O
kalbindeki iman ile terkim (Saygı gösterme, ululama)
olundu.”
(Hadis)
(Hadis)
Sen yürü, fayda kendisinden zahir (Semiz, tavlı, bol) olur.
Eğer evinde oturursa ona rızık gelmez.
Çocukcağız ağladığı zaman annesi ona süt verir.
Eğer:
“ Bu benim ağlamamın ne faydası var ve neden süt vermeyi icap ettiriyor?” diye düşünse acaba sütsüz kalmaz mı?
İşte görüyorsun ki ona süt bu sebeple gelmektedir.
Bunda mazurum.” Derse, onun bu, körüm ve mazurum, demesinin ona faydası olmaz ve böyle demekle bu zahmet giderilemez.
Ya Rahman!
Ya Hak!” diye ağlayıp sızlar.
Bulamıyorum, görmüyorum, nerede arayayım? Demeye başlar.
Bunun gibi akıllı bir at da
bir kere mahmuz yerse (Çizmenin, potinin arkasına takılan ve binek hayvanlarını dürtüp hızlandırmaya yarayan demir veya çelik parçası) artık mahmuz yemesine hacet (İhtiyaç) kalmaz.
***
FİHİ MAFİH MEVLANA
HAZRETLERİ
Maarif basımevi 1954
Çeviren Meliha Ülker TARIKAHYA
RAVLİ AŞK yaz Google den oku.
(Hadis)
Buyuruyor ki, Ebubekir’in
başkalarına üstünlüğü, onun çok namaz kıldığı ve oruç tuttuğu için değildir.
Belki Tanrı’nın ona olan
inayeti (İyilikler ihsanlar) ve onun muhabbeti (Aşkı) içindir.
Kıyamette namazları getirip
terziye korlar, oruçları ve sadakaları da böyle yaparlar.
Fakat muhabbeti (Aşkı) getirdikleri zaman, muhabbet teraziye sığmaz.
Binaen aleyh (Bundan dolayı) asıl olan muhabbettir.
Kendinde muhabbet hissettiğin
zaman, fazlalaşması için çalış.
Bir sermaye gördüğün zaman ki,
bu taleptir, onu taleple artır.
Çünkü “ Harekette bereket vardır”(Hadis)
Eğer artırmazsan sermaye
kaybolur.
Topraktan daha aşağı ve
kıymetsiz değilsin.
Yeri hareketlerle ve belle
altın üstüne çevirmekle, başka türlü yapıyorlar, o zaman yer bitki veriyor.
Meşgul olmadıkları zaman ise
toprak katılaşıyor.
O halde mademki kendinde bir
arzu hissettin, gel yürü ve:
“ Bu gidip gelmenin ne
faydası var?” deme.Sen yürü, fayda kendisinden zahir (Semiz, tavlı, bol) olur.
Bir adamın dükkâna gitmesinin
faydası, yalnız ihtiyacını söylemesi değildir.
Ulu Tanrı rızık (Yiyecek, içecek) verir.Eğer evinde oturursa ona rızık gelmez.
Çocukcağız ağladığı zaman annesi ona süt verir.
Eğer:
“ Bu benim ağlamamın ne faydası var ve neden süt vermeyi icap ettiriyor?” diye düşünse acaba sütsüz kalmaz mı?
İşte görüyorsun ki ona süt bu sebeple gelmektedir.
Eğer bir kimse:
“ Bu rükû (Eğilme) ve sücudun (Alnı yere
koyma) ne faydası var, niçin yapayım” diye düşünceye dalarsa (Bunun ona)
ne faydası olur?
Sen bir emirin ve başkanın
önünde saygı gösterip eğilir ve diz çökersen, o emir de sana merhamet edip bir gelir temin eder.
Emirde rahmet eden (Acıyan) şey, onun derisi ve eti değildir.
Çünkü öldükten sonra da o et
ve deri yerinde kalır.
Uyurken, kendinde değilken ve
aklın başında yokken böyledir.
Fakat bu hizmet onun önünde
ziyan olmuştur.
O halde anladık ki emirde
bulunan merhamet göze görünmez ve görülemez.
Öyleyse
deride ve ette olan bir şeye hizmet ettiğimiz halde, onu görmemiz mümkündür.
Böyle olunca derisiz, etsiz
edilen hizmetin, görülmemesi pek tabiidir.
Eğer o şey ette, deride gizli
olsaydı, Ebu Cehl (Lanet edilen) ve Mustafa (Sevgilim denilen) bir olurdu ve aralarında bir fark
olmazdı.
Görünüşte sağırla işitenin
kulağı birdir, farkı yoktur.
Onun ki de aynı şekildir
bununki de.
Yalnız o işiten şey, onda gizlidir ve göze görünmez.
O halde asıl olan inayettir.
Sen ki Emirsin, senin iki
kölen olsa, biri birçok hizmetlerde bulunmuş, senin için birçok seferler yapmış
olsa, öbürü kölelikte tembellik etse, o tembele çalışkandan daha çok muhabbetin
olduğunu görürüz.
Her ne kadar o çalışkan ve
hizmette bulunan köleyi de ziyan etmezsen de yine böyle oluyor.
İnayete hükmedilemez.
Bu sağ göz ile sol göz
görünüşte birdir.
Fakat acaba o sağ göz ne
hizmette bulundu da sol göz bunu yapmadı?
Sağ el iş yaptı da sol el
yapmadı mı?
Bunun gibi sağ ayak ne yaptı
da sol ayak yapmadı?
Tanrı’nın inayeti sağ göze
isabet etmiştir.
Mesela Cuma gününü de diğer günlerden üstün kılmıştır.
Çünkü Tanrı’nın
birtakım rızıkları vardır ki o Levh-i Mahfuz’da yazılan rızıklardan başkadır.
Kul onu Cuma günü
arasın.
(Hadis) buyurmuştur.
İşte, acaba bu Cuma günü ne
hizmette bulundu da, diğer günler onda kusur ettiler.
Yalnız ona inayet vaki olmuş
ve hususi bir şeref verilmiştir de ondan.
Eğer bir kör:
“Beni böyle kör yarattılar.Bunda mazurum.” Derse, onun bu, körüm ve mazurum, demesinin ona faydası olmaz ve böyle demekle bu zahmet giderilemez.
Bu küfür içinde bulunan kâfirler,
küfür azabı, üzüntüsü içindedirler, ama yine düşünecek olursak, bu azap da aynı
inayettir.
Çünkü o rahat içinde olunca,
Tanrı’yı unutuyorlar.
O halde azaba duçar olunca
O’nu hatırlamaktadır.
Cehennem mabetidir ve kâfirlerin
mescididir.
Çünkü onlar Tanrı’yı orada yâd
ederler.
Mesela zindanda iken,
hastalandığında, dişi ağrırken olduğu ve azaba tutulduğu gibi, bilgisizlik
perdesi yırtılmış olur.
Tanrı’nın varlığını ikrar
eder ve:
“ Ya
Rab!Ya Rahman!
Ya Hak!” diye ağlayıp sızlar.
Fakat iyileşince yine gaflet (Dikkatsizlik) perdeleri hâsıl (görünür) olur.
Hani Tanrı nerede?Bulamıyorum, görmüyorum, nerede arayayım? Demeye başlar.
Halbuki üzüntülü zamanında
gördün, buldun.
Şimdi görmüyorsun!
O halde mademki sen ıstırap
çektiğin zaman O’na görüyorsun, Tanrı’yı daima
zikretmen için sana her zaman azap ve ıstırap verirler.
Bir cehennemlik rahat içinde
iken Tanrı’dan habersizdir ve O’nu anmaz.
Halbuki cehennemde gece gündüz
Tanrı’yı zikreder.
Çünkü Tanrı âlemi, göğü,
yeri, güneşi, ayı ve gezegenleri, iyiyi ve kötüyü, kendini yâd (Anma) , tespih (Zikir)
etmeleri, kendine kullukta bulunmaları için yaratmıştır.
İşte kâfirler rahata
kavuşunca, vazifelerini yapmadıklarından ve yaratılmaktan maksatları O’nu
zikretmek olduğu halde, zikretmediklerinden cehenneme giderler.
Fakat müminlerin zahmet
çekmelerine lüzum yoktur.
Onlar bu rahat içindeyken da
azabı bilmezlik etmezler ve o azabı her zaman kendileri için hazır görürler.
Mesela akıllı bir çocuğun
ayağını bir defa falakaya koyarlarsa, bu ona yetişir ve falakayı unutmaz.
Fakat ahmak olan hemen
unutur.
İşte bunun için ona her an
falaka (Sopa vurmak içi ayak tabanlarını uygun bir biçimde sıkıştırıp tutmak üzere iki ucuna bağlı bir ipi olan cezalandırma aracı) lazımdır.
Üstündekini fersahlarca
götürür ve yine mahmuzun yarasını unutmaz.
Ama ahmak (Aklını gereği gibi kullanamayan, anlama ve kavrama yetenekleri gelişmemiş kimse) ata her an mahmuz
vurmak lazımdır.
O insanı (Toplum halinde bir kültür çevresinde yaşayan, düşünme ve konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen, bulguları sonucunda değiştirilebilen ve biçim verilebilen canlı) taşımaya layık
değildir.
Ona gübre yüklesinler.Maarif basımevi 1954
Çeviren Meliha Ülker TARIKAHYA
***
Neler öğrendik:
1.
Allah’a iman ve
saygı göstererek ululamanın çok beğenilen ve övülen, başkalarından üstün
tutulan bir davranış olduğunu öğrendik.
2.
Allah’a olan
aşkın, muhabbetin ölçü ile belirlenemeyecek kadar kıymetli olduğunu öğrendik.
3.
Allah’a bir ilgi, bir sevgi kendimizde
gördüğümüz zaman bunu çalışmalarımızla çoğaltmamız gerektiğini, bundan dolayı
çok fayda sağlayacağımızı öğrendik.
4.
Evde oturup
Allah’a ihtiyacını bildirmek yerine çalışmamız gerektiğini, Allah’ın
ihtiyacımızı, isteğimizi çalışmanın içinden verdiğini, sebebe bağladığını
öğrendik.
5.
Görünüşte benzer
var olan ile görünenin içinde gizlenmiş gizli etken özelliğin var olmasının
fark oluşturduğunu öğrendik.
6.
Allah’ın kendi
varlığını kendisini anana iyiliklerle, anmayanı da azap ve ıstırap vererek
anmasını sağladığını öğrendik.
7.
Akıllı insanın
Allah’ı unutmadığını, sık-sık ismini andığını, kendisinin dünyaya gelmesinin
manasını unutmadığını öğrendik.
İşte böyle yaren,
MUHABBET:
Sevgi demektir.
Kasıt ve karşılık beklemeden
sevmedir.
Yüksek bir duygudur ve
yüksekten gelmiştir ve yaratılan her zerrede kendini göstermiştir.
Gizli bir hazine olan
Allah’ın ilk iradesinin muhabbet (Aşk) olduğunu ve yaratmanın ilki olduğunu
anladık.
Muhabbetin hakikati bütün
varlığını sevdiğine bağışlamaktır.
Muhabbet kalpte bulunan bir
ateştir ki her pisliği yakar.
Seven kendine ait
sıfatlarından kaybolup sevdiğinin sıfatlarına bürünmesidir.
Seven sevdiğinin rızasına
boyun eğer ve ona teslim olur.
Muhabbet Allah’a giden en
sağlam yoldur.
Muhabbetin başı sevgi, ortası
aşk, sonu fena fillahtır (Allah’ın varlığında yok olma).
Daha geniş bilgi için:
RAVLİ MUHABBET yaz Google den oku.RAVLİ AŞK yaz Google den oku.
RAVLİ FENA FİLLAH yaz Google
den oku.
*
RAVLİ