20 Mart 2013 Çarşamba

MAHZENİ ESRAR SIRLAR HAZİNESİ 13

Güneş, karanlıklar diyarı cenginde aciz ve mağlup düşünce yere de teslim olmasını söyledi.

Cihan, güneşin can çekişen nefesinden pek daraldı, onun kızıl kalkanının rengine boyandı.

525- Onun silahını bırakmasıyla beraber bütün çerileri (Yıldızlar) başına kast etmek için kılıç çektiler.

Nasıl ki, katır boncuklarıyla süslenmiş Pervin (Ülker yıldızı, Süreyya) de takatten kesilince yıldızlar hep birden ona hançer çekerler.

Ay sütninesine el kaldırdı, güneş yukarıdan onun ayağını bağladı, gecenin karanlıklarından meraka düşerek topraktan ferahlatıcı macunlar tertip etti, toprak ona sanki İsa’nın nefesi gibi can bağışlamış, sevda ateşine su serpmiştir.

530- Şerbetle hasta birbirine uyuştu.
Sevda yuvası düzenlendi.

Hastalanan güneşten bir leğen kan boşandı, baştan ayağa siyaha boyandı.
Gecenin içindeki dışına vurunca kaza küfrüne hüküm verdi.

Gece, her nefesinde bir naz ve cilve göstermek sevdasıyla ne hokkabazlıklar tertip etti?

Kâh ak renkli ışıklarını gül rengine boyadı, kâh Zühre’nin define (Uzaklaşmasına) paralar saçtı.

535- Böyle ışıksız bir gecede gülistansız bir bahçenin bülbülü olan ben, elem ve kederimi sözlerimle karıştırdım, içten gelen gözyaşları döktüm, kendi sözlerimle beraber birkaç söz daha söyledim.

Bu mısralardan artık eksik düşünceler yürüttüm.
Gizli bir hatif (Söz perisi) bana seslendi:” Ödeyebileceğin kadar borçlan” dedi.

Bu temiz ateş içinde sana suyun ne lüzumu var?
Hava senin fermanına boyun eğmiştir, toprak sana ne yapabilir?

540- Dert getiren toprağı tabuta bırak, parlak ateşi yakuta bağışla.
Ok atma ki amacı senin fikrindir.

Kamçıyı az vur ki, bineğin kendi ayağındır.
Bundan daha fazla duygusuz oturmak gerekmez.

Suyun (kudretin) varsa, git, gönül kapısına saç.
Gel, bu gök kubbe içinde gönül hikâyeleri söyle, çünkü hoş bir nağmedir

Birer yol kesiciden başka bir şey olmayan düşüncelerden uzaklaş.
Senin yolun kalp yoludur.

Kalbi anlamaya çalış.

545- Arş âleminde uçanlar, tenden kurtulmuş, gönüllerine Cebrail kanadı takmışlardır.

İki cihandan dizgin çevirenler dir ki, gönül âleminin dilenciliğinde nimet bulmuşlardır.

Göz ve kulaklarını dünya garazından (Maksat, istek, meyil) kurtarmamış olanlar dış perdede uğraşanlardır.

Gül goncası gibi kulağına pamuk tıkamış, aklının yıldızı olan o nergis gözlerin görmez olmuş.

Bağdaki gül ve nergise ne tapıyorsun?
Ey zavallı.
Gül de nergis de senden bir nişandır (İşaret).

550- Göz ki, herkeste benlik aynasıdır.
Onun ateşi yeter derecede bir gençlik kuvvetidir.

Tabiat ki akla tellallık (Yüksek sesle anlatılan) yapmaktadır.
Kırk yaşının değerini elde etmek için bekliyor.

Ancak kırk yaşına ayak basıncadır ki hayat yolculuğunun kazancı nakit hale gelir.

Yar (Sevgili) şimdi sana lazımdır, artık masal okuma.
Kırk yıllık dersi şimdi tekrarlama.

Bu gönül gamına, gam çekmiş gönüllüler bul.

555- Gamından anlayan elem çekmiş dostların varsa gam yeme.
Mademki yarın var, gamın boynunu kır.

Ey gamın zebunu (Zayıf, güçsüz, aciz) olanlar!
Size dostların dostluğu sağlam bir dayanaktır.

İki kişi bir an için dost olunca o anda yüz gam bile olsa yok olur.
İlk sabah nefes almaya başlayan insan ikinci sabah sesini yıldızlara yükseltir.

Yalancı sabah aydınlığı çabuk geçer, seni yâra (Sevgiliye) kavuşturacak sabahlar, gerçek sabahlardır.

560- Tek başına bir şey yapamazsın.
Yâr ara ki (Aradığın şey) yârdan gelir.

Herkesin ister istemez bir dostu vardır.
Hele el tutan bir yârin olursa ne mutlu.

Düşüp kalktığın şu birkaç dost sana kapı halkasından daha yabancıdır.

Elini gönül ipine uzat, ola ki, gururun ( Boş şeylere güvenerek aldanma, boş şeylerle böbürlenme, kibir, kurum, kurulma, kendini yüksek ve değerli tutma hissi) alçak gönüllülüğe (Gösterişsiz, kibirsiz) döner, Arş’ın sultanı, cihanı yarattığı zaman suret (Heyulâ) ile canı birlikte yarattı.

565- Keremini saçarak (Asaleti, soyluluğu, cömertliği, el açıklığı olan, bağış yapan, Ulu Tanrı), can ile suretin birleşmesi neticesinde kalp doğdu.

Hilafet mevkiine erişen (Peygamber vekili) bir halef (Yerine geçen) oldu.
Üzerinde sultan hutbesi olan kalp hem ruhani, hem de cismani âlemle ilgilidir.

Cildinin parlaklığı kalp ışığındandır.
Suret ile canın her ikisi de kalbin yavrularıdır.

Kalp sözü dimağıma erişince beynimin yağı çerağıma döküldü.
(Fikrime parlaklık verdi.)

570- Dilimi o küpeye kulak edindim, sustum.
Gönlümü can hatifine (Cana Tanrı’dan söz getiren melek) çevirdim.

O feyz (Tanrı bolluğuyla, bereketiyle) ve kudretle dilim kuvvetlendi.
Tab’ım (Huy, tabiat, yaradılış) sevinçle dolu ve gamdan uzak oldu.

Gönül pınarından soğuk yaşlar akıttım.
Kalp ateşi tenceremi kaynattı, o el bağlayanlara elimi kaldırdım.

Yol kesenler aciz, ben ise güçlü oldum.
O yolda koşarken iki menzil aldım.

İlk sıçrayışta gönül kapısına dayandım.

575- Ben kalp tarafına gittim, can ise dudaklarıma yaklaştı.
Gece yarısında ömrümün yarısı tükendi.

Şimdi ruh âleminin kapısı önündeyim
Çevğana dönmüş olan boynum artık halka gibi oldu.
(Boynum o kadar büküldü ki)

Başımı ayak ve ayağımı baş yaptım.
Topa benzedim, ama çevğan (Ucu bükülmüş çomak) şekli aldım.

İradem elimden gitti, ben de kendimden geçtim.
Çokluk birlik şeklinde göründü, birlik de yüz şekilde belirdi.

580-Yoldaşlarım cahil, ben yolun acemisiyim.
Garipliğim kimsesizlikten daha acı oldu.

Yol yok ki o kapıdan geçebileyim.
Bari ayağımı geri çekeyim de yoldan döneyim, dedim.

O daracık geçitte (Korkudan) dilim tutulmuştu.
Fakat aşk, Hızır gibi imdada yetişti.

Dizginimden yakaladı.
Bu kapının güvenli bekçisi benim, gir içeri dedi.

Kapıyı çaldım, bu vakitte gelen kimdir? Dediler.
Cevap verdim: “Eğer yer verirseniz bir Âdemoğludur.”

Önce içeri aldılar.
Terkip perdesini (Çokluk) kaldırdılar.

585- Sarayın iç tarafından bir ses geldi.
“Nizami buraya gel!” dedi.

İçeride saray hareminin özel yakınlarından oldum.
“İçeriye, daha içeri gir” dedi.

En iç kısma girdim.
Parlak ışıklı bir hücre (Oda) buldum ki, kem gözler (Azlığı, eksikliği, fenayı, kötüyü, bozukluğu gören göz) onu görmekten uzaktır.

Bir efsane içinde yedi hikâye gibi bir sarayda yedi halife birlikte oturmuş, cihanın saadeti, Âdemin toprağına can veren nefesin devleti o yerde toplanmış.

590- Kalp sultanı, ten tahtına oturmuş.
Karşısında kızıl donlu bir süvari edeple duruyor, onun zaferlerine dua etmekte meşgul ordusu önünde sert bir çarkacı (Öncü asker), onun gerisinde bir alay yoksul.

Bir kement atıcı pusuya saldırdı.
Bir kahraman, gümüş zırhlar giyindi.

Bunlar hep bir pervane, gönül ise mum oldu.
Her şey dağıldı, fakat gönül toplu kaldı.

595- Ben kanatla ve sabırla gönül evinde misafir oldum.
Canımı gönül sultanının nimetlerine bıraktım.

Gönül ordusunun bayrağını görünce dünya sevgisinden yüz çevirdim.
Gönül kendi diliyle bana:

“ Ey dilsiz!” dedi.
“ Dilek kuşunu bu yuvadan uçur.
(İsteklerinden boşal)

Benim ateşim bu dumana mahrem değildir.
Bu taze ciğer henüz pastırma olmamıştır (Yenecek, sofraya konacak duruma gelmemiştir).

Benim gölgem (Hayalim) selviden daha koyu, ayağım o mertebeden daha yüksektir.
(Hayal ettiğinden daha fazla koruyacak güçtedir)

600- Kalp dedi ki:
“ Ben Hazineyim.
Fakat Karun’un kesesinde değilim.
Senin cebinde değilsem de senden dışarıda değilim.”

Dilimin bülbülü onun ılık nefesini duyunca utancından sesi kısıldı.
Ötmez oldu.

Sıkılarak başımı öne eğdim.
Kulağıma edeple kulluk halkasını takındım.

Gönül üstadı (Pir) benim ezelden yaptığım sözleşmeyi tazeledi.
Nizami’nin ününü âleme yaydı.

Mademki bu yolda riyazetten (Açlıkla nefsi terbiye etme), perhizden başka bir çare bulamadım, artık o pirden (Yaşlı bilgin) riyazet dersi alayım, dedim.
 
                                ***
Mahzen-i Esrar
Nizami
M.E. B. Şark İslam klasikleri 13

                                 ***
Neler öğrendik:

1.   Temiz yürekli, temiz isteklilerin yıldızlardan, burçlardan bir fayda göremeyeceğini öğrendik.

2.   İsteklerimizin kontrol edebileceğimiz, yararlı hale sokabileceğimiz büyüklükte ve çoklukta olması gerektiğini öğrendik.

3.   Ne söylersek söyleyelim kendi fikrimiz olduğunu öğrendik.

4.   Başkasını düzeltmek için söz söylemenin aslında kendi fikrimizi söyleyip sinirlenmemizden öteye gitmediğini öğrendik.

5.   Kuvvetimiz varsa bunu başkalarını düzeltmek için değil, gönül konusunu öğrenmek ve aşk hikâyeleri anlatmak için uğraşmamız gerektiğini öğrendik.

6.   Başkalarına düzetmek, kendimizi göstermek yerine kendimizi düzeltmeye çalışmamız gerektiğini öğrendik.

7.   Tanrı’ya, aşka, sevgiye götürmeyen her türlü fikir ve düşüncenin yol kesici etki yarattığını sevinci yok ettiğini öğrendik.

8.   Vücut isteklerinden fazla uğraşmaktan kurtulduğumuz takdirde yüksek âlemlerle uğraşı yapacak duruma geleceğimizi öğrendik.

9.    Dünya ve ahret isteklerinin oluşturduğu baskıdan, zorlamadan kurtulanların gönül âleminde istediklerinden daha güzelini bulacaklarını öğrendik.

10.                  Göz ve kulaklarını dünyalık söz ve görmek isteklerinde bırakanların; gerçeğin kendini sakladığı perdeyi görebileceklerini, duyabileceklerini, gerçeğe ve öze ulaşamayacaklarını öğrendik.

11.                  Aradığımız, beğendiğimiz tüm güzelliklerin bizden dışarı çıkmış bir güzellik olduğunu bilmemiz ve daha çoğunun içimizde olduğunu görmemiz gerektiğini öğrendik.

12.                   Pir yaşı dediğimiz kırk yaşına kadar olan hayat sürecinde iyi, güzel diye her şeye koştuğumuzu ve topladığımızı, kırk yaşına gelince geçmişin bir muhasebesinin yapılması ve sonraki gelecek günlerin hedeflerini ve tercihlerini yapmamız gerektiğini öğrendik.

13.                  Tanrı huzuruna vardığımız zaman ne getirdin hitabına verecek hediyemiz olması gerektiğini, kırk yaşından itibaren bunun derdine düşmemiz gerektiğini öğrendik.

14.                  Kırk yaşına ulaşanın Tanrı’yı ve sevdiklerini sevmesi ve âşık olması, bunların yaşam öykülerini öğrenmek gerekirken dünyalık aşk peşine düşerek, menopoz ve andropozun tesiri altında kalarak yollarını yitirdiklerini, birikimlerini kaybettiklerini öğrendik.

15.                  Tanrı dostlarının dostluğunun kıymetli olduğunu, gamı kederi dağıttığından hep arayışta olmamız gerektiğini öğrendik.

16.                  Kalıcı olanları aramamız ve tercih etmemiz gerektiğini öğrendik.

17.                  Dünya saltanatı gerçek nimet sayılmayacağını, gerçek bir dosttan iyi nimet olmayacağını öğrendik.

18.                  Gösterişsiz, sade, basit bir yaşamı ve anlatımı tercih etmemiz gerektiğini öğrendik.

19.                  Kalbin can ile bedenin birleşiminden olduğunu öğrendik.

20.                  Kalpten gelen söz duyulunca fikrimize parlaklık geleceğine öğrendik.

21.                  Kalbin hem ruhani hem de cismani olduğunu, susmak suretiyle bunun farkına varılabileceğini öğrendik.

22.                  Tanrı’dan gelen sözlerin cana hitap ettiğini ve sevinç verdiğini, üzüntüden uzaklaştırdığını öğrendik.

23.                  İş yapmamıza, fikir üretmemize karşı gelenlerin engellemelerine karşı gelmemiz, Tanrı yolunda cesaretle mesafe almamız gerektiğini öğrendik.

24.                  Önce gönül âlemine, sonra can âlemine, sonrada ruh âlemine gidildiğini öğrendik.

25.                  Tanrı kapısının gaiplere, fakirler, âşıklara açılıp içeri alındıklarını öğrendik.

26.                  Azlığı, eksikliği, fenayı, kötüyü, bozukluğu gören gözlerin yüksek kişilerin huzuruna alınmadığını öğrendik.

27.                  Büyüklerin huzuruna alındığımız zaman aklımızda ve gönlümüzde olan, değerli diye sahip çıktığımız, koruduğumuz işe yaramaz her ne varsa saldırılarak darmadağın edildiğini, gönlün temizlenip tertemiz bırakıldığını öğrendik.

28.                  Büyüklerimizin gücü bizim hayal ettiğimizden çok daha fazla bizi koruyan güce sahip olduklarını öğrendik.

29.                  Bize yolu yordamı gösterecek, edebi öğretecek bir sevgiyle bağlanacağımız, yardım alacağımız bir büyük bulmamız gerektiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

Nizami hazretlerinin söyledikleri doğru ve yaşadığını bize yol göstermek için açık yüreklilikle saklamadan söylenmiştir.

Tanrı yoluna yolculuk edecek yarenlerin önce gönüle önem vermeleri gerekiyor.

RAVLİ TARİKATÜ'L¬-ARİFİN RİSALESİ'NİN TENKİTLİ METNİ okuyarak ve önerileri yaparak bu yolda ilerlemelisin.

Bu gelişme sağlanırken kalp gözün açılır, bulanıklardan, sersemlikten kurtulur, doğruyu olduğu gibi görmeye başlarsın.

Size kalp konusunda RAVLİ KALP, yazarak okumalısın ve Bloğumuzun ilk günlerde sunduğum Feridüddin-i Attar Hazretlerinin İlahi name ve Mantık el Tayr hikâyelerini okuyarak gönlünü bu hikâyelerle doldurmalısın ki aklındaki bulanıklıklar berraklaşsın din ile normal yaşamın uyuşma sağlasın.

Mevlana Hazretlerinin ve dostlarının yaşanmışlarını Ariflerin menkıbeleri olarak bloğumuzda yorumlanmış ve açıklanmış bulabilirsin.

 Şems Hazretlerinin Malakat adlı eserini anlaşılır duruma getirerek sizlerin istifadesine sundum.

Bir derviş olmak, hayatı ve yaşamı anlayabilen, geleceği görüp şimdiden başına geleceklere hazırlananlara büyüklerimiz hep aferin demişlerdir.

Nizami Hazretlerin bahsettiği yedi pir kapısız, torak sarısı renginde bir odada, sesli konuşma olmadan anlaşan kişiler olduğunu bende gördüm.

O büyüğün gittiği yolda bende gittim.
Bunu yaşadığım için doğru diyorum, sizde bunu doğru kabul edin ki çabuk yol alın.

Tanrı’nın yüksek âlemde bize ayırdığı hissemizi almak için geç kalmamamız, çabuk hareket etmemiz gerekiyor.

İnşallah bize ayrılan nasibimize kolayca ulaşırız.
Âmin!

                                            *
RAVLİ

Popüler Yayınlar