1 Ocak 2013 Salı

ŞEMSİ TEBRİZİ 37

Birisi başka birini dava etmişti.
Kendisinden tanık istediler.

Davacı on sofiyi birden getirdi.
Kadı, bir tanık daha getir, dedi.

Davacı: Efendimiz, dedi, ayette, "Sizden iki erkeği tanık getirin," (Bakara Suresi, 282) Buyrulmuştur.
Ben on tanık birden getirdim.

Kadı şu cevabı verdi:
Bu on kişi bir tanık demektir.
Bunlardan yüz bin tane getirsen yine bir sayılır.

Derler ki:
İki arkadaş yıllarca birlikte yaşadılar, bir gün bir şeyhin yanına vardılar.

Şeyh sordu:
Kaç yıldan beri birbirinizle dostsunuz?
Birkaç yıldan beri, dediler.

Şeyh tekrar sordu:
Bu zaman içinde aranızda hiç bir çekişme olmadı mı?
Hayır, dediler, hep hoş geçindik.

Şeyh şöyle dedi:
Biliniz ki siz nifak (İki yüzlülük) içinde yaşıyorsunuz.

Herhalde aranızda bir olay geçmiştir ki, içinizden biriniz gönülden hoş görmemiş veya beğenmemiştir.
Evet, dediler.

Şeyh dedi ki: (M. 328) i
İşte o beğenmezliği korkudan dile getirmediniz.
Dostlar yine, evet, dediler.
Şeyhi gerçeklediler.

Şu hikâyeyi anlatmaktan maksadımız da yine hikâye işidir.
Ancak üzüntülerini gidermek için hikâyenin dış anlamına bakmamalı, belki hikâyenin suretinde bilgisizliği gidermelidir.

Ben öyle herkesi iğneleyerek incitenlerden değilim.
Eğer Öfkelenir de kaçarsa, çok kere ben de kaçarım.

Allah, bana on defa selâm söyler, cevap vermem.
Onuncu defadan sonra, selâm sana! Derim.

Kendimi sağır yerine koyarım.
Şimdi bize, haydi demek lâzım.
Öfkelenmek gerekirse öfkeleniriz.

Halk için, çok hoşa giden şeyler, arzular dünya güzellikleri, bana göre çirkin ve iğrenç şeylerdir.

Ancak bir kimsenin dileği veya mutluluğu için olursa, başımı eğer, her şeye katlanırım.

Çünkü o mal, sevgili ve herkesin kıblesidir.
Böyle değerlenir.

Ben böyle bir yoldaşla nasıl yarış yapabilirim?
Bu gün dileklerimizden biri şudur ki:

Eğer sizi bir yere çağırırlarsa, deyiniz ki:
Yanımda üstadım, kılavuzum olmadan gidemem, önce onu elde edin o zaman biz hazırız.

Eğer üstat o taraftadır derlerse, kabul etmem, deyin!
Bu bir tuzaktır.
O bir yere gitmez.

Eğer derlerse ki:
O buradan geçiyordu, geçerken kendisini orada bir bağa götürdük, o zaman bağın kapısına kadar gidersiniz, içeriye girmezsiniz, içerde uyumuştur, derlerse, dersiniz ki:

İşitmedik ki, görelim de gelelim.
Yoksa boşuna girmiş oluruz.

Vezir birine dedi ki:
Bin altın al, şu işittiğin şeyi kimseye söyleme!
Adam bin altını alır ve şöyle bağırır:

Biliniz ki vezirin çıkardığı bu yeli ben çıkardım.

Hey-hey, benim bir bakışım bütün varlıkları kavramıştır.
Sanırsın ki bütün varlıklar onundur.
Nasıl dersin ki, asıl olan manadır.

Asıl surettir.
Tersine de olur.

Bazı vakitlerde maksat mana da olur, o hatıraya ziyan verir, cevaptan men edersek Allah'ın sözü değişiktir:

Beyit:
Ey sevgileri, sevgiler koparan güzel!
Ey Allahları, Allah inciten sevgili!

 (M. 329) Bu da öylece yüzü örtülüdür.
Nasıl ki "Örtmek imandandır" buyruldu.

Evet, hiç bir kimse yoktur ki, onunla yüzünü kapamaksızın bir nefes alabilsin.

Mahmud'un (Gazneli Sultan) iç âlemi hep Ayaz'la doludur.
Ayaz'ın içi de hep Mahmud'dur; her ikisi tek bir isimdir ki, iki görünmüştür.
Söz, ancak onların iç âlemini görebilmektir.

Dedi ki:
Görmek, söz yerine geçer.
Evet dedim, mürit yani dileyen odur.

Murad(istenilen) da budur.
Murad, öz ve halistir (Hilesiz, katıksız).

Dedi ki:
Seninle birlikte olmanın faydası yok, beni rüsva ettin.
Ama ne içten kurtardın, ne de dıştan.

Başkaca mümkün olan şeyden sormak yok.
Allah Peygamberine şöyle öğüt veriyor:

"De ki, Allah’ım bilgimi artır" diyor.
Benim gönlüm için bu bilgiyi öğrenme!
Akıl buraya nasıl sığar?

Burada akıllı kâfirdir, akıl kâfirdir.
Felsefeciler, akıl hükmündedirler.

Akıl nasıl küfür olur?
O köpekler Şahabeddin'e açıkça kâfir diyorlardı.
Şahap nasıl kâfir olabilir?

Eğer bu bir nur ise, Güneşin önünde (Şems'in huzurunda) Şahap kâfir olur, örtünür, kendini göstermez.

Ama Şems'in yanma gelince de dolunay gibi olur.
Söylediklerimi anla!

Eksik tarafını düşünüyorum da öfkeleniyorum.
Benim öfkeli zamanımda, niçin bulunmuyorsun?

Öfkeli vaktimde, niçin gelmiyorsun?
Ben niyaz ehli, gerçek dostlara karşı çok alçak gönüllüyüm.

Ama başkalarına karşı da çok onurlu ve kibirli davranırım H, beni on defa kucaklar da ben ancak ya bir kere veya hiç kucaklamam.

On kere Mevlâna Celâleddin beni arar, ben ona ya bir defa iltifat ederim yahut hiç.

Nihayet insanoğulları niçin ayrı ayrıdırlar?
Ayrılık ikiliğe düşmektendir.

O, ancak meyhanelerde olur, o pek aşağılık kertede olan eşeklerde olur.
İnsanoğullarının eşeklerle ne ilgisi var?

Nihayet arada bir fark olmamalıdır ki, o razı olsun, gönlü hoş olsun. Bu iş ise asla kadere uygun olmaz.

Onların bütün sözleri Cüneyd'den veya Bayezid'dendir.
Biz de Cüneyd'den ve Bayezid'den konuşuyoruz.

Ama onların sözleri, konuşmaları kalpte soğukluk yapıyor.
Bizim sözlerimize karşı soğuk düşüyor.

Nasıl ki, şekerin özü ve katıksız şeker olan nöbet şekerini yememiş kimseye, üzüm pekmezinin tadı ekşi gelmez.

Keşke üzüm pekmezi de tatlı olaydı.
Hele Bale bek pekmezi daha tatlı olur.

Çünkü parmakla tutabilirsin.
Bir okkasını yerinden kaldırabilirsin.(M. 330)

                 ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
 ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
Neler öğrendik:

1.   Sofilerin duyuş, düşünüş, görüş, inanma ve tanımlamada aynı olduklarını öğrendik.

2.   İki yüzlülük içinde yaşayanlar birbirine bir şey söylemeden dış görünüşe göre hoş yaşadıklarını öğrendik.

3.   Genel davranış olarak kendimizi sağır yerine koymamız, duymazlıktan gelmemiz, öfke gerektiği zaman da öfkelenmemiz gerektiğini öğrendik.

4.   Dilek ve mutluluk için gerekenleri yapmak gerektiğini öğrendik.

5.   Kılavuz, o işin ustası olmadan bir yere gitmenin tuzağa gitmek olduğunu öğrendik.

6.   Aklı az olanın gizlediği her neyse sözlerinden anlaşılabileceğini öğrendik.

7.   Anlayışı güzel olanın görünüşten manayı, manadan da görünüşü anladığını öğrendik.

8.   Suçları günahları görsek, duysak bile örtmenin iman icabı olduğunu öğrendik.

9.   Bilgimizin artması için Allah’a dua etmemiz gerektiğini öğrendik.

10.                  İmanlı kişilerin yanlış kişilerin ışığından faydalanmaması, düşmanlık etmemeleri için kendilerini gizlediklerini öğrendik.

11.                  İstenilen ve isteyen bir olduğunu öğrendik.

12.                  Aklımızın saf, katışıksız isteklerde olduğunda aklımızın buna itaat ettiğini öğrendik.

13.                  Aklın bilgiyi öğrenme yeteneği olduğunu Allah’tan ve onun erlerinden gelen bilgilerin isteği oluşturduğu zaman kalbimizin imanla dolacağını öğrendik.

14.                  Bilgi felsefecilerin ürettiği olursa kalbin inkâr eden, kabul etmeyen, çelişkilere yönelen bir etken haline geleceğini öğrendik.

15.                  Gerçek dostlara alçak gönüllü olmak gerektiğini öğrendik.

16.                  Gerçek dostumuzun dışında olanlara onurlu ve kibirli olmamız gerektiğini öğrendik.

17.                  Birbirinden ayrılıp ikiliğe düşenlerin pek aşağı seviye olanlarda olduğunu öğrendik.

18.                  Dostlar arasında razılık ve gönlü hoş olmak üzere farklılıkların ortadan kalkmasının gerektiğini öğrendik.

19.                  Sözlerin kalpte soğukluk meydana getirmemesi için dikkatli olmamız gerektiğini öğrendik.                

 İşte böyle yaren,

Toplum içinde olan davranışlarımızla dostlarımıza karşı davranışlarımızın farklı olması gerektiğini öğrendik, anladık.

İkiyüzlü davranışın inanmadığı halde inanmış gibi davranmak, ara bozukluğu meydana getiren söz ve davranışlar olduğunu, toplum içinde yaşayışımızda kişilere farklı yaklaşım ve davranışlarımızın iki yüzlülük olmadığını öğrendik, anladık.

Tanrı bilgisini gönlün, kalbin, aklın kabul ettiğini, sevdiğini, benimsediğini, ikna olduğunu, razılık gösterdiğini bundan dolayıdır ki geçerliliğini doğru alınan sonuçlarla devam ettiğini öğrendik, anladık.

                                  *
RAVLİ

Popüler Yayınlar