7 Ocak 2013 Pazartesi

ŞEMSİ TEBRİZİ 48

Bir an için meyhaneye uğrayalım, oradaki biçareleri görelim.
Allah'ın yarattığı o zavallı kadıncıkları ziyaret edelim.

İster iyi ister kötü olsunlar, onların haline bakalım.
Kiliseye de uğrayalım, onları da gözden geçirelim. (M. 354)

Benim işime kimse takat getirmez.
Onu ancak ben yaparım.

Taklitçiye bu işte bize uymak gerekmez.
Doğru sözdür:
Taklit ehline uysallık yaraşmaz.

Oğlundan çok şikâyet ediyordu.
Dilimin ucuna geldi, sonu iyi olur dedim, çocuktur, çocukluktandır bu yaptığı şeyler.

Yoksa aslında bilerek değildir.
Nasıl ki koruk ile ham erik acımtırak ve ekşidir.

Bu vasıflar, koruğun henüz tazeliğinden ve eriğin hamlığındandır.
Aslından değil.

Ama aslında ekşi kokan koruk da vardır ki taş gibi sert kalır, hiç tatlılaşmaz.
Ancak gerektir ki koruk daima güneşin önünde olsun.

Allah'ın öyle kulları vardır ki, hiç kimse onların çektiği cefaya güç yetiremez.

Her zaman onların doldurduğu sürahiden içenler bir daha kendine gelemezler.

Başkaları sarhoş olur, dışarı kaçarlar, ama o küpün başında oturur.
Biri gelir bana yemek yemenin usullerini öğret, çünkü bana bu iş pek zor geliyor, rahatsızlık veriyor, der.

Cevap verdim, yemek öyle yenmelidir ki sen onu incitesin, ama o seni incitmesin.

Öyle ye ki sen ağırlığını ona yükleyesin.
Yoksa o ağırlığını sana yüklemesin!

Dedi ki:
Şimdi sizinle birlikte yiyelim.
Ben ye demem, bende o velilik yoktur.

O velilik ancak Allah’tandır ki, bu acıları ben verdim sen çek, bunu yine ben onarırım, der.
Allah bana bilgi vermiştir.

Eğer ben bu yiğitliği yapmasam o zavallı mide bir gün, bir gece sıkıntı çeker, ben de onun ıstırabına çalışmış olurum.

Mevlâna'nın halka hitap yoluyla söyledikleri bana ait değildir.
Ben onun benimle olan ilişkisini bilirim. (M. 355)

Eğer kaşını eğerse anlarım ki bana değildir.
Çünkü Mevlâna'nın benimle olan ilgisini açıkça görüyor ve biliyorum ki o yüz ekşimesi başkalarının işi içindir.

Ben nasıl sevinçli olabilirim?
Bütün âlem gamlı olsa bile beni hiç mi hiç ilgilendirmez.

Ama gamlı zamanımda da istemem ki hiç kimsenin gamı bana bulaşsın.

                 ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
 ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
Neler öğrendik:

1.   Güçlü kişilerin yani halkın kınayışına aldırmayan kişilerin her kesime bakmak ve tanımak birlikte olmak için ziyaret ettiğini öğrendik.

2.   Taklitçi inanan ve yaşayanın uysallık gösteremediği, anlayışında uysallık, hoşgörü olmadığını öğrendik.

3.   Çocuğun ham veya çiğ olmasının normal karşılanmasını ama ona daima ışık ve sıcaklık veren büyüğe yakın olması gerektiğini öğrendik.

4.   Bazı kulların incinmekten zorluk görmekten kaçtıklarını Allah’ın bazı kulların da cefadan kaçmadıklarını hatta zevk aldıklarını, Allah’tan gelen her ne olursa olsun sevinçle karşıladıklarını, kabul ettiklerini, razı olduklarını, şikâyetçi olmadıklarını, dert veren Allah’ın derman da vereceğini bilenler olduğunu öğrendik.

5.   Yediğimizi taşımak için değil de vücudumuzu taşıyacak şekilde yemek yememizin gerektiğini öğrendik.

6.   Yemeğin bize ağırlık vermemesi için dikkatli olmamız gerektiğini öğrendik.

7.   Mevlana Hazretlerinin Şems Hazretlerinin sözünü yaymadığını, anlatmadığını, yani öğretmen öğrenci ilişkisinde olmadıklarını öğrendik.

8.   Mevlana Hazretleri ile Şems Hazretlerinin aralarında olan dostluk ilişkisini zedeleyecek hiçbir şeyden söz etmediklerini, birbirini daima övdüklerini öğrendik.

9.   Şems hazretlerinin başkalarının sorunlarını kendi sorunu haline getirmediğini, kendi sorununu da başkalarına havale etmediğini, bulaştırmadığını öğrendik.

İşte böyle yaren,

Kendi sorunumuza, kendi derdimize sahip olmamız ve bunun verdiği zorluklara, acılara razı olmamız gerekiyor.

Çünkü her ne geldiyse Allah’tan gelmiş, hoş gelmiştir, bize sevinçle razı olmak ve kabul etmek düşer.

Allah’ı sağlam bir sevgi ile seven kişi sevdiğinden gelen cefayı da sever, benimser, sevinç oluşturur.

Allah’ın huyunu bilmeyen de verilen sayısız hoş şeyi yok sayıp bir sıkıntıya düştüğü zaman şikâyetçi olarak her şeyi kirletir.

Her ne gelirse Allah’tan geldiğini, hoşlukla kabul etmemiz, sarılmamız gereken sebeplerle ve zamana yayarak bu sıkıntının geçmesini imanımıza zarar vermeden beklememiz gerektiğini öğrendik, anladık.

                              *
RAVLİ

Popüler Yayınlar