7 Ocak 2013 Pazartesi

ŞEMSİ TEBRİZİ 47

Biri diyordu ki, Muhammed (S.A.) bizim perdedarımızdır (Allah’ın huzuruna çıkılan kapıda görevli).

Dedim ki:
Kendinde gördüğün şeyi, Muhammed'de niçin görmüyorsun?
Herkes kendi kendisinin perdecisidir.

Dedi ki:
O yerdeki marifet hakikati vardır, davet nereyedir? (M. 351)
Yap, yapma hitabı nerede kalır?

Dedim ki:
Nihayet, o onun içindir ve bu başkaca fazladan bir fazilettir (İyiliktir).
Ettiğin bu inkârdan (Yapmadım demek) vazgeç, bu tasarrufu (Tutumu) bırak ki, davetin tam kendisidir.

Hem davet ediyorsun, hem de davet etmemelidir diyorsun!
Bu Cebriye'ciler ne yaparlar?

Kuvvetli adam bilmez mi ki, bütün bu varlık Allahın’dır.

Bir çocuğa sorarsın:
Bizi kim yarattı?
Hak yarattı, der.

Ortada bir gönderici olmadan bu çarh döner mi dersin.
Ne söylüyorsun der?
Divane misin?

Pekâlâ, bizi yaratan, var ve yok eden mi daha güçlü, daha kuvvetlidir, yoksa biz mi?

Sana şu cevabı verir:
Eğer o bizden daha kuvvetli olmayaydı, bizi hem var, hem yok etmeye kim güç yetirebilirdi?

Daima en yüce kudret odur ki, bu galip ve yüce varlığı görebilsin, gözünü açsın, perdesiz, taklitsiz yaratıcıyı temaşa (Seyir) etsin, Allah’ı görsün.

Derler ki:
Şimdi git, Muhammed'i gör ki, o bu ay ve güneşin varlığı için bir sebeptir.
Fakat onun için bir sebep yaratılmadı.
Onun hiç bir sebebi yoktur.

O Şems’in (Güneşin) yüzü kara olur, ama bu Şems'in yüzü kararmaz. Çünkü bu hidayet (Doğru yola kılavuzlama) güneşi Hakkın yüceliğinden nur almıştır.

O güneş ise öyle bir makamdadır ki, o makam ancak, "Güneş yuvarlanıp karardığı zaman,"
(Şems Sûresi, 1) anlamındaki ayet ile işaret buyrulan makamdır.

İyi insan dert ortağı olur, iyi insan cana yakın, tatlı bir insan olur. Fakat Şeyh Muhammed bu yolda uygunluk göstermez.

Bir türlü uysallık tarafına yanaşmaz.
Ben seni o halette ve o makamda gördüm.

O halden vazgeçesin diye ne kadar çabaladım.
Acaba o yabancılık makamında niçin oturmuştur?

Diye gönlüm hep seninle idi.
Niçin o dar ve tatsız menzildedir diyordum, istiyordum ki, benim sana karşı duyduğum şefkatin ne derecede olduğunu bilesin.

Şimdi bir kere elini şöyle bana sür.
Çoktandır sürmemiştin, işin varsa da şöylece biraz olsun değdir. (M. 352)

Selâm sana!
Bayramın kutlu olsun! Bizim selâmımız bir kaledir.
Onun içine girersen bütün dertlerden selâmette olursun.

Şiir:
Her kim Allah inayetinin kalesine girerse
Örümcek ona perdecilik eder.

(Peygamberimizin Medine’ye kaçarken saklandığı mağarada örümceğin perde görevi yaparak koruması)

Âleme tek başına geldin, bütün cihanla top oynayamazsın bütün bu insanlar arasında topunu meydandan dışarı çıkarırsın!

Dedi ki:
Bazı âşıklar debdebeli (Ulu, büyük, gösterişli)ve saltanatlı olur, maşuklar ve sevgililer ise durgundurlar.

Dedim ki:
Bu debdebe ve saltanat, düğün dernek şuna benzer:

Biri seni ceviz yiyesin diye bağa davet eder, ağaca çıkar, tekme vurmaya başlar ve sana buyur kendi elinle ye der.
Misafirin eli ve yeni ceviz boyası ile kararır.

Başka biri ise misafiri bağa götürür hoş bir yerde oturtur, uşaklarına emreder:

Gidin ağaçtan ceviz indirin, temizleyin, kabuğunu soyun, kırılmış olarak getirin, der.
Uşaklar da o şekilde temizlenmiş cevizi getirirler, misafirin önüne koyarlar, buyur derler.

Misafir sorar:
Bu nasıl ceviz ki hiç elim kararmadı?
Kolum kirlenmedi.
Ben bunu yiyemem.

Bunun ne olduğunu Allah bilir, bu cevize benzemiyor.
Ben böylesini hiç görmedim.

Şair diyor ki:
Kimse aşk sırrına eremedi,
Eren de şaşkına döndü.

Şeyh İbrahim, Hayyam'ın sözüne itiraz etti.
Aşk sırrına eren niçin şaşırsın, ermeyenlerde ise şaşkınlık nasıl olur. (M. 353)

Evet dedim.
Hayyam kendi halinin vasfını söylüyor.
O şaşkın ve perişan idi.

Bir zaman kabahati feleğe yükler, bir gün zamaneye, bir gün bahtına, bir gün de Allah'a çatar.

Bir kere Allah yoktur der, inkâr eder, diğer bir sefer de ispat eder.
Konuşurken bazen karanlık, vehimlerle karışık sözler söyler.

Hâlbuki imanlı adam şaşkın ve perişan fikirli değildir.
Mümin, Allah huzurunda nikabı (Yüz örtüsünü) atmış, perdeye yapışmış olan kimsedir.

Ne istediğini ve ne dilediğini bilir, kulluk eder.
Onu bütün açıklığı ile görmekten, doğudan batıya kadar bir lezzet duyar.

Zındık ise (Allah’a ve ahrete inanmayan), daima olumsuz düşünür, hayır (Olumsuz) der.
(Ben) sözü ile konuşur.

Benliğinde hiç şüphesi yoktur.
Çünkü açıkça görüyorum, yiyorum, tadıyorum, bundan ne şüphem olabilir der.

Niçin evet diyeyim?
Bunu siz dilediğiniz gibi söyleyin.
Ben buna ancak gülerim.

Nasıl ki adamın biri günün birinde tam kuşluk zamanında bir elinde sopası, öteki eliyle de duvarı tutarak, ayakları titreye-titreye, ah vah ederek karşınıza gelir.

Ağlayarak niçin söylemiyorsun?
Bu ne iştir başımıza geldi?
Bu ne belâdır acaba?

Bu gün güneş doğmadan, bir başka şey doğdu, diye sızlanmaya başlar.
Evet, ben de aynı şaşkınlık içindeyim, niçin gündüz olmuyor?

Sen görüyorsun, kuşluk vakti her taraf aydınlık içinde.
Sana bunu yüz bin defa söyleseler ancak onlarla alay eder ve gülersin. Bu gün mümin olan yoksun değildir, ama mümin kimdir?

                 ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
 ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
Neler öğrendik:

1.   Kendimizi yetiştirerek Allah kapısında görev alacak duruma gelmemiz gerektiğini, Peygamberimize bu konuda bağlanıp kalmamak gerektiğini öğrendik.

2.   Perde arkasına geçerek Allah huzuruna varmamız, bunun sağlamak için arayış ve çalışma içinde olmamızın gerektiğini öğrendik.

3.   Allah kendisine kullarını davet ediyor dendiği zaman bu davetin şefaat gerektirmeyen (Aracı) bir davet olduğunu öğrendik.

4.   Peygamberimizin yol gösterdiğini, yolu aydınlattığını, nasıl ulaşılacağını, kulların neler yapmaları gerektiğini açıkça anlattığını ancak bunu anlamayanların, yapmayanların kolaycılıkla şefaat ya Resullullah diyerek kendilerini kurtarmalarını beklediklerini, istediklerini öğrendik.

5.   Peygamberin de Allah’ın bir kulu olduğunu hatırlayarak her şeyin Allah iradesinde olduğunu bilmemiz gerektiğini öğrendik.

6.    Allah’ın sebepsiz var ettiğini yine sebepsiz yok eden kuvvete ve iradeye sahip olduğunu öğrendik.

7.   Normal güneşten ışık alanların yüzünün kararacağını, Hak’tan nur alanların aydınlık olacağını öğrendik.

8.   Dert ortağı, cana yakın, tatlı bir insanın iyi insan olacağını öğrendik.

9.   Bu dünyaya tek başımıza geldiğimiz gibi yine tek başımıza gideceğimizi öğrendik.

10.                  Âşıkların gıdasının elleri ve elbiseyi kirletmeyen, saygıyla, sevgiyle ikram edilen gıdalar olduğunu öğrendik.

11.                  Herkesin kendi halini anlattığını buna uygun tarifler yaptığını, yorumlarının kendisine ait olduğunu öğrendik.

12.                  İmanlı kişinin bilgisinden ve inancından emin olarak, Allah ile arasındaki perdeye yapışmış, kendi doğru görüşüne engel olan örtülerden kurtulmuş olarak her durumda lezzet alacağı bir duruma geldiğini öğrendik.

13.                  Allah’a ve ahrete inanmayan, inanmış gibi gözükenin baş gözüyle gördüklerine inandığını, BEN diyerek söze başlayıp ben merkezli davrandıklarını öğrendik.

14.                  Herkesin dilediği gibi konuşabileceğini, istediği gibi davranabileceğini ancak kabul görmesinin başka bir iş olduğunu, yaptıklarının sonucuna da katlanacağını öğrendik.

İşte böyle yaren,

İşi iyi gitmeyen, başına bela gelen neden BEN diye şikayet eder.
NEDEN sensin.

Sana yapılan öğütleri, uyarıları, önerileri dikkate almayarak BEN doğruyum, BEN haklıyım, Ben en iyisini bilirim diye konuşan olduğun için bütün belaları toplayan kişi olarak NEDEN şikâyet ediyorsun ki.

Mümin olmanın sayısız bilgisine sahip olduğun halde o bilgiyi hayatına kazanmak, o bilgileri gerçekleştirmek yerine o sözleri parlatarak başkalarına aktaran kim ki?

Yanlışı, hatayı, yetersizliği kendinde aramayıp da başkalarında arayan kim?
Kendi suçunu, günahını, ayıbını görmezlikten gelip başkalarının kusurlarıyla uğraşan kim?

İşte böyle ey yaren,
Bütün büyüklerimiz, önce kendini düzelt, içine dön, kendini gör yani nefsini gör diye öğüt verdiklerini hatırlamalıyız.

Nefsini göremeyenin, nefsini bilemeyenlerin, nefsini hâkimiyet altınaalamayanların Allah’ı görmelerinin mümkün olmadığını Peygamberimizden öğrenmemişlerin hali perişanlıktır.

Bilmemek bir ayıp olduğu gibi öğrenmemek için direnenlerin suç olduğunu tekrar hatırımıza getirmemiz gerekmektedir.

BEN Müslüman’ım, Ben Müminim demekle bu özelliklere sahip olamayız, ancak Allah’a kulluk edersek sözün başındaki BEN kelimesinin yok olduğunu, onun yerine Elhamdülillah kelimesinin geleceğini öğrendik, anladık.

                               *
RAVLİ

Popüler Yayınlar