8 Ocak 2013 Salı

TANRI TANRIDIR VE ŞEMSİ TEBRİZİ

Yaratılmış olan kimse Tanrı olamaz, ister Muhammed (S.A.) olsun, ister Muhammed'den başkası.

Biri geldi, mazur gör bu gün bir şey pişiremedik, dedi.

Cevap verdim:
Ben senin pişirdiğin şeyleri ne yapayım.
Gerek ki sen pişesin! Dedim.

Nasıl pişeyim? Dedi.
Sen nasıl müritsin ki, işaretten anlamıyorsun dedim.

Cevap verdi:
Eğer anlayış denilen şey, değişik olmayaydı, işaretlerde ve ibarelerde (Bir metinden çıkarılmış birkaç satır ) İslâm bilginleri uyuşmazlığa düşmezlerdi.

Hele naslardan (İnsanlardan) tek mana çıkarırlardı.

Ben sordum:
İslâm bilginleri arasında nasıl uyuşmazlık olabilir? Dedim.

O iki türlü görüş ve o taassup (Kendi dinini çok üstün tutarak başka dinden olanlara düşman olmak) senin işindir.

Ebu Hanife eğer Şafiî'yi göreydi, başcağızın kucaklar, gözlerini öperdi.
Allah kulları, Allah ile nasıl ayrılığa düşerler.
Bu ayrılık nasıl mümkün olur?

Sen ayrılık görüyorsan kurban (Yakın) ol ki uzaklıktan kurtulasın.
Sözü geçen bu kurban hikâyesinden nasıl kurtulayım dedi.
Kurban ol ki, kurtulasın dedim.

Namazda, "Allahu Ekber" demek kurban, yani Allaha yaklaşmak içindir.
Bu sözle ibadete başlayan kul kendinden geçer.

Eğer sende ululanma ve büyüklenme duyguları varsa, Allah demelisin, ona yaklaşmayı dilemelisin!

Şimdi daha ne zamana kadar putu koltuğunda taşıyarak namaza geleceksin?

Allahu Ekber, yani Allah uludur diyorsun, ama münafıklar, ikiyüzlüler gibi putun koynunda duruyor.(M. 356)

Zaman-zaman Şeyh Muhammed secde eder, rükûa varırdı.
Ben şeriat erlerinin kuluyum derdi.
Ama onlara uymazdı.

Ben ondan çok faydalandım.
Ama sizden faydalandığım gibi değil.

Bu ona benzemez.
Ancak oğullarınız sizi hiç anlamazlar.

Tuhaftır belki kendilerini de anlamazlar.
Siz oralarda değilsiniz ki oğul olanlarla, olmayanları gösteresiniz.

Biri pek çok uğraşır ki kendinden bir şey gösterebilsin.
Öteki yüz türlü kurnazlıkla kendini gizlemeye çalışır.

Kendimi ne zaman açığa vurmak istersem zahmetim artar.
Tanıdıklar, yabancılar etrafıma toplanır, ben bunu yapamam.
Çünkü bana hayat lâzım.

Dedi ki:
Falan kimse sana asla yakın değildir.

Dedim ki:
Onun bana yakın olmadığını sen ne biliyorsun?
Sen ondan daha olgun olmalısın ki bunu anlayasın!

Çünkü o şöyle olmalıdır, böyle olmalıdır diye tenkitlerde bulunuyor. Hâlbuki teslim makamında şöyle olmalı, böyle olmalı gibi sözler nasıl yer bulur?

Ona şu cevabı verdim:
Ettiğin bu itirazlardan sonra, onun şöyle olmalı, böyle olmalı dediğinden bahsetmek yersizdir.

Çünkü bunu sen de yapıyorsun.
Hem de olmamalı diyorsun.

Nasıl ki Hintlinin biri namazda konuşur, yanında namaz kılmakta olan başka bir Hintli bunu işitince, sus der, namazda konuşulmaz.

Adamın biri, kadıya şikâyete gider.
Davalı tarafın tanığı yoktur, ona sen yemin edeceksin, derler.

Cevap verir:
Vallahi de yemin etmem, billahi de.

Ahlat'lılar derler ki:
Ey! tırıl herif (Çıplak, zayıf, titrek) defol, git ki sana sövmeyelim!

Bunu niçin söylüyorsun dedi.
Mademki itiraz etmek gerekmez, ötesini Allah bilir.

Dedim ki:
Senin benim karşımda konuşman şuna benzer:
Sen bilmiyorsun, ben de sana öğretiyorum.

Şimdi bu şeyh ile mürit arasında hoş kaçmaz.
Müridin yolu bu değildir.

Aynı zamanda itiraz gelince hürriyet kalmaz. (M. 357)
Yapacağı işi özgürce seçmek kolaylığı kalmaz.

Hâlbuki bana gerektir ki serbest davranayım, gerekirse gideyim, gerekirse oturayım, yatayım hülâsa kendi irademle hareket edeyim.

Ama sen benimle birlikte olursan irade kalmaz.
Benim gitmem gerekli olunca sen gidersin.

Yahut senin gitmen icap edince ben giderim.
Ya hizmetçi olurum yahut kendine hizmet olunan efendi durumunda kalırım.

Her iki halde de o irade (Dileme, isteme) ve ihtiyar (Seçme, seçilme) ortadan kalkmış olur.

Şiir:
Ne kimsenin uşağı, ne efendisi olur,
İnsaf et ki dervişin hoş bir âlemi vardır.

Hakir (gerçek yoksul) malı olmayan, kendisi de kimseye mal olmayan kişidir.

Küçük yaşta fakirliğe alışmak gerektir, taze dalın ateşe girmeden doğrultulması kolaydır.
Bayatlayınca iş zorlaşır.

Henüz yeniyken ayağı pabuca uydurmak gerek.
Ayak pabuç içinde yerleşince, kurusa da incinmez.

Dedi ki:
İsteyerek veya istemeyerek kimseyi incitmek veya soğukluk etmek fakirin işi değildir.

Ben de dedim ki:
Eğer onu bir sınamadan geçirmezsem kendisinin kim olduğunu anlayamaz.
Bir topluluk görürsün bazı inanışları vardır.

Fedakârlıklar gösterirler.
Biraz sınamaya başladın mı onların inançlarının senin yanında nasıl çıplak kaldığını görürsün.

Sen onları böyle çırılçıplak görünceye kadar, ben sınamaya devam ederim.
Sevgi davasında olan kimseden bir aralık bir kaç para iste!

Aklı yerinden çıkar, canı gider, başını ayağını sallamaya başlar.
(M. 358)

Çoklarını sınadım beni pek az görenler hemen kınamaya başladılar. Bu adam bütün gün kendisine inananları soğutmuştur dediler.

Dedim ki:
O yapmadı.
Bu Allah'ın onun hakkındaki sevgisindendir.

Ulu Allah halkın beni bilmesini istemiyor.
Halka karşı kutsal hadiste buyrulduğu gibi,

"Benim velilerim kubbelerim altındadır, onları benden başkaları bilmezler," anlamındaki hikmet gereğince onların alınları damgalanmıştır.

Onları kim görebilir?
Onlar böylece Allah katındadırlar.

Onları görmek dileyenler Allah Nazar'ına (Bakışına) gelirler.
Sende Allah nazarına gel ki onları göresin!

Halk, Hakkı nasıl anlayabilir?
Nasıl görebilir?

Onun nazarında olan bu şahsı da hoşa giden her şey gibi hoş karşılarlar.
Herkesin bir özel hali vardır.

Vaizin minber üstünde, hafızın minder üstünde, dinleyenlerin, müridin, şeyhin ayrı-ayrı halleri olduğu gibi mürşidin de bir hali, âşığın bir hali, maşukun (Âşık olunanın) bir hali vardır.

                 ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
 ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
Neler öğrendik:

1.   Sonradan dünyaya gelmiş, yaratılmış olan Tanrı olamayacağını öğrendik.

2.    Kendisini çalışmalarıyla olgunluğa ulaştıran kişiye pişmiş ifadesi ile kısaca anlatıldığını öğrendik.

3.   Pişme yolunda olanın işaret edilenlere dikkat etmesi gerektiğini öğrendik.

4.   İşaretler edilenleri ve satır aralarında söylenenleri herkesin değişik anladığından çelişkilere düştüklerini öğrendik.

5.   Allah adamlarının aslında aynı şeyi söylediklerini ama anlatımlarından ve kullandıkları deliller yönünden farklı gibi anlaşıldığını öğrendik.

6.   Ululanma ve büyüklenme hastalığımız varsa bunu gidermek için Allah’ın bizden büyük olduğu bilincine vararak bizim onun karşısında ne kadar aciz olduğumuzu anlamak için Allah’a yaklaşmaya çalışmamız, Allah’ı dilememiz ve istememiz gerektiğini öğrendik.

7.    Allahtan daha çok değer verdiğimiz para ve mal ile Allah büyüktür dememizin aslında bana ne kadar çok verirsen, istediklerimi yerine getirirsen o kadar büyüksün demek anlamına geldiğini öğrendik. (Cebimizdeki put)

8.   Bazı Tanrı erlerinin kendinden bir şey göstermek için yani keramet göstermek için uğraştıklarını, bazılarının da kendilerini gizlemek için uğraştıklarını öğrendik.

9.   Allah’ın ululuğundan haberi olmadan Allahu Ekber demenin anlamsız ve beğenilmeyen, kabul edilmeyen bir eylem olduğunu öğrendik.

10.                  Canlılığı devam ettirmek, canlı yaşamak, varlığını sürdürmek, geçim sağlamak üzere çalışmaya engel olanları ortadan kaldırmak, yaşamayı sevmek, hayattan kopmadan yaşamda yer almak,  her türlü baskıdan uzak, dilediğince, gönlünce yaşamak, yalnız başına yaşamak kuvvetini kazanmak için kişiye hayat lazım olduğunu öğrendik.

11.                  Bir kişiyi tanımlamak, o kişi hakkında konuşmak için o kişiden daha olgun durumda olmamız gerektiğini, olgun değilsek susmamız gerektiğini öğrendik.

12.                  Kendi yanlışını görmeyenlerin, aynı yanlışı yapanların başkaları hakkında konuşmamaları gerektiğini öğrendik.

13.                  Dileme, isteme, seçme ve seçilmede kişinin özgürce yapabileceği konumda olması, şartları buna göre hazırlaması gerektiğini öğrendik.

14.                  Yaşamımıza katılan her neyse uygunluk ve uyum aramak ve sağlamak gerektiğini öğrendik.

15.                  Sevgi içeren sözleri söyleyenden para istediğin zaman veriyorsa kendini feda ediyorsa o gerçekten sevdiğini göstermiştir.

16.                  Sevgi içeren söz söyleyenden para istediğin sanki canını istemiş gibi uzaklaştığını, sana karşı soğuk davranmaya başladığını, böylece yalancı seven olduğunu öğrendik.

17.                  Allah’ın yarattıklarına nasıl baktığını bilen ve bu bakışı kazananların ancak Allah’ın sevgili kullarını görebileceklerini, öğrendik.

18.                  Halkın Allah’ın sevgili kullarını görmesine izin verilmediğini, halk görse bile anlayamadıklarını, tanımlayamadıklarını öğrendik.

İşte böyle yaren,

Biz bilsek de bilmesek de, söylesek de söylemesek de, görsek de görmesek de Allah Allah’tır ve Allah’ın hiçbir kaybı olmaz ve olmayacaktır.

Bunların dile gelmesinin, yeniden hatırlatılmasının bizim yararlanmamız, fayda görmemiz için olduğunu anlamamız gerekmektedir.

                              *
RAVLİ

Popüler Yayınlar