22 Ocak 2013 Salı

FİHİ MAFİH 14. FASIL

Şeyh İbrahim dedi ki:
Seyfeddin Ferruh birini döverken, kabahatini başkalarına anlatır, bunun üzerine onlar da dövmeye başlarlar ve böylece hiç kimse, o adamı kurtarmak için şefaatte (Aracılık) bulunmazdı.

Mevlana buyurdu ki:
Bu âlemde gördüğün her şey, öteki âlemde de aynen böyledir.

Bu dünyada bulunanlar belki öbür dünyanın birer örneğidir ve bunları oradan getirmişlerdir.

 
Bunun için Kuran’da:
Hiçbir şey yoktur ki onun hazineleri bizim yanımızda bulunmasın, biz onu ancak belli bir ölçü nispetinde göndermiş oluruz
(Hicr suresi 21) buyrulmuştur.

Bir dükkânda, kepçeyi tablaların ve çeşitli devaların üzerine korlar ve her ambardan bir avuç şey, mesela bir avuç biber, bir avuç sakız gösterirler.

Ambarlar doludur, fakat onun kepçesine bundan fazlası sığmaz.
Bunun için insan tıpkı kepçeye veya bir atar dükkânına benzer.

Dükkândaki tablalara veya kutulara, bu dünyadan kendine uygun olan bir ticaret yapması ve işitmekten bir parça, bilgi ve cömertlikten bir parça vermek suretiyle, bir kazanç elde etmesi için, Tanrı’nın sıfatlarının hazinelerinden avuç-avuç veya azar-azar koymuşlardır.

O halde insanlar Tanrı’nın seyyar satıcılarıdır.
Ticaret yapıyor, gece gündüz tablaları dolduruyorlar ve sen onunla bir kazanç elde edeceğin yerde, kaybediyorsun.

 Gündüz boşaltıyorsun, gece onu tekrar dolduruyor ve seni kuvvetlendiriyorlar.

O âlemde türlü-türlü gözler ve nazarlar (Bakışlar) vardır.
Sana onlardan bir örnek gönderdiler ve bulunla onu görmeni istiyorlar.

Görmek, senin bu görmenden ibaret değildir.
Fakat insan bundan fazlasına tahammül edemez.

Bu sıfatların hepsi bizim, (Tanrı’nın) indimizde (Tarafında) sonsuzdur, yalnız onları muayyen bir ölçüde sana göndeririz.

Düşün bir kere, bu kadar asırdan asıra, binlerce insan gelip geçti ve hepsi bir tek denizde boğuldular.

Sen şimdi onun böyle olması için nasıl bir ambar olduğuna bak.

Her kim bu denizin ne kadar geniş olduğunu bilirse, onun kalbi o tabladan o kadar soğur ve onu o kadar küçümser.

Öyle ise âlemin bu darphaneden çıkmış olduğunu ve yine oraya döneceğini kabul etmelisin.

Çünkü “ Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na dönücüyüz
(Bakara suresi 156) buyrulmuştur.

İnna:
Yani bizim bütün parçalarımız O’radan gelmiştir, O’radan bir örnektir.
Ve tekrar O’na dönerler, bu, küçük, büyük ve hayvanlar için de hep böyledir.

Yalnız bu tablada daha çabuk görünür ve O olmadan belli olmaz.
Sebebi, o âlemin latif (Yumuşak, hoş, güzel, nazik) olup, göze görünmemesidir.

Buna şaşmamak lazımdır.

Mesela, bahar rüzgârı esince, onun güzelliğini ağaçlarda, yeşilliklerde, gül bahçelerinde ve bütün çiçeklerde, o nur vasıtası ile seyrediyorsun.

Hâlbuki bahar rüzgârının zatına baktığın zaman, bunların hiçbirini onda görmüyorsun.

Bu onda yoktur, demek değildir.

Onun nurundan yalnız bu meydana gelmemiştir.
Belki çiçeklerden ve gül bahçelerinden dalgalar vardır.

 Fakat bunlar latif dalgalar olduğundan ve onun inceliğinden, lütfundan bir vasıta olmadığından göze görünmezler.

Bunun gibi insanlarda da bu vasıflar gizli bulunur ve açığa çıkmaz.
Yalnız bir kimsenin sözü ve zararı, dövüşü ve barışı gibi içten veya dıştan bir vasıta ile peyda olur.

İnsanın sıfatını görmüyor musun?
Düşündüğün zaman kendinde hiçbir şey bulamıyorsun ve kendini bu sıfatlardan boş biliyorsun.

Bu senin olduğun şeyden değiştiğin için değil, belki bunlar sende gizli bulunduklarından dolayı böyledir.

Tıpkı denizdeki su gibi, bir bulut veya bir dalga vasıtası olmadan denizden dışarı çıkamazlar.

Bu dalga içinde bir dış vasıta olmadan beliren bir kaynaşmadır.
Fakat deniz sessiz ve sakin olduğu için hiç göremiyorsun.

 Senin gövden deniz kıyısındadır ve ruhun bir denizdir, ondan ne kadar türlü-türlü balıkların, yılanların, kuşların çıkıp, kendilerini göstererek yine denize döndüklerini görmüyorsun.

Senin kızmak, kıskanmak, şehvet ve daha başka şeylerden ibaret olan sıfatların başkalarını bu denizde çıkarıyorlar.

Bu sıfatların Tanrı’nın latif (Yumuşak, hoş, güzel, nazik) olan âşıklarıdır.
Onların güzellikleri görülemez.

Bu ancak dil giyeceği vasıtasıyla mümkün olur.

Soyundukları zaman son derece latif (Yumuşak, hoş, güzel, nazik) olduklarından göze görünmezler.

                     ***
FİHİ MAFİH MEVLANA HAZRETLERİ
Maarif basımevi 1954

                     ***
Neler öğrendik:

1.   Kabahatli olanın dövmek suretiyle düzeltilmesinin gerektiğini öğrendik.

2.   “Dayak cennetten çıkmıştır” dayağın yola getirici bir etkisi olduğunu atasözünden öğrendik

3.   Görünmeyen âlemde olan Tanrı hazinesinde bize armağanlar geldiğini, değerinin farkında olmamız gerektiğini öğrendik.

4.   Dünyada her ne varsa görünmeyen âlemden geldiğini, o alemde daha çoğunun olduğunu, lazım olan kadarının görünür kılınarak verildiğini öğrendik.

5.   Bize verilenlerin taşıyabileceğimiz, ihtiyacımız olan ve kontrol edebileceğimiz kadarının verildiğini öğrendik.

6.   Allah’ın hazinesinin sonsuz olduğunu öğrendik.

7.   Allah’ın sebepler oluşturarak varlığını dolaylı yoldan gösterdiğini öğrendik.

8.   Allahın güzelliğini gösterdiği kadarını görebileceğimizi, söyleyebileceğimizi öğrendik.
                                                 *
RAVLİ

Popüler Yayınlar