19 Mart 2013 Salı

MAHZENİ ESRAR SIRLAR HAZİNESİ 12

ÖLÇÜLÜ SÖZ DÜZENLEMEK VE EDEBİYAT YAPMAK
(ŞAİR OLMAK)

Söz dizilerek kafiye tartanlar iki âlemin hazinesini (Dünya-ahret) sözle açarlar.

460- Bâ- husus (En çok, hele) bu hazinenin bir anahtarı vardır ki, söz erlerinin dilleri altındadır.

Söz terazisini ellerinde tutanlar, nice pençeleri (Vahşi huylu saldırganları) sözle yaralarlar.

Söz erlerini arş bülbülleridir.
Başka nâ-dânlardan (Bilmez, terbiyesiz, kaba) nasıl geri kalırlar?

Düşünce ateşiyle perişan oldukları zaman meleklerin akraba ve dostları arasına karışırlar.

Söz erenleri birer sır perdesidirler.
Peygamberlerin ışığından birer gölgedir.

465- Tanrı katındaki safın merkez noktasının ileri ve gerisine önce yalvaçlar (Peygamberler), sonra da şairler dizilmiştir.

Bu iki gurubun gözleri bir sevgilinin mahremidir (Sır söylenen kimseler).
Yalvaçlar (Peygamberler) hakikatin özü, şairler de dış kabuğudur.

O sofra üzerindeki her taze yemiş, bayağı bir yemiş değil, can âleminden koparılmıştır.

O, gönül dişiyle çiğnenen bir düşünce, gül minkariyle (Lisan) ile yontulan bir can heykelidir.

Hikmet kaynağı olan söz bilgisi (Şairlik) şu birkaç himmetsizin (Anlama gayreti göstermeyenlerin) yüzünden, sudan daha aşağı oldu.

470- Bu halvette bir nimet bulanın, bu cihada daha hoş bir sarayı vardır.
Söz ülkesinde diz çökmüş olanlar, her eşiğe baş koymazlar.

Onlar dizlerinin ucunu gönüllerine ayak yaparlar, iki cihan devletine kavuşurlar.

Öne eğilmiş başları ayaklarına selam verir, ayaklarıyla başları halka gibi birleşir.

O halkayı kırmak isteyince kıvrılmış olan boyları yeni bir ilham hamlesiyle tekrar doğrulur.

475- Zaman olur ki o iki büklüm boylarıyla feleğin kulağına bin küpe takarlar.

Bazen bu firuze renkli semanın, sihirbaz hokkasından tırnaklarıyla birçok yuvarlak çıkarırlar.

İlhamlarının atı şahlandığı vakit, dudaklarını öpmek için insanın canı dudağına gelir.

O mercan dudaklar açılınca sanki güneşin göğsünü parçalar, o ilham babasından çevik ve yakışıklı çocukları andıran düzgün şiirler doğar.

480- Yuvarlak felek eski onun hizmetine gelerek hizmetkârlık belasından kurtulur, şairin nefesi (Yavaşça başlayan ve gittikçe artan olumlu etki) canlarına merhem olur, sözleri dillere mühür vurur, bu söz nakşını işleyen şairin sözlerine, üstat sözü damgasını vururlar.

Ona söz büyüsünün Müşteri yıldızı diyeyim, onu Hârût’un sihrini bozan Zühre yıldızı bileyim.

( Müşteri yıldızı (Jüpiter):
Müşterinin tabiatı ılımlı bir sıcaklık ve nemliliktir.
Bu sebepten ona saadet adı verilmiştir.

Bu akıl ve iffet, güzel ve manalı konuşma hususunda çalışma, çabalama ve gayreti tespit edilmiştir.

Eğer ana rahmine düşen çocuklara bu yıldızın şansı rastlarsa Allah’ın emriyle bunun, tertemiz tabiatı ve güzel özellikleri onlara geçer.

Saydığımız huy ve ahlakta olurlar.
Şansları müşterinin ki olur.

“Mesut, ana rahminde saadete erene derler” ata sözüne göre dünyaya mutlu olarak doğarlar.)

( Zühre yıldızı (Çoban yıldızı, Kervankıran, Venüs):
Zühre yıldızının tabiatı, soğuk ve nemliliği ılımlı olup, geceli dişi bulunmakla ona küçük mutlu adı verilmiştir.

Bu yıldıza bakanın kalbine sevinç geldiği tecrübe ile anlaşılmıştır.
Bu yıldızın özellikleri:

Yumuşak ve sevimli, incelik ve zarafet, neşeli ve istekli, oynak ve şarkıcı, birleşme ve tebrik etme ve güzel huylu bulunmuştur.

Bu yıldızın şanına düşen varlıkların, aynı özellikleri taşıdıkları görülmüştür.)

( Hârût:
Arkadaşı Mârût ile ün almış iki sihir perisi olup, büyü ve sihir ile uğraştıklarından kıyamete kadar kalmak üzere Babil’de bir kuyuya hapsedilmişlerdir.
Sihir yaparlar.)

Bu kitap akıcı bir ahenk tutmuştur.
Şiir sofrasını şuursuz sarhoşlardan kurtarmıştır.

485- Benim fikrimce bu kitap sözü tam yerinden getirir, ifadeyi söz güzelliği ile süsler, gönül meyvesi bir can pahasına verilirken, nasıl olur da ekmek bir su bahasına (Kıymet, bedel, değer) satılır?

Ey felek, bu beli kemerli insanlar (Hizmet için kendine görev veren) senin elinden nasıl kurtulur?

İş elden ayağa düştü, bari sözün ayağından bu düğümü çöz, bu söz sarrafları hiçbir işe yaramazlar, çünkü bu sanatın eserlerini altınla değiştirirler.

490- Gün gibi parlak nüktelerini (Herkesin anlayamayacağı ince manalar) altınla değiştiren, güneşi verir, taşı alır.

Şüphe yok ki kendilerini daha yüksek sayanlar, ne kadar yükselmiş olsalar, yine pek aşağıdadırlar.

Sultanın altınlarından baş çevirenler ise, nihayet demir lokmalarının artığını tadarlar (Aşağı kişilerin artıkları, yani sultanların beğenmeyeceği işler yaparlar.).

Fakat cıva gibi altın gamı çekmemiş olanlar, saf ve halis kaldılar, Sancar’ın kılıcını ( Davut Aleyhisselamın kendi eliyle yaptığı, diğer peygamberlerin ve sultanların taşıdığı, düşmanı ile savaştıkları kılıç, halen Topkapı müzesi kutsal emanetlerde sergilenmekte) yemediler.

Vefa (Verilen sözün yerine getirilmesi) bile olsa, sana verilmedikçe alma.
Senden bir şey sorulmadıkça dua bile olsa söyleme.
(Sorumlu oldukların söyle, dışta kalanlara söyleme)

495- Mademki sözün bal oldu, ucuz satma…….
Söz balını sineklere saçma……

Şair olmak için gerekli yetkiyi elde etmedikçe sakın şairliğe yeltenme.
Usul ve kaideye uygun şiir söyleyince Cevza burcu (İkizler burcu) senin kemerinde ışık alır.

(Cevza burcu: İkizler burcu olup, kuzey yarım kürede görünen iki parlak yıldızlı bir burç olup güneş, mayıs ayında bu burca girer

Ayni anda birkaç işi birden yapabilirler.
Onların adapte olamayacakları iş yoktur.)

Şiir, sana yüce mevkilerde oturmak şerefini, manalar ülkesinin sultanlığını verir.

Sana emirlik nam ve şerefini kazandırır.
Nasıl ki; “Şairler söz emiridir” demişlerdir.

500- Söz kuvvetiyle feleği elde edinceye kadar felek gibi daima hareket halinde ol.

Mum gibi başın önünde mahcup görün.
Gündüz mütevazı (Alçak gönüllü, gösterişsiz, kibirsiz), gece uyanık ol.

Düşüncenin hızı artınca çarhın (Dönüşün) hırçın yürüyüşü gevşemeye başlar.

Bu perdede görünen hayalleri beğenmezsen sana ondan daha iyisini gösterirler.

Eline cevahir (Cevherler, kıymetli taşlar, elmaslar) fazla öğünme, ruhunda ondan daha değerli meziyetler (Üstün özellikler) ara.

505- Sözü biraz ihtiyatla (İlerisini görerek davranma, sakınma, tedbirli, yedeğe alma) beğenmelisin ki yüksek fikirlerden nasip (Pay, hisse edinebilme) alabilesin.

Bu yolun başına bayrak dikenler, güneşi top, ayı çevğan (Topa vurulan uç tarafı eğri sopa) yaparlar.

Onlar, bir an acele etmezlerse de bir nefes bile yürüyüşlerdeki sürati azaltmazlar.

Onların düşünce alanındaki hızları artınca feleklere (Yıldızlara) kadar yükselirler, fakat yine edeplerini takınırlar.

Cebrail’in kanatlarından at, İsrafil’in tüylerinden yelpaze yaparlar.

510- Bu mahsulleri kimsenin ayağının altında çiğnetme.
Bu sırdan kimseye bir ipucu verme.

Her kuş incir yiyebilseydi, incir kabukları bomboş kalırdı.
Ben ki bu şivede başarılı olarak geldim, pek az yetişenlerden olduğum için görülmeye değer bir şairim.

Şiir bana bir tapınak yaptı, şairlik de beni şarap ve kebap sofrasından kurtardı.

Zahit (Dinin kurallarını titizlikle yerine getiren), rahip (kendini dine adamış) hep benim tarafıma koştular.

Hırkalarını (Ait olmayı gösteren elbise), zünnarlarını (Hizmet kuşağını) attılar.

515- Henüz kırmızı gül goncası gibiyim, kuzey rüzgârlarını bekliyorum.
Taze nüktelerimi (Herkesin anlayamayacağı ince mana) bir kere açıklarsam, sesimi kıyamet Sûru gibi çınlatırım.

Eskiden, yeniden her ne varsa benim gibi cadı sözlü şaire fitne (Arabozucu) olurlar.
Sanatım cadıların sabrını tüketir, sihrim melekleri aldatan bir büyü olur.

Benim Babil’im, Hârut’u yakan “Gence” dir.
Benim Zühre’m yıldızların hatırını parlatır.

520- Bu dairede dolaşan Zühre Mizan burcuna (Mutluluğa, uğurluluğa) erişmiştir.
Şüphe yok ki onun dili ruh âleminin lisanıdır.

Benim “Sihri helal” sanatım ise seher nimetidir.
(Tanrı’nın yasaklamadığı sihrin güzel sonuçları)

Hârut’un nüshasını bozmuş (Sihrini iptal etmiş), benim gölgemden ibaret olan Nizami’nin teni, benim sihri helalimle canlanmıştır.

                                ***
Mahzen-i Esrar
Nizami
M.E. B. Şark İslam klasikleri 13

                                 ***
Neler öğrendik:

1.   Söz ustası olanların vahşi tabiatlı olan kişileri sözle yaralayacak donanımda olduklarını öğrendik.

2.   Düşüncede ileri varanların meleklerle yakınlık kurduğunu, sırlara sahip olduğunu, Peygamber efendimizin ışığından yararlanıp ışığı yansıttıklarını öğrendik.

3.   Peygamberlerin hakikatin özü içinde olduklarını hemen onlara bitişik dışta olanların şairler olduğunu öğrendik.

4.   Gönülde hazmedilen düşüncenin kontrol edilerek söz haline getirilmesine şairlik dendiğini öğrendik.

5.   İlham olmadan, her sözü yan yana getirip kafiye yapanın şair olamayacağını öğrendik.

6.   İlhamın gönülde oluşturduğu sevinçle, uğurlu sözler yardımıyla ve ifade güzelliği ile süsleyip söylenebileceğini öğrendik.

7.    İnce manaya ulaşanların yıldızların fena tesirinde kurtulup iyi ve güzel huylarıyla kendilerini süsleyerek sözler söylediğini öğrendik.

8.   Mal veya para kazancı amacında veya makam elde etmek amacı güdenlerin ne kadar yükselseler de aşağıda kalacaklarını öğrendik.

9.   Sözün çok kıymetli olduğunu, ilham yoluyla bize verilmedikçe başkalarının sözünü almamamız, taklit etmememiz, sorulmadıkça da o değerli sözü söylememiz gerektiğini öğrendik.

10.                  Güzel sözlerin hayalinde olanlara önceleri parlak boncuklar vererek bu cevher olan öz söz arayışında geri dönmelerinin sağlanmaya çalışıldığını, daha güzel ve kaliteli öz ve sözün saklandığını, istekliye kolayca verilmediğini öğrendik.

11.                   Düşünce alanında çevik, hızlı süratli, kıvrak hareketler artınca yükselişin olacağını, yıldızların üstüne çıkılacağını öğrendik.

12.                  Şairlik hayalinin fena alışkanlıklardan kurtaracağını öğrendik.

13.                  Şiirin helal büyü etkisi yaptığını, insanları doğru yola girmelerini, yollarını aydınlattığını, ne yaptığının bilincinde olmasını sağladığını öğrendik.

İşte böyle yaren,

Şairliğin kolay olmadığını, her harfin, her kelimenin, her cümlenin mana ile yüklü olduğunu, okuyanın gönlünün derinliklerine işlediğini ve kişinin ruhsal yapısını değiştirecek güçte olduğunu öğrendik.

Halkın duymak istediğini söyleyen veya ifade edilemeyen duyguları düzenleyip söz haline getirene de şair derler ama onlara ozan demelisin, çünkü şairlik Mehmet Akif’e, Nizami’ye yakışır tanımlamadır. 

                                            *
RAVLİ

Popüler Yayınlar