Tatsız okşayışlardan başka elinden ne gelir?
Bir şey yapamaz, ancak yüzünü
yüzüne sürer o kadar.
Bir şey ki başka bir şeyin
sebebi olmuş ve onu meydana getirmiştir, ondan yoksundur.
Bu erkekliği olmayan
delikanlı ile iğneci arkadaşının hikâyesine benzer ki, ne halkın ve ne de başka
yakınlarının bu halden haberleri yoktu.
Onun sakalı, bıyığı ile
öğünürlerdi.
Beyit:Erliği, sakal ve bıyığının yalancı şahididir.
Onu ana tüyü ile süslemek daha uygun düşer.
Yukarıda sözü geçen
delikanlı, binlerce genç kız arasında seçtiği güzel bir dilberle evlendi.
Düğün dernek yapıldı.
Ama geline yaklaşamadı.
Çok düşkün bir durumda kaldı.
Bunun üzerine çocukluğundan
beri sır yoldaşı olan iğneciye geldi, meseleyi açtı, benim en yakın arkadaşım
sensin dedi.
Halim şu durumdadır.
Bugün gece sularında bana
gelir, benim elbisemi giyersin, beni şu baş ağrısından kurtarırsın. (M. 348)
Fakat halvete girince hiç konuşmazsın
ki kız işi çakmasın.
Uyku sırasında adet olduğu
üzere ışıkları da söndürürsün, iğneci. Hay hay! Dedi, emrindeyim.
İğneci halvete girince hemen
ışığı söndürdü yatağa fırladı.
Kızcağız onu kendi zavallı
kocası sandı.
İğneci yiğitçe yaklaştı, kızı
altına çekti, feryat, figan sesleri yükseldi.
Koca, kapının dışında idi.
Ey kahpecik! Dedi.
Beni mi sandın ki ciğerimi
dağlayasın? Ona iğneci derler, demiri yırtar, delik deşik eder.
Sahabeddin-i Sühreverdî,
(ona, "Maktul" Şahabeddin de derler), Halep Sultanı katında çok
değerli ve olgun bir insan olarak tanınmıştı. Kıskandılar, Sultana dediler ki:
Ey Melik!
Falan kimseye bir mektup yaz
hep birlikte mancınığa koyalım atalım.Mektup okununca sarığı aşağı düştü.
Başını kestiler.
Ama hemen pişman oldu.
Düşmanların tuzağı açığa
çıktı.
Melikin lâkabına Meliki Zahir
derlerdi.
Katillere buyurdu:
Mazlum Sahabeddin'in kanını
köpekler gibi yalasınlar, içlerinden iki kişiyi de fesat karıştırdıklarından
dolayı öldürttü.
Birkaç kişiyi de dışarı göndererek
pazarda sattırdı.
Gizlice kırk dinara satın
aldılar.
Güzel bir kitap beş akçeye
satılır.
Çünkü herkes kitaptan
anlamaz.
Bu Şahabeddin istiyordu ki,
fitne ve fesada sebep olan, ellerin, ayakların kesilmesine yol açan altın ve
gümüş paraları kaldırsın, alışverişi başka bir şeyle yaptırsın. (M. 349)
Halkı Muhammed dinine
uymaktan vaz geçirsin.
Eğer o Muhammed'in izinden
gidiyor muydu diye benden sorarlarsa, hayır gitmiyordu, derim.
Bir gün onunla bir ordudan
söz açan Meliki Zahir sordu:
Sen ne bilirsin?
Ordu nedir?
Yukarıya ve aşağıya bakınca
her tarafta yalın kılıçlarını çekmiş askerlerin, heybetli kişilerin durmakta
olduklarını gördü.
Yer, tavan, aralık hep
askerlerle dolu.
Yerinden sıçradı, hemen
hazineye gitti, işi araştırmadan hemen ona saldırmak için, içinde bir öfke
duydu.
O Şahabeddin’in bilgisi
aklından üstün idi.
Akıl gerektir ki,
bilgiden üstün olsun, hâkim olsun.
Onda aklın durağı olan beyin
arıklaşmıştı (Zayıflamıştı).
Nasıl ki, bir aralık
dimağının gücünü artırmak için bir iki kadeh ferahlatıcı sudan almak isterdi.
Daha fazlası da işe
yaramazdı.
Dimağı son derece arıklaşmış (Aklının
kapasitesinin bilgiyi doğru ve yerinde kullanamaz durumda olmama) olmasından
dolayı, Şahabeddin’in sözü de yukarı adı geçen o kelâm bilgini Esedüd-din'in
sözünden daha aşağı sayılırdı, o zaman bu kelâmcı Esedüddin onu kötülemişti.
O insafsız bu makamda
bizdendir.
Mana bakımından da senin
olduğu gibi (Bilgiyi işleyerek manayı anlayacak aklın olmaması).
Sen biz olunca ulu Allah'ın,
"Biz onu (Kur'an-ı) Kadir Gecesi indirdik,"
(Kadir Sûresi, 1) anlamındaki
ayette de aynı veçhile (Yüze mensup) ifade ediliyor.
Nasıl ki siz benim sözlerimin
içine daldınız, bunu hiç kimse anlayamaz.
Anlayabilselerdi hepsi de
mürit olurlardı.
Söz onlardan da geçerdi.
Şimdi daha ne kadar onların
sakallarına göre tarak vuralım.
Şöyledir veya böyledir diye
sözü çoğaltalım.
Lâfı çok uzatırsak, alt
tarafı yalan olur.
Allah'ı görürsen, benden
selâm söyle.
Dost çok iyidir, kendini onda yok edersin, onun varlığında yürürsün. O
kalmazsa sen de kalmazsın.
Her şey varlık
alanına gelmekte Haktan bir müjdedir, bir bağıştır.
Yolcunun biri yolda yürürken
karşıdan hafif silâhlar kuşanmış ılgar bir atlı gördü.
Kendi kendine, bu adam bana
kastetmeden önce ben onun işini bitireyim dedi.
Atlı yaklaşınca yolcuya, bana
öyle kötü nazarla bakma!
Dedi, çünkü ben çarpışma
hususunda çok hünersizim.
Yolcu şu cevabı verdi: (M.
350)
Güzel söylüyorsun, ben de can
korkusundan seninle çarpışmak istemiştim. Şimdi gel artık el ele tutuşalım.
Bu gün din âleminde de iş
böyledir.
Bu külahı taşımak ( İtibar) istiyorsan
önceden başına giymelisin ki bu er meydanından mertçe
başını çıkarabilesin (Kendine ait söz söyleyebilmek).
Yoksa yolda kalırsın.
Bahtiyar odur ki, ecel kılıcından hem başını,
hem de külahını kurtarır.
Ey kadılar, müderrisler,
şeyhler!
O zayıf Allah dostuna karşı
gönül alçaklığı göstermeyenler yaralanırlar.
Belki bilmiyorduk, ama bu
yolda bilgisizlikle nasıl yürünür?
"Allah cahili kendisine dost edinmedi."
Belki meşgulsünüz acaba
bizimle mi?
Hayır, dedi bir komşu ile.
Komşu kim oluyor?
Senin komşun ancak benim.
Burada dava boş lâftır.
Kâfirleri şu cihetten severim
ki, dostluk iddiasında bulunmazlar. (Açıkça) biz kâfiriz, düşmanız derler.
Şimdi sana dostluğu
öğreteyim:
Dostlukta yalnızlık haramdır, yasaktır, cezayı gerektirir.
Dost odur ki, şefkat (Acıyarak esirgeyerek sevmek) yönünden gözlerinden ateş saçar.
Yarabbi onları günahtan
kurtar, beni ve bütün Müslümanları da birlikte yarlığa! Diye yalvarır.
Bugün sen de, şeyhi meyhanede
gördüğün halde, ben bu işin sırrını bilmem, ancak o ve onun Allah’ı bilir,
diyecek kadar hoşgörürlük varsa,
Onu Allah'a yalvarış halinde
gördüğün zaman, bunu tanırım, bir kere bu sende onu aynı münacatta, aynı
Kâbe’de, aynı cennette görecek kadar kudret yoktur, hiç değilse bu kadar temiz düşünmek de çok iyi olur.
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1.
Yiğit, mert, er,
erkek olanın işin sonuna kadar gittiğini, sadece yüzeysel hareketlerde
bulunmakla yetinmediğini öğrendik.
2.
Görünüşe bakarak
karar vermenin aldatıcı sonuçlarla karşılaşmamıza neden olduğunu öğrendik.
3.
Aklın bilgiden
üstün olması, aklın hâkim olarak karar vermede ve uygulamada önder olması
gerektiğini öğrendik.
4.
Beynin aklın bir
durağı olduğunu öğrendik.
5.
Kendimizi
Allah’ın varlığında yok edersek yaşamımızı Allah’ın varlığında devam
edeceğimizi öğrendik.
6.
Her aklın Tanrı
bilgisini bilse bile ne manaya geldiğini anlayamayacağını öğrendik.
7.
Allah’tan gelen
Kuran’ı kerimin bir müjde olduğunu, esenlik verdiğini, bağışlarla dolu
olduğunu, Kadir gecesinde indirilmesinden, bin aydan hayırlı kılınmasından
öğrendik.
8.
Birbiri ile ilk
karşılaşanların önce kendini savunma durumuna geçerek savaş yapma isteği ile
kendini koruma ve üstün gelme isteği olduğunu öğrendik.
9.
Zayıf gözüken
Allah dostuna saygı ve saygı duyarak hizmet etmek gerektiğini öğrendik.
10.
Yanımızdakine ve
karşımızdakine komşu hukuku ile muamele etmemiz gerektiğini öğrendik.
11.
Allah’ın ve
erlerin cahili dost edinmediklerini öğrendik.
12.
Dostun dostundan
geri durmasının, yalnız bırakmasının yasak, haram ve cezalandırılmayı
gerektirdiğini öğrendik.
13.
Dostlarımıza
temiz olarak görmemiz, anlayamadığımız yanlış diye düşündüğümüz davranışlarına
hoşgörü ile yaklaşarak bu halin neden olduğunu sonra anlarım diye suçlamaktan
kaçınmamız gerektiğini öğrendik.
İşte böyle yaren,
Bir konuda söz sahibi olmak istiyorsak ve söylüyorsak bunun bütün bilgisini almak, anlamak, kavramak, manasına erimek zorundayız.
Söylediğimiz sözün
doğruluğundan, geçerli oluşundan emin olarak sözümüzün arkasında durmamız
gerekmektedir.
Kirleten duygu ve
düşüncelerden kendimizi temizleyerek temiz bir göz ile ifade etmeyi
önemsemeliyiz.
Bizden daha iyi olanları
kabul etmek ve onları yüceltmemizin erlik olduğunu öğrendik, anladık.
Allah dostlarının Allah’ın
emirlerine uymaktan dolayı zayıf düşebilecekleri için onları anlayarak
korumamız ve onurlandırmamız gerektiğini öğrendik, anladık.
*
RAVLİ