2 Ocak 2013 Çarşamba

ŞEMSİ TEBRİZİ 39

Sofilerden bir kaç kişi bana Erzincan yolunda arkadaş olmuşlardı. Bunlar beni kendilerine başkan seçtiler.

Senin buyruğun olmadıkça ne bir konakta ineceğiz, ne de senden izinsiz sofra kuracağız dediler.

Hatta senin emrin olmadıkça birbirimizden incinsek bile hiç bir şey anlatmayacağız.
Bir kaç gün geçmişti, yiyecek bir şey bulamadılar.

Karpuz mevsimiydi.
Uzaktan bir bostan tarlasından bir adam eliyle işaret ederek sesleniyordu.
Allah adına ant vererek dervişler buraya gelsinler, diyordu.

Bunlara acele etmeyin dedim.
Ama biz açız dediler, sen de aç isen gecikme!
Keramet inkâr olunmaz.

Onlara dedim ki:
Nihayet orası yerinde duruyor o şimdilik elimizdedir.

Nasıl ki sofinin biri ekmeğe yüzünü dönerek, eğer senden daha iyisini bulursam elimden kurtulursun, bulamazsam, şimdilik elimdesin, demiş.

Kulağımızı ağırlaştırarak, ne diyorsun diye sorar gibi elimizi kımıldattık daha çok yaklaştı ve ısrar gösterdi.

Adama dedim ki:
Bir şart ile geliriz.
Sen ne yiyorsan dervişlere de ondan vereceksin.

Ayağıma kapandı.
Çünkü o bunu rüyasında görmüş ve vaktini bekliyormuş.
Dervişler için karpuz toplamıştı.

Ona dedim ki:
Sakın olmaya ki sen iyilerini yiyesin de dervişlere Allah için ondan daha fenasını veresin.

Bir nara atarak yere yuvarlandı.
Dervişleri üç gün konakladı, kuzular kesti, onun nasibi budur dedim.(M. 333)

Azizleri üç gün geri bıraktım, ama sana da nasip erişti diyerek ayrıldım.
Erzincan'a varınca dostlarda, ayrı düştüm.

Beni tanımadıkları süre içinde günlerimiz hoş geçti.
Oyunlar çıkarıyor, şakalaşıyorduk.

Beni tanıdıktan sonra da etrafıma toplandılar hep toy, düğün ettiler.
Üç gün iş aramaya gittim.
Beni kimse çağırmadı.

Çünkü pek arıklaşmıştım (Zayıflamıştım).
Herkesi götürdüler, ben oracıkta kalakalmıştım.

Yolda büyük bir adamın gözü bana ilişti.
Kölesini göndererek burada niçin beklediğimi sordurdu.

Sen yolun kâhyası mısın? Dedim.
Eğer şehri ve yolu sözleşme ile aldınsa, bana haber ver.

Adam bana alçakgönüllülük gösterdi beni evine götürdü, güzel bir yer gösterdi, yemekler getirtti, iki dizinin üzerine edeple oturdu.

Yemek yedikten sonra, bana bu şehirde bulundukça her gün gel karnını doyur, dedi.
İşte onun bu sözü oraya bir daha gitmeme engel oldu.

Bir gün beni gördü ve dedi ki:
Nihayet beni şu çetin durumdan kurtar!
Dostluk asla tek taraflı olmaz.

Gönülden gönüle pencere vardır, derler.
Ben kendi gönlümün yandığını biliyorum.

Beni niçin böyle perde arkasında bırakıyorsun?
Hiç demiyorsun ki bu nasıldır?

Evet dedim.
Benim bir âdetim vardır, her kimi seversem önce ona karşı sert davranırım; ta ki her şeyimle onun olayım.
Etimle, derimle, iyi ve kötü her şeyimle ona bağlanayım.

Çünkü iyilik öyle bir şeydir ki, beş yaşında bir çocuğa karşı bile yapsan o senin çocuğun olur.

Ancak er odur ki, önderinin nasıl sabırlı olduğunu görür ve onunla başına gelecek belâya da katlanır.

Sonradan yüz gösterecek devleti bekler.
Onu nereye eriştireceğini düşünür de başını o tarafa çevirir.

Kahraman olur, ölümden korkmaz, neticede hiç de ölmez.
Belki ölümsüzlükte ölümsüzlüğe, belki bin ölümsüzlüğe ulaşır.

Orada birini gördüm, parmak kaldırdı (Şahadet getirdi).
Bin kere de Müslüman olsan, dedim yine sende o küfürden bir şey artık kalır.

Yoksa niçin o fersiz bakışlarınla (Parlaklık, aydınlık olmayan) hep bana bakıyorsun?

                 ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
 ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
ŞEHADET GETİRMENİN ANLAMI:

Görmüş gibi bilir ve inanırım ki, Allahü teâlâdan başka, varlığı lâzım olan, ibadet ve itaat olunmaya hakkı olan hiçbir ilâh, hiçbir kimse yoktur.

Görmüş gibi bilir, inanırım ki, Muhammed Aleyhisselâma Allahü teâlânın hem kulu, hem peygamberidir.

O’nun gönderilmesi ile O’ndan önceki peygamberlerin dinleri tamam olmuş, hükümleri kalmamıştır.

Sonsuz saadete kavuşmak için, ancak O’na uymak lâzımdır. O’nun her sözü, Allahü teâlâ tarafından kendisine bildirilmiştir. Hepsi doğrudur.

Yanlışlık ihtimali yoktur demektir.

                                       ***
Neler öğrendik:

1.   Bir kişiden fazla kişinin yolculuk edeceği zaman bunlardan birinin lider olarak seçilmesi, diğerlerinin de liderin emrine uymaları gerektiğini öğrendik.

2.   Elimizde olanı istediğimiz zaman kullanabileceğimizi ancak bunu kullanırken de ağır başlılıkla davranmamız gerektiğini öğrendik.

3.    Kendine iyileri ayırıp dervişlere ondan daha fenasını iyilik diye vermenin o kişiye istediğini kazandıramayacağını öğrendik.

4.   Dervişleri ağırlayanların Allah katından ödüllendirildiklerini öğrendik.

5.   Şems Hazretlerinin rüyalara hâkim olduğunu, akıldan geçenleri bilecek keramete sahip olduğunu öğrendik.

6.    Tanrı erlerinin kendilerini acınacak, yardım edilecek biri gibi göstermediklerini yani dilenci huylu olmadıklarını öğrendik.

7.   Dostluğun tek taraflı olmadığını öğrendik.

8.   İyilik yapmanın gönülden bağlayıcı bir etkisi olduğunu, iyilik gördüğümüz kişiyi bağladığımızı öğrendik.

9.   Erkeklikten nasibi olan kişinin önderinin nasıl sabırla davrandığını görüp onunla başı sıkıntıya girse bile ayrılmayacağını öğrendik.

10.                  Erkeklikten nasibi olan kişinin önderinin nereye ulaştıracağını düşünerek o tarafa bakışını çevireceğini öğrendik.

11.                  Erkeklikten nasibi olan kahraman olur, ölümden korkmaz, sonuçta da ölümsüzlüğe ulaşacağını bildiğini öğrendik.

12.                  Şahadet getirenin gözlerinden aydınlık parlaklık fışkırması gerektiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

Beraberliğin sağlam ve uzun olması için sertliğe verilen tepkinin değerlendirmesi ile başlanacağını ve kısa veya uzun ömürlü olmasını bu sınamanın belirlendiğini öğrendik.

Sözlerimizin inancımızı ve davranışlarımızı onaylarsa saygı oluşacağını öğrendik, anladık.

                                                *
RAVLİ

Popüler Yayınlar