4 Ocak 2013 Cuma

ŞEMSİ TEBRİZİ 42

Biri malımı yağmaladılar diye şikâyet ediyordu.

Dedim ki:
Bu, bakkala çıraklık eden Hintli kölenin hikâyesine benzer.

Bakkal her müşterinin kâsesinden bal yahut yağ aşırır, müşteri gittikten sonra de çıraktan gizlermiş.
Çırak içinden kızar, fakat bir şey söyleyemezmiş.

Bir gün büyük bir tulumun ağzı açık kalmıştı, içindeki bal hep dökülmüştü.
Bunu fırsat bilen Hintli köle, evet, dedi, parmak-parmak topladın, şimdi tulum-tulum boşalt!

Kardeşi için kuyu kazan bir gün içine düşer.
Kötülük yapma.

Kötülük görürsün!
Kuyu kazma, içine sen düşersin!

Biri dedi ki:
Falanın cenaze namazına gidelim.
O sırada sofinin ondan çekinir yeri yoktu.

Onu Allah yargılasın dedi.
Gerçekte cenaze namazı onu Allah'ın bağışlaması demektir.

Asıl budur.
O aslı, kökü bilmeyip de dallarla uğraşanlar, elbet de tersine ve yanlış söylerler.

Yine bir hikâye vardır:
Biri balıktan bahseder.

Onun büyüklüğünü, iriliğini anlatırmış.
Başka biri sus demiş, sen balığın nasıl olduğunu ne bilirsin?

Öteki ben bilmez miyim, bu kadar deniz yolculuğu yaptım, demiş.
Peki, o halde balığın nişanını söyle nasıldır.

Palavracı hemen atılır:
Deve gibi iki bacağı var.

Adam, yahu der ben senin yalnız balığı bilmediğini sanırdım, şimdi görüyorum ki, sen deve ile öküzü de birbirinden ayıramıyorsun!(M. 337)

Tabiat ehli olmamalı, gönül ehli olmalı.
Gönül ara, tabiata bakma!

Gönülün yeri nerede?
Gönül gizlenmiştir.

O Allah adamıdır, kıskançlıktan ona gönül ehli derler.
Bir aralık Hakkın parlak ışığı gönülde yansılanırsa, gönül sevinçlidir.

O ışık, bir anda kaybolur, ancak gönül, gönül olmak için çok kere böyle olur.

Yanar, çok kere gönül kırılır, aradan kalkar; Allah kalır.
Davud Peygamber de bu nükteyi işaret etti:

Davud, Allah’tan sordu:
Seni nerede arayayım?

Buyurdu ki, "Beni göklerim ve yerim kapsayamaz, ama bir mümin kulumun kalbine sığarım,"

Bir de,
"Ben, benim yolumda kalpleri kırılmış olanlarla beraberim," buyurmuştur.
Kalpleri kırılmış olanlara gönül sahibi diyorsun.
Çünkü ona gönül kırıklığı gerektir.

Hakka erişince Hakkın nurundan onun yüceliğinin nurunu görürsün. "Onları (Velileri) benden başkası bilmez," buyrulmuştur.

Bir derviş dedi ki:
Bana aksi gerektir.

Bir an dedi ki:
Her peygamberin bir mucizesi vardır.
Gerçek Allah kulu olan Yusuf Peygambere sözleri yorumlama yetkisi verilmişti.

Ama Muhammed ümmeti için gerektir ki sözleri yorumlama bilgisi yeter derecede olsun, "Kendini bana göster" dileği, bilindi ki Muhammed ümmetine yaraşan bir dilektir.

Bundan dolayı Musa, "Yarabbi beni Muhammed ümmetinden kıl!" diye yalvarıyor.

"Kendini bana göster sözünden de yine beni Muhammed ümmetinden kıl! “diye yalvardığı anlaşılıyor.

Çünkü Musa gördü ki, bir insanın parlak ışığı dağ üstüne inince dağ küçüldü.

Benim işim değildir, "Beni Muhammed ümmetinden kıl!" diye tekrar yalvardı.

Ona şimdi bir kaç gün git Hızır'la görüş denildi.
Hızır’da, "Yarabbi beni Muhammed ümmetinden kıl!" diye yalvarıyordu.

Musa ile Hızır'ın kapıştıkları başka bir nur daha var.
İsa'ya bakarsın ö nur içinde şaşırmış bir halde bulursun.

Musa'ya bakarsın o nur içinde başı dönmüş görürsün.
Muhammed (S.A.) öyle bir nurdur ki, bütün nurların en parlağı, en üstünüdür.

Nihayet gör ki, o çilede ve o zikir âleminde, hiç Muhammed'e uyma hakkında bir işaret var mıdır?

Evet, Musa'ya kırk gece diye bir işaret verildi.
Muhammed'e uymak ciheti nerede kaldı ki, Musa onu dilememiş olsun! (M. 338)

Belki, "Yarabbi beni onun atının terkisine yapışanlardan eyle!" diye yalvarır.

                 ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
 ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
Neler öğrendik:

1.   Kötü düşünmenin, kötülük yapmak için tuzak kurmanın en büyük zararını kendimizin göreceğini, çünkü huyumuzu bozacağını öğrendik.

2.   Haksızlık ederek topladıklarımızı hepsini birden kaybedeceğimizi öğrendik.

3.   Allah’ın yargılamasından kişiye olan faydanın çok olduğunu, cenaze namazında merhum için yapılan duadan çok daha kıymetli olduğunu öğrendik.

4.   Allah’ın kalpte olduğunu yani gönülde olduğunu, gönül arayışı içinde olmamız gerektiğini öğrendik.

5.   Allah’a ulaşamadığından, göremediğinden üzgün, istek ve uğraşı içinde olmasına rağmen elde edemediğinden dolayı incinmiş olmak gerektiğini öğrendik.

6.   Görünen bizi etkileyen kuvveti herkesin göreceğini, bizi etkileyen görünmez kuvvetler ile ilgilenip bilgilenmemiz gerektiğini öğrendik.

7.   Musa, İsa, Hızır Aleyhisselâma da Muhammed Mustafa’nın nurunu dilmekte ve onun topluluğundan olmak isteğini dua ile Allah’tan istediklerini öğrendik.
İşte böyle yaren,

Babam rahmetli Müftü Fehmi BAYRAŞA:
Hakkınca helal kazanana Allah o kazancını yedirmek nasip eder derdi.

Şimdi yaren iyi dinle!
Talihin bir eseri olarak uğraşmadan Müslüman bir ailenin çocuğu olduk, kendimizi Muhammed ümmetinin içinde bulduk.

Bu hazineyi fazla emek sarf etmeden bulduğumuz için sakın ola ki değersiz sanma, değersizleştirmeye de asla çalışma.

Şükürler olsun ki kendimizi nimet içinde bulduk.
Bu nimetin değerini bilerek bir sonraki kuşağımıza daha bilinçli aktarmak şerefini kazanarak öbür âleme gitmeye hak kazanalım ve iman emanetini baş tacı ederek verelim.

Bu duaya hep birden ÂMİN diyelim.
Âmin ki Müslüman’ın Müslüman’a duası hoştur, güzeldir, beğenilendir, kabul edilendir.

                                    *
RAVLİ

Popüler Yayınlar