“ Bu ne lütuf!
Mevlana teşrif etti.
Doğrusu beklemiyordum.
Hatta buna layık olmayı
aklımdan bile geçirmemiştim.
Benim, gece gündüz karşısında
el bağlayıp müritleri (Sevgiyle bağlanan) arasında yer almam lazım gelirken ve
ben henüz buna bile layık değilken, bu ne lütuf!” dedi.
Bunun üzerine Mevlana buyurdu
ki:
Bu sizin himmetinizin
(Çalışmanızın, gayretinizin, emeğinizin) yüceliklerindendir.
Siz de yüksek işlerle
uğraşmanıza rağmen, himmetinizin çok yüksek olduğundan, kendinizi kusurlu
görüyor ve bu şeylerle de yetinmeyerek kendiniz için daha birçok şeyleri
gerekli buluyorsunuz.
Bizim gönlümüz her zaman
manen sizin hizmetinizde bulunmakla beraber, görerek de şereflenmek istedik.
Çünkü bu görmenin de büyük bir itibarı (Değeri) vardır.
İtibar ne demek!
O hatta öz ile mana ile beraberdir.
Nasıl ki beyinsiz bir kafanın işi hiç sonuç vermezse, kabuksuz
meyve da yetişmez.
Mesela, bir çekirdeği kabuksuz
olarak bir yere ekersen yeşermez, fakat onu kabuğuyla beraber yere gömdüğün
zaman yeşerir ve büyük bir ağaç olur.
Binaenaleyh bu bakımdan
vücudun da büyük bir aslı, rolü vardır.
Hem böyle olması da tabiidir.
Onsuz bir iş meydana gelmez.
Evet, işte bu asıl, manadır.
Fakat bu, manayı bilen ve manalı olan kimsenin yanında böyledir.
İki rekât namaz,
dünya ve dünyada olan şeylerden hayırlıdır.(Hadis) işte bunun için buyurmuşlardır.
Yalnız bu söz herkes için
değildir, bu o iki rekât namazı kılmaması, onun için dünya ve dünyada bulunan
her şeyden daha önemli olan kimse içindir.
(Böyle bir) İnsanın gözünde,
bütün dünya malı kendinin olsa bile, iki rekât namazı kılmaması ona, o dünya
malının büsbütün elinden çıkmasından daha ağır gelir.
Dervişin biri, bir padişahın
yanına gitti.
Padişah ona:
“ Ey zahit!” dediği vakit,
O.” Zahit sensin! Dedi.(Zahit: Tanrı emirlerini yaptıktan başka, şüpheli şeylerden de kaçınan, kendisini ibadete veren kimse)
Padişah:
“ Ben nasıl zahit olurum? Bütün dünya benimdir” dedi.
Bunun üzerine derviş:
“ Hayır, aksine!Görüyorsun ki bütün dünya, ahret ve bütün mülkler benim malımdır.
Âlemi ben kapladım, sen sadece bir lokma ve bir hırka ile kanaat ettin” dedi.
“Nereye
dönerseniz Allah’ın yüzü (Zatı) oradadır”
(Bakara suresi 115)
O (Allah), her yerde bulunan,
geçer olan Vecih’dir (Uludur), devamlıdır, ölmez.
Âşıklar bu vech’e (Çalışıp çabalama olmadan kalbe gelen Tanrı yüzünün kendisini
göstermesi) kendilerini feda etmişlerdir ve karşılık da istemezler.
Geri kalanlar ise hayvan
gibidir.
Buyurdu ki:
Sığır gibi olmalarına rağmen,
nimetlere müstahaklardır (Hak sahibi) ve ahırda bulundukları halde ahır
sahibinin makbulüdürler.
Çünkü, eğer ahır sahibi
isterse, onu, ahırdan nakleder ve padişahın ahırına götürür..
Başlangıçta olduğu gibi,
yokluktan varlığa getirir.
Varlık (Vücut) ahırından,
cemâd (Cansızlık) ahırına ve cemâd ahırından bitkiliğe, bitkilikten hayvanlığa,
hayvanlıktan insanlığa, insanlıktan melekliğe ve daha böylece sonu gelmeden
ilerletir.
O sana bunları, O’nun biri birinden
üstün olan bu türlü ahırlardan daha birçok ahıra bulunduğunu kabul ve itiraf
etmen için göstermiştir.
“ …halden
hale geçersiniz.
Böyleyken onlar
acaba neden iman etmezler?”(İnşikak suresi 19-20) buyrulmuş olduğu gibi bunu sana, önde bulunan başka tabakalara inanman ve onları kabul etmen için gösterdi, yoksa hepsi bundan ibaret, diye inkâr etmen için değil.
Bir üstat, bilgisini ve
hünerini kendisine inanmaları ve daha göstermemiş olduğu birçok marifetleri ve
ilimleri olduğunu ikrar ve kendine iman etmeleri için gösterir.
Bunun gibi bir padişah da
Hil’at (Kaftan, süslü elbise) verir, bağışlarda bulunur, okşar gönül alır.
Bunları kendisinden daha
başka şeyler beklemeleri ve ümitlenerek vereceği paralar için kese dikmeleri
için yapar, yoksa vaat ettiklerinin hepsi bundan ibaret, padişah başka
bağışlarda bulunmayacak diyerek bu kadarla iktifa (Yetinme) etmemeleri için
değil.
Esasen o, böyle
söyleyeceklerini bilse, onlara katiyen lütuf (İyilikte) ve inam’da (nimet
vermekte) bulunmaz.
Zahid, aheri (Başkasına), dünya ehli ise ahiri görür.(Sonucu)
görür.
Fakat Tanrı’nın has kulları ve arifler, ne aheri ne de ahiri görürler.Onların nazarları (Bakışları) evvele düşmüştür, her işin evvelini bilirler.
Mesela, buğday ekince, buğday
biteceğini bilir.
İşte evvelden sonunu görmemiş
midir?
Arpa, pirinç ve daha başka
şeyler için de aynen böyledir ve başını, evvelini gördüğünden, gözü sonunda
değildir, bir şeyin sonu, daha başından ona belli
olmuştur?
Bunlar nadir olurlar.
Diğerleri ise, orta halli
olduklarından, nazarları sondadır, ahırda kaldıkları için hayvandır.
Dert daima insana yol
gösterir.
Dünyadaki her iş için, bir
insanın içinde ona karşı bir aşk, bir heves ve dert olmazsa,
insan o işi yapamaz ve o iş, dertsiz, zahmetsiz olarak (elde
ediş) ona kolay olmaz.
İster dünya, ister ahret,
ister ticaret, ister padişahlık, ister ilim, ister astronomi ve ister daha
başka işlerde olsun (Hepsi için böyledir),
Mesela Meryem de doğum ağrısı
olmadıkça, o baht (Talih, kader, kısmet) ağacına gitmedi.
“ Doğum
sancısı onu bir hurma ağacına (Dayanmaya) sevk etti”
(Meryem suresi 23) buyrulduğu
gibi onu o dert, ağaca götürdü ve o kuru ağaç meyve verir bir hale geldi.
Vücut da Meryem gibidir, her
birimizin İsa’mız vardır.
Bizde eğer o dert peyda
olursa İsa’mız doğar, eğer dert olmazsa, İsa da o geldiği gizli yoldan tekrar
kendi aslına döner.
Biz de böylece ondan
faydalanmaktan mahrum kalırız.
ŞİİR:
Can, içinde aç, Tabiat ise dışında servet ve sâmân (Zenginlik, servet, rahat, dinçlik, düzen) içinde.
Şeytan yiyip
içmekten mide fesadına uğramış,
Cemşîd sabah
kahvaltısını bile yapmamış.
Şimdi senin
Mesih’in bu yeryüzünde.
Burada bulunduğun
müddetçe derdinin devasına bak.
Mesih göğe çıkınca
deva da elden gider.
(Mesih: İsa peygamber, hastaların üzerine elini gezdirip şifa verdiğinden dolayı denmiştir.)
(Cemşid: İran mitolojisinde tanınmış bir kişidir.
Yedi yüz yaşamış, halkı
teşkilatlandırmış, sonradan Tanrılık davasında bulunarak zalim bir hükümdar
olmuştur.
Şarabı icat eden, Nevruz bayramını
koyandır.Pişdadiyen sülalesinin dördüncü hükümdarı iken Dahhak tarafından kovulmuştur.)
***
FİHİ MAFİH MEVLANA HAZRETLERİ
Maarif basımevi 1954***
Neler öğrendik:
1.
Tanrı’ya kulluk
vazifesini yapan, karşılık ve fayda beklemeden büyüklere hizmet edenlerin saygı
gösterilmeye layık olduğunu, ziyaretlerine gidilmesi gerektiğini öğrendik.
2.
Güzel hizmet
yapanları ziyaret ederek yaptığı işlerin beğenildiğini, takdir gördüğünü, boşa
çalışmadığını ifade etmek ve hizmete istekle devam etmesi için ziyaret edilip
yüzüne bunların söylenmesi gerektiğini öğrendik.
3.
Vücudun ve
içindeki âlemlerin birlikte olması ile geliştiğini ve verimli hale geldiğini
öğrendik.
4.
Vücudun içinde
insani özelliklerin gizlendiğini, Tanrı ilminde kendini gösterdiklerini,
geliştiklerini, buradan bütün âlemler tanındığını, bilindiğini ve bütün bu
âlemleri toplayan ise insan olduğunu öğrendik.
5.
Mutlak varlığın
Tanrı olduğunu, her şeyin ondan var olduğu için asıl ‘O’ olduğunu ve varlığın
onun olduğunu öğrendik.
6.
Her nereye baksak
‘O’nun varlığını yani Allah’ın varlığını görmemiz gerektiğini öğrendik.
7.
Dervişin
görünüşte fakir ama esasında varlıklı olduğunu öğrendik.
8.
Allah ile
bağlantılı işlerin iyilik oluşturduğunu öğrendik.
9.
Bir insanın
yalnızca dünya malı ile ilgilenmesinin, yetinmesinin, yeterli olmadığını, insan
olarak verilenlerin çok küçük bir kısmıyla ömür sürmesinin eksiklik olduğunu
öğrendik.
10.
Allah’a âşık
olanların tek isteğinin kalbine Allah’ın kendisini göstermesi olduğunu
öğrendik.
11.
Allah’ın
kendisine yönelen kulunun temiz niyetinden ve yaptığı güzel işlerden dolayı
bağışlarda bulunacağını, cansızlıktan alıp bitki, oradan hayvanlığa, oradan
alıp insanlığa, insanlıktan alıp melekliğe, sonu olmayan bir yükselişe
sokacağını öğrendik.
12.
Değişimin ve
ilerleyiş ile yükselişin olması gerektiğini, insan vücudunda olan bu
olanakların harekete geçirilmesi gerektiğini öğrendik.
13.
Merakla bir şey
öğrenmenin istenilen getiriyi sağlamadığını, sevgiden dolayı aşk olması, ayrı
kalmaktan dolayı üzüntü duyulması, gizli üzüntü çekilmesi, gönülden görememek
kaygısı yani bize yol gösteren dert sahibi olmamız gerektiğini öğrendik.
14.
Derdin,
sıkıntının çare arayışına götürdüğünü, bu çare arayışı ile güzel elde edişlerin
olacağını öğrendik.
15.
Dert,
aşk, heves olursa o işin yapılabileceğini
öğrendik.
İşte böyle yaren,
RAVLİ ARİF yaz Google den arifliği iyice incelemelisin.
Yaşarken yeme içme, mal para
biriktirip çoğaltma uğraşısından kendimizi kurtarıp bizi dokunuşuyla
yaralarımızı iyileştirecek, sakatlıklarımızı düzeltecek İsa huylu arifleri
bulup yakınlaşmamız gerektiğini böylece asil olarak yaratılan insanın esas
kimliğine bürünmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.
*
RAVLİ