Çünkü cehennemde iken
Tanrı’dan haberleri vardı, hâlbuki dünyada bihaberdirler (Habersiz).
Tanrı’nın haberinden daha tatlı hiçbir şey yoktur.
O halde dünyayı istemeleri,
bir iş yapıp Tanrı’nın lütfuna mazhar (Tanrı’nın ona hitap etmesi ile şereflenme) ve
ondan haberdar olmaları içindir.
Yoksa dünya, cehennemden daha
güzel olduğu için değil.
Münafıkları (Kendisini inanmış gösteren, fakat kalben inanmayan kişi)
cehennemin dibine atarlar.
Münafıklar kendilerine iman
gelmiş bulunduğu halde, küfrü (Bir şeyi örtmek,
gizlemek, Tanrı’ya Peygamberine, emirlerinden her hangi birine inanmamak. Bunu
yapana kâfir denir) kuvvetli olduğundan bir başarı göstermediği için,
Tanrı’dan haberdar oluncaya kadar, birçok azap çekerler.
Hâlbuki kâfirin yanına iman
gelmemiştir küfrü (Tanrının varlığı ve birliği gibi dinin temellerinden sayılan inançları kabul etmeyen, tanımayan) zayıftır ve daha az bir azapla (Ceza ile)Tanrı’dan haberdar olur.
Mesela tozlu olan bir
halıyla, yine tozlu olan bir kuşağı bir tek insan, azıcık silkse temizlenir.
Fakat halıyı silkmek ve
tozunu temizlemek için dört kişi lazımdır.
“ O
cehennemlikler cennet'tekilere:
Bize biraz su verin
yahut Tanrı’nın size verdiği rızıktan da bize verin” diye inleyecekler.”(A’raf suresi 50)
Onların bununla sakın!
Şaraplar, yiyecekler istemiş
olduklarını sanmayın.
Yani, o sizin bulduğunuz ve
size parlayan şeyden (İmandan) bizi feyizlendiriniz
(İlahi sırrı bildirin), bize yardım ediniz,
demektir.
Kur’an bir gelin gibidir.
Peçeyi açmakla, sana yüzünü
göstermez.
O bahsettiğin ve sana bir
zevk vermeyen, bir şey keşfettirmeyen kimse (Şey) senin peçeyi açmanı kabul
etmedi.
Seni aldatıp, kendisini sana
çirkin gösterdi.
Yani, ben o güzel değilim ve
o her istediği yüzü göstermeye kudretlidir.
Fakat eğer çarşafı açmaz da
onun rızasını istersen ve gidip tarlasına,
ekinine su verir, uzaktan hizmetlerde bulunur, rızası
olan şeyde çalışırsan, sen onun çarşafını açmadan, o sana yüzünü
gösterir.
Tanrı ehlini ara ki “ Has kulların sırasına ve cennete gir (giresin)”
(Fecr suresi 29-30)
Ulu Tanrı herkese söz
söylemez.
Dünya padişahları her örücü (Hakikatin üstünü örten, benzer hale getiren) ile
konuşmazlar.
Bir vezir ve bir nâip
(Vezirin yerine bakan) tayin etmişlerdir.
Onlar padişaha yol
gösterirler.
Ulu Tanrı da bir kulu
seçmiştir.
Her kim Tanrı’yı ararsa ona
gitsin.
İşte bütün nebiler (Kendisine kitap indirilmemiş peygamberler) bunun için
gelmişlerdir.
Onlardan başkası yol
göstermez.Nebi: Tanrı’dan emir alan,
bir şeriat (Yol) sahibi olan peygamber,
Davut, Musa, İsa ve Hz.
Muhammed gibi,
Bunların şeraitleri (Yolu), evvelki peygamberlerin şeriatlarını nesh eder (Kaldırır, hükümsüz bırakır).
Mürsel (Kendisine kitap verilmiş)
olmayan Nebi, sadece ‘Nebi’ diye anılır.)
Seyyid-ül mürselin (Gönderilenlerin
büyüğü, ulusu olan Hazreti Muhammed’dir).
***
FİHİ MAFİH MEVLANA
HAZRETLERİ Maarif basımevi 1954
Çeviren Meliha Ülker TARIKAHYA
***
Neler öğrendik:
1.
Tanrı’dan haberi
olanların nerede olursa olsunlar, ne halde olurlarsa olsunlar, başına ne
gelirse gelsin tatlılık içinde olacaklarını öğrendik.
2.
Tanrı ve din
inancında hile yapanların sıkıntılarla uyarıldıklarını, durumlarını
düzeltmeyenlerin cezalandırıldıklarını öğrendik.
3.
İnanamazlığın bir
toz kiri olduğunu, insanın az bir çaba ile bu kirden kurtulabileceğini
öğrendik.
4.
Ahrete gitmeden
önce cehennemlik olmamak için uğraş vermemiz gerektiğini öğrendik.
5.
Kur’an’ı Kerimin
okumakla sırrını vermediğini, ancak bu okumaktan zevk veren ve manaları keşif
etme isteği olanlara gerçek yüzünü gösterdiğini öğrendik.
6.
Kur’an’ı Kerimi
rızasını istememiz, sevgi ve saygı göstermemiz, duygulanmamız, emrettiği işleri
yapmamız, istediği alanda çalışmakla kendi isteği ile
sırrını bize göstereceğini öğrendik.
7.
Tanrı’ya ulaşmak
isteyenin Tanrı’nın bu dünyada görevlendirdiği, yolu bilen kullarını bulup
onlara yakınlaşmamız, onlardan yolu öğrenmemiz gerektiğini öğrendik.
İşte böyle yaren,
Kur’an’ı Kerimi okuyup kendi
kendine bir yere ulaşamazsın.
Aşk ve istekle bağlanman ve
emredileni yerine getirmen, bağlanarak hizmet etmen gerekir.
Kelimeler üzerinden anlaşılır
ama her mana da açıkça verilmez.
Kelimeler yönlendirme, o yere
kadar izlenmesi gereken yolu gösterir.
O kapı arkasında bekleyen
gerçekleri görmek için oraya ulaşman lazım ve orada seni bekleyen, kapıyı açan
olması ve bunun sayısız sevginin aşka dönüşmesinden, isteğin gittikçe artış
göstermesinden, keşfetme isteğinin heyecan vermesinden, sayısız kabul görülüp
razı olmalarından, hizmetlerden, masraflardan, adanmışlıklarından sonra olur.
Al kitabı oku, işine gelen
birkaç satırı ezberle, başkasına hava at, bu okumak, bilmek, anlamak, ulaşmak
değildir.
Parçadan yola çıkılır
bütünlüğe ulaşılır.
Bütüne ulaşmadan, kavramadan
anlamadan bildim, buldum, gördüm ifadesi ancak kişinin kendini kandırmasından,
sanmasında fazla bir yarar vermez.
Yaren bu yol senin tamamını
ister.
Senin bu konulara ayırdığın
zaman ve imkân yeterli olmaz.
Seni komple isterler.
*
RAVLİ