29 Mart 2013 Cuma

MAHZENİ ESRAR SIRLAR HAZİNESİ 25

BEŞİNCİ MAKALE
Karışık haller karşısında insanın kudretsizliği:

Ömrün güzel günleri geçti, gecesi yaklaştı.
Şu beden toprağına fırtınalar düştü.

Gençlik ateşine su yürüdü.
Sabah oldu kır saçlar sabah rengine boyandı.

Hala uyku sarhoşusun.
Kalk, güneş duvarı aştı.

1095- Artık o cihangirlik hülyalarından vazgeç, bırak şu gençlik adetlerini.
Bu gelen ihtiyarlık demleridir.

Gamla yaralanmış gönüller artık eski bulaşık ve karışık ihtiraslardan temizlendi.

Akıl perişan, fikir dağınık, el işten, ayak yürümekten kesildi.
Artık toprakla senin aranda sıkı bir dostluk başlamıştır.

Ebedi hayata kavuşmak için ayağını biraz daha çukura yaklaştır.
Bu kirli devreden sonra başlayan temizlik çağından daha rahat bir hayat yoktur.

1100- Mehtap pınarı gibi ılık gönlün soğumaya, yanaklarının taze lalesi sararmağa başladı.

Saçlarındaki karalarla beyazlar şimdi birbirine atılmış Türk ve Zenci ordularına dönmüş, artık saçı iki renkli olmuş bir pirsin.

Gecen ve gündüzün var.
Gençlik çağları sana edep öğretmiştir.

Cihanda senden daha taze niceleri vardı ki, kendilerini asla ihtiyar olmayacak sanırlardı.

Hâlbuki yanaklarının gül rengini hazan rüzgârları soldurdu.
İhtiyarlık baş gösterince gençlik de göçüp gitti.

1105- Devlet denilen şey eğer Cemşit devleti (Kırkından sonra gelen devlet) ise ak saçlarda umutsuzluk ayetidir.

Gençlik ayıp kabul etmez.
Bundan dolayı her ayıp ihtiyarlıktadır. Derler.

Güzellikle gençlik kime mülk olmuştur?
O bana kalmadı, sakın sen de sana kalacak zannetme.

Gençlik gafletle sona erdi.
Asıl acınacak cihet (Yön) burasıdır.

Buna sen de yan.
Elden giden şey Yusuf gibi bir yavru olursa kaybedene çok acı verir.

1110- Gençlik denilen saadetin ne olduğunu anlayamadın.
İhtiyarlığın tadını tatmadıkça bunu takdir edemezsin.

Gençlik gerçi yakıcı bir ateştir, derler, fakat ne olursa olsun gençlik hayatın tadı, ihtiyarlık ise acısıdır.

Taze fidan bağın süsüdür.
Kartlaşınca bahçıvan onu odun yapar.

Taze daldan taze güller fışkırır.
Kuru odun ise kül olmaya mahkûmdur.

Siyah saçlar başın bezeğidir, altının ayarını Karataş (Mihenk taşı) gösterir.

1115-Uyuma!
Gençlik çağları sona erdi.

Bu seher, sabaha döndü.
Gafil (Dikkatsiz, habersiz) olma!

Sendeki tabiat ateşi kâfur gibi söndü.
Mizacında (Huyunda) baş gösteren soğuma alametleri siyah miski andıran saçlarını beyaz kâfura döndürdü.

Nasıl ki kışın havalar birkaç ay soğuyunca kara bulutlardan beyaz karlar yağar.
Bu güneş yuvarlağı renkleri çalan bir hokkabazdır.

İsa boyacılık sanatını ondan öğrenmiştir.
Bez ağartma sanatı ile boyacılık birbirinden uzak değildir.

Güneşle Mesih’in kulübesi aynıdır.

(Bir masala göre güneş batarken renkleri çalarak dördüncü kat gökte bir küp içine doldururmuş.

Dördüncü kat gökte yaşayan İsa bu geniş sermaye sayesinde boyacılık yaparmış.

İsa’nın arkadaşları havariler bez ağartmakla geçinirlermiş.
Burada bez ağartanlarla boyacılar arasında bir münasebet olduğunu anlatmak istiyor.)

1120- Ağartıcılık suyun sanatı, yaldızcılık da mehtabın sanatıdır.
Boşluğu dolduran havanın nasıl rengi yoksa sevgi ve emellerin de bir arpa ağırlığı kadar değeri yoktur.

Gece ve gündüz gibi ikiyüzlü olma.
Yüzün ak, gönlün kara olmasın.

Bu karanlık ve beyazlık, bu renkten renge girme âdeti sende oldukça “ Zalim ve Cahil” damgası da senin alnında kalacaktır.

İki renklilik yüzünden kaplanın bile dağ bellerinde derisi paralanmıştır.

1125- Taze fidanlar gibi başına kâh beyaz ipek tüller, kâh yeşil yaşmaklar örtünürsün.

Nasıl ki ağaçlar, insanların aksine olarak yazın üst üste giyinir, kışın çıplak dururlar, sen aslan ve kaplan gibi aynı şeyi ye ve aynı elbiseyi giyin ki onları daima çengeline düşürebilesin.

Karın doyuracak kadar ekmeğin, susuzluğunu dindirecek kadar suyun varsa elini her kâseye kepçe yapma.

Ekmek senden açlık hissini gideremiyorsa ot ile suyu elinden kim alabilir?

1130- Şunun bunun ekmeğine el uzatmaktansa İsa’nın eşeği gibi yalnız otla geçinmek hayırlıdır.

Yerle gökte hüküm süren şartlar, insana yüzsuyu döktürmedikçe   (Yalvartmadıkça) ekmek vermez.

Yoksa bu zindan mahkûmları kabristanında ruhanilerin (Tanrı erlerinin) sevgisi olmasaydı zulmün de, lütfun da manası olmazdı.

Kahramanlık da, miskinlik ve yüzsüzlük de aynı şey olurdu.
Birtakım sahtekârların arkasında gönül tohumunu arpa buğday daneleri gibi yerlere saçma.

1135- Su gibi kendi ciğerinin kanını iç, ateş gibi kendi gönlünü yak.
Toprak ye de cimrilerin ekmeğini yeme.

Sen mademki hayatta lüzumsuz bir diken değilsin, bari alçakların darbesini yiyip durma.

Herkesin eline ve gönlüne güvenme, vücudunu mahvetme de bir işe el at.
Kendini bir işe mahkûm et ki kimsenin önünde el açmayasın!

                                 ***
Mahzen-i Esrar
Nizami
M.E. B. Şark İslam klasikleri 13

                                 ***
RAVLİ

Popüler Yayınlar