(Bağlılığıyla olgunluğa
ulaşmış)
Bir gün Şeyh Baha Veled’den:
“Bir kimse şarap içerse ne
olur” diye sordu.
O da” Köpek olur, domuz
olur, maymun olur” dedi.
Bu hikâyeyi Seyyid
Burhanettin’in önünde anlattı.
O da:
“ Şeyhim her kim şarap içtiği vakit böyle
olursa ona şarap haramdır” diye fetva verip “ Eğer böyle oluyorsan içme, eğer
olmuyorsan sen onun dediği gibi olmazsın” buyurdu.
Şiir:
“Olgun
bir insana lokma ve nükte helaldir.
Sen olgun değilsen
yeme, dilini kes”
(Mesnevi şerhi I, 337)
(Nükte: Herkesin anlayamadığı
ince manaya denir.)
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B.
YAYINLARI 489
***
Yaren,
İçkiyi Tanrı yasaklanmıştır,
bunda tartışma olamaz.
İçki içersen bu yasağa
uymadığın için bedelini sevaplarından ödersin.
İmanı kaybetmez, dinden
çıkmazsın.
Dikkatini şu çekmeli:
İçki içmekten oluşan
sarhoşlukla haksızlıklar, yanlışlıklar, hatalar, başka günahlar işlersin ki
bunların bedelini ayrıca ödersin.
Suç işlemek için içki içmek
sığınılacak bir bahane olamaz.
İçkinin aklı
etkisizleştirerek nefsin azgın bir şekilde yanlışlıklar yapacak duruma
gelmesinden dolayı yasaklamıştır.
Mevlana hazretleri ve diğer
aynı yolda olanlar sarhoşluğu önermişlerdir.
Bu önerilen sarhoşluk alkolle
olan sarhoşluk değildir.
Tanrı sanatını görmeye,
anlamaya başladıkça zaten sarhoş olursun.
Buna aşk sarhoşluğu denir.
Ey yaren sarhoşluğu içki
kadehlerinde arama kalbinden, gönlünden, canından gelen bir istekle Tanrı’dan
iste.
Tanrı’nın verdiği sarhoşluk
yanlış yaptırmayacağı gibi başını ağrıtacak hatalar da yaptırmaz.
*
RAVLİ
Seyyid Burhanettin’in hayatı:
Babasını kaybeden Mevlana,
içinde büyük boşluk duyuyordu.
Çünkü o, yalnız bir baba
kaybetmemişti.
Bir şeyh, bir mürşit, bir gönül dostu, ilim ve
fazilet timsali, bir insan-ı kâmil kaybetmişti.
Her ne kadar
Sultanü'l-Ulema'nın ebedi âleme göç etmesinden sonra, onun müritleri tarafından
bir şeyh, bir pir olarak tanınıyor, genç yaşında zamanın büyük âlimi sayılıyor,
etrafında hayli ilim ve irfan meraklısı toplanıyorsa da, o, kendini babasının
yerine koyamıyor, manevi yalnızlığını hissediyordu.
Bir sene böyle geldi, geçti.
Sultanü'l-Ulema'nın
vefatından, bir yıl sonra, halifelerinden Tirmizli Seyyid Burhaneddin Muhakkık,
şeyhinin Konya'ya yerleştiğini duymuş ve onu görmek için Konya'ya gelmişti.
Çok sevdiği şeyhinin bir sene
evvel vefat etmiş olduğunu ve yerine oğlu Celaleddin'in geçtiğini görmüştü.
Konya'ya gelen bu Seyyid
Burhaneddin kimdi?
Bilginlerin sultanı Bahaüddin
Veled, Belh şehrinde iken Seyyid Burhaneddin hazretleri de orada idi.
Ve Sultanü'l-Ulema'nın
müritleri arasına girmişti.
Daha Celaleddin Muhammed bir
çocuk yaşında iken, onun terbiyesini üzerine almıştı.
Seyyid Burhaneddin'in
Konya'ya gelişine, Hazreti Mevlana çok sevindi.
Baba dostu, eski hocasının
elini öptü.
Belh'de geçen mutlu günleri
hatırladılar.
Büyük manevi zevk duydular.
Seyyid Konya'ya niçin
geldiğinin manasını anladı.
O, aziz şeyhinin oğlunun
eskiden beri mürebbisi iken, şimdi mürşidi olacaktı.
O günden sonra Mevlana, Seyyid Burhaneddin'e mürit oldu ve şeyhinin ona talim ettiği Kübreviyye tarikatının evrat ve tespihine devam etmeğe başladı.
O günden sonra Mevlana, Seyyid Burhaneddin'e mürit oldu ve şeyhinin ona talim ettiği Kübreviyye tarikatının evrat ve tespihine devam etmeğe başladı.
Seyyid, önce onu, kırk gün
bir odaya kilitlemiş, Mevlana’ya halvet yaptırmıştı.
Baba dostu, Seyyid
Burhaneddin'i bulunca Mevlana, manevi yalnızlıktan kurtulmuş, şeyhinin verdiği
virtleri aşkla, şevkle okumakta ve tespihleri çekmekte idi.
Mevlana her ne kadar, babası
ve aynı zamanda hocası olan Sultanü'l-ulema'dan çok şeyler öğrenmişse de Seyyid
Burhaneddin Hazretleri, din ve şeriat bilgisini de kuvvetlendirmesi için onun
Halep ve Şam'a gitmesini tavsiye etmiş, Mevlana da şeyhinin emrine uyarak
birkaç derviş arkadaşı ile beraber Halep'e gitmişti.
Talebesini ve müridini
tahsilini derinleştirmesi için Halep'e gönderince Seyyid Burhaneddin hazretleri
Konya'da kalmadı.
Kayseri'ye gitti.
Bu gidişi geçiciydi.
Sevgili müridi Konya'ya
dönünce o da Konya'ya gelecekti.
Mevlana Halep'te iki sene
kadar o devrin en meşhur medresesi olan Halaviyye medresesinde kaldı.
Ve oranın en tanınmış âlimi
Kemaleddin İbnü'I-Adim (ölümü 660/1262)'den fıkıh tahsil etti.
Hazreti Mevlana, Şam 'da
bulunduğu sıralarda tahsilini daha çok derinleştirmişti.
Artık Konya'ya dönmesi
gerekiyordu.
Hazreti Mevlana Anadolu'ya
dönünce, önce Kayseri'ye uğrayarak, şeyhi Seyyid Burhaneddin'i ziyaret etti.
Sonra onunla birlikte
Konya'ya geldiler.
Şeyh, durumdan memnundu.
Mevlana’yı çok değişmiş
buldu.
Bilgisi, olgunluğu, şeriata
bağlılığı bariz bir şekilde dikkati çekiyordu.
O gerçekten mürşitlik,
babalık vazifesini yapmış, şeyhinin oğlunu, ilmin, imanın yolunda kemale sevk
etmişti.
Şimdi artık onunla şahsen
meşgul oluyor, onu telkinleri ile görüşleri ile daha mükemmel bir hale getirmeğe
gayret sarf ediyordu.
Seyyid hazretleri Mevlana’yı
yetiştirmek için çok uğraştı.
Ona babası
Sultanü'l-ulema'nın Maarif adlı eserini tekrar-tekrar okuttu.
Böylece aylar, yıllar geçti.
Her geçen yıl Mevlana’yı bir
kat daha olgunlaştırdı.
Oruç ve çile günleri, geçti.
Mevlana’yı istediği gibi
yetiştirmişti.
İçinde vazifesini tamamlayan
bir mürşidin iç rahatlığı vardı.
Şam dönüşünde Hazreti
Mevlana, Kayseri'ye uğrayıp şeyhini Konya'ya getirdiğini biliyoruz.
Sipehsalar'a göre Seyyid,
Mevlana’dan Kayseri'ye gitmek üzere müsaade istediği halde Mevlana şeyhinden
ayrılmak istememiştir.
Burhaneddin Hazreti
Mevlana’nın isteğine uymayarak Kayseri'ye gitmek istedi ise de, yolda atının
ayağı kaydı.
Seyyid attan düştü, ayağı
incindi.
Dönüp Konya'ya gelerek, Mevlana’ya
neden yolunu bağladığını, gitmesine müsaade etmediğini sordu.
Bu soruya karşılık Mevlana,
"Şeyhim, neden bizi bırakıp gitmek istiyorsun?" sorusunu sordu.
Bu soruya karşılık Seyyid, şu
cevabı verdi: "Konya'da güçlü bir aslan peyda oldu.
Ben de bir aslanım.
Aynı şehirde iki aslan bir
arada olamaz.
Biz artık birbirimizle
geçinemeyiz.
Ben bu yüzden gitmek
istiyorum." Bunun üzerine Mevlana, Seyyid Burhaneddin Tirmizi hazretlerinin
ellerini öptükten sonra onu, bir kaç müridi ile birlikte Kayseri'ye
uğurlamıştı.
Seyyid Burhaneddin Tirmizi
Kayseri'ye geleli daha bir yıl tamamlanmamıştı.
O mübarek, ömrünün son günlerini yaşadığını
hissediyordu.
Bir gün hizmetçisine, sıcak
su hazırlamasını söyledi.
İstediği su hazırlanınca,
kalkıp boy abdesti aldı.
Sonra, hizmetçisine:
"Git, kapıyı sıkıca kapa ve dışarıda gördüklerine
'Garip Seyyid dünyadan göçtü' diye sala
ver!" dedi.
Ve odasının bir köşesine
çekilerek şu son duasını yaptı:
"Ey büyük Allah’ım, ey
dost, beni kabul et ve canımı al.
Beni, benden al.
Beni her iki dünyadan da al,
götür.
Ben seni istiyorum.
Sensiz olan her şeyi benden
al."
Hizmetçi koşarak Sahip
Şemseddin'e haber verdi.
Seyyid'in ölüm haberi
Kayseri'de kısa zamanda duyulmuş, büyük bir kalabalık hücresinin önünde
toplanmıştı.
Sahip Şemseddin, cenazeyi
hazırlatırken Mevlana’ya da haber ulaştırdı.
Cenaze dua ve tekbirlerle
kaldırıldı.
Mevlana şeyhinin ölüm
haberini alınca, büyük bir kedere kapılmış, hemen Kayseri'ye hareket etmişti.
Kayseri'ye gelince doğru,
Seyyid'in mezarı başına gitmiş, orada saatlerce niyazda bulunmuştu.
Sahip Şemseddin, Mevlana’ya,
şeyhinin kitaplarını teslim etti.
Mevlana hocasının kitapları
ile birlikte üzgün, içi yaralı olarak Konya'ya döndü.
Bu kitaplar arasında
Seyyid'in Makalat adlı meşhur eseri de vardı.
Seyyid Burhaneddin Tirmizi
Hazretleri 1241 senesinde vefat etmişti.
ALINTI
ALINTI
***