Şam taraflarında bir ihtiyar
vardı ki periler gibi halk arasından çekilmişti.
1140- Vücudunu otlarla örter,
kerpiç dökmekle rızkını kazanırdı.
Onun kerpicinden kendisine
bir mezar yapanlar günahkâr bile olsalar azap görmeyeceklerine inanırlardı.
Riyazet (Açlıkla nefsini terbiye edenler) erenleri dünyadan
göçerken kabirlerinin lahdini onun kerpiçlerinden yaparlardı.
Günlerden bir gün ihtiyar, o
iş güç arasında didinip uğraşırken ansızın güzel bir delikanlı çıkageldi ve şu
suretle söze başladı.:
1145- Bu senin yaptığın ne
zebunluk (Zayıflık, acizlik, güçsüzlük), ne
düşkünlüktür?
Toprakla uğraşmak bayağıların
işidir.
Kalk toprağı boşuna yaralama,
senden elbet bir ekmeği esirgemezler.
Bu kerpicin kalıbını ateşe at
yak.
Başka bir kalıptan yeni
kerpiçler dök.
Ahret evini yapmaya çalış.
Birkaç kesekle (Toprak parçası) ne uğraşırsın?
Senin su ve toprakla ne işin
var?
Artık kendini ihtiyarlar
arasında say.
Gençlere yaraşan şu işi
onlara bırak.
1150- İhtiyar cevap verdi:
Çocukluğun lüzumu yok, sen
kendi işine bak ve merak etme.
Kerpiç dökmek ihtiyarların
sanatı, yük taşımak tutsakların kârıdır.
Ben bir gün senin önünde el açmamak için bu sanatı elde ettim.
Hazine toplamak sevdasıyla
kimsenin maskarası değilim.
Zahmetlerimin elinden de kanaat nimeti yiyorum.
Bu geçim
yolunda beni ayıplama.
İş dediğin gibi değilse
yediğim, içtiğim şeyleri bana haram et.
1155- İhtiyarın sözlerinden
onu tenkit eden delikanlı ağlayarak uzaklaştı.
Ey Nizami!
Daha ne kadar dünya kapısını
çalacaksın?
Çalacak kapı arıyorsan kalk, din kapısını çal.
***
Mahzen-i Esrar Nizami
M.E. B. Şark İslam klasikleri 13
***
RAVLİ