18 Ocak 2013 Cuma

FİHİ MAFİH 9. FASIL

Ona:
“ O, sizi görmek istiyor ve keşke Hüdevendiğar’ı (Mevlana) görseydim” diyordu.” Dedik.

Mevlana buyurdu ki:
O, Hüdevendiğar’ı bu saatte hakikaten göremez.

Çünkü onun “ Hüdevendiğar’ı göreyim!” diye arzu etmesi, Hüdevendiğar’ı görmesine mani olan bir perde idi.
Bu saatte onu perdesiz, peçesiz olarak göremez.

Bunun gibi insan halkın ana, baba ve arkadaşlarına, yerlere ve göklere, bağlara, bahçelere, köşklere, bilgilere, işlere, yemeklere şarap vesaire gibi çeşitli şeylere karşı olan bütün arzu, sevgi ve şefkatlerinin hepsinin gerçekte Tanrı’yı sevmek ve bilmek olduğunu bilir.

Bunların hepsi örtülerdir.

İnsanlar bu dünyadan göçüp, o Şahı nikapsız (Örtüsüz) olarak görünce, bunların hepsinin perdelerden ibaret olduğunu ve gerçekte istediklerinin yalnız o şey olduğunu görür ve anlarlar.

Bu suretle bütün güçlükleri halledilir ve içlerindeki her türlü soruların ve müşküllerin karşılığını duyarlar.

İstedikleri şeyi açıkça görürler.
Tanrı, her güçlüğe birer karşılık vererek cevaplandırmaz, bir tek cevap vermek suretiyle bütün soruları açıklar ve cevaplandırır.

Böylece bütün müşküller (Güçlükler, zorluklar, engeller, çetinlikler) halledilir.

Mesela kışın her insan, soğuktan elbiselere ve kürklere sarınır bir tandıra ve sıcak bir kovuğa sığınır.

Bunun gibi ağaç, ot ve daha başka bitkiler de soğuktan zarar görmemek için varlarını, yoklarını içlerine alıp saklarlar.

Baharın gelmesi onların cevaplarını verir ve bütün ölü, diri ve bitki hakkındaki çeşitli soruları bir anda hallolur.

Bu sebepler ortadan kalkınca, hepsi baş gösterir ve o belanın (Gam, keder, üzüntü, afet, ceza, zor uğraşı) neyi gerektirdiğini bilirler.

Tanrı bu örtüleri bir sebebe dayanarak yaratmıştır.

Tanrı’nın Cemal’i (Yüzü) nikapsız (Örtüsüz) olarak görünürse, biz bunu görmeğe tahammül edemeyiz ve ondan nasibimizi alamayız.

Bu nikaplar(Örtüler) vasıtasıyla yardım görüyor, fayda elde ediyoruz.
Bu gördüğün güneşin ışığı vasıtasıyla yürüyoruz, görüyoruz, iyiyi kötüden ayırıyoruz ve ısınıyoruz.

Ağaçlar, bağlar da onun sayesinde meyve sahibi oluyorlar.
Olmamış, ekşi ve acı meyveler onun sıcaklığı ile olgunlaşıp tatlılaşıyorlar.

Altın, gümüş, lâl ve yakut madenleri, onun tesiri ile meydana çıkar.

Vasıtalarla bize bu kadar fayda veren bu güneş, eğer bize biraz daha yakın yaklaşacak olursa, hiçbir fayda vermeyeceği gibi hatta bütün dünyayı ve insanları yakar, kavurur.

Ulu Tanrı dağa perdeyle tecelli ettiği zaman, dağ güllerle doluyor, yemyeşil oluyor, süsleniyor.

Hâlbuki perdesiz tecelli edince, dap alt üst ve paramparça olur.

(Bunun için) Ulu Tanrı buyurdu ki:
“ Ey Musa!
Ben seni mümtaz (Seçkin) kıldım.
Sana verdiğimi al ve mazhar (Şereflenmiş) olduğun nimete şükredenlerden ol.
(Araf suresi 144)

Biri:
“ Sanki kışın da aynı güneş mevcut değil mi?” diye sordu.
Bunun üzerine Mevlana buyurdu ki:

Bizim buradaki maksadımız bir örnek vermektir.
Orada ne deve, ne de koyun vardır.

Ayrı bir mesel (Benzer, numune), ayrı bir misal (Örnek) bulunur.
Akıl onu cehd (Çalışma, çabalama) ile anlayamaz, bununla beraber cehd (Çalışma, çabalama) göstermekten de geri kalmaz.

Eğer cehdini (Çalışma, çabalama)  terk edecek olursa artık akıl sayılmaz.

Akıl, anlamış ve anlayış kabiliyetini haiz olmamasına rağmen, her zaman gece gündüz Yüce Tanrı’ya anlayış ve kavrayışta düşünmekten, çalışıp çabalamaktan mustarip (acı çeken, ağrı duyan, acıyan, sızlayan, mustarip olan, gamhor, ağrıyan, kederli, elemzede olan ) ve kararsız bulunan şeydir.

Akıl pervane, sevgili de mum gibidir.

Her ne kadar pervane (Geceleri ışığın etrafında dolaşan küçük kelebek) kendini muma çarptıkça yanar ve yok olursa da, asıl pervane zarar gördükçe, yandıkça ve eleme uğradıkça, mumun ışığından ayrılmayandır.

Eğer pervane gibi bir hayvan olsa, mumun ışığından şikâyet etmese ve kendini o ışığa çarpsa, o da bizzat pervane olur.

Pervane kendini mumun ışığına çarptığı halde yanmazsa, o mum de mum sayılmaz.

İşte bunun için bir insan halk ile ilgilenmez, halktan şikâyet eder ve bir cehd  (Çalışma, çabalama) göstermezse o, insan değildir.

Hakk’ı anlasa, kavrayabilse de onun anladığı idrak ettiği Hak, Hak değildir.

Şu halde insan, çalışıp çabalamadan geri duramayan, cehtle (Çalışma, çabalama) ile dolu olan ve Tanrı’nın yüceliğinin nuru etrafında kararsız, huzursuz, bir halde dolaşan kimsedir.

Hak ise insanı yakar, yok eder ve hiçbir akla sığmaz, hiçbir akılla anlaşılmaz.

                     ***

FİHİ MAFİH MEVLANA HAZRETLERİ
Maarif basımevi 1954

                     ***
Neler öğrendik:

1.   Mevlana’yı görmek başka bir şey, Mevlana’nın hakikatini görmenin başka bir şey olduğunu öğrendik.

2.   Mevlana’yı görmek ve bilmekten önce Tanrı’yı görmek ve bilmek arzusunun kişide örtüsüz açığa çıkmasının, ifade edilir duruma gelmesinin, gerektiğini öğrendik.

3.   Tanrı’yı bilmek ve görmek arzusu kişide amaç haline geldiği zaman; Tanrı kendine yaklaştırmak, huzuruna almak için o kişiye kılavuzluk edecek Tanrı erlerini sevdirir ve onların öğütleriyle terbiye ettirerek hazırlanmasını sağladığını öğrendik.

4.   Kara perdelerin uygun olmayan kişilerin İlahi sırları anlamaması için konulduğunu, bu perdeleri de Allah’ın açtığını öğrendik.

5.   Beyaz perdelerin Tanrı’nın nuru yakmasın diye araya konduğunu öğrendik.

6.   Tanrı’nı bütün zorluklara, zahmetlere, çalışmalara, sorulara yani problem ve zorluk gibi gözüken her şeye oluşum olarak açıkça görünür tek bir cevap verdiğini, bu cevabın her şeyin cevabı olduğunu, sonuçları önemseyenlerin, gözleyenlerin anlayabileceğini öğrendik.

7.   Tanrı’nın nimetlerini faydalanabileceğimiz yer, zaman ve ölçülü kuvvetle ve sebepler üzerinden verdiğini öğrendik.

8.   Aklın Allah’ı anlama ve kavrama gücü olmamasına rağmen insanların anlamak ve kavramak için çalıştıklarını öğrendik.

9.   Aklıyla anladım diyenin başka bir Tanrı’yı kast etiğini öğrendik.

 İşte böyle yaren,

 Aklımız Allah’ı anlayamaz ve kavrayamaz ama anlamak ve kavramak için de çalışmamız, çabalamamız, bu yolda olmamız gerektiğini öğrendik, anladık.

 Bu yolda olanlara Allah’ın yardımı eriştiği zaman kendi sevdiği dostlarıyla bizi hazırladığını öğrendik, anladık.

 Işığa pervanenin gittiğini, kanatlarını yaktığını ve kendini yok ederek ışıkla birlik olduğunu öğrendik, anladık.

 Işıkla yani Tanrı nurunda kendini yok edenlerin o ışık yani o nur ile birlikte aydınlatan olacağını öğrendik, anladı.

 Bizim yolumuzu aydınlatan, yol gösteren Tanrı erlerinin de pervane gibi kendilerini yok ederek Tanrı’nın armağanı bir kişiliğe kavuştuklarını, Tanrı’nın onları süsleyip kuvvetlendirdiğini öğrendik, anladık.

                                  *
RAVLİ

Popüler Yayınlar