17 Mart 2013 Pazar

MAHZENİ ESRAR SIRLAR HAZİNESİ 10

KİTABIN DÜZENLENMESİ VE ADALETLİ SULTAN BEHRAM ŞAHI ÖĞME YOLUNDA BİR KAÇ SÖZ

Ben ki bu dehri (Dünyanın sonsuzluğuna inanıp öteki dünyayı inkâr eden, ruhun da cesetle birlikte öldüğüne inanan) çevreleyen daire içinde, bir nokta gibi düğümlendim, ayağı bağlı kaldım, ayak bağımı çözmeğe takatim yok.

Huma kuşu gibi gölgem var ama debdebe (Haşmet, ululuk, büyük bir gösteriş) ve saltanattan (Bolluk, zenginlik, şatafatlı hayat) uzağım.

Vatanım bu toprak ise de, felekle beraber elim terkide (Yamada) hayalen dolaştım.

Başımı ayakaltına attım, gözümün aynasını (Etrafa) çevirdim.

330- Hangi yandan bana bir ışık düşer?
Yahut hangi ateşten bir sıcaklık gelir?
Diye (düşündüm)

Çünkü akıl gözü, doğru düşünce ile birleşirse bütün cihanın çevresini kavrayabilir.

Himmetindeki (Çalışmasındaki) bu mertebenin verdiği bir sezişle nimet bağışlayıcı bir padişah olduğunu öğrendim, yüce talihli, savaşta muzaffer bu firuze renkli bahçenin (Feleklerin) gül ağacı, İskender mayalı (Fetihler yapan) sultan o umutlar kaynağı Hızır ‘Micasi’’nin (Batlamyos’un meşhur eseri) düğümlerini çözen astronomi bilginlerinin kutbu.

335- O sultan ki varlığın dileğidir.
Maksat ayeti onun vasfında ona indirilmiştir.

Felek taçlı ve Süleyman mühürlü şah, ufukların kıvancı, Melik Fahrettin o ilimden taze fetihler göstermiş, kalemden yeni-yeni ülkeler açmıştır.

Davutluğa nispet davası ederse ne çıkar?
Onun şerefinde Süleyman ünü var.

İshak’ın sancağı onun himmetiyle yükselmiştir.
Onu istemeyen varsa ancak İsmail “zındık”dır.

340-Altı bucağın, yedi feleğin riyasız padişahı, dokuz dairenin (yedi felek ile arşı ve Kürsi) merkez noktası Behram Şah, öyle bir şahtır ki savaş gününde onun kahramanlığından Behram Gur’un kudreti karınca gibi kalır.

Yüksek gücüyle şahların başbuğu, geniş bilgisiyle cihanın ünlüsüdür.
Cihan mülkünü halka bağışlar, hem “Ermeni” hükümdarı hem “Rum” şahıdır.

Saltanat tahtının şerefi, hilafet postunun ulusudur.
Rum diyarının fatihi “Abhaz”ın galibidir.

345-Bütün insanlardan daha bilgin, daha adaletli, bütün cömertlerden daha ikramlı ve vergilidir.

Zamanenin parlaklığı onun devletinin yıldızındandır.
Melek, güya onun sedefi andıran kapısının toprağında parlayan incidir.

Balıklarla, incilerle dolu bir deniz, durgun bir pınar, taşkın bir deryadır.

Kemeri üzerindeki eşsiz yakut güneşin mercandan işlenmiş kemerine tebessüm saçmaktadır.

Bu gümüş suyu akıtan cömert pınar sanırsın ki onun eliyle her tarafta cıva gibi dağılmaktadır.

350- Şu yüce gök kubbe, cömertliğe yaraşan el ancak böyle olur diye onun elini gösterdi.

Onun kapısının çıngırağı feleğin kulağını patlatır, onun nefesi ayın şişesini parçalar.

İlk çağlarında mesut ve bahtiyar idi.
Son demlerinde de cömertliği ün almak onun hakkıdır.

Eli cömertlik kadehinin sakisidir.
Sonu olmayan Tanrı onu sonsuzluğa kadar yaşatsın.

—– HUZURDA YER ÖPERKEN SÖYLEMİŞTİR–

Ey şah, insanlık mayasının şerefi âlemin gözünün aydınlığı senin varlığındadır.

355-Sırtı iki büklüm olmuş sema, sana zafer taşımaktır.
Dokuz feleğin karnı senin sırrınla gebe kalmıştır.

Yerle göğün kulakların, üstünde ve altında kılıcının zafer incilerine sefer oldu.

Geceye oklar atan ay, senin kılıcının ucuna ancak kalkanını fırlatır.
Kılıcına su veren kaynak sanki Fırat suyudur, ab-ı hayat sürahisinden süzülmüştür.

Senin tufanından uykusu kaçan kimse mesela Nuh bile olsa suya boğulur.

360- Senin kadehin Keyhusrev ve Cemşidi uslandırır.
Senin gölgen pervaneyi yakar, güneşi söndürür.

Aslan yüreklilik göster ki, sen kahramanlar deviren yiğitsin.
Sana Aslan dedim, hayır yanlış söyledim, aslan paralayansın.

Çarh, orman aslanlarından daha çok senden sakınmaktadır.
Cenk alanında bu yürek ve bu güç kimde var ki, seninle yürekten ve güçten söz açabilsin?

Gök kubbe altında her ne varsa senin muradının eli mutlak onun üstündedir.

365- Senin bu kadar mesnet sahibi vezirlerin var, fakat senin yerini tutacak kimse varsa anca meleklerdir.

Zamane sana mühür ve saltanat sundu, rüzgâr, sana Süleyman tahtı verdi.
Tanrı sana gençlik ve mülk bağışladı, seni mülkünde bağımsız ve adaletli kıldı.

Toprak senin ikbalinle altın, zehir senin hatıranla şeker olur.
Feridun mertebesinde olanlar bile seninle mey içmedikçe, Dahhak’ın zulüm yılanını omuzlarında taşırlar.

370- Mey iç Mey ki, muhribin, sakinleri var.
Ne gam çekiyorsun?
Sonsuz devletin var.

Mülk koruyucu ve sultanlar sığınağısın.
Hem kılıç, hem külah sahibidir.

Her ne kadar kudretli taht kazanmış sultansın.
Fakat halifeler gibi hazineler saçıyorsun.

Şahlara taç veriyor, sultanları tahta oturuyorsun.
Kılıcının ucu taçların üstündedir.

Çünkü sultanlardan haraç alamıyorsun.

375- Devlet o başka ki, üstünde senin kudretin, yücelik o gönülde ki, içinde senin yerin vardır.

Baykuş senin günlerinde ”Hümalık eder.
Katına erişebilen baş ayık olmak ister.

Adaletin inayete yaklaşmıştır.
Senden, şikâyet etmek, lütfunu görmemiş olanlara düşer.

Yerin temeli ( dünyanın düzeni ) atının tırnakları altındadır.
Düşmanın nal gibi çarmıha vurulmuştur.

Yedi kat gök, cevherin bir hokkası, sekiz cennet bayrağın bir paçasıdır.

380- Başı senin hükmünün altında olmayanların taçları başlarına fazladır.
Her fende başlıca fen sahibi sensin.

İki âlemin canı, birliğin teni sensin.
Feleğin kulağına edep öğret.

Söz ışığının neşesini parlat, dünya kaftanını bir köleye giydir.
İkbal mertebesini Nizamiye bağışla.

Sözlerim her ne kadar parlak ve canlı ise de senin irfanının sofrasına erişince pek arıklaşıyor.

385- Bu deniz ve ocak (nizaminin gönlü) incisiz ve mercansız kalmıştı.
Ona elinle cevher, ağzınla inci saç (takdir et) fakat kıskançlıklara karşı da oklarını yakut, kılıcından mercan damlaları eksilmesin.

Talihinin felek gibi kutlu, son günün mutlu ve hayırlı olsun.
Gönlü hoş ve talihi karanlık olanların hepsi sana yönelmiştir.

Hoş gönüllü benim, kara talihliler de senin kötülüğünü isteyenlerdir. Senin fethin başlara bayrak açmış, düşmanların kalem uçları gibi kesilmiştir.

KİTABIN NAZIM VE TERTİBİ HAKKINDA BİRKAÇ SÖZ

390-Ben ki bu taze gülün şarkısını besteliyorum.
Senin bağında hoş sesli bülbülüm, aşkının yolunda bir nefes üfleyeyim, köyün başında bir çıngırak çalayım dedim, kimseden iğreti söz kabul etmedim.

Ancak gönlümün söylediğini söyledim.
Taze sihirler, sanat oyunları gösterdim.

Yeni kalıba göre bir heykel işledim, bir geçlik boyunca edep öğrendim, seherlerde sihir perdesi diktim.

395- Şahlık ve dervişlik mayası edeptedir.
Tanrı sırlarının hazinesi ondadır.

Ne onun şekeri üzerine sinek konar, ne de onun sineği (meraklısı)
Kimsenin şekerini götürür.

Nuh bu denizde aciz kalır.
Hızır bu çeşmede testi kırar.

İki ilham iki kitap yazıldı, her ikisi de iki muzaffer padişah adına tertip edildi.

Bu güzel eserden sonra bütün şahlar arasında kura çektim.
Falda senin adın çıktı.

400- O (Şehname) eski ocaktan dökülmüş bir altın, bu (Mahzeni Esrar) yeni denizden çıkmış bir incidir.

O (Sultan Mahmut) Gazne’de bayrağı dikti, bu Rum diyarında sikkeye adını yazdırdı.

Gerçi o sikkede söz altın gibidir, fakat benim altınımın sikkesi ondan daha değerlidir.

Benim yüküm, bacım daha hafif ise de malımın alıcısı ondan çoktur. Bu şive ve ifade tuhaftır.

Ona cevap vermeye kalkışma.
Onu okşarsan garip bir hareket sayılmaz.

405- Bağ fidanından filizlenmiş bu taze sözler, çerağ gibi başka ışıklardan yanmış değildir.

Sofrana sunulan bu öz nimete el sürülmemiştir.
Hemen önüne çek, bunun tadı tuzu varsa afiyet olsun ye.

Yoksa hatırandan uzak olsun.

Felekle sofraya oturduğun gece benim önüme de bir parça kemik at, sana köpeklikten söz açayım, kulluk törelerini anlatayım.

410- Vefa görmüş olduğum sultanlardan daha çok sana bağlanmayı tercih ettim.

Bu vazife, nihayet beni vefa tarafına çekti.
Dileğim kabul mertebesine ulaştı.

Gerçi bu dilek kapısına benden önce meddahlar yüz çevirmişlerdir. Onlar Nizaminin önünde edeplerini takınırlar.

Nizami başkadır, ötekiler kim oluyorlar?
Ben ki bu sairlik erişmiş ve emsalimden bir kaç merhale daha ileri gitmişlerdenim.

415-Söz elmasından kılıç yaptım, önüne geçmek isteyenlerin başlarını uçurttum.
Bu eşsizlik mertebesi, ayağımı en yüce başların üstünde tutmuştur.

O makam öyle yüce bir noktadır ki ben ancak orada uçabilirim.
Çünkü kendi himmetime layık bir yer isterim.

Ancak bu suretle senin aydın fikrinden ışık alır, ayağının yükseldiği yere başımı koyabilirim.

Senin ayağının tozu olayım ki feleklere yetişeyim.
Fakat sen kendine yaklaştırmazsan sana nasıl ulaşayım?

420- Diledim ki, şu birkaç ay içinde şahın huzurunda yer öpme töresini tazeleyeyim.

Her ne kadar bu kapalı halka içinden dışarı çıkacak yol bana kapanmıştı, ama senin katından ayrılmak için kabuğumdan ayrılmak istedim.

Sonra gördüm ki bütün yollar aslanlarla dolu, önüm ve arkam kılıçlarla çevrili.
Fakat bu kılıçlarla çevrili ülkede sana yüksek sesle hitap edeyim dedim.

425- Söz pınarını kapına akıttım.
Fakat kendim, yerinden oynamaz dağlar gibi kaldım.

Ey güneş, İşte senin önünde seher vaktini bekleyen bir zerre gibi dileklerim kabul olundu.

Gönlüm senin inci saçan denizin gibi dalgalandı.
Canımın cevheri kemerime asılı kaldı.

Gece ile gündüz yaşadıkça gecelerin gündüz olsun.
Şahlık cevherin karanlık geceleri aydınlatsın.

Senin bu başbuğluğun ancak bir tek devletliye nasip olmuştur, İkbal ve afiyetinde bütün cihandan üstün olsun
 
                                ***
Mahzen-i Esrar
Nizami
M.E. B. Şark İslam klasikleri 13

                                 ***
Neler öğrendik:

1.   Akıl gözü (RAVLİ AKIL GÖZÜ yaz Google den incele), doğru düşünce ile birleşirse bütün cihanın çevresini kavrayabilir olduğunu öğrendik.

2.   Edep sahibi olanın hükmetme yetkisine ve saygı duyulan bir kişiliğe sahip olunacağını öğrendik.

İşte böyle yaren,

İyilik yapanın, iyiliği ve adı dünya durdukça bahsedilecek, hayır dua edilecek, ahrette de iyiliğinin karşılığını görecektir.

Bencil, cimri, kendi çıkarını her şeyden üstün tutan da ne adı kalacak ne de şanı unutulup gidecek.

İyi bir isime sahip olmak kolay değildir.

                                        *
RAVLİ

Popüler Yayınlar