31 Ocak 2013 Perşembe

FİHİ MAFİH 24. FASIL

Herkes bu imareti (Türbe yapmak veya onarmak) ya cömertliğini göstermek, ya ad kazanmak veya sevaba girmek gibi bir düşünceyle yapıyor.

Allah'ın ise, bundan maksadı velilerin derecesini yükseltmek, onların türbelerine, sandukalarına saygı göstermektir.

Onlar esasen büyük ve saygı değerdirler.
Saygıya ihtiyaçları yoktur.

Mesela çerağ (Kandil) yüksek bir yere konulmak isterse, bunu kendisi için değil, başkaları için ister.

O, ister aşağıda ister yukarıda olsun, bulunduğu her yerde nurlu bir çerağdır (aydınlatan ışıktır).

Bununla sadece nurunun, ışığının başkalarına ulaşmasını istiyor. Göklerin üzerinde olan bu güneş, aşağıda da olsa yine aynı güneştir.

Yalnız böyle olursa dünya karanlık içinde kalır.
Şu halde o kendisi için değil, başkaları için yüksekte bulunmaktadır.

Hülasa onlar da aşağıda ve yukarıda olmaktan, halkın saygı göstermesinden münezzeh (Kusursuz, arı, uzak) ve böyle kayıtlardan kurtulmuşlardır.

Sana da o âlemin bir parçacık lütfu ve bir zerre zevki yüz gösterecek olursa, o anda aşağı yukarı, efendilik, başlık kaydından hatta sana bunların hepsinden daha yakın olan kendinden usanıp bıkarsın.

O halde bu nurun ve zevkin madeni kaynağı ve esas olan onların (velilerin), aşağı ve yukarı ile kayıtlı olmadıklarını hiç düşünmüyor musun?

Onlar ile öğünürler. Allah ise aşağıdan, yukarıdan müstağnidir (Doygun).
Bu yukarılık ve aşağılık, bizim gibi başı ve ayağı olan insanlar içindir.

Mustafa (Allah'ın selam ve salâtı onun üzerine olsun) buyurdu ki:

"Beni, Yunus İbni Meta'ya, onun urucu balığın karnından, benimki arş üzerinde olduğu için üstün tutmayın."
(Hadis)

(URUC:
Tasavvufta bir devir nazariyesi vardır:

Âlem-i Gayb’dan  (Görünmeyen âlemden) Âlem-i Şuhud’a  (Kâinata sonra dünya âlemine) inen varlık, ilk önce cemat (Cansız), sonra nebat (Bitki), hayvan ve en sonra insan suretinde tecelli eder (Kendini gösterir).

Kudretin bu sırrı, bu şekilde değişimlerden geçerek insan mertebesine yükselince, asıl hakikatinden haberdar olmak ve aslına dönmek ihtiyacını duyar.

Ondan sonra derece-derece yükselerek Hakk’a ulaşır.
Âlem-i Gayb’dan  (Görünmeyen âlemden) Âlem-i Şuhud’a  (Kâinata sonra dünya âlemine) inmesi, “ Seyr-i nüzul” tekrar değişimlere uğrayarak yükselerek aslına kavuşması ise “ Seyri Uruc” tur.
Buna devir denir.)

(Basitçe söylemek gerekirse değişik yükselişlerden sonra Allah’a ulaşmaya uruc diyoruz.)

Yani:
Beni eğer ondan üstün tutmak istiyorsanız, bunu o, balığın karnında, ben arşın üzerinde uruc ettiğimiz için yapmayınız.

Çünkü Yüce Allah ne aşağıda ne de yukarıdadır.
O'nun tecellisi (Kudretinin görünmesi) ister aşağıda ister yukarıda olsun birdir ve balığın karında da bu böyledir.

O aşağıdan ve yukarıdan münezzehtir (Uzaktır, arıdır, temizdir).
Onun için hepsi birdir.

Birçok insanlar vardır ki, bir takım işler yaparlar.

Bu işlerde onların istedikleri başka, Allah'ın maksadı başkadır.

Aziz ve Celil olan Allah, Muhammed (Allah'ın selam ve salâtı onun üzerine olsun) dininin yücelmesini meydana çıkmasını ve dünya kaldıkça kalmasını istediğinden, Kur'an için kaç tane tefsir yazıldı.

Dörder sekizer ve onar ciltlik tefsirler yazdılar.
Bunları yazanların düşüncesi, kendi üstünlüklerini ve bilgilerini göstermekti.

Zemahşeri  (Ebul Kasım Mahmut’un yazdığı Kur’an tefsiri) de nahvin (Dil bilgisine uyarak) ve dinin bütün incelikleriyle süslü ve fasih (Güzel, düzgün, açık) cümlelerle, ibarelerle Keşşaf'ı yazdı.

Bunu kendi fazlını (Üstünlüğünü) göstermek ve istediği şeyin hâsıl olması için yapmışlar.

Hâlbuki bu da Muhammed (Allah'ın selam ve salâtı onun üzerine olsun) dinini yükseltmekten ibaretti.

Bütün insanlar Allah için çalışırlar, onun işini görürler, fakat pek tabii Allah'ın bu işteki maksadını bilmezler.

Bu işi yapmaktaki gayeleri, düşünceleri başkadır. (Mesela) Allah dünyanın kalmasını ister; onlar şehvetle (Aşırı istek) meşgul olurlar.

Bir kadınla kendi zevkleri için yaşarlar.
Buradan bir çocuk hâsıl (Ortaya çıkma) olur.

Böylece kendi zevkleri ve lezzet almaları için bir iş görürler ve dünya bizzat bununla kalır, karar bulur.

Hiçte o niyetle yapmadıkları halde, gerçekte Allah'ın kulluğunu yerine getirmiş olurlar.

Bunun gibi, mescitler yapar; kapısı, duvarı ve tavanı için o kadar para harcarlar.

Hâlbuki onun değeri kıblededir ve maksat kıbledir (Bir yöne yüzünü dönmek).

Onların maksadı bu olmakla beraber, yine kıblenin değeri, büyüklüğü artmış olur.
Velilerin büyüklüğü görünüşte değildir.
Vallahi onlar için de aşağılık, yükseklik vardır.
Fakat bu niteliksiz ve benzersiz olur.

Mesela bu gümüş para şu bakır paradan üstündür ve bakır paranın fevkindedir (Üstünde) ne demektir?

Görünüşte bakır paranın üstünde değildir.

(Mesela) gümüş parayı evin damı üzerine koysan, altını da aşağıda bıraksan, herhalde altını gümüş paradan daha üstündür.

Lal ve inci ise, ister aşağıda ister yukarda bulunsun, altının fevkindedir (Üstündedir).

Bunun gibi kepek eleğin üstünde, un ise onun altındadır.
Kepek undan nasıl üstün olabilir?
Görünüşte un altta kalmış olmakla beraber, gerçekte üstün olması lazımdır.

Bunun için buğdayın üstünlüğü suretten (Görünüşten) değildir; onda bulunan cevherdendir (Özden).

Bu bakımdan bütün hallerde daima üstün gelir.

                     ***
FİHİ MAFİH MEVLANA HAZRETLERİ
Maarif basımevi 1954
Çeviren Meliha Ülker TARIKAHYA

                     ***
Neler öğrendik:

1.   Türbelerin bulunduğu yer o büyük kişiyi hatırlamak, onun öğütlerini öğrenmek ve yaşamımızı aydınlatmak için uğurlu bir yer olduğunu öğrendik.

2.   Türbedeki kişi görünüşe göre yerdedir ama kendisinde cevher (Öz) olduğundan değerlidir,

3.   Allah ile buluşmanın, konuşmanın, sadece yüksek âlemlerde olmadığını, balığın karnında bile aynı şeylerin olacağını öğrendik.

4.   Yaptığımız çalışmalarda kendi benliğimizi öne çıkarmak amaçlı olmaması gerektiğini öğrendik.

5.   Allah’ın kullarına zevk ve lezzet vererek istediği işi yaptırdığını öğrendik.

İşte böyle yaren,

Peygamber efendimizin “ Ölmeden önce ölünüz” Hadisiyle bize işaret ettiği urus’tur.

Allah’tan geldiğimiz için canımız bedenden ayrılmadan ölerek bu yolu kat ederek Allah’a ulaşmamız önerilmiştir.

Veliler, âşıklar, evliyalar çeşitli yollar göstererek geldiği yere gidip tekrar dünya âlemine dönmeleri ile birçok yol öğütleri vermişlerdir.

Sayısız bu yolu tarif eden önderlerimizin önerilerini sundum ve devam etmekteyim.

Çok zor gözüken ancak Allah’ın zevk ve lezzet vermesi ile bu yoldan gidip gelmek inşallah size de nasip ve kolay olur.

Âmin.

RAVLİ TÜRBE yazıp Googleden okuyup incelemenizi öneririm.         

                               *
RAVLİ

Popüler Yayınlar