1 Ocak 2013 Salı

ŞEMSİ TEBRİZİ 38

Şimdi bütün ömrü boyunca, o medrese hocası bu noktada kalmıştır.
O havuz, dörtte dört murdar oldu, der.

Seninle benim aramda bir şey kayboldu.
Gizli sadaka ona verilir.
Öyle bir öfke gerektir ki, öteki öfkeyi bastırsın.

Bir gün kendi başıma yola çıkmıştım, erken sabahtan ilk namaz vaktine kadar yolu şaşırmış gitmiştim.
Böylece üç gün geçmişti.

Bir dağın tepesinden büyük bir pınar, gür bir su kaynağı akıyordu.
Öte yanda ilerde bir cadde ve bir köy görünüyordu.

Fakat bulunduğum mesafeye göre köy uzaktan bir yüzük halkası gibi dağ tepecikleri de birer çocuk gibi görünüyordu.

Artık ölümü göze alarak yukardan aşağı sekmeye başladım. Köylülerden bir kalabalık acaba bu gelen, hayvan mı, kaplan mı yoksa başka bir şey mi, diye bakmıyorlardı.

Gayet rahat bir inişten aşağı yuvarlanmıştım.
Köye geldiğim zaman bütün köylüler gelip ayağıma kapandılar.

Bana karşı hayranlık göstererek acaba bu Peri mi, yoksa Hızır mı idi? Nasıl mahlûk idi ki, öyle bir yerden selâmetle kurtuldu? Dediler.

Kuran'da, "De ki o Allah tek ve eşsizdir,"
(İhlâs Suresi, 1) kime işarettir?
"De ki ben tek Allah'ım," deseydi o derece soğuk düşerdi.

Şu hale göre, "Kendimi kutlarım şanım ne yücedir," sözü nasıl soğuk olur?
Bu sözde hiç ikiyüzlülük yoktur.

Gönlünü henüz yıkamadınsa, zaman-zaman beyle konuşmak yaraşır.
Bu Celâl'in hikâyesine benzer.

Bir gün kendini soğuk ve tatsız bir kuruntuya kaptırmıştı.
Rum ülkesine gideyim, “Sultandan bir at armağan etmesini dileyeyim” der.
Uzun bir gecikmeden sonra geldiğini haber verirler.

Bir gün diyordu ki:
Padişahın ahırından zaman-zaman nice atlar geçti.
Ama hâlâ evime ulaşmadı.
Rum ülkesine nasıl gidebilir?

Şurasını bilmez ki, ey bizim has kulumuz, kendine değer vermedin.
Bizi değerlendirmek, bizim Allahlığımızı yüceltmektir.

Dedi ki:
Biz kendi kullarımızı ve akdoğanlarımızı sizin işleriniz için bu tuzağa attık.
Nihayet Sultana ait olan av doğanının nişanını iyi tanı.

Veys-EI-Karanî (Allah ondan razı olsun). Hazreti Muhammed'in (S.A.) huzuruna erişemedi.

Peygamberin sağlığında, sudan topraktan ayrılmadı.
Ama aralarında perdeler kalkmıştı.

Onun mazereti, annesine yardım etmek idi.
O işi de yine Allah'ın ve peygamberinin işaretine uyarak yapıyordu.

Ömer'le bazı dostlarının onun halinden haberleri vardı.
Demişti ki, Eğer benden sonra gelirse (M. 331) onun işareti şöyledir.

Benden ona selâm söyleyin, fakat onunla fazla konuşmayın. Peygamber dünyadan göçtükten sonra, Veys'in annesi öldü.

Büyük Sahabelerin hazır bulunmadığı bir sırada Hazret! Muhammed'in (S.A.) türbesini ziyaret etti.

Sahabeden bir kısmı onun ahvaline dair birçok sorular sordular:
O da cevap verdi, mazeretini söyledi.

Bunlar dediler ki:
Ana baba ne demektir?
İnsan Allah Peygamberinin katma varmakta nasıl olur da kusur gösterir?

Biz ve dostlarımız bütün yakınlarımızı, Hazret! Muhammed'in (S.A.) sevgisi uğrunda öldürmeyi sivrisinek öldürmekten daha kolay sayarız.

Veys (Veysel Karani), ne kadar mazeret gösterdi ise, ziyaret edememesinin sebebinin, yine Hazreti Muhammed'in (S.A.) işareti ile olduğunu, nefsinin ve mizacının havası ile olmadığını söylediyse de anlatamadı.

Onlar daima Veys'i suçlamaya uğraştılar, sözü uzattılar.
Nihayet Veys, yüzünü onlara çevirdi ve dedi ki:

Sizler ne zamandan beri Hazret! Mustafa (S.A.) ile düşüp kalkıyorsunuz?
Her biri ayrı-ayrı şu kadar seneden beri diye cevap verdiler ve dediler ki:

O günlerin her biri bin yıldan daha değerlidir.
Bunu nasıl hesap edelim?

Şiir:
Kendini bir an için sevgili ile baş başa bulursan,
Bir ömür boyunca nasibini ancak o an içinde alırsın!

O dakikayı sakın elden çıkarmamaya bak!
Çünkü böyle bir anı bir daha pek az bulursun.

Veys dedi ki:
Şimdi soruyorum sizlere, Hazreti Mustafa'nın (S.A.) nişanı ne idi?
Bir kaçı boyu şöyle idi, yüzü rengi böyle idi diye anlatmaya başladılar.

Veys, onları sormuyorum dedi.

Şöyle gönlü alçak, böyle cömert, gece gündüz şöyle ibadet ederdi. Kuran'ın "Geceleri biraz kalk,"
(Müzemmil Suresi, 3) hükmüne göre namaz kılardı, dediler.

Bunları da sormuyorum, dedi.

Bazıları da, ilmi şöyle idi, mucizesi böyle idi, dediler.

Bunları da sormuyorum, dedi.(M. 332)

Eğer sahabelerin uluları orada olsalardı, o asla bu soruları sormayacaktı.
Çünkü onlar da onun nişanıgörüyordu, işitmek, gözle görmek gibi değildir.

Şiir:
Yüzümü zamane altını gibi gör de sorma!
Bu gözyaşını nar daneleri gibi gör de sorma!

Evin içinde neler olduğunu benden sorma,
Dergâhın kapısında kan gör de sebebini araştırma!

Sahabeler bu soruların karşılığını vermekten aciz kalınca, biz bu nişanlardan başkasını bilmiyoruz, şimdi sen söyle, dediler.

Veys cevap vermek için ağzını açacağı sırada on yedi kişi yüz üstü düştüler.
Baygın bir halde kendilerinden geçtiler, ötekilerde de bir yufka yüreklilik, bir ağlama belirdi.

Bir şey söylemelerine imkân olmadı.
Zaten hiç kimsede de dinleyecek hal kalmamıştı.

                 ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
 ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
Neler öğrendik:

1.   Okulda ders eren öğreticini soğuk anlatımı olduğunu, sıcak ve tatlı hatta daha tatlı, elde tutulur, gözle görülür tatlılıkta anlatamadıklarını öğrendik.

2.   Razılıktan, gönül hoşluğundan haberi olmayanların güzel insanların güzelliklerini kirli pis diye anlattıklarını öğrendik.

3.    Arada samimiyet ve sevgi bağlılığı kalmayınca hediye verilip kaybolan sıcaklığın tekrar sağlanması gerektiğini öğrendik.

4.   Gönlünü çer çöpten tam temizlememiş olanların hayranlık uyandıran işler yaptığı zaman övünmesinin normal olduğunu öğrendik.

5.   Kendimize değer vermemizi öğrendik.

6.   Büyük insanların değerli kişilere hediye ile tuzak kurduklarını ve böyle avladıklarını öğrendik.

7.   Başkasının sözle anlattığı yüceliği duymamızın yeterli olmadığını, gözümüzle kalbimizle, aklımızla o kişideki yücelik işaretini görmemiz gerektiğini öğrendik.

8.   Allah’ın ve Peygamberin işaret ettiği her ne ise bu işaretlere çok dikkat etmemiz gerektiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

O kadar çok bize işaret verilir ki hangisinin daha değerli ve uyum sağlamamız, yapmamız gerektiğini şaşırırız.

Çok özel ve güzel işaretler satır aralarında verilir ki bunu ancak ilgi ve sevgi duyanlar ihtiyaç olarak kabul edenler alırlar.

Allah’tan bize verilen bir an içinde olduğundan Tanrı erleri hep Tanrı âlemine girmek ve oradan nasibini almak peşindedirler.

Vücut ile girilemeyen, görülemeyen, dinlenemeyen yere arzu ve isteğin yol bulduğu, gönlün gittiği, kalbin görüp duyduğu, yerlere gitmenin kurallarını öğrenip yapmamız ve izin verildiği zaman da girmemiz, hediyemizi alıp dönmemiz gerekmektedir.

Mümkün olduğu kadar ayrıntılara dikkat edip yaşamımızda yararlanmamız gerektiğini öğrendik, anladık.
Sorma ey yaren, gör.

                                       *
RAVLİ

Popüler Yayınlar