Olayların karışıklığı ve devrimlerle dünya işlerinin bozulması.
965- Halka ıstırap kaynağı
olma, ıstırap çekenlerin imdadına koş!
Bir saat olsun debdebeden (Haşmet, ululuk, büyük bir gösteriş, tantana, patırtı, gürültü
) ve saltanat hayallerinden uzaklaş!
Selamet daima sonunu
düşünmekte, saltanat ve debdebe ise dervişliktedir.
Süleyman mülkü (Yetki ve kuvvet) isteme!
Bu yanlış bir düşüncedir.
Mülk yerinde duruyor ama
Süleyman nerede?
“Azra “ için bezenen gelin
odası işte yerinde, “ Vamık” ın oturduğu dernek hala duruyor, fakat o gelin
odası ile o dernek yapayalnız.
Vamık da, Arza da göçüp
gitmişlerdir.
970- Cihan nice yıllar
geçirdi.
Fakat bir kıl ucu kadar bile
değişmedi.
Toprak boynu kalın bir
düşman, felek ise boyunlar vuran bir zalimdir.
Dünya devletini özleyen
kimdir?
O kime vefa gösterdi ki bize
de göstersin?
Bu toprakta yaşayanlar toprak
oldular.
Toprak, koynunda kimlerin
yattığını ne bilsin?
Onda filizlenen her yaprak
seçkin bir güzelin çehresidir.
Her ayakaltında bir melek
yavrusunun başı yatmaktadır.
975- Biz ki gençliği cihana
bağlamışız, ondan doğduğumuz halde niçin onun gibi genç kalamıyoruz?
Oğlunu “Simurg” e (Anka kuşu) veren “Sam” henüz genç iken çocuğu ak saçlı
idi.
Bakası olmayan bu döner kubbe
(Dünya) daima senin isteklerinin aksine hareket
etmektedir.
Seni kâh canlı yaratıklara
sultan eder, kâh toprağından çömlekçi çamuru yapar.
Bu iki renkli dünyaya (Yarısı ışık, yarısı karanlık olan bu hayata) gelenler
zorluklarla karşılaşmak için gelirler.
980- Sahrada yaşayanlar,
denizde gezenlere imrenirler.
Denizin zorluklarını çekenler
ise karaya ayak basmak için çırpınırlar.
İnsanoğulları olayların
tesirinden uzak kalamazlar, onlara karada da, denizde de kurtuluş yoktur.
Bu gök kubbenin kafesi içinde
kapalı kalanlar, şehirden sürülmüş, evden kovulmuş insanlar gibidirler.
Kendisini selamete çıkaracak
yolcu, uzaktan ölümün korkusunu duymuş olanlardır.
(Ölmeden
önce ölünüz hadisini anlayanlar)
985- Mülk sevdasından vazgeç!
Çünkü sana gurur verir ( Boş şeylere güvenerek aldanma, boş şeylerle böbürlenme,
kibir, kendini yüksek ve değerli sayma)
Bu debdebelerin gölgesinde
acaba ne ışık bulabilirsin?
Ömrü hayal oyuncaklarıyla
tüketiyorsun!
Hayat oyununda ölçüden dışarı
çıkıyorsun.
Bu hokkabaz oyuncağını
andıran dünyanın dönüşü sana pek çabuk geliyor.
Ama düşünürsen hiç de öyle
değil!
Şu akıl ve erginlik çağından
önce geçen o gaflet demleri (Çocukluk zamanları)
ne hoş günlerdi?
Aklın görüşü son mertebesini
bulunca o bahtiyarlık devleti de sona erdi.
990- Gaflet içinde yaşamak (Dalgın, dikkatsiz, tedbirsiz, ihmalkâr, endişesiz) akıl
işi değildir.
Çünkü gafil durmak bir nevi
divaneliktir (Akılsızlık, delilik).
Okumasan bile bir harf
karala!
Yazmak elinden gelmiyorsan
bari bir kalem kes!
Aydın gönüllerin hizmetinde
bulunmaktan vaz geçme.
İkbal ve servet sahiplerinin
ceplerine el uzatma.
Toprak gül ile yoldaşlık
ettiği için sümbül saçlara misk kokusu verir.
(Gülsuyu
içinde hazırlanmış kil ile yıkanan saçlar nefis koku saçar.)
Geleceği muhakkak olan
kıyamet gününde çölde susuz yetişen hurma ağacını mahşere getirecek kâfirlere
soracaklardır.
995- Ey kalpleri kirlenmiş,
dilleri bağlanmış gafiller (İhmalkâr, ilerisini iyi
düşünmeyen, dikkatsiz, dalgın, tembel).
Ey ciğer kanı içen hasta
gönüllü zalimler!
Siz topraksınız!
İçtiğiniz o abıhayat nereden
akmıştı?
Kur’an’ın feyzi (Bolluğu, bereketi, çokluğu) nereden, çölün ateşi
nereden gelmişti?
Toprak, ben kan içtim, diye
feryat edecek, evet o üstüme toprak saçın, ben katil değil miyim? Diye inleyecektir.
Soframa biraz tuz koydum.
(Şiirime
bir güzellik çeşnisi verdim)
Belki bir ciğerle kaynaşırım.
(Bir
gönül ehliyle dost olurum) dedim.
Ola ki gayretli dostlarla
kucak kucağa geleyim.
Güzellerin kollarındaki
bilezik gibi kendilerine yakın bulunayım.
1000- Benim sözlerimi
anlayabilenler takdir eder.
Cennet sazcıları onun
ahengini kendilerine halhal (Ayakta küçük çıngıraklar)
yaparlar.
Güzel sohbetleri seçenler
ister istemez bunlardan fayda görürler.
Hal bu ki iyilerin sohbeti
cihandan uzaklaştı.
Bal sofrası şimdi arı kovanı
oldu.
Zamaneye bak ki bayağılar (Hiçbir özelliği olmayanlar) yüzünden insan insandan
sakınmaktadır.
İnsanoğlunda irfan (Bilme, anlama) ve muhabbet (Sevgi)
kalmadığı gibi insanoğlu da aradan kaybolmuş.
1005- Dünya artık Süleyman
devrinden uzaklaşmış, gerçek insan şimdi görünmez olmuştur.
(Kendilerini şaklamaya
çalışmaktadır)
Kiminle sevişmek, kaynaşmak
istedimse nihayet ondan kaçmayı maslahata (Barış,
dirlik, düzenlik için) uygun gördüm.
Kimsenin gölgesi bana Hüma
kanadının feyzini (Bolluk, bereket) vermedi.
Kimsenin sohbetinden vefa (Sevgide kararla devam etme) kokusu duymadım.
Edep tohumunu saçmak, vefa
etmekten başka nedir?
Vefanın şartı dostluk hakkını
gözetmekten başka ne olabilir?
Çiftçiler, yetiştirdikleri
danelerden bir gün faydalanmak için tohum ederler.
***
Mahzen-i Esrar Nizami
M.E. B. Şark İslam klasikleri 13
***
Vamık ve Azra
hikâyesi:
Hikâyenin ilk kahramanı, Çin
ülkesinin çocuk hasreti çeken hükümdarı Taymus’un Turan hükümdarının kızıyla
evliliğinden dünyaya gelen Vamık’tır.
Diğer kahramanı ise Gazne
ülkesi hükümdarının kızı Azra’dır.
Azra, ününü duyduğu Vamık’a
âşık olurken Vamık da Azra’nın resmini görerek ona âşık olur.
Aşk ıstırabına dayanamayan
Vamık, Azra’yı bulmak için dostu ve askerleri ile yola çıkar.
Derin vadileri, aşılmaz
dağları aşarlar, uçsuz bucaksız çölleri, engin denizleri geçerler.
Bu yolculuk sırasında
perilerle, devlerle, zalim hükümdarlarla mücadele ederler.
Yapılan savaşlarda büyük
zorluklar çekerler; esir düşerler, kimi askerler hayatlarını kaybeder.
Bu sırada Azra da dayanamayıp Vamık’ı aramaya çıkar.
Bu yolculuk sırasında Vamık’ın dostlarından onun durumunu öğrenir ve onlar da mücadelenin bir parçası olurlar; çeşitli zorluklar çektikten sonra esir düşerler.
Vamık, mücadele ettiği devleri
Allah’ın yardımıyla yener ve onların hazinesini ele geçirir.
Bu son zaferden sonra iki
âşık kavuşur.
Birlikte Azra’nın ülkesi
Gazne’ye giderler.
Vamık’ın babasının da oraya
gitmesiyle düğün hazırlıkları başlar. Görkemli bir düğünle Vamık ile Azra evlenir.
Simurg ve Sam
hikâyesi:
Sam meşhur pehlivan ve
kahraman Rüstem’in büyük babası ve Zal’in babasıdır.
Zal doğduğu vakit ak saçlı
imiş.
Sam halka gülünç olmak korkusuyla
uğursuz saydığı çocuğunu bir dağ başına bırakmış.
Simurg (Anka kuşu) bunu bir
et parçası zanniyle kaldırarak yuvasına götürmüş.
Fakat başı tüylü olduğu için
yememiş yavrularıyla birlikte besleyip büyütmüştür.
Babası kara saçlı oğlu ak
saçlı nüktesi bu masaldan doğmuştur.
---