Nuşirevan bir aralık saray ve
maiyeti halkından ayrılmış, yanında yalnız veziri olduğu halde ava çıkmıştı.
Şah avlakta dolaşırken düşman
kalbi gibi harap bir köy gördü.
920- Yan yana uçan bir çift
baykuş hemen yakınlarına kondu.
Pek telaşlı bir şeyler
cıvıldaşıyorlardı.
Nuşirevan vezire sordu:
Bunlar ne konuşuyorlar?
Vezir cevap verdi.
Ey zamanenin yüce şahı!Öğüt dinlemek istersen sana anlatayım.
Bu sazlar, bu sözler, bir
düğün işi tartışması, bir kız isteme pazarlığının başlangıcıdır.
Bu kuş ötekine kız veriyor.
Sabah-sabah ondan gelin başlığı istiyor.
925- Bu harap köy ile
birlikte birkaç virane daha verirsen (iş olur biter) diyor.
Öteki de:
Bırak bu pazarlığı, diyor.
Şahın zulümlerini bir gör de
bunun için gam yeme!
Şah bu şah, zamane de bu
zaman olduktan sonra sana bu harap köyden yüz bin tanesini verebilirim.
Bu nükte (Herkesin
anlayamayacağı ince mana) şaha öyle bir tesir yaptı ki hemen bir AH! Çekti ve feryada
başladı.
Vezirin bu ihtarından
hayretle parmaklarını ısırdı.
“Zulmüm derecesine bak ki”
dedi, “kuşların kulağına kadar ulaşmış”
930- Bir zaman elini başına
vurarak ağladı.
Zaten zulmün mahsulü
ağlamaktan başka ne olabilir?
Zulme bak ki, insanoğlunun
siteminden yeryüzünde tavukların yerini baykuşlar almış.
Ey dünyaya tapmış olan gafil
ben bu ıstıraba bir son vermeliyim, daha ne zamana kadar halkın malını zorla zapt
edeceğim?
Ölümden, hesap gününden gafil
(Dikkatsiz) yaşayacağım?
Daha ne kadar el uzunlukları
(Hırsızlık) yapacak, daha ne kadar kendi başımla oynayacağım?
935- Tanrı bu mülkü yaramaz
işlerden, kötülüklerden korumak için bana verdi.
Ben altın yaldızına
bastırılmış bir bakır parçasıyım.
Tanrı’nın yasak ettiği işleri
yapıyorum.
Adımı zulüm ile niye
kirleteyim?
Eyvah ki yaptığım kötülükleri kendime yapıyorum.
Bundan sonra en iyisi adalete
gönül bağlamak, ya Tanrı’dan yahut kendimden utanmaktır.
Bugün benim zevk ve eğlencem
zulüm oldu.
Yarın kıyamet günündeki
maskaralığıma eyvahlar olsın!
940- Şu meyvesiz ve çorak
hayatımın son mükafatı cehennem ateşi oldu.
Bu ıstıraptan yanıp
tutuşacağım.
Artık daha ne kadar sitem
tozları koparacak, yüzümün suyunu, halkın kanını dökeceğim?
Bu çapulculuklara kıyamet
gününde benden tekrar soracaklardır.
Artık (Bundan böyle)
pişmanlığımın utancı ile yaşayayım.
Istırap duymazsam taş yürekli
olayım.
Ne kadar utanç ve pişmanlık
çekeceğimi, bu nedametin (Pişmanlık) bana kıyamete kadar yoldaşlık edeceğini
göreceğim.
945- Bana hoş gelen bu
debdebeler sırtımda birer yüktür.
Başımın çaresi ancak zavallılık kapısına başvurmaktır.
Bu sayısız mücevherlerden,
hazinelerden (SÂM) ne kaldırdı?
Süleyman ne götürdü?
Şah, bu olaydan o kadar
içlendi ki, teessüründen atının nalları bile yumuşadı.
(Bu olaydan sonra tabiatındaki
zulüm ve sertlik tamamıyla değişti.)
Saltanat bayrağıyla ordugâha
varınca halkı okşamaya karar verdi.
Derhal o bölgeden vergi ve
salmaları kaldırdı.
Artık yürüdüğü zulüm yolundan
yüz çevirdi.
950- Bundan sonra adaleti
yaydı.
Zulmü toparladı.
Son nefesine kadar o türeden
ayrılmadı.
Zamanede nice devrimler oldu,
Nuşirevan öldü, fakat adaletinin sesi ebedi kaldı.
Bir gönül sahibi onun
ülkesinde adına basılan sikke üzerinde adil damgası buldu.
Nihayet iyi bir hatıra
bıraktı.
Adalet kapısını çalanlar daima
muratlarına ererler.
Ömrünü, gönülleri
hoş etmekle geçir ki, Tanrı’da senden hoşnut olsun.
955- Tanrı ulularının
sayesini (Korumasını, yardımını, himaye etmesini) ara!
Dostlarının rahatı için
kendini sıkıntıya at!
Dert al, derman ver ki sana
ferman vermek kudreti erişebilsin!
Sevgide sıcak, kinde soğuk
ol!
Ay gibi, güneş gibi mert
huylu (Faydalı) ol.
İyilik yapmaya alışanların
iyilikleri bir gün kendilerine döner.
Çarhın dönüşüne kıyas yeliyle
bakarsan iyilikte de, kötülükte de haktan ayrılmadığını görürsün.
960- Dünya nimetlerinin
süresi bir saat kadar azdır.
İyilik yap ki, her
şey iyilik üzerine kurulmuştur.
İyilik yap.
Tanrı’ya yönel.
Yüzünü günahlardan çevir ki
sonunda pişmanlar gibi özür dilemek zorunda kalmayasın!
Özür dilemeye hilelere sapma
ki, senden bunu istemiyorlar.
Sözün kısası, senden iyi
işler bekliyorlar.
Yalnız sözle iş kolaylaşmış
olsaydı Nizaminin mertebesi feleklerden (Yıldızlardan) daha yüce olurdu.
***
Mahzen-i Esrar Nizami
M.E. B. Şark İslam klasikleri 13
***
RAVLİ