7 Mart 2013 Perşembe

FİHİ MAFİH 64. fASIL

Dünyada, çalışıp öğrenerek elde edilen her ilim, bedenler ilmi, öldükten sonra hâsıl olan (Ortaya çıkan) ise, dinler ilmidir.

Ene’l Hak (Ben Tanrı’yım) ilmini bilmek bedenler ilmi, Ene’ Hak olmak ise, Dinler ilmidir.

Bunun gibi çerağın (Mum, kandil, lamba ve başka ışık ışık veren araç) nurunda (İlahi bir güç tarafından gönderildiğine inanılan parlaklıktayanmak ise dinler ilmidir.
Görünen her şey dinler ilmidir ve bilgi ilm-i ebdândır (Beden bilgisi),

Sen dersin ki:
Mutlak olan görüş ve görmektir, geri kalan ilimler hayal ilmidir.

Mesela (Bir) mimar düşünüp bir okul yapmayı tahayyül (Hayalde canlandırma) etse, her ne kadar o düşünce doğru ve sevap (Hayırlı bir davranış karşısında Tanrı tarafından verildiğine inanılan ödül) ise de hayaldir (Zihinde tasarlanan, canlandırılan ve gerçekleşmesi özlenen şeydir).

Okulu yapıp bitirince gerçek olur.
İşte hayalden hayale de farklar vardır.

Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’nin hayali, sahabenin (Hz. Muhammed'i görmüş ve onun sohbetinde bulunmuş Müslümanların)  hayalinden üstündür.
Hayal ile hayal (Zihinde tasarlanan, canlandırılan ve gerçekleşmesi özlenen şeyler) arasındaki fark çoktur.

Bilgili bir mimar, evin temelini atmayı tahayyül (Hayalde canlandırma) eder, mimar olmayan da böyle bir hayalde bulunur.

Fakat bunlar arasındaki fark pek büyük olmalıdır.
Çünkü mimarın hayali gerçeğe daha yakındır.

Fakat gerçekler âleminde de görüşten görüşe, sonsuz farklar vardır.
İşte bunun için o, karanlıktan yedi yüz perde ve nurdan yedi yüz perde vardır, dedikleri, hayal âlemi olarak ne varsa, karanlık perdesidir ve gerçekler âlemi olarak da ne varsa onlar da nur perdeleridir.

Fakat hayal olan karanlık perdeleri, son derece latif (Yumuşak, hoş, güzel, nazik) olduklarından hiç fark görünmez.

Bu kadar muazzam ve derin farka rağmen gerçeklerde de o fark anlaşılamaz.

                               ***
FİHİ MAFİH MEVLANA HAZRETLERİ                         
Maarif basımevi 1954
Çeviren Meliha Ülker TARIKAHYA

                     ***
Neler öğrendik:

1.   Ene’l Hak ifadesini bilmek, ancak bir bedene sahip olan insanın söyleyebileceği bir ifade biçimi olduğunu, Çünkü Allah kendisini süphan (Her türlü arazlardan, kusur ve eksikler ayrı tutmak) kelimesi ile ifade ettiğini öğrendik.

2.   Ene’l Hak olmak ise din ilmi yolundan giderek kendini Hak’ta yok etmekle olacağını öğrendik.

3.   Hakkı görmenin ayrı bir şey olduğunu, bu nurla kendini yok ederek Hakta var olmanın ayrı bir eylem olduğunu öğrendik.

4.   Görmenin bir hayal mesafesinde olduğunu, bu hayalin gerçekleşmesinin olmak olduğunu öğrendik.

5.   Gerçeğe yakın olan hayalin beğenildiğini ve gerçekleştirildiğini öğrendik.

6.   Gerçeklerle hayallerin birbirine çok yakın olduklarını öğrendik.

İşte böyle yaren,

Var olmayanı hayal edemeyiz.

Hayal var olan hakikatin özüne kadar uzayan bin dört yüz tanı ve sanı ile karışmış aklın bakış netliğine göre anlatmaya çalıştığı hakikate diyoruz.

Görmemizde ışık gereklidir, değerlendirecek akıl gereklidir.
Doğru görüş için kuvvetli ışık ve onu tanımlayacak dikkatli, akıllı, inançlı ve arayış içinde olan bir ruh gereklidir.

Seyretmek, bakmak, görmek ciddiyetimize ve yakınlığımıza göre ifade edilmektedir.

Ulaşabileceğimiz, kavuşabileceğimiz, elde edebileceğimiz, kullanabileceğimiz bir duruma çalışmalarımızla ve Allah’ın yardım etmesiyle gerçekleşebileceğini öğrendik, anladık.

RAVLİ ENEL HAK yaz Google den incelemelisin.

RAVLİ PERDE yaz Google den incelemelisin.

RAVLİ GAYB yaz Google den incelemelisin.

                          *
RAVLİ

Popüler Yayınlar