ancak bir serap görünür;
Kalburun üstünde kalan, bir
hiçten ibarettir.
***
Mantık al-Tayr 2.
Feridüddin-i Attar
***
Yaren,
Bu dünyada yaşadığımız bir
hayalden, bir görüntüden ibaret olduğunu, gerçek yaşamın öldükten sonra yaşam
olduğunu öğrendik.
*
RAVLİ