7 Mart 2013 Perşembe

FİHİ MAFİH 65. fASIL

Cehennemlikler, cehennemde, dünyada bulunmaktan daha çok memnun olurlar.

Çünkü cehennemde iken Tanrı’dan haberleri vardı, hâlbuki dünyada bihaberdirler (Habersiz).

Tanrı’nın haberinden daha tatlı hiçbir şey yoktur.
O halde dünyayı istemeleri, bir iş yapıp Tanrı’nın lütfuna mazhar (Tanrı’nın ona hitap etmesi ile şereflenme) ve ondan haberdar olmaları içindir.

Yoksa dünya, cehennemden daha güzel olduğu için değil.
Münafıkları (Kendisini inanmış gösteren, fakat kalben inanmayan kişi) cehennemin dibine atarlar.

Münafıklar kendilerine iman gelmiş bulunduğu halde, küfrü (Bir şeyi örtmek, gizlemek, Tanrı’ya Peygamberine, emirlerinden her hangi birine inanmamak. Bunu yapana kâfir denir) kuvvetli olduğundan bir başarı göstermediği için, Tanrı’dan haberdar oluncaya kadar, birçok azap çekerler.

Hâlbuki kâfirin yanına iman gelmemiştir küfrü (Tanrının varlığı ve birliği gibi dinin temellerinden sayılan inançları kabul etmeyen, tanımayan) zayıftır ve daha az bir azapla (Ceza ile)Tanrı’dan haberdar olur.

Mesela tozlu olan bir halıyla, yine tozlu olan bir kuşağı bir tek insan, azıcık silkse temizlenir.

Fakat halıyı silkmek ve tozunu temizlemek için dört kişi lazımdır.

O cehennemlikler cennet'tekilere:
Bize biraz su verin yahut Tanrı’nın size verdiği rızıktan da bize verin” diye inleyecekler.
(A’raf suresi 50)

Onların bununla sakın!
Şaraplar, yiyecekler istemiş olduklarını sanmayın.

Yani, o sizin bulduğunuz ve size parlayan şeyden (İmandan) bizi feyizlendiriniz (İlahi sırrı bildirin), bize yardım ediniz, demektir.

Kur’an bir gelin gibidir.
Peçeyi açmakla, sana yüzünü göstermez.

O bahsettiğin ve sana bir zevk vermeyen, bir şey keşfettirmeyen kimse (Şey) senin peçeyi açmanı kabul etmedi.

Seni aldatıp, kendisini sana çirkin gösterdi.
Yani, ben o güzel değilim ve o her istediği yüzü göstermeye kudretlidir.

Fakat eğer çarşafı açmaz da onun rızasını istersen ve gidip tarlasına, ekinine su verir, uzaktan hizmetlerde bulunur, rızası olan şeyde çalışırsan, sen onun çarşafını açmadan, o sana yüzünü gösterir.

Tanrı ehlini ara ki “ Has kulların sırasına ve cennete gir (giresin)”
(Fecr suresi 29-30)

Ulu Tanrı herkese söz söylemez.
Dünya padişahları her örücü (Hakikatin üstünü örten, benzer hale getiren) ile konuşmazlar.

Bir vezir ve bir nâip (Vezirin yerine bakan) tayin etmişlerdir.
Onlar padişaha yol gösterirler.

Ulu Tanrı da bir kulu seçmiştir.
Her kim Tanrı’yı ararsa ona gitsin.

İşte bütün nebiler (Kendisine kitap indirilmemiş peygamberler) bunun için gelmişlerdir.
Onlardan başkası yol göstermez.

Nebi: Tanrı’dan emir alan, bir şeriat (Yol) sahibi olan peygamber,
Davut, Musa, İsa ve Hz. Muhammed gibi,

Bunların şeraitleri (Yolu), evvelki peygamberlerin şeriatlarını nesh eder (Kaldırır, hükümsüz bırakır).

Mürsel (Kendisine kitap verilmiş) olmayan Nebi, sadece ‘Nebi’ diye anılır.)

Seyyid-ül mürselin (Gönderilenlerin büyüğü, ulusu olan Hazreti Muhammed’dir).

                       ***
FİHİ MAFİH MEVLANA HAZRETLERİ                        
Maarif basımevi 1954
Çeviren Meliha Ülker TARIKAHYA

                     ***
Neler öğrendik:

1.   Tanrı’dan haberi olanların nerede olursa olsunlar, ne halde olurlarsa olsunlar, başına ne gelirse gelsin tatlılık içinde olacaklarını öğrendik.

2.   Tanrı ve din inancında hile yapanların sıkıntılarla uyarıldıklarını, durumlarını düzeltmeyenlerin cezalandırıldıklarını öğrendik.

3.   İnanamazlığın bir toz kiri olduğunu, insanın az bir çaba ile bu kirden kurtulabileceğini öğrendik.

4.   Ahrete gitmeden önce cehennemlik olmamak için uğraş vermemiz gerektiğini öğrendik.

5.   Kur’an’ı Kerimin okumakla sırrını vermediğini, ancak bu okumaktan zevk veren ve manaları keşif etme isteği olanlara gerçek yüzünü gösterdiğini öğrendik.

6.   Kur’an’ı Kerimi rızasını istememiz, sevgi ve saygı göstermemiz, duygulanmamız, emrettiği işleri yapmamız, istediği alanda çalışmakla kendi isteği ile sırrını bize göstereceğini öğrendik.

7.   Tanrı’ya ulaşmak isteyenin Tanrı’nın bu dünyada görevlendirdiği, yolu bilen kullarını bulup onlara yakınlaşmamız, onlardan yolu öğrenmemiz gerektiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

Kur’an’ı Kerimi okuyup kendi kendine bir yere ulaşamazsın.
Aşk ve istekle bağlanman ve emredileni yerine getirmen, bağlanarak hizmet etmen gerekir.

Kelimeler üzerinden anlaşılır ama her mana da açıkça verilmez.
Kelimeler yönlendirme, o yere kadar izlenmesi gereken yolu gösterir.

O kapı arkasında bekleyen gerçekleri görmek için oraya ulaşman lazım ve orada seni bekleyen, kapıyı açan olması ve bunun sayısız sevginin aşka dönüşmesinden, isteğin gittikçe artış göstermesinden, keşfetme isteğinin heyecan vermesinden, sayısız kabul görülüp razı olmalarından, hizmetlerden, masraflardan, adanmışlıklarından sonra olur.

Al kitabı oku, işine gelen birkaç satırı ezberle, başkasına hava at, bu okumak, bilmek, anlamak, ulaşmak değildir.

Parçadan yola çıkılır bütünlüğe ulaşılır.
Bütüne ulaşmadan, kavramadan anlamadan bildim, buldum, gördüm ifadesi ancak kişinin kendini kandırmasından, sanmasında fazla bir yarar vermez.

Yaren bu yol senin tamamını ister.
Senin bu konulara ayırdığın zaman ve imkân yeterli olmaz.

Seni komple isterler.

                                            *
RAVLİ

Popüler Yayınlar