O havuz, dörtte dört murdar oldu, der.
Seninle benim aramda bir şey
kayboldu.
Gizli sadaka ona verilir. Öyle bir öfke gerektir ki, öteki öfkeyi bastırsın.
Bir gün kendi başıma yola
çıkmıştım, erken sabahtan ilk namaz vaktine kadar yolu şaşırmış gitmiştim.
Böylece üç gün geçmişti.
Bir dağın tepesinden büyük
bir pınar, gür bir su kaynağı akıyordu.
Öte yanda ilerde bir cadde ve
bir köy görünüyordu.
Fakat bulunduğum mesafeye
göre köy uzaktan bir yüzük halkası gibi dağ tepecikleri de birer çocuk gibi
görünüyordu.
Artık ölümü göze alarak
yukardan aşağı sekmeye başladım. Köylülerden bir kalabalık acaba bu gelen,
hayvan mı, kaplan mı yoksa başka bir şey mi, diye bakmıyorlardı.
Gayet rahat bir inişten aşağı
yuvarlanmıştım.
Köye geldiğim zaman bütün
köylüler gelip ayağıma kapandılar.
Bana karşı hayranlık
göstererek acaba bu Peri mi, yoksa Hızır mı idi? Nasıl mahlûk idi ki, öyle bir
yerden selâmetle kurtuldu? Dediler.
Kuran'da, "De ki o Allah tek ve eşsizdir,"
(İhlâs Suresi, 1) kime
işarettir?"De ki ben tek Allah'ım," deseydi o derece soğuk düşerdi.
Şu hale göre, "Kendimi kutlarım şanım ne yücedir," sözü nasıl
soğuk olur?
Bu sözde hiç ikiyüzlülük
yoktur. Gönlünü henüz yıkamadınsa, zaman-zaman beyle konuşmak yaraşır.
Bu Celâl'in hikâyesine benzer.
Bir gün kendini soğuk ve
tatsız bir kuruntuya kaptırmıştı.
Rum ülkesine gideyim, “Sultandan
bir at armağan etmesini dileyeyim” der.Uzun bir gecikmeden sonra geldiğini haber verirler.
Bir gün diyordu ki:
Padişahın ahırından zaman-zaman
nice atlar geçti. Ama hâlâ evime ulaşmadı.
Rum ülkesine nasıl gidebilir?
Şurasını bilmez ki, ey bizim
has kulumuz, kendine değer vermedin.
Bizi değerlendirmek, bizim
Allahlığımızı yüceltmektir.
Dedi ki:
Biz kendi kullarımızı ve
akdoğanlarımızı sizin işleriniz için bu tuzağa attık. Nihayet Sultana ait olan av doğanının nişanını iyi tanı.
Veys-EI-Karanî (Allah ondan
razı olsun). Hazreti Muhammed'in (S.A.) huzuruna erişemedi.
Peygamberin sağlığında, sudan topraktan ayrılmadı.
Ama aralarında perdeler kalkmıştı.
Onun mazereti, annesine
yardım etmek idi.
O işi
de yine Allah'ın ve peygamberinin işaretine uyarak yapıyordu.
Ömer'le bazı dostlarının onun
halinden haberleri vardı.
Demişti ki, Eğer benden sonra
gelirse (M. 331) onun işareti şöyledir.
Benden ona selâm söyleyin,
fakat onunla fazla konuşmayın. Peygamber
dünyadan göçtükten sonra, Veys'in annesi öldü.
Büyük Sahabelerin hazır
bulunmadığı bir sırada Hazret! Muhammed'in (S.A.) türbesini ziyaret etti.
Sahabeden bir kısmı onun
ahvaline dair birçok sorular sordular:
O da cevap verdi, mazeretini
söyledi.
Bunlar dediler ki:
Ana baba ne demektir? İnsan Allah Peygamberinin katma varmakta nasıl olur da kusur gösterir?
Biz ve dostlarımız bütün
yakınlarımızı, Hazret! Muhammed'in (S.A.) sevgisi uğrunda öldürmeyi sivrisinek
öldürmekten daha kolay sayarız.
Veys (Veysel Karani), ne kadar mazeret
gösterdi ise, ziyaret edememesinin sebebinin, yine Hazreti Muhammed'in (S.A.)
işareti ile olduğunu, nefsinin ve mizacının havası ile olmadığını söylediyse de
anlatamadı.
Onlar daima Veys'i suçlamaya
uğraştılar, sözü uzattılar.
Nihayet Veys, yüzünü onlara
çevirdi ve dedi ki:
Sizler ne zamandan beri
Hazret! Mustafa (S.A.) ile düşüp kalkıyorsunuz?
Her biri ayrı-ayrı şu kadar
seneden beri diye cevap verdiler ve dediler ki:
O günlerin her biri bin
yıldan daha değerlidir.
Bunu nasıl hesap edelim?
Şiir:
Kendini bir an için
sevgili ile baş başa bulursan, Bir ömür boyunca nasibini ancak o an içinde alırsın!
O dakikayı sakın
elden çıkarmamaya bak!
Çünkü böyle bir anı bir daha pek az bulursun.
Veys dedi ki:
Şimdi soruyorum
sizlere, Hazreti Mustafa'nın (S.A.) nişanı ne idi?
Bir kaçı boyu şöyle idi, yüzü
rengi böyle idi diye anlatmaya başladılar.
Veys, onları sormuyorum dedi.
Şöyle gönlü alçak, böyle
cömert, gece gündüz şöyle ibadet ederdi. Kuran'ın "Geceleri biraz kalk,"
(Müzemmil Suresi, 3) hükmüne
göre namaz kılardı, dediler.
Bunları da
sormuyorum, dedi.
Bazıları da, ilmi şöyle idi,
mucizesi böyle idi, dediler.
Bunları da sormuyorum, dedi.(M. 332)
Eğer sahabelerin uluları
orada olsalardı, o asla bu soruları sormayacaktı.
Çünkü onlar da onun nişanını görüyordu, işitmek, gözle görmek gibi değildir.
Şiir:
Yüzümü zamane
altını gibi gör de sorma!Bu gözyaşını nar daneleri gibi gör de sorma!
Evin içinde neler
olduğunu benden sorma,
Dergâhın kapısında
kan gör de sebebini araştırma!
Sahabeler bu soruların
karşılığını vermekten aciz kalınca, biz bu nişanlardan başkasını bilmiyoruz, şimdi
sen söyle, dediler.
Veys cevap vermek için ağzını
açacağı sırada on yedi kişi yüz üstü düştüler.
Baygın bir halde
kendilerinden geçtiler, ötekilerde de bir yufka yüreklilik, bir ağlama belirdi.
Bir şey söylemelerine imkân
olmadı.
Zaten hiç kimsede de
dinleyecek hal kalmamıştı.
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1.
Okulda ders eren
öğreticini soğuk anlatımı olduğunu, sıcak ve tatlı hatta daha tatlı, elde
tutulur, gözle görülür tatlılıkta anlatamadıklarını öğrendik.
2.
Razılıktan, gönül
hoşluğundan haberi olmayanların güzel insanların güzelliklerini kirli pis diye
anlattıklarını öğrendik.
3.
Arada samimiyet ve sevgi bağlılığı kalmayınca
hediye verilip kaybolan sıcaklığın tekrar sağlanması gerektiğini öğrendik.
4.
Gönlünü çer
çöpten tam temizlememiş olanların hayranlık uyandıran işler yaptığı zaman
övünmesinin normal olduğunu öğrendik.
5.
Kendimize değer
vermemizi öğrendik.
6.
Büyük insanların
değerli kişilere hediye ile tuzak kurduklarını ve böyle avladıklarını öğrendik.
7.
Başkasının sözle
anlattığı yüceliği duymamızın yeterli olmadığını, gözümüzle kalbimizle,
aklımızla o kişideki yücelik işaretini görmemiz gerektiğini öğrendik.
8.
Allah’ın ve
Peygamberin işaret ettiği her ne ise bu işaretlere çok dikkat etmemiz
gerektiğini öğrendik.
O kadar çok bize işaret
verilir ki hangisinin daha değerli ve uyum sağlamamız, yapmamız gerektiğini
şaşırırız.
Çok özel ve güzel işaretler
satır aralarında verilir ki bunu ancak ilgi ve sevgi duyanlar ihtiyaç olarak
kabul edenler alırlar.
Allah’tan bize verilen bir an
içinde olduğundan Tanrı erleri hep Tanrı âlemine girmek ve oradan nasibini
almak peşindedirler.
Vücut ile girilemeyen,
görülemeyen, dinlenemeyen yere arzu ve isteğin yol bulduğu, gönlün gittiği,
kalbin görüp duyduğu, yerlere gitmenin kurallarını öğrenip yapmamız ve izin
verildiği zaman da girmemiz, hediyemizi alıp dönmemiz gerekmektedir.
Mümkün olduğu kadar
ayrıntılara dikkat edip yaşamımızda yararlanmamız gerektiğini öğrendik,
anladık.
Sorma ey yaren, gör.
*
RAVLİ