Allah'ın ise, bundan maksadı
velilerin derecesini yükseltmek, onların
türbelerine, sandukalarına saygı göstermektir.
Onlar esasen büyük ve saygı değerdirler.
Saygıya ihtiyaçları yoktur.
Mesela çerağ (Kandil) yüksek
bir yere konulmak isterse, bunu kendisi için değil, başkaları için ister.
O, ister aşağıda ister
yukarıda olsun, bulunduğu her yerde nurlu bir çerağdır
(aydınlatan ışıktır).
Bununla sadece nurunun, ışığının başkalarına ulaşmasını istiyor. Göklerin üzerinde olan bu güneş, aşağıda da olsa yine aynı güneştir.
Bununla sadece nurunun, ışığının başkalarına ulaşmasını istiyor. Göklerin üzerinde olan bu güneş, aşağıda da olsa yine aynı güneştir.
Yalnız böyle olursa dünya
karanlık içinde kalır.
Şu halde o kendisi için değil,
başkaları için yüksekte bulunmaktadır.
Hülasa onlar da aşağıda ve
yukarıda olmaktan, halkın saygı göstermesinden münezzeh (Kusursuz, arı, uzak) ve böyle kayıtlardan
kurtulmuşlardır.
Sana da o âlemin bir parçacık
lütfu ve bir zerre zevki yüz gösterecek olursa, o anda aşağı yukarı, efendilik,
başlık kaydından hatta sana bunların hepsinden daha yakın olan kendinden usanıp
bıkarsın.
O halde bu nurun ve zevkin madeni kaynağı ve esas olan onların (velilerin), aşağı ve yukarı ile kayıtlı olmadıklarını
hiç düşünmüyor musun?
Onlar ile öğünürler. Allah
ise aşağıdan, yukarıdan müstağnidir (Doygun).
Bu yukarılık ve aşağılık,
bizim gibi başı ve ayağı olan insanlar içindir.Mustafa (Allah'ın selam ve salâtı onun üzerine olsun) buyurdu ki:
"Beni, Yunus İbni Meta'ya, onun urucu balığın karnından, benimki arş üzerinde olduğu için üstün tutmayın."
(Hadis)
(URUC:
Tasavvufta bir devir
nazariyesi vardır:
Âlem-i Gayb’dan (Görünmeyen âlemden)
Âlem-i Şuhud’a (Kâinata
sonra dünya âlemine) inen varlık, ilk önce cemat (Cansız), sonra nebat
(Bitki), hayvan ve en sonra insan suretinde tecelli eder (Kendini gösterir).
Kudretin bu sırrı, bu şekilde
değişimlerden geçerek insan mertebesine yükselince, asıl hakikatinden haberdar
olmak ve aslına dönmek ihtiyacını duyar.
Ondan sonra derece-derece
yükselerek Hakk’a ulaşır.
Âlem-i Gayb’dan (Görünmeyen âlemden)
Âlem-i Şuhud’a (Kâinata
sonra dünya âlemine) inmesi, “ Seyr-i nüzul”
tekrar değişimlere uğrayarak yükselerek aslına kavuşması ise “ Seyri Uruc” tur. Buna devir denir.)
(Basitçe söylemek gerekirse
değişik yükselişlerden sonra Allah’a ulaşmaya uruc diyoruz.)
Yani:
Beni eğer ondan üstün tutmak
istiyorsanız, bunu o, balığın karnında, ben arşın üzerinde uruc ettiğimiz için yapmayınız.
Çünkü Yüce Allah ne aşağıda
ne de yukarıdadır.
O'nun tecellisi (Kudretinin görünmesi) ister aşağıda ister yukarıda
olsun birdir ve balığın karında da bu böyledir.O aşağıdan ve yukarıdan münezzehtir (Uzaktır, arıdır, temizdir).
Onun için hepsi birdir.
Birçok insanlar vardır ki, bir takım işler yaparlar.
Bu işlerde onların istedikleri başka, Allah'ın maksadı başkadır.
Aziz ve Celil olan Allah,
Muhammed (Allah'ın selam ve salâtı onun üzerine olsun) dininin yücelmesini
meydana çıkmasını ve dünya kaldıkça kalmasını istediğinden, Kur'an için kaç
tane tefsir yazıldı.
Dörder sekizer ve onar
ciltlik tefsirler yazdılar.
Bunları yazanların düşüncesi,
kendi üstünlüklerini ve bilgilerini göstermekti.
Zemahşeri (Ebul Kasım Mahmut’un yazdığı Kur’an tefsiri) de
nahvin (Dil bilgisine uyarak) ve dinin bütün
incelikleriyle süslü ve fasih (Güzel, düzgün, açık)
cümlelerle, ibarelerle Keşşaf'ı yazdı.
Bunu kendi
fazlını (Üstünlüğünü) göstermek ve istediği
şeyin hâsıl olması için yapmışlar.
Hâlbuki bu da Muhammed (Allah'ın
selam ve salâtı onun üzerine olsun) dinini yükseltmekten
ibaretti.
Bütün insanlar Allah için çalışırlar, onun işini görürler, fakat pek tabii Allah'ın bu işteki maksadını bilmezler.
Bütün insanlar Allah için çalışırlar, onun işini görürler, fakat pek tabii Allah'ın bu işteki maksadını bilmezler.
Bu işi yapmaktaki gayeleri,
düşünceleri başkadır. (Mesela) Allah dünyanın kalmasını ister; onlar şehvetle (Aşırı istek) meşgul olurlar.
Bir kadınla kendi zevkleri
için yaşarlar.
Buradan bir çocuk hâsıl (Ortaya
çıkma) olur.
Böylece kendi zevkleri ve lezzet almaları için bir iş görürler ve
dünya bizzat bununla kalır, karar bulur.
Hiçte o niyetle yapmadıkları
halde, gerçekte Allah'ın kulluğunu yerine getirmiş olurlar.
Bunun gibi, mescitler yapar;
kapısı, duvarı ve tavanı için o kadar para harcarlar.
Hâlbuki onun değeri
kıblededir ve maksat kıbledir (Bir yöne yüzünü dönmek).
Onların maksadı bu olmakla
beraber, yine kıblenin değeri, büyüklüğü artmış olur.
Velilerin büyüklüğü görünüşte değildir.
Vallahi onlar için de
aşağılık, yükseklik vardır. Fakat bu niteliksiz ve benzersiz olur.
Mesela bu gümüş para şu bakır
paradan üstündür ve bakır paranın fevkindedir (Üstünde) ne demektir?
Görünüşte bakır paranın
üstünde değildir.
(Mesela) gümüş parayı evin
damı üzerine koysan, altını da aşağıda bıraksan, herhalde altını gümüş paradan
daha üstündür.
Lal ve inci ise, ister
aşağıda ister yukarda bulunsun, altının fevkindedir (Üstündedir).
Bunun gibi kepek eleğin
üstünde, un ise onun altındadır.
Kepek undan nasıl üstün
olabilir? Görünüşte un altta kalmış olmakla beraber, gerçekte üstün olması lazımdır.
Bunun için buğdayın üstünlüğü
suretten (Görünüşten) değildir; onda bulunan
cevherdendir (Özden).
Bu bakımdan bütün hallerde
daima üstün gelir.
***
FİHİ MAFİH MEVLANA HAZRETLERİMaarif basımevi 1954
Çeviren Meliha Ülker TARIKAHYA
***
Neler öğrendik:
1.
Türbelerin
bulunduğu yer o büyük kişiyi hatırlamak, onun öğütlerini öğrenmek ve yaşamımızı
aydınlatmak için uğurlu bir yer olduğunu öğrendik.
2.
Türbedeki kişi
görünüşe göre yerdedir ama kendisinde cevher (Öz)
olduğundan değerlidir,
3.
Allah ile
buluşmanın, konuşmanın, sadece yüksek âlemlerde olmadığını, balığın karnında
bile aynı şeylerin olacağını öğrendik.
4.
Yaptığımız
çalışmalarda kendi benliğimizi öne çıkarmak amaçlı olmaması gerektiğini
öğrendik.
5.
Allah’ın
kullarına zevk ve lezzet vererek istediği işi yaptırdığını öğrendik.
İşte böyle yaren,
Peygamber efendimizin “ Ölmeden önce ölünüz” Hadisiyle bize işaret ettiği urus’tur.
Allah’tan geldiğimiz için
canımız bedenden ayrılmadan ölerek bu yolu kat ederek Allah’a ulaşmamız
önerilmiştir.
Veliler, âşıklar, evliyalar
çeşitli yollar göstererek geldiği yere gidip tekrar dünya âlemine dönmeleri ile
birçok yol öğütleri vermişlerdir.
Sayısız bu yolu tarif eden
önderlerimizin önerilerini sundum ve devam etmekteyim.
Çok zor gözüken ancak
Allah’ın zevk ve lezzet vermesi ile bu yoldan gidip gelmek inşallah size de
nasip ve kolay olur.
Âmin.
RAVLİ TÜRBE yazıp Googleden
okuyup incelemenizi öneririm.
*
RAVLİ