Karışık haller karşısında insanın kudretsizliği:
Ömrün güzel günleri geçti,
gecesi yaklaştı.
Şu beden toprağına fırtınalar
düştü.
Gençlik ateşine su yürüdü.
Sabah oldu kır saçlar sabah
rengine boyandı.
Hala uyku sarhoşusun.
Kalk, güneş duvarı aştı.
1095- Artık o cihangirlik
hülyalarından vazgeç, bırak şu gençlik adetlerini.
Bu gelen ihtiyarlık
demleridir.
Gamla yaralanmış gönüller
artık eski bulaşık ve karışık ihtiraslardan temizlendi.
Akıl perişan, fikir dağınık,
el işten, ayak yürümekten kesildi.
Artık toprakla senin aranda
sıkı bir dostluk başlamıştır.
Ebedi hayata kavuşmak için
ayağını biraz daha çukura yaklaştır.
Bu kirli devreden sonra
başlayan temizlik çağından daha rahat bir hayat yoktur.
1100- Mehtap pınarı gibi ılık
gönlün soğumaya, yanaklarının taze lalesi sararmağa başladı.
Saçlarındaki karalarla
beyazlar şimdi birbirine atılmış Türk ve Zenci ordularına dönmüş, artık saçı
iki renkli olmuş bir pirsin.
Gecen ve gündüzün var.
Gençlik çağları sana edep
öğretmiştir.
Cihanda senden daha taze
niceleri vardı ki, kendilerini asla ihtiyar olmayacak sanırlardı.
Hâlbuki yanaklarının gül rengini hazan rüzgârları soldurdu.
İhtiyarlık baş gösterince gençlik de göçüp gitti.
1105- Devlet denilen şey eğer
Cemşit devleti (Kırkından sonra gelen devlet) ise ak saçlarda umutsuzluk
ayetidir.
Gençlik ayıp kabul etmez.
Bundan dolayı her ayıp
ihtiyarlıktadır. Derler.
Güzellikle gençlik kime mülk
olmuştur?
O bana kalmadı, sakın sen de
sana kalacak zannetme.
Gençlik gafletle sona erdi.
Asıl acınacak cihet (Yön) burasıdır.
Buna sen de yan.
Elden giden şey Yusuf gibi
bir yavru olursa kaybedene çok acı verir.
1110- Gençlik denilen
saadetin ne olduğunu anlayamadın.
İhtiyarlığın tadını
tatmadıkça bunu takdir edemezsin.
Gençlik gerçi yakıcı bir
ateştir, derler, fakat ne olursa olsun gençlik hayatın tadı, ihtiyarlık ise
acısıdır.
Taze fidan bağın süsüdür.
Kartlaşınca bahçıvan onu odun
yapar.
Taze daldan taze güller
fışkırır.
Kuru odun ise kül olmaya
mahkûmdur.
Siyah saçlar başın bezeğidir,
altının ayarını Karataş (Mihenk taşı) gösterir.
1115-Uyuma!
Gençlik çağları sona erdi.
Bu seher, sabaha döndü.
Gafil (Dikkatsiz, habersiz) olma!
Sendeki tabiat ateşi kâfur
gibi söndü.
Mizacında (Huyunda) baş gösteren soğuma alametleri siyah miski
andıran saçlarını beyaz kâfura döndürdü.
Nasıl ki kışın havalar birkaç
ay soğuyunca kara bulutlardan beyaz karlar yağar.
Bu güneş yuvarlağı renkleri
çalan bir hokkabazdır.
İsa boyacılık sanatını ondan
öğrenmiştir.
Bez ağartma sanatı ile
boyacılık birbirinden uzak değildir.
Güneşle Mesih’in kulübesi
aynıdır.
(Bir
masala göre güneş batarken renkleri çalarak dördüncü kat gökte bir küp içine
doldururmuş.
Dördüncü kat gökte
yaşayan İsa bu geniş sermaye sayesinde boyacılık yaparmış.
İsa’nın arkadaşları havariler bez ağartmakla geçinirlermiş.
Burada bez ağartanlarla boyacılar arasında bir münasebet olduğunu anlatmak istiyor.)
1120- Ağartıcılık suyun
sanatı, yaldızcılık da mehtabın sanatıdır.
Boşluğu dolduran havanın nasıl
rengi yoksa sevgi ve emellerin de bir arpa ağırlığı kadar değeri yoktur.
Gece ve gündüz gibi ikiyüzlü
olma.
Yüzün ak, gönlün kara
olmasın.
Bu karanlık ve beyazlık, bu
renkten renge girme âdeti sende oldukça “ Zalim ve Cahil” damgası da senin
alnında kalacaktır.
İki renklilik yüzünden
kaplanın bile dağ bellerinde derisi paralanmıştır.
1125- Taze fidanlar gibi
başına kâh beyaz ipek tüller, kâh yeşil yaşmaklar örtünürsün.
Nasıl ki ağaçlar, insanların
aksine olarak yazın üst üste giyinir, kışın çıplak dururlar, sen aslan ve
kaplan gibi aynı şeyi ye ve aynı elbiseyi giyin ki onları daima çengeline
düşürebilesin.
Karın doyuracak kadar
ekmeğin, susuzluğunu dindirecek kadar suyun varsa elini her kâseye kepçe yapma.
Ekmek senden açlık hissini
gideremiyorsa ot ile suyu elinden kim alabilir?
1130- Şunun bunun ekmeğine el
uzatmaktansa İsa’nın eşeği gibi yalnız otla geçinmek hayırlıdır.
Yerle gökte hüküm süren
şartlar, insana yüzsuyu döktürmedikçe (Yalvartmadıkça) ekmek vermez.
Yoksa bu zindan mahkûmları kabristanında
ruhanilerin (Tanrı erlerinin) sevgisi olmasaydı zulmün de, lütfun da manası
olmazdı.
Kahramanlık da, miskinlik ve
yüzsüzlük de aynı şey olurdu.
Birtakım sahtekârların arkasında gönül tohumunu arpa buğday
daneleri gibi yerlere saçma.
1135- Su gibi kendi ciğerinin
kanını iç, ateş gibi kendi gönlünü yak.
Toprak ye de cimrilerin
ekmeğini yeme.
Sen mademki hayatta lüzumsuz
bir diken değilsin, bari alçakların darbesini yiyip durma.
Herkesin eline ve gönlüne
güvenme, vücudunu mahvetme de bir işe el at.
Kendini bir işe mahkûm et ki
kimsenin önünde el açmayasın!
***
Mahzen-i Esrar Nizami
M.E. B. Şark İslam klasikleri 13
***
RAVLİ