Ben ki bu dehri (Dünyanın sonsuzluğuna inanıp öteki dünyayı inkâr eden, ruhun
da cesetle birlikte öldüğüne inanan) çevreleyen daire içinde, bir nokta
gibi düğümlendim, ayağı bağlı kaldım, ayak bağımı çözmeğe takatim yok.
Huma kuşu gibi gölgem var ama
debdebe (Haşmet, ululuk, büyük bir gösteriş) ve
saltanattan (Bolluk, zenginlik, şatafatlı hayat)
uzağım.
Vatanım bu toprak ise de,
felekle beraber elim terkide (Yamada) hayalen
dolaştım.
Başımı ayakaltına attım, gözümün aynasını (Etrafa) çevirdim.
330- Hangi yandan bana bir
ışık düşer?
Yahut hangi ateşten bir
sıcaklık gelir?Diye (düşündüm)
Çünkü akıl gözü, doğru düşünce ile birleşirse bütün cihanın çevresini
kavrayabilir.
Himmetindeki (Çalışmasındaki)
bu mertebenin verdiği bir sezişle nimet bağışlayıcı bir padişah olduğunu
öğrendim, yüce talihli, savaşta muzaffer bu firuze renkli bahçenin (Feleklerin) gül ağacı, İskender mayalı (Fetihler yapan) sultan o umutlar kaynağı Hızır
‘Micasi’’nin (Batlamyos’un meşhur eseri) düğümlerini çözen astronomi
bilginlerinin kutbu.
335- O sultan ki varlığın
dileğidir.
Maksat ayeti onun vasfında
ona indirilmiştir.
Felek taçlı ve Süleyman
mühürlü şah, ufukların kıvancı, Melik Fahrettin o ilimden taze fetihler
göstermiş, kalemden yeni-yeni ülkeler açmıştır.
Davutluğa nispet davası
ederse ne çıkar?
Onun şerefinde Süleyman ünü
var.
İshak’ın sancağı onun
himmetiyle yükselmiştir.
Onu istemeyen varsa ancak
İsmail “zındık”dır.
340-Altı bucağın, yedi
feleğin riyasız padişahı, dokuz dairenin (yedi felek ile arşı ve Kürsi) merkez
noktası Behram Şah, öyle bir şahtır ki savaş gününde onun kahramanlığından
Behram Gur’un kudreti karınca gibi kalır.
Yüksek gücüyle şahların başbuğu,
geniş bilgisiyle cihanın ünlüsüdür.
Cihan mülkünü halka bağışlar,
hem “Ermeni” hükümdarı hem “Rum” şahıdır.
Saltanat tahtının şerefi,
hilafet postunun ulusudur.
Rum diyarının fatihi
“Abhaz”ın galibidir.
345-Bütün insanlardan daha
bilgin, daha adaletli, bütün cömertlerden daha ikramlı ve vergilidir.
Zamanenin parlaklığı onun
devletinin yıldızındandır.
Melek, güya onun sedefi
andıran kapısının toprağında parlayan incidir.
Balıklarla, incilerle dolu
bir deniz, durgun bir pınar, taşkın bir deryadır.
Kemeri üzerindeki eşsiz yakut
güneşin mercandan işlenmiş kemerine tebessüm saçmaktadır.
Bu gümüş suyu akıtan cömert
pınar sanırsın ki onun eliyle her tarafta cıva gibi dağılmaktadır.
350- Şu yüce gök kubbe,
cömertliğe yaraşan el ancak böyle olur diye onun elini gösterdi.
Onun kapısının çıngırağı
feleğin kulağını patlatır, onun nefesi ayın şişesini parçalar.
İlk çağlarında mesut ve
bahtiyar idi.
Son demlerinde de cömertliği
ün almak onun hakkıdır.
Eli cömertlik kadehinin
sakisidir.
Sonu olmayan Tanrı onu
sonsuzluğa kadar yaşatsın.
—– HUZURDA YER ÖPERKEN
SÖYLEMİŞTİR–
Ey şah, insanlık mayasının şerefi
âlemin gözünün aydınlığı senin varlığındadır.
355-Sırtı iki büklüm olmuş
sema, sana zafer taşımaktır.
Dokuz feleğin karnı senin
sırrınla gebe kalmıştır.
Yerle göğün kulakların,
üstünde ve altında kılıcının zafer incilerine sefer oldu.
Geceye oklar atan ay, senin
kılıcının ucuna ancak kalkanını fırlatır.
Kılıcına su veren kaynak
sanki Fırat suyudur, ab-ı hayat sürahisinden süzülmüştür.
Senin tufanından uykusu kaçan
kimse mesela Nuh bile olsa suya boğulur.
360- Senin kadehin Keyhusrev
ve Cemşidi uslandırır.
Senin gölgen pervaneyi yakar,
güneşi söndürür.
Aslan yüreklilik göster ki,
sen kahramanlar deviren yiğitsin.
Sana Aslan dedim, hayır
yanlış söyledim, aslan paralayansın.
Çarh, orman aslanlarından
daha çok senden sakınmaktadır.
Cenk alanında bu yürek ve bu
güç kimde var ki, seninle yürekten ve güçten söz açabilsin?
Gök kubbe altında her ne
varsa senin muradının eli mutlak onun üstündedir.
365- Senin bu kadar mesnet
sahibi vezirlerin var, fakat senin yerini tutacak kimse varsa anca meleklerdir.
Zamane sana mühür ve saltanat
sundu, rüzgâr, sana Süleyman tahtı verdi.
Tanrı sana gençlik ve mülk
bağışladı, seni mülkünde bağımsız ve adaletli kıldı.
Toprak senin ikbalinle altın,
zehir senin hatıranla şeker olur.
Feridun mertebesinde olanlar
bile seninle mey içmedikçe, Dahhak’ın zulüm yılanını omuzlarında taşırlar.
370- Mey iç Mey ki, muhribin,
sakinleri var.
Ne gam çekiyorsun? Sonsuz devletin var.
Mülk koruyucu ve sultanlar
sığınağısın.
Hem kılıç, hem külah
sahibidir.
Her ne kadar kudretli taht
kazanmış sultansın.
Fakat halifeler gibi
hazineler saçıyorsun.
Şahlara taç veriyor,
sultanları tahta oturuyorsun.
Kılıcının ucu taçların üstündedir.
Çünkü sultanlardan haraç
alamıyorsun.
375- Devlet o başka ki,
üstünde senin kudretin, yücelik o gönülde ki, içinde senin yerin vardır.
Baykuş senin günlerinde
”Hümalık eder.
Katına erişebilen baş ayık
olmak ister.
Adaletin inayete yaklaşmıştır.
Senden, şikâyet etmek,
lütfunu görmemiş olanlara düşer.
Yerin temeli ( dünyanın düzeni ) atının tırnakları altındadır.
Düşmanın nal gibi çarmıha
vurulmuştur.
Yedi kat gök, cevherin bir
hokkası, sekiz cennet bayrağın bir paçasıdır.
380- Başı senin hükmünün
altında olmayanların taçları başlarına fazladır.
Her fende başlıca fen sahibi
sensin.
İki âlemin canı, birliğin
teni sensin.
Feleğin kulağına edep öğret.
Söz ışığının neşesini parlat,
dünya kaftanını bir köleye giydir.
İkbal mertebesini Nizamiye
bağışla.
Sözlerim her ne kadar parlak
ve canlı ise de senin irfanının sofrasına erişince pek arıklaşıyor.
385- Bu deniz ve ocak
(nizaminin gönlü) incisiz ve mercansız kalmıştı.
Ona elinle cevher, ağzınla
inci saç (takdir et) fakat kıskançlıklara karşı da oklarını yakut, kılıcından
mercan damlaları eksilmesin.
Talihinin felek gibi kutlu,
son günün mutlu ve hayırlı olsun.
Gönlü hoş ve talihi karanlık
olanların hepsi sana yönelmiştir.
Hoş gönüllü benim, kara
talihliler de senin kötülüğünü isteyenlerdir. Senin fethin başlara bayrak
açmış, düşmanların kalem uçları gibi kesilmiştir.
KİTABIN NAZIM VE TERTİBİ
HAKKINDA BİRKAÇ SÖZ
390-Ben ki bu taze gülün
şarkısını besteliyorum.
Senin bağında hoş sesli
bülbülüm, aşkının yolunda bir nefes üfleyeyim, köyün başında bir çıngırak
çalayım dedim, kimseden iğreti söz kabul etmedim.
Ancak gönlümün söylediğini
söyledim.
Taze sihirler, sanat oyunları
gösterdim.
Yeni kalıba göre bir heykel
işledim, bir geçlik boyunca edep öğrendim, seherlerde sihir perdesi diktim.
395- Şahlık
ve dervişlik mayası edeptedir.
Tanrı sırlarının hazinesi
ondadır.
Ne onun şekeri üzerine sinek
konar, ne de onun sineği (meraklısı)
Kimsenin şekerini götürür.
Nuh bu denizde aciz kalır.
Hızır bu çeşmede testi kırar.
İki ilham iki kitap yazıldı,
her ikisi de iki muzaffer padişah adına tertip edildi.
Bu güzel eserden sonra bütün
şahlar arasında kura çektim.
Falda senin adın çıktı.
400- O (Şehname) eski ocaktan
dökülmüş bir altın, bu (Mahzeni Esrar) yeni
denizden çıkmış bir incidir.
O (Sultan Mahmut) Gazne’de
bayrağı dikti, bu Rum diyarında sikkeye adını yazdırdı.
Gerçi o sikkede söz altın
gibidir, fakat benim altınımın sikkesi ondan daha değerlidir.
Benim yüküm, bacım daha hafif
ise de malımın alıcısı ondan çoktur. Bu şive ve ifade tuhaftır.
Ona cevap vermeye kalkışma.
Onu okşarsan garip bir
hareket sayılmaz.
405- Bağ fidanından
filizlenmiş bu taze sözler, çerağ gibi başka ışıklardan yanmış değildir.
Sofrana sunulan bu öz nimete
el sürülmemiştir.
Hemen önüne çek, bunun tadı
tuzu varsa afiyet olsun ye.
Yoksa hatırandan uzak olsun.
Felekle sofraya oturduğun
gece benim önüme de bir parça kemik at, sana köpeklikten söz açayım, kulluk
törelerini anlatayım.
410- Vefa görmüş olduğum
sultanlardan daha çok sana bağlanmayı tercih ettim.
Bu vazife, nihayet beni vefa
tarafına çekti.
Dileğim kabul mertebesine
ulaştı.
Gerçi bu dilek kapısına
benden önce meddahlar yüz çevirmişlerdir. Onlar Nizaminin önünde edeplerini
takınırlar.
Nizami başkadır, ötekiler kim
oluyorlar?
Ben ki bu sairlik erişmiş ve
emsalimden bir kaç merhale daha ileri gitmişlerdenim.
415-Söz elmasından kılıç
yaptım, önüne geçmek isteyenlerin başlarını uçurttum.
Bu eşsizlik mertebesi,
ayağımı en yüce başların üstünde tutmuştur.
O makam öyle yüce bir
noktadır ki ben ancak orada uçabilirim.
Çünkü kendi himmetime layık
bir yer isterim.
Ancak bu suretle senin aydın
fikrinden ışık alır, ayağının yükseldiği yere başımı koyabilirim.
Senin ayağının tozu olayım ki
feleklere yetişeyim.
Fakat sen kendine
yaklaştırmazsan sana nasıl ulaşayım?
420- Diledim ki, şu birkaç ay
içinde şahın huzurunda yer öpme töresini tazeleyeyim.
Her ne kadar bu kapalı halka
içinden dışarı çıkacak yol bana kapanmıştı, ama senin katından ayrılmak için
kabuğumdan ayrılmak istedim.
Sonra gördüm ki bütün yollar
aslanlarla dolu, önüm ve arkam kılıçlarla çevrili.
Fakat bu kılıçlarla çevrili
ülkede sana yüksek sesle hitap edeyim dedim.
425- Söz pınarını kapına
akıttım.
Fakat kendim, yerinden
oynamaz dağlar gibi kaldım.
Ey güneş, İşte senin önünde
seher vaktini bekleyen bir zerre gibi dileklerim kabul olundu.
Gönlüm senin inci saçan
denizin gibi dalgalandı.
Canımın cevheri kemerime
asılı kaldı.
Gece ile gündüz yaşadıkça
gecelerin gündüz olsun.
Şahlık cevherin karanlık
geceleri aydınlatsın.
Senin bu başbuğluğun ancak
bir tek devletliye nasip olmuştur, İkbal ve afiyetinde bütün cihandan üstün
olsun
***
Mahzen-i Esrar
Nizami
M.E. B. Şark İslam klasikleri 13
***
Neler öğrendik:
1.
Akıl gözü (RAVLİ AKIL GÖZÜ yaz Google den incele), doğru düşünce
ile birleşirse bütün cihanın çevresini kavrayabilir olduğunu öğrendik.
2.
Edep sahibi
olanın hükmetme yetkisine ve saygı duyulan bir kişiliğe sahip olunacağını
öğrendik.
İşte böyle yaren,
İyilik yapanın, iyiliği ve
adı dünya durdukça bahsedilecek, hayır dua edilecek, ahrette de iyiliğinin
karşılığını görecektir.
Bencil, cimri, kendi çıkarını
her şeyden üstün tutan da ne adı kalacak ne de şanı unutulup gidecek.
İyi bir isime sahip olmak
kolay değildir.
*
RAVLİ