(Yıldızları, burçların insan üzerine olan etkilerinden kurtulmak)
Gerçi orası çetin ve
dolambaçlı bir yerdi, fakat üstadım o yoldan geri dönmedi.
O yol öyle bir yere dayandı
ki, üzerindeki dolambaçlar görünmez oldu.
Burada sözü geçen üstat,
Tanrı’mız değildir, fakat efendimizdir.Ancak benim iki cihanda koruyucum odur.
Yoksa niçin canımın derdine düşsün?
610- Her ne kadar benim işimi
düzene koyamazsa da hakkındaki şefkatini (Acıyarak,
esirgeyerek sevmek) de benden esirgemez.
Benim gibi bir edepsize köle
oldu.
O edep öğretici, bana boyun
eğdi.
O benim gibi kulundan usanç
duyarak baş çevirmedi.
Alçak gönüllülerle yoldaşlık
etmeyi buluntu saydı.
Bir gün o Züleyha yurdu olan,
Mısırdan gelerek Yusuf’unu kuyu dışına çıkardı.
(Işığı yandı)
615- Sabah olunca feleğin
çerağı parladı.
Gece karanlığı fecir (Güneş doğmadan önce, ufkun gün doğusu tarafından görünen
aydınlığı, tanyeri ağarması) rengine boyandı.
Üstat, yakamdan el çekti,
elimi tuttu, bir bağın eteğine yollandık.
Eteğim gam dikenlerinden
kurtuldu.
Boğazıma kadar güller içine
gömüldüm.
Ben lalenin dudağı gibi
gülmeye başladım.
Elbisem yüz yerinden gül gibi
parça-parça oldu.
Lale kendi gönlünü benim
canıma teslim etti.
Gül kemerini belime bağladı.
620- Kâh şarap gibi, kan rengine girdim, kâh gül gibi filizden dışarı fırladım.
Acele ile gülden güle, daldan
dala koştum.
Şimdi suya, kaynak tarafına
doğru yürümek istiyorum.
Aşk bayrağı bir yere ulaşınca
öte taraftan da vefa kokusu (Sözünde durma, dostluğu
devam ettirme ) geldi.
Açıkça söyleyeyim, bir yârin
(Sevgilinin) kokusu İsa nefesi gibi (Ölü bedeni dirilten) gönlümü diriltti.
Bir süvari, beni taşıyan
mahfeyi (Koltuğu) yere fırlattı, beni sabah rüzgârına yoldaş etti.
625- “ Aşağı in, kendinden
dem vurma, yoksa seni o benlik tahtından indiririm” dedi.
Ben ki hayal denizinde bir
gemi gibi idim, o cennet havası içinde oturuyordum, su akarken aşağı indim,
dili kurumuş bir halde ırmağın kıyısına geldim.
Güneşten daha parlak bir
pınar ki Hızır onun yeşilliğini rüyasında bile görmemiş.
Onun yasemin bahçesi tam bir
dinlenme yeri, uyanık nergisleri ımızganır gibi (Uyku
ile uyanıklık arası durum, kararsız kalmak).
630- Öyle bir yer ki,
göklerin sınırı oraya dayanmış, cennet bağının kokuları oraya yayılmış, gül
yaprakların kakasında yer almış, eteğini dikenlerin ayakları altına sermiş.
O çimenlikteki ceylanlar,
göbeklerinin kokusunu güle, tilkiler derilerinin rengini dikenlere vermiş.
Dudu, o tatlı tebessümler
saçan gülün yeşil dalları üzerinde perişan bir hale gelmiş, taze otlardan tatlı
süt gibi çiğler damlamakta, ceylanlar sanki o sütün şekeriyle mest olmaktadır.
635- Gülün, gelin odasına
benzeyen süslü yuvasında poyraz vilveleşir, ceylanlar onların dallarından
çiçekler toplar, orada birbirine karışmış şebboy ve nesrin, akamberden
yapılmış birer yelpaze gibi titreşir.
Oranın yeşilliği nergis gibi
seyircilerin gözlerine sürme olur, otların zümrüt rengi yılanın gözlerini kör
eder.
Orada yaseminle gül el ele
vermiş, kumru ile bülbül bir ağızdan kafiye bestelemektedirler.
Mesihin diline benzeyen bir
günlük susam çiçeği sabahın aydınlığına Musa’nın nurlu elinden nişan vermiştir.
640- Sabahleyin feryada gelen
üveyik, feleği ahlarıyla çınlatır, rüzğar caize (Hediye, bahşiş) ümidiyle
sultani söğüt yapraklarına destan yazar.
Kâh bahar, çimeni selamlamaya
gelir, kâh gül, dikene teşekküre koşar.
Yasemin adlı güzel çadırını
sahraya kurmuş, ay bu çadırın üzerinde kandil gibi sallanıyor.
Lale, sanki bu tapınakta
esrara ermiş, Hint mecusisi gibi duaya kalkmış.
645- Koyu renkli lale “Selh”
in sevgilisi “Lale”ye, ak yüzlü yasemin de yemen padişahı Süheyl’in maşukası
“Semen” e dönmüş, su durgunluktan ayna gibi olmuş.
(Selh ve lale, Süheyl ve
Semen birer aşk efsanesidir)
Yeşilimtırak ayna ne acayip
görünür?
Bağın kapısı sanki kırmızı ve
sarı bayraklarıyla Sema’ya açılmış bir penceredir.
Yüksek dallar yıldızlara
ulaşmış, gölgelerin ayaklarına altın saçıyorlar.
Gölge güneşin dudaklarına bir
şeyler fısıldıyor.
Kumlar, sanki akan suların
tespihi ile canlanıyor.
655- Burada şeker kamışı
tatlı tebessümleriyle filizlenirken (Ansızın) güller kızıl mercan rengine
boyandı, turunç yaprağından daha yeşil görünen gök kubbe o sırada elinde
turuncuyla sahneye çıktı (Güneş doğdu).
O yeşil bağın gül ve
çiçekleri, sanki yerin hayatı, göklerin kalbi idi.
Orası gökler gibi türlü
nakışlarla bezenmiş, taze yeşillikler yetiştirmek için seçilmiş bir yer.
Her sabah yeşilbaşlı seher
yıldızı doğarken oraya “ Başın yeşil kalsın” der.
660- Cebrail o bağdan
geçerken yeşil seccadesini üzerine yaymış, pınarı cennet bakirelerinin
gözlerinden daha parlak, sanki güneşin kaynağından ışık almış.
Hızır o pınarda abdest almış,
bu abdestin teşekkür borcunu da etrafına bezemekle, ödemiş.
Kuşlar, gülden Süleyman
kokusu duymuş olacaklar ki Davudi sesleri yükseltmişler.
Çil kekliğin çengeli,
öldürdüğü sülünün kanından kırmızı bir halhal takınmış.
665- Bağın ferman kâtipleri
derneğinde (Bağ kuşlarının toplantısında) bülbül, karganın kanını dökmeye
ferman verdi.
Baykuş, o vatandan ayrıldığı
için alınyazısı virane oldu.
Poyraz rüzgarıyla Süheyl
meltemi el ele vererek çorak kırlara koku ve renk getirdi.
Lalenin acele koşması (Erken
açılması) yüreğine çarpıntılar verdi.
Görünüşe aldanan şimşirin
gölgesi lalenin ciğerine el uzattı.
670- Ak renkli yaseminin
(Güneşin) gümüş tırnağı, gecenin taze hilalini yerinden kopardı.
Sabah olunca sırma saçlı
Yusuf (Güneş) yaseminin çenesinde kuyu açtı.
Toprağın rengi, Yahudi
sarıkları gibi sarardı.
Su (Parlaklığından) Musa gibi
“ Yed-i Beyza” mucizesi gösterdi.
Toprak o çeşmenin suyu ile
öyle bir ilaç tertip etmiş ki içine dalan şeyleri derhal yüzüne atar.
Seher aydınlığı meydanı geniş
buldu.
Gölge gibi yürüyen bir peri,
Saba rüzgârını ayaklandırdı.
Güneşin dudağını yılan soktu,
sabah rüzgârı, söğüt yapraklarını taradı.
Ormanın kımıldanışından nur
ile gölge ırmak tarafında oynaşmaya başladı.
Aradığım diken ödağacına döndü.
Gülün ateşi o ödağacının
buhurdanı oldu.
Gülün gerdanı bülbüle minber,
menekşenin zülfü güle kemer oldu.
Kuşlar “ Davud” dan daha hoş
sesli, gül “ Nizami” den daha şeker saçıcı oldu.
680- Gönlümü oyalayan şeyleri
bir tarafa attım.
Kalbimin üstadı yeni bir
sevgiliye gönül verdi.
Tatlı gülüşlü, gül kokulu
nefesi gül ve şeker üzerine sinmiş bir güzel gördü.
Başı ipek yaşmaklı ayı
andıran o fitne, güzelliğinin ateşiyle ay ağılını sazlar gibi yaktı.
Zülfünün kıvrımları kemerine
kadar inmiş başından ayağına kadar naz ve cilve.
Onu böyle tatlı ve çekici
edasıyla görmek gerçi pek zekidir.
Fakat görenler de gözyaşlarını
tutamadılar.
685- O dudakların tuzu
şekerle karışınca şirin dudakların şekeri suya düştü.
Şeker bağının dudusu ondan
utanç duyar.
Çünkü, gerdanı dudu başı gibi
kemerlidir.
O taze turuncu andıran
yuvarlak çenesi, şirin gerdanı, göğsündeki portakal gibi tatlıdır.
Bostan gülü gibi gönül
okşayan, dostlar şarabı gibi tövbeler bozduran bir cazibesi var.
Dudakları eli nacaklı
Teberistan (Azerbaycan, İran yöresi)
pehlivanları gibi canlara kıyar, bu silahıyla şekerin beynini parçalar.
690- Pembelikte gülden daha
parlak, tazelikte şeker kamışından daha körpedir; benleri taze gül suyu ile
ıslanmış kuru bir öd ağacına benzer.
Onun ödağacına benzeyen beni
ciğer yakıcıdır.
Güneş gibi yanağına ıtır
kokusu sürer.
O siyah benim aşkıyla ayın
yüzü tamamıyla ben gibi oldu.
Gözleri güneşten daha can
yakıcı, dudakları geceleri aydınlatan aydan daha parlak.
Mesafelere uzanan o gönül
zinciri (Uzun saçlar) ufacık ağzının çevresine giden daracık yollar gibi.
695- O ciğer yemekle geçinen
katı kalbinin elinden ciğerim üzerinde kalbim parçalandı.
Dudakları konuşurken
tebessümü şeker saçmakta, yanağı duada, gamzesi büyücülüktedir.
O inci kutusunu andıran hokka
gibi ağız kapanınca yol üzerine düşmüş sihirbaz yuvarlağı gibi görünmez
oluyordu.
Beni görünüşüne
aldanmak kaydından kurtardı.
Madde boyunduruğunu
canının gerdanından kaldırdı.
Artık o eşiz güzele daha
fazla bakabilmek kuvvetini kendimde bulamadım.
Ağzım abıhayat zevkine kandı.
700- Akıl baştan gitti, o
temaşanın zevki kedere döndü.
Aşk, o hokka ile o incileri
görünce, garip bir iş yaptı.
Hemen âşıkların gönlüne
yerleşti.
Artık sevinçten acıya yüz
tutan gönüller, güneşin kaynağını çamurla sıvadı.
Çünkü yaslıların yoldaşı gam,
şarap hastalarının ilacı şaraptır.
Sevgilinin çevresindeki o
parlaklık benim nişanımdandır, ama ruhumdaki tazelikten, bağımdaki yeşillikten
haberi yok.
705- Yeşillik semalarının
rengi, göz onun ışığı idi.
Bağ, seher sefası, gözyaşı da
çiğ damlaları idi.
(Hayalimin
biricik sevgilisi) Yeter ki başım onun dizlerinin üstüne gelsin, o zaman
bu ipin ucu elime geçecektir.
Bu sefer yolun yakınından
gittim.
Sen de benim yürüdüğüm yoldan
git, fakat mademki bu perdeye yabancısın, o halde Nizami’nin
***
Mahzen-i Esrar Nizami
M.E. B. Şark İslam klasikleri 13
***
Neler öğrendik:
1.
Yıldızların,
burçların zamana göre etkilerinden kurtulmak gerektiğini öğrendik.
2.
Nefsimizi kontrol
altına almamız gerektiğini öğrendik.
3.
Yönlendirenin,
yol gösterenin, yolu aydınlatanın bizim görünen problemimizle uğraşmadığını,
ancak sevgiyle ve acıyarak bizim göremeyeceğimiz sonra farkına varacağımız
iyiliklerde bulunacağını öğrendik.
4.
Yol gösterenin hiçbir karşılık beklemeden,
mecburiyeti olmadığı halde bizim seviyemizden daha aşağı inerek bize hizmet
ettiğini öğrendik.
5.
Yol gösterenin
bakış şeklini öğretmesinden sonra kötüyü, yanlışı, kusuru gören ve söz eden
biri olmaktan güzellikleri gören, güzellikler arasında bağ kuran bir hale
getirdiğini öğrendik.
6.
Güzeli ve
güzellikleri görmeyi başlayınca ölü gönlün yeniden dirileceğini öğrendik.
7.
Boş hayallerden,
kendini çok değerli ve bilgili saymaktan vazgeçip sıyrılmak gerektiğini, gerçek
güzellikleri görmek için aşağı seviyeye inmemiz, ben kelimesinden ve benlikten
vazgeçmemiz gerektiğini öğrendik.
8.
Tanrı’nın
güzelliklerini, sanatını gerçek olarak görmek için boş hayalden, ben ve
benlikten temizlenmemiz gerektiğini öğrendik.
9.
Tanrı
güzelliklerini, sanatını görmek arzu edenlere Tanrı bunu gör, bunu da gör, bak
bu daha güzel diye sonsuz güzelliklerini bize sergilediğini öğrendik.
10.
Tanrı sanatını ve
güzelliklerini gördükçe aşkın artışıyla insan içmeden sarhoş olacağın, tatlı
bir sevinç meydana geleceğini, bu sevinç kalıcı bir sevinç olduğunu öğrendik.
.
İşte böyle yaren,
RAVLİ RİYAZET
RAVLİ KONTROL RAVLİ BAKIŞ yazarak Google den okumalısın.
*
RAVLİ