Cihan, güneşin can çekişen
nefesinden pek daraldı, onun kızıl kalkanının rengine boyandı.
525- Onun silahını
bırakmasıyla beraber bütün çerileri (Yıldızlar) başına kast etmek için kılıç
çektiler.
Nasıl ki, katır boncuklarıyla
süslenmiş Pervin (Ülker yıldızı, Süreyya) de takatten kesilince yıldızlar hep
birden ona hançer çekerler.
Ay sütninesine el kaldırdı,
güneş yukarıdan onun ayağını bağladı, gecenin karanlıklarından meraka düşerek
topraktan ferahlatıcı macunlar tertip etti, toprak ona sanki İsa’nın nefesi
gibi can bağışlamış, sevda ateşine su serpmiştir.
530- Şerbetle hasta birbirine
uyuştu.
Sevda yuvası düzenlendi.
Hastalanan güneşten bir leğen
kan boşandı, baştan ayağa siyaha boyandı.
Gecenin içindeki dışına
vurunca kaza küfrüne hüküm verdi.
Gece, her nefesinde bir naz
ve cilve göstermek sevdasıyla ne hokkabazlıklar tertip etti?
Kâh ak renkli ışıklarını gül
rengine boyadı, kâh Zühre’nin define (Uzaklaşmasına) paralar saçtı.
535- Böyle ışıksız bir gecede
gülistansız bir bahçenin bülbülü olan ben, elem ve kederimi sözlerimle
karıştırdım, içten gelen gözyaşları döktüm,
kendi sözlerimle beraber birkaç söz daha söyledim.
Bu mısralardan artık eksik
düşünceler yürüttüm.
Gizli bir hatif (Söz perisi)
bana seslendi:” Ödeyebileceğin kadar borçlan”
dedi.
Bu temiz ateş içinde sana
suyun ne lüzumu var?
Hava senin fermanına boyun
eğmiştir, toprak sana ne yapabilir?
540- Dert getiren toprağı
tabuta bırak, parlak ateşi yakuta bağışla.
Ok atma ki amacı senin
fikrindir.
Kamçıyı az vur ki, bineğin
kendi ayağındır.
Bundan daha fazla duygusuz
oturmak gerekmez.
Suyun (kudretin) varsa, git,
gönül kapısına saç.
Gel, bu gök kubbe içinde
gönül hikâyeleri söyle, çünkü hoş bir nağmedir
Birer yol kesiciden başka bir
şey olmayan düşüncelerden uzaklaş.
Senin yolun kalp yoludur.
Kalbi anlamaya
çalış.
545- Arş âleminde uçanlar,
tenden kurtulmuş, gönüllerine Cebrail kanadı takmışlardır.
İki cihandan dizgin
çevirenler dir ki, gönül âleminin dilenciliğinde nimet bulmuşlardır.
Göz ve kulaklarını dünya
garazından (Maksat, istek, meyil) kurtarmamış
olanlar dış perdede uğraşanlardır.
Gül goncası gibi kulağına
pamuk tıkamış, aklının yıldızı olan o nergis gözlerin görmez olmuş.
Bağdaki gül ve nergise ne
tapıyorsun?
Ey zavallı.Gül de nergis de senden bir nişandır (İşaret).
550- Göz ki, herkeste benlik
aynasıdır.
Onun ateşi yeter derecede bir
gençlik kuvvetidir.
Tabiat ki akla tellallık (Yüksek sesle anlatılan) yapmaktadır.
Kırk yaşının değerini elde
etmek için bekliyor.
Ancak kırk yaşına ayak basıncadır ki hayat yolculuğunun kazancı nakit
hale gelir.
Yar (Sevgili)
şimdi sana lazımdır, artık masal okuma.
Kırk yıllık dersi şimdi
tekrarlama.
Bu gönül gamına, gam çekmiş
gönüllüler bul.
555- Gamından anlayan elem
çekmiş dostların varsa gam yeme.
Mademki yarın var, gamın
boynunu kır.
Ey gamın zebunu (Zayıf, güçsüz, aciz) olanlar!
Size dostların dostluğu
sağlam bir dayanaktır.
İki kişi bir an için dost
olunca o anda yüz gam bile olsa yok olur.
İlk sabah nefes almaya
başlayan insan ikinci sabah sesini yıldızlara yükseltir.
Yalancı sabah aydınlığı çabuk
geçer, seni yâra (Sevgiliye) kavuşturacak
sabahlar, gerçek sabahlardır.
560- Tek başına bir şey
yapamazsın.
Yâr ara ki (Aradığın şey)
yârdan gelir.
Herkesin ister istemez bir
dostu vardır.
Hele el tutan bir yârin
olursa ne mutlu.
Düşüp kalktığın şu birkaç
dost sana kapı halkasından daha yabancıdır.
Elini gönül ipine uzat, ola
ki, gururun ( Boş şeylere güvenerek aldanma, boş
şeylerle böbürlenme, kibir, kurum, kurulma, kendini yüksek ve değerli tutma
hissi) alçak gönüllülüğe (Gösterişsiz, kibirsiz)
döner, Arş’ın sultanı, cihanı yarattığı zaman suret (Heyulâ) ile canı birlikte
yarattı.
565- Keremini saçarak (Asaleti, soyluluğu, cömertliği, el açıklığı olan, bağış yapan,
Ulu Tanrı), can ile suretin birleşmesi neticesinde kalp
doğdu.
Hilafet mevkiine erişen (Peygamber vekili) bir halef (Yerine
geçen) oldu.
Üzerinde sultan hutbesi olan kalp hem ruhani, hem de cismani âlemle ilgilidir.
Cildinin parlaklığı
kalp ışığındandır.
Suret ile canın her ikisi de
kalbin yavrularıdır.
Kalp sözü dimağıma erişince
beynimin yağı çerağıma döküldü.
(Fikrime
parlaklık verdi.)
570- Dilimi o küpeye kulak
edindim, sustum.
Gönlümü can hatifine (Cana Tanrı’dan söz getiren melek) çevirdim.
O feyz (Tanrı bolluğuyla,
bereketiyle) ve kudretle dilim kuvvetlendi.
Tab’ım (Huy, tabiat,
yaradılış) sevinçle dolu ve gamdan uzak oldu.
Gönül pınarından soğuk yaşlar
akıttım.
Kalp ateşi tenceremi kaynattı,
o el bağlayanlara elimi kaldırdım.
Yol kesenler aciz, ben ise
güçlü oldum.
O yolda koşarken iki menzil
aldım.
İlk sıçrayışta gönül kapısına
dayandım.
575- Ben kalp tarafına
gittim, can ise dudaklarıma yaklaştı.
Gece yarısında ömrümün yarısı
tükendi.
Şimdi ruh âleminin kapısı
önündeyim
Çevğana dönmüş olan boynum
artık halka gibi oldu.(Boynum o kadar büküldü ki)
Başımı ayak ve ayağımı baş
yaptım.
Topa benzedim, ama çevğan
(Ucu bükülmüş çomak) şekli aldım.
İradem elimden gitti, ben de
kendimden geçtim.
Çokluk birlik şeklinde
göründü, birlik de yüz şekilde belirdi.
580-Yoldaşlarım cahil, ben
yolun acemisiyim.
Garipliğim kimsesizlikten
daha acı oldu.
Yol yok ki o kapıdan
geçebileyim.
Bari ayağımı geri çekeyim de
yoldan döneyim, dedim.
O daracık geçitte (Korkudan)
dilim tutulmuştu.
Fakat aşk, Hızır gibi imdada
yetişti.
Dizginimden yakaladı.
Bu kapının güvenli bekçisi
benim, gir içeri dedi.
Kapıyı çaldım, bu vakitte
gelen kimdir? Dediler.
Cevap verdim: “Eğer yer
verirseniz bir Âdemoğludur.”
Önce içeri aldılar.
Terkip perdesini (Çokluk)
kaldırdılar.
585- Sarayın iç tarafından
bir ses geldi.
“Nizami buraya gel!” dedi.
İçeride saray hareminin özel
yakınlarından oldum.
“İçeriye, daha içeri gir”
dedi.
En iç kısma girdim.
Parlak ışıklı bir hücre (Oda)
buldum ki, kem gözler (Azlığı, eksikliği, fenayı,
kötüyü, bozukluğu gören göz) onu görmekten uzaktır.
Bir efsane içinde yedi hikâye
gibi bir sarayda yedi halife birlikte oturmuş, cihanın saadeti, Âdemin
toprağına can veren nefesin devleti o yerde toplanmış.
590- Kalp sultanı, ten
tahtına oturmuş.
Karşısında kızıl donlu bir
süvari edeple duruyor, onun zaferlerine dua etmekte meşgul ordusu önünde sert
bir çarkacı (Öncü asker), onun gerisinde bir alay yoksul.
Bir kement atıcı pusuya
saldırdı.
Bir kahraman, gümüş zırhlar
giyindi.
Bunlar hep bir pervane, gönül
ise mum oldu.
Her şey dağıldı, fakat gönül
toplu kaldı.
595- Ben kanatla ve sabırla
gönül evinde misafir oldum.
Canımı gönül sultanının
nimetlerine bıraktım.
Gönül ordusunun bayrağını
görünce dünya sevgisinden yüz çevirdim.
Gönül kendi diliyle bana:
“ Ey dilsiz!” dedi.
“ Dilek kuşunu bu yuvadan
uçur.(İsteklerinden boşal)
Benim ateşim bu dumana mahrem
değildir.
Bu taze ciğer henüz pastırma
olmamıştır (Yenecek, sofraya konacak duruma gelmemiştir).
Benim gölgem (Hayalim)
selviden daha koyu, ayağım o mertebeden daha yüksektir.
(Hayal
ettiğinden daha fazla koruyacak güçtedir)
600- Kalp dedi ki:
“ Ben Hazineyim.Fakat Karun’un kesesinde değilim.
Senin cebinde değilsem de senden dışarıda değilim.”
Dilimin bülbülü onun ılık
nefesini duyunca utancından sesi kısıldı.
Ötmez oldu.
Sıkılarak başımı öne eğdim.
Kulağıma edeple kulluk
halkasını takındım.
Gönül üstadı (Pir) benim
ezelden yaptığım sözleşmeyi tazeledi.
Nizami’nin ününü âleme yaydı.
Mademki bu yolda riyazetten (Açlıkla nefsi terbiye etme), perhizden başka bir çare
bulamadım, artık o pirden (Yaşlı bilgin) riyazet
dersi alayım, dedim.
***
Mahzen-i Esrar
Nizami
M.E. B. Şark İslam klasikleri 13
***
Neler öğrendik:
1.
Temiz yürekli,
temiz isteklilerin yıldızlardan, burçlardan bir fayda göremeyeceğini öğrendik.
2.
İsteklerimizin
kontrol edebileceğimiz, yararlı hale sokabileceğimiz büyüklükte ve çoklukta
olması gerektiğini öğrendik.
3.
Ne söylersek
söyleyelim kendi fikrimiz olduğunu öğrendik.
4.
Başkasını
düzeltmek için söz söylemenin aslında kendi fikrimizi söyleyip sinirlenmemizden
öteye gitmediğini öğrendik.
5.
Kuvvetimiz varsa
bunu başkalarını düzeltmek için değil, gönül konusunu
öğrenmek ve aşk hikâyeleri anlatmak için uğraşmamız gerektiğini öğrendik.
6.
Başkalarına
düzetmek, kendimizi göstermek yerine kendimizi düzeltmeye çalışmamız
gerektiğini öğrendik.
7.
Tanrı’ya, aşka,
sevgiye götürmeyen her türlü fikir ve düşüncenin yol kesici etki yarattığını sevinci
yok ettiğini öğrendik.
8.
Vücut
isteklerinden fazla uğraşmaktan kurtulduğumuz takdirde yüksek âlemlerle uğraşı
yapacak duruma geleceğimizi öğrendik.
9.
Dünya ve ahret isteklerinin oluşturduğu
baskıdan, zorlamadan kurtulanların gönül âleminde
istediklerinden daha güzelini bulacaklarını öğrendik.
10.
Göz ve
kulaklarını dünyalık söz ve görmek isteklerinde bırakanların; gerçeğin kendini
sakladığı perdeyi görebileceklerini, duyabileceklerini, gerçeğe ve öze
ulaşamayacaklarını öğrendik.
11.
Aradığımız,
beğendiğimiz tüm güzelliklerin bizden dışarı çıkmış bir güzellik olduğunu
bilmemiz ve daha çoğunun içimizde olduğunu görmemiz gerektiğini öğrendik.
12.
Pir yaşı dediğimiz kırk yaşına kadar olan
hayat sürecinde iyi, güzel diye her şeye koştuğumuzu ve topladığımızı, kırk
yaşına gelince geçmişin bir muhasebesinin yapılması ve sonraki gelecek günlerin
hedeflerini ve tercihlerini yapmamız gerektiğini öğrendik.
13.
Tanrı huzuruna
vardığımız zaman ne getirdin hitabına verecek hediyemiz olması gerektiğini,
kırk yaşından itibaren bunun derdine düşmemiz gerektiğini öğrendik.
14.
Kırk yaşına ulaşanın
Tanrı’yı ve sevdiklerini sevmesi ve âşık olması, bunların yaşam öykülerini
öğrenmek gerekirken dünyalık aşk peşine düşerek, menopoz ve andropozun tesiri
altında kalarak yollarını yitirdiklerini, birikimlerini kaybettiklerini
öğrendik.
15.
Tanrı dostlarının
dostluğunun kıymetli olduğunu, gamı kederi dağıttığından hep arayışta olmamız
gerektiğini öğrendik.
16.
Kalıcı olanları
aramamız ve tercih etmemiz gerektiğini öğrendik.
17.
Dünya saltanatı
gerçek nimet sayılmayacağını, gerçek bir dosttan iyi nimet olmayacağını
öğrendik.
18.
Gösterişsiz,
sade, basit bir yaşamı ve anlatımı tercih etmemiz gerektiğini öğrendik.
19.
Kalbin
can ile bedenin birleşiminden olduğunu öğrendik.
20.
Kalpten gelen söz
duyulunca fikrimize parlaklık geleceğine öğrendik.
21.
Kalbin hem ruhani
hem de cismani olduğunu, susmak suretiyle bunun farkına varılabileceğini
öğrendik.
22.
Tanrı’dan gelen
sözlerin cana hitap ettiğini ve sevinç verdiğini, üzüntüden uzaklaştırdığını
öğrendik.
23.
İş yapmamıza, fikir
üretmemize karşı gelenlerin engellemelerine karşı gelmemiz, Tanrı yolunda
cesaretle mesafe almamız gerektiğini öğrendik.
24.
Önce gönül
âlemine, sonra can âlemine, sonrada ruh âlemine gidildiğini öğrendik.
25.
Tanrı kapısının
gaiplere, fakirler, âşıklara açılıp içeri alındıklarını öğrendik.
26.
Azlığı,
eksikliği, fenayı, kötüyü, bozukluğu gören gözlerin yüksek kişilerin huzuruna
alınmadığını öğrendik.
27.
Büyüklerin
huzuruna alındığımız zaman aklımızda ve gönlümüzde olan, değerli diye sahip
çıktığımız, koruduğumuz işe yaramaz her ne varsa saldırılarak darmadağın
edildiğini, gönlün temizlenip tertemiz bırakıldığını öğrendik.
28.
Büyüklerimizin
gücü bizim hayal ettiğimizden çok daha fazla bizi koruyan güce sahip
olduklarını öğrendik.
29.
Bize yolu yordamı
gösterecek, edebi öğretecek bir sevgiyle bağlanacağımız, yardım alacağımız bir
büyük bulmamız gerektiğini öğrendik.
İşte böyle yaren,
Nizami hazretlerinin
söyledikleri doğru ve yaşadığını bize yol göstermek için açık yüreklilikle
saklamadan söylenmiştir.
Tanrı yoluna yolculuk edecek
yarenlerin önce gönüle önem vermeleri gerekiyor.
RAVLİ
TARİKATÜ'L¬-ARİFİN RİSALESİ'NİN TENKİTLİ METNİ okuyarak ve önerileri yaparak bu yolda ilerlemelisin.
Bu gelişme sağlanırken kalp
gözün açılır, bulanıklardan, sersemlikten kurtulur, doğruyu olduğu gibi görmeye
başlarsın.
Size kalp konusunda RAVLİ KALP, yazarak okumalısın ve Bloğumuzun ilk
günlerde sunduğum Feridüddin-i Attar Hazretlerinin İlahi name ve Mantık el Tayr
hikâyelerini okuyarak gönlünü bu hikâyelerle doldurmalısın ki aklındaki bulanıklıklar
berraklaşsın din ile normal yaşamın uyuşma sağlasın.
Mevlana Hazretlerinin ve
dostlarının yaşanmışlarını Ariflerin menkıbeleri olarak bloğumuzda yorumlanmış
ve açıklanmış bulabilirsin.
Bir derviş olmak, hayatı ve
yaşamı anlayabilen, geleceği görüp şimdiden başına geleceklere hazırlananlara
büyüklerimiz hep aferin demişlerdir.
Nizami Hazretlerin bahsettiği
yedi pir kapısız, torak sarısı renginde bir odada, sesli konuşma olmadan
anlaşan kişiler olduğunu bende gördüm.
O büyüğün gittiği yolda bende
gittim.
Bunu yaşadığım için doğru
diyorum, sizde bunu doğru kabul edin ki çabuk yol alın.
Tanrı’nın yüksek âlemde bize
ayırdığı hissemizi almak için geç kalmamamız, çabuk hareket etmemiz gerekiyor.
İnşallah bize ayrılan
nasibimize kolayca ulaşırız.
Âmin!
*
RAVLİ