Biri geldi, mazur gör bu gün
bir şey pişiremedik, dedi.
Cevap verdim:
Ben senin pişirdiğin şeyleri
ne yapayım. Gerek ki sen pişesin! Dedim.
Nasıl pişeyim? Dedi.
Sen nasıl müritsin ki, işaretten anlamıyorsun dedim.
Cevap verdi:
Eğer anlayış denilen şey,
değişik olmayaydı, işaretlerde ve ibarelerde (Bir metinden çıkarılmış birkaç
satır ) İslâm bilginleri uyuşmazlığa düşmezlerdi.
Hele naslardan (İnsanlardan) tek
mana çıkarırlardı.
Ben sordum:
İslâm bilginleri arasında
nasıl uyuşmazlık olabilir? Dedim. O iki türlü görüş ve o taassup (Kendi dinini çok üstün tutarak başka dinden olanlara düşman olmak) senin işindir.
Ebu Hanife eğer Şafiî'yi
göreydi, başcağızın kucaklar, gözlerini öperdi.
Allah kulları,
Allah ile nasıl ayrılığa düşerler. Bu ayrılık nasıl mümkün olur?
Sen ayrılık görüyorsan kurban
(Yakın) ol ki uzaklıktan kurtulasın.
Sözü geçen bu kurban
hikâyesinden nasıl kurtulayım dedi. Kurban ol ki, kurtulasın dedim.
Namazda, "Allahu Ekber" demek kurban, yani Allaha yaklaşmak içindir.
Bu sözle ibadete başlayan kul
kendinden geçer.
Eğer sende ululanma ve büyüklenme
duyguları varsa, Allah demelisin, ona yaklaşmayı
dilemelisin!
Şimdi daha ne zamana kadar
putu koltuğunda taşıyarak namaza geleceksin?
Allahu Ekber, yani Allah
uludur diyorsun, ama münafıklar, ikiyüzlüler gibi putun koynunda duruyor.(M.
356)
Zaman-zaman Şeyh Muhammed
secde eder, rükûa varırdı.
Ben şeriat erlerinin kuluyum
derdi. Ama onlara uymazdı.
Ben ondan çok faydalandım.
Ama sizden faydalandığım gibi
değil.
Bu ona benzemez.
Ancak oğullarınız sizi hiç
anlamazlar.
Tuhaftır belki kendilerini de
anlamazlar.
Siz oralarda değilsiniz ki
oğul olanlarla, olmayanları gösteresiniz.
Biri pek çok uğraşır ki
kendinden bir şey gösterebilsin.
Öteki yüz türlü kurnazlıkla kendini gizlemeye çalışır.
Kendimi ne zaman açığa vurmak
istersem zahmetim artar.
Tanıdıklar, yabancılar
etrafıma toplanır, ben bunu yapamam. Çünkü bana hayat lâzım.
Dedi ki:
Falan kimse sana asla yakın
değildir.
Dedim ki:
Onun bana yakın olmadığını
sen ne biliyorsun? Sen ondan daha olgun olmalısın ki bunu anlayasın!
Çünkü o şöyle olmalıdır,
böyle olmalıdır diye tenkitlerde bulunuyor. Hâlbuki teslim makamında şöyle
olmalı, böyle olmalı gibi sözler nasıl yer bulur?
Ona şu cevabı verdim:
Ettiğin bu itirazlardan
sonra, onun şöyle olmalı, böyle olmalı dediğinden bahsetmek yersizdir. Çünkü bunu sen de yapıyorsun.
Hem de olmamalı diyorsun.
Nasıl ki Hintlinin biri
namazda konuşur, yanında namaz kılmakta olan başka bir Hintli bunu işitince,
sus der, namazda konuşulmaz.
Adamın biri, kadıya şikâyete
gider.
Davalı tarafın tanığı yoktur,
ona sen yemin edeceksin, derler.
Cevap verir:
Vallahi de yemin etmem,
billahi de.
Ahlat'lılar derler ki:
Ey! tırıl herif (Çıplak,
zayıf, titrek) defol, git ki sana sövmeyelim! Bunu niçin söylüyorsun dedi.
Mademki itiraz etmek gerekmez, ötesini Allah bilir.
Dedim ki:
Senin benim karşımda konuşman
şuna benzer: Sen bilmiyorsun, ben de sana öğretiyorum.
Şimdi bu şeyh ile mürit
arasında hoş kaçmaz.
Müridin yolu bu değildir.
Aynı zamanda itiraz gelince hürriyet kalmaz. (M. 357)
Yapacağı işi özgürce seçmek
kolaylığı kalmaz.
Hâlbuki bana gerektir ki
serbest davranayım, gerekirse gideyim, gerekirse oturayım, yatayım hülâsa kendi
irademle hareket edeyim.
Ama sen benimle birlikte
olursan irade kalmaz.
Benim gitmem gerekli olunca
sen gidersin.
Yahut senin gitmen icap
edince ben giderim.
Ya hizmetçi olurum yahut
kendine hizmet olunan efendi durumunda kalırım.
Her iki halde de o irade (Dileme,
isteme) ve ihtiyar (Seçme, seçilme) ortadan kalkmış olur.
Şiir:
Ne kimsenin uşağı,
ne efendisi olur,İnsaf et ki dervişin hoş bir âlemi vardır.
Hakir (gerçek yoksul) malı
olmayan, kendisi de kimseye mal olmayan kişidir.
Küçük yaşta fakirliğe alışmak gerektir, taze dalın ateşe girmeden
doğrultulması kolaydır.
Bayatlayınca iş zorlaşır.
Henüz yeniyken ayağı pabuca uydurmak gerek.
Ayak pabuç içinde
yerleşince, kurusa da incinmez.
Dedi ki:
İsteyerek veya istemeyerek
kimseyi incitmek veya soğukluk etmek fakirin işi değildir.
Ben de dedim ki:
Eğer onu bir sınamadan geçirmezsem kendisinin kim olduğunu
anlayamaz.Bir topluluk görürsün bazı inanışları vardır.
Fedakârlıklar gösterirler.
Biraz sınamaya başladın mı
onların inançlarının senin yanında nasıl çıplak kaldığını görürsün. Sen onları böyle çırılçıplak görünceye kadar, ben sınamaya devam ederim.
Sevgi davasında olan kimseden bir aralık bir kaç para iste!
Aklı yerinden çıkar, canı
gider, başını ayağını sallamaya başlar.
(M. 358)
Çoklarını sınadım beni pek az
görenler hemen kınamaya başladılar. Bu adam bütün gün kendisine inananları
soğutmuştur dediler.
Dedim ki:
O yapmadı. Bu Allah'ın onun hakkındaki sevgisindendir.
Ulu Allah halkın beni
bilmesini istemiyor.
Halka karşı kutsal hadiste
buyrulduğu gibi,
"Benim velilerim kubbelerim altındadır, onları benden başkaları bilmezler,"
anlamındaki hikmet gereğince onların alınları damgalanmıştır.
Onları kim görebilir?
Onlar böylece Allah katındadırlar.
Onları görmek dileyenler
Allah Nazar'ına (Bakışına) gelirler.
Sende Allah nazarına gel ki
onları göresin!
Halk, Hakkı nasıl anlayabilir?
Nasıl görebilir?
Onun nazarında olan bu şahsı
da hoşa giden her şey gibi hoş karşılarlar.
Herkesin bir özel hali
vardır.
Vaizin minber üstünde,
hafızın minder üstünde, dinleyenlerin, müridin, şeyhin ayrı-ayrı halleri olduğu
gibi mürşidin de bir hali, âşığın bir hali, maşukun (Âşık olunanın) bir hali
vardır.
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1.
Sonradan dünyaya
gelmiş, yaratılmış olan Tanrı olamayacağını öğrendik.
2.
Kendisini çalışmalarıyla olgunluğa ulaştıran
kişiye pişmiş ifadesi ile kısaca anlatıldığını öğrendik.
3.
Pişme yolunda
olanın işaret edilenlere dikkat etmesi gerektiğini öğrendik.
4.
İşaretler
edilenleri ve satır aralarında söylenenleri herkesin değişik anladığından
çelişkilere düştüklerini öğrendik.
5.
Allah adamlarının
aslında aynı şeyi söylediklerini ama anlatımlarından ve kullandıkları deliller
yönünden farklı gibi anlaşıldığını öğrendik.
6.
Ululanma ve
büyüklenme hastalığımız varsa bunu gidermek için Allah’ın bizden büyük olduğu
bilincine vararak bizim onun karşısında ne kadar aciz olduğumuzu anlamak için
Allah’a yaklaşmaya çalışmamız, Allah’ı dilememiz ve istememiz gerektiğini
öğrendik.
7.
Allahtan daha çok değer verdiğimiz para ve mal
ile Allah büyüktür dememizin aslında bana ne kadar çok verirsen, istediklerimi
yerine getirirsen o kadar büyüksün demek anlamına geldiğini öğrendik.
(Cebimizdeki put)
8.
Bazı Tanrı
erlerinin kendinden bir şey göstermek için yani keramet göstermek için
uğraştıklarını, bazılarının da kendilerini gizlemek için uğraştıklarını
öğrendik.
9.
Allah’ın
ululuğundan haberi olmadan Allahu Ekber demenin anlamsız ve beğenilmeyen, kabul
edilmeyen bir eylem olduğunu öğrendik.
10.
Canlılığı devam ettirmek, canlı yaşamak, varlığını
sürdürmek, geçim sağlamak üzere çalışmaya engel olanları ortadan kaldırmak, yaşamayı sevmek, hayattan kopmadan yaşamda yer almak, her türlü baskıdan uzak, dilediğince, gönlünce
yaşamak, yalnız başına yaşamak kuvvetini kazanmak için kişiye hayat lazım
olduğunu öğrendik.
11.
Bir kişiyi tanımlamak,
o kişi hakkında konuşmak için o kişiden daha olgun durumda olmamız gerektiğini,
olgun değilsek susmamız gerektiğini öğrendik.
12.
Kendi yanlışını
görmeyenlerin, aynı yanlışı yapanların başkaları hakkında konuşmamaları
gerektiğini öğrendik.
13.
Dileme, isteme,
seçme ve seçilmede kişinin özgürce yapabileceği konumda olması, şartları buna
göre hazırlaması gerektiğini öğrendik.
14.
Yaşamımıza
katılan her neyse uygunluk ve uyum aramak ve
sağlamak gerektiğini öğrendik.
15.
Sevgi içeren
sözleri söyleyenden para istediğin zaman veriyorsa kendini feda ediyorsa o
gerçekten sevdiğini göstermiştir.
16.
Sevgi içeren söz
söyleyenden para istediğin sanki canını istemiş gibi uzaklaştığını, sana karşı
soğuk davranmaya başladığını, böylece yalancı seven olduğunu öğrendik.
17.
Allah’ın yarattıklarına
nasıl baktığını bilen ve bu bakışı kazananların ancak Allah’ın sevgili
kullarını görebileceklerini, öğrendik.
18.
Halkın Allah’ın
sevgili kullarını görmesine izin verilmediğini, halk görse bile
anlayamadıklarını, tanımlayamadıklarını öğrendik.
İşte böyle yaren,
Biz bilsek de bilmesek de,
söylesek de söylemesek de, görsek de görmesek de Allah Allah’tır ve Allah’ın
hiçbir kaybı olmaz ve olmayacaktır.
Bunların dile gelmesinin,
yeniden hatırlatılmasının bizim yararlanmamız, fayda görmemiz için olduğunu
anlamamız gerekmektedir.
*
RAVLİ