Kendisinden tanık istediler.
Davacı on sofiyi birden
getirdi.
Kadı, bir tanık daha getir,
dedi.
Davacı: Efendimiz, dedi,
ayette, "Sizden iki erkeği tanık getirin,"
(Bakara Suresi, 282) Buyrulmuştur.
Ben on tanık birden getirdim.
Kadı şu cevabı verdi:
Bu on kişi bir tanık
demektir. Bunlardan yüz bin tane getirsen yine bir sayılır.
Derler ki:
İki arkadaş yıllarca birlikte
yaşadılar, bir gün bir şeyhin yanına vardılar.
Şeyh sordu:
Kaç yıldan beri birbirinizle
dostsunuz? Birkaç yıldan beri, dediler.
Şeyh tekrar sordu:
Bu zaman içinde aranızda hiç
bir çekişme olmadı mı? Hayır, dediler, hep hoş geçindik.
Şeyh şöyle dedi:
Biliniz ki siz nifak (İki
yüzlülük) içinde yaşıyorsunuz.
Herhalde aranızda bir olay
geçmiştir ki, içinizden biriniz gönülden hoş görmemiş
veya beğenmemiştir.
Evet, dediler.
Şeyh dedi ki: (M. 328) i
İşte o
beğenmezliği korkudan dile getirmediniz.
Dostlar yine, evet, dediler. Şeyhi gerçeklediler.
Şu hikâyeyi anlatmaktan
maksadımız da yine hikâye işidir.
Ancak üzüntülerini gidermek
için hikâyenin dış anlamına bakmamalı, belki hikâyenin suretinde bilgisizliği
gidermelidir.
Ben öyle herkesi iğneleyerek
incitenlerden değilim.
Eğer Öfkelenir de kaçarsa,
çok kere ben de kaçarım.
Allah, bana on defa selâm
söyler, cevap vermem.
Onuncu defadan sonra, selâm
sana! Derim.
Kendimi sağır yerine koyarım.
Şimdi bize, haydi demek
lâzım. Öfkelenmek gerekirse öfkeleniriz.
Halk için, çok hoşa giden
şeyler, arzular dünya güzellikleri, bana göre çirkin ve iğrenç şeylerdir.
Ancak bir kimsenin dileği veya mutluluğu için olursa, başımı eğer, her şeye
katlanırım.
Çünkü o mal, sevgili ve herkesin kıblesidir.
Böyle değerlenir.
Ben böyle bir yoldaşla nasıl
yarış yapabilirim?
Bu gün dileklerimizden biri
şudur ki:
Eğer sizi bir yere
çağırırlarsa, deyiniz ki:
Yanımda üstadım, kılavuzum olmadan gidemem, önce onu elde edin
o zaman biz hazırız.
Eğer üstat o taraftadır
derlerse, kabul etmem, deyin!
Bu bir tuzaktır. O bir yere gitmez.
Eğer derlerse ki:
O buradan geçiyordu, geçerken
kendisini orada bir bağa götürdük, o zaman bağın kapısına kadar gidersiniz,
içeriye girmezsiniz, içerde uyumuştur, derlerse, dersiniz ki:
İşitmedik ki, görelim de
gelelim.
Yoksa boşuna girmiş oluruz.
Vezir birine dedi ki:
Bin altın al, şu işittiğin
şeyi kimseye söyleme! Adam bin altını alır ve şöyle bağırır:
Biliniz ki vezirin çıkardığı
bu yeli ben çıkardım.
Hey-hey, benim bir bakışım
bütün varlıkları kavramıştır.
Sanırsın ki bütün varlıklar
onundur. Nasıl dersin ki, asıl olan manadır.
Asıl surettir.
Tersine de olur.
Bazı vakitlerde maksat mana
da olur, o hatıraya ziyan verir, cevaptan men edersek Allah'ın sözü değişiktir:
Beyit:
Ey sevgileri,
sevgiler koparan güzel!Ey Allahları, Allah inciten sevgili!
Evet, hiç bir kimse yoktur
ki, onunla yüzünü kapamaksızın bir nefes alabilsin.
Mahmud'un (Gazneli Sultan) iç
âlemi hep Ayaz'la doludur.
Ayaz'ın içi de hep
Mahmud'dur; her ikisi tek bir isimdir ki, iki görünmüştür. Söz, ancak onların iç âlemini görebilmektir.
Dedi ki:
Görmek, söz yerine
geçer. Evet dedim, mürit yani dileyen odur.
Murad(istenilen) da budur.
Murad, öz ve halistir (Hilesiz, katıksız).
Dedi ki:
Seninle birlikte olmanın
faydası yok, beni rüsva ettin. Ama ne içten kurtardın, ne de dıştan.
Başkaca mümkün olan şeyden
sormak yok.
Allah Peygamberine şöyle öğüt
veriyor:
"De ki, Allah’ım bilgimi artır" diyor.
Benim gönlüm için bu bilgiyi
öğrenme! Akıl buraya nasıl sığar?
Burada akıllı kâfirdir, akıl
kâfirdir.
Felsefeciler, akıl
hükmündedirler.
Akıl nasıl küfür olur?
O köpekler Şahabeddin'e
açıkça kâfir diyorlardı. Şahap nasıl kâfir olabilir?
Eğer bu bir nur ise, Güneşin
önünde (Şems'in huzurunda) Şahap kâfir olur, örtünür, kendini göstermez.
Ama Şems'in yanma gelince de dolunay gibi olur.
Söylediklerimi anla!
Eksik tarafını düşünüyorum da
öfkeleniyorum.
Benim öfkeli zamanımda, niçin
bulunmuyorsun?
Öfkeli vaktimde, niçin
gelmiyorsun?
Ben niyaz ehli, gerçek
dostlara karşı çok alçak gönüllüyüm.
Ama başkalarına karşı da çok
onurlu ve kibirli davranırım H, beni on defa kucaklar da ben ancak ya bir kere
veya hiç kucaklamam.
On kere Mevlâna Celâleddin
beni arar, ben ona ya bir defa iltifat ederim yahut hiç.
Nihayet insanoğulları niçin
ayrı ayrıdırlar?
Ayrılık ikiliğe düşmektendir.
O, ancak meyhanelerde olur, o pek aşağılık kertede olan eşeklerde olur.
İnsanoğullarının eşeklerle ne ilgisi var?
Nihayet arada bir fark
olmamalıdır ki, o razı olsun, gönlü hoş olsun. Bu iş ise asla kadere uygun
olmaz.
Onların bütün sözleri
Cüneyd'den veya Bayezid'dendir.
Biz de Cüneyd'den ve
Bayezid'den konuşuyoruz.
Ama onların sözleri,
konuşmaları kalpte soğukluk yapıyor.
Bizim sözlerimize karşı soğuk
düşüyor.
Nasıl ki, şekerin özü ve
katıksız şeker olan nöbet şekerini yememiş kimseye, üzüm pekmezinin tadı ekşi
gelmez.
Keşke üzüm pekmezi de tatlı
olaydı.
Hele Bale bek pekmezi daha
tatlı olur.
Çünkü parmakla tutabilirsin.
Bir okkasını yerinden
kaldırabilirsin.(M. 330)
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1.
Sofilerin duyuş,
düşünüş, görüş, inanma ve tanımlamada aynı olduklarını öğrendik.
2.
İki yüzlülük
içinde yaşayanlar birbirine bir şey söylemeden dış görünüşe göre hoş
yaşadıklarını öğrendik.
3.
Genel davranış
olarak kendimizi sağır yerine koymamız, duymazlıktan gelmemiz, öfke gerektiği
zaman da öfkelenmemiz gerektiğini öğrendik.
4.
Dilek ve mutluluk
için gerekenleri yapmak gerektiğini öğrendik.
5.
Kılavuz, o işin
ustası olmadan bir yere gitmenin tuzağa gitmek olduğunu öğrendik.
6.
Aklı az olanın
gizlediği her neyse sözlerinden anlaşılabileceğini öğrendik.
7.
Anlayışı güzel
olanın görünüşten manayı, manadan da görünüşü anladığını öğrendik.
8.
Suçları günahları
görsek, duysak bile örtmenin iman icabı olduğunu öğrendik.
9.
Bilgimizin
artması için Allah’a dua etmemiz gerektiğini öğrendik.
10.
İmanlı kişilerin
yanlış kişilerin ışığından faydalanmaması, düşmanlık etmemeleri için
kendilerini gizlediklerini öğrendik.
11.
İstenilen ve
isteyen bir olduğunu öğrendik.
12.
Aklımızın saf,
katışıksız isteklerde olduğunda aklımızın buna itaat ettiğini öğrendik.
13.
Aklın bilgiyi
öğrenme yeteneği olduğunu Allah’tan ve onun erlerinden gelen bilgilerin isteği
oluşturduğu zaman kalbimizin imanla dolacağını öğrendik.
14.
Bilgi
felsefecilerin ürettiği olursa kalbin inkâr eden, kabul etmeyen, çelişkilere
yönelen bir etken haline geleceğini öğrendik.
15.
Gerçek dostlara
alçak gönüllü olmak gerektiğini öğrendik.
16.
Gerçek dostumuzun
dışında olanlara onurlu ve kibirli olmamız gerektiğini öğrendik.
17.
Birbirinden
ayrılıp ikiliğe düşenlerin pek aşağı seviye olanlarda olduğunu öğrendik.
18.
Dostlar arasında
razılık ve gönlü hoş olmak üzere farklılıkların ortadan kalkmasının gerektiğini
öğrendik.
19.
Sözlerin kalpte
soğukluk meydana getirmemesi için dikkatli olmamız gerektiğini öğrendik.
Toplum içinde olan
davranışlarımızla dostlarımıza karşı davranışlarımızın farklı olması
gerektiğini öğrendik, anladık.
İkiyüzlü davranışın
inanmadığı halde inanmış gibi davranmak, ara bozukluğu meydana getiren söz ve
davranışlar olduğunu, toplum içinde yaşayışımızda kişilere farklı yaklaşım ve
davranışlarımızın iki yüzlülük olmadığını öğrendik, anladık.
Tanrı bilgisini gönlün,
kalbin, aklın kabul ettiğini, sevdiğini, benimsediğini, ikna olduğunu, razılık
gösterdiğini bundan dolayıdır ki geçerliliğini doğru alınan sonuçlarla devam
ettiğini öğrendik, anladık.
*
RAVLİ