Kur’an onlara yüz türlü nikap bağlar.
Kur'an'da, "Ona ancak temiz ve abdestli olanlar el sürebilirler"
(Vakıa Suresi, 79) buyrulmuştur.
(Bedenen ve ruhen temiz olmak)
Ancak bazıları Kuran’ın o
güzel yüzünün duvağını nasıl açarlar? Mütabaat, yani Peygambere uyma konusunu
yorumluyorum.
Bilmiyor, kendi kendine
söyleniyor, acaba bu Mütabaat nedir ki? Mütabaat önünde duruyor, tekrar önüne
düşmüştür, ama o bunu göremiyor.
Musa Peygamber, (Allah'ın
selâmı üzerine olsun) nebi idi.
Resul (kitapla gönderilmiş
peygamber) ile mertebesi yüce peygamber arasındaki farkı sormuyorum.
Zahir bilginlerinin aldanmış
oldukları o farktan başka bir şeyi, Mütabaat sözünü söylüyorum.
Şaşırıyor, hatırı nerelere
dağılıyor. (M. 269)
Mütabaat evinin kapısına
geldi, ama bilemedi.
Musa, git su getir, diye bir
dervişin eline bir testi vermişti.
(Allah’ın derviş kılığında
Musa’ya gelip ekmek istemesi ve Musa’nın iş buyurup dervişi suya göndermesi)
Musa Mülekat'a (Kavuşma)
gitti, ama mütabaatı (Tabi olma) göremedi.
Muhammed (S.A.) mütabaatı
tanıdı.
O dervişi görünce iltifata
lâyık buldu, ona uygun sözler söyledi:
(Hazreti Muhammed’in dervişe
iş buyurmadı, gönlünü aldı)
Açlık çekiyor musun?
Safa buluyor musun?
Aynayı temizleyerek dostların
yüzüne tutuyor musun ki kendilerini görsünler.
Fakat ayna kirli ve kötü
tozlarla örtülmüş olursa, dostların önüne tutmuşsun, ne çıkar?
Vakit müsait değil.
Yoksa Allah'a iyi ödünç verme
bahsini tefsir eder ve size iyi ödüncün ne demek olduğunu anlatırdım.
Nasıl ki sen de insaf ederek
dersin ki:
Bu sözü kürsüden konuşmak
yazık olur.
Çünkü bu helâl rızık
yiyenlerin sözüdür.
Derim ki:
Bunda iki mana vardır.
Biri açıktır, öteki mânası,
yani, yemesi kolaydır yahut yiyenin yolu aydındır,
demektir.
Dalgıç dedi ki:
Ben çok uğraştım, ama senin
kısmetine bu çıktı!
Bezirgân, inci tüccarı, eğer
bana hiç bir şey kalmadı ise giyindiğim şu elbiseleri al, dedi.
Elbisesini sırtından çıkardı,
ona verdi ve ilâve etti:
Bir daha gel!
Dalgıç mademki bu benim
niyetimin bozukluğundan oldu, ben de şimdi niyetimi düzelttim.
Eğer bu adamların niyetleri
bozuk değilse ben de aldığım malları geri vereyim diye, kendi kendine böyle bir
niyette bulundu.
Onun bu gerçek kararı doğru
çıktı.
Çünkü o denizin dibini
biliyordu. Orada inci vardı.
Bunu eğer kendin ele
geçirebilirsen keyfine bak, başkaları için bulursan elini onun boynuna uzat!
Ama başka birini bulamazsan
elini kendi boynuna götür!
Nasıl ki, sofinin biri her
gün yeninin içine bir nevale saklardı.
Yüzünü ona çevirerek ey
nevale derdi, eğer başka bir şey bulursam sen kurtulursun, yoksa elimdesin.
Şeyhi gamlı gördüğün zaman
bile ona bağlan!
Daima ona yapış ki, seni
tatlı ve olgun bir meyve gibi yetiştirsin.
Çünkü senin olgunlaşman ve
beslenmen o bulutun bereketindendir.
İyi kişi vardır, ama
bilgisizdir, iyi bir adam tevekkül (İşi Allah’a bıraktım, razı oldum) ettim
der, ama bilgisi yoktur ki tevekkülün yeri neresi olduğunu anlayabilsin.
Nihayet Mütabaat (Tabi olma) odur
ki, deveyi dizinden bağla, sonra Allah'a tevekkül et nüktesine uygun olsun. (M.
270)
Yani Hazreti Peygamber
tevekkül (İşi Allah’a bırakıp kaderine razı olma) göstermedi.
Bu kadar savaşlarla uğraştı.
Arif değil miydi? En iyi adam değil miydi o?
Gerçek bir Allah adamının
eline sıkıştıracağın bir akçe, başkalarına vereceğin yüz akçeden daha
makbuldür.
Çünkü o bir akçe hayır yoluna
gider. "Allah'a ödünç verin,"
buyrulmadı mı?
Hakkın eli vardır diyorlar.
"Sadaka yoksunun eline düşmeden önce Allah'ın eline düşer."
Yüzlerini Allah erlerinin hizmetine çevirmiş olanların ellerindeki bir akçe
böylece değer kazanır.
Çünkü o da bunu böyle bir
iyiliğe sarf edecektir.
Hâyır, (İyilik), Allah'ın
kuludur.
Hâyır, (İyilik) Allah’dır. Allah'a ant içerim ki, hayır (İyilik) söyle:
Âlem külliyat (tüm) iledir.
Cüziyat, yani parçalar ile değildir.
Nasıl ki, parçalar âlem
olmadığı gibi, toplu varlıklar da âlem değildir. Çünkü tümden bütün parçaları
çıkarırsanız, tüm yerinde kalmaz.
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1. Peygambere uymayanların Tanrı sırlarını
göremeyeceklerini, anlayamayacaklarını, ancak ezberlediklerini aynen tekrar
edeceklerini öğrendik.
2. Kapımıza gelip bizden bir şey isteyen kişiye
karşılığında iş buyurmanın yanlış olduğunu öğrendik.
3. Yüce insanları bilmemiz anlamamız gerektiğini
öğrendik.
4. Dostların öz eleştiri yapıp doğruyu bulmaları için
önce kendimizi temizlememiz ve parlatmamız gerektiğini, sonra kendilerini o
temiz aynada görmelerini sağlamamız gerektiğini öğrendik.
5. Karşılıksız iyilik yaptığımız zaman önce bu iyiliğin
Allah tarafından memnuniyetle karşılandığını sonra iyilik yaptığımız kişi
tarafından memnuniyet oluştuğunu öğrendik.
6. Helal yiyecek yiyenlerin yemeğini yemesinin kolay
olduğunu ve kişiye aydınlık vereceğini öğrendik.
7. Niyetin yani iyilik yapma adına önceden düşünüp
isteyerek yapmanın verimlilik ve fayda sağlayacağını öğrendik.
8. Tevekkülün işimizi önce sağlam yapmak için bilgi ile
gerekeni yapmamız, oluşacak sonucuna razı olmamız gerektiğini öğrendik.
9. Tevekkülü manasını bilmeyenlerin tevekkül yapıyorum
diye kendilerini pasif ve etkisiz hale getirerek yanlış ve bilgisizce
davrandıklarını, çevresine de yanlışı dayattıklarını öğrendik.
10.
Olgunlaşmamız ve çevremize yararlı olmamız
için temiz bilgili kişilere tabi olmamız gerektiğini öğrendik.
İşte
böyle yaren,
İyilik
konusunu bir bütün olarak değerlendirmemiz, anlamamız ve yapmamız lazımdır.
Allah
iyiliği emrettiğinden kendisinin iyi olduğunu anlamalıyız.
Duyuş
ve düşünüşümüzü buna göre tanzim etmeliyiz.
Yanlış
ve yetersiz yapmamamız için bilen temiz kişiyi görmemiz ve ona yakın olmamız,
olgunlaşmak için ve nur almak için peşinden ayrılmamamız gerekir.
Kendi
düşünceniz ve hissiyatımız çoğu zaman nefsimize göre hareket edeceğinden bize
bizi gösterecek temiz ve doğruyu söyleyen bilgili kişilere yakın olmamız çok
önemli olduğunu öğrendik, anladık.
Düşüncemiz bütünü görmeye ve buna göre yorumlamaya çalışmasının gerektiğini öğrendik, anladık.
*
RAVLİ