İşte sana er!
Sonradan onu birisi gördü.
Saçları ağarmış, vücudu
zayıflamıştı.
Çırçıplaktı, üstünde yalnız
bir gömlek vardı.
Gönlünde yakınlık, canında
ıssılık (sıcaklık)…
Beline bir zünnar bağlamış
(gönüllü hizmet etmek), elini açmış..
Baş olmaktan, şeyhlikten hiç
bahsetmemekte, bir ateşe tapanların mabedinin etrafında dönüp durmaktaydı!
Gören adam dedi ki:
“Ey ünlü ulu kişi, sonunda bu
yaptığın iş ne?Utan!
Bu kadar haccettin;
Bir hayli şeyhlikte bulundun.
Bütün bunlardan eline geçen
kâfirlik mi ki?
Böyle iş, hamlıktan ileri
gelir…
Gönül ehlinin adı da senin
yüzünden kötüye çıkacak.
Bu işi hangi şeyh yaptı;
Bu yol kimin yolu?
Bilmiyor musun, burası ateşe
tapanların ibadet yeri?”
Şeyh dedi ki:
“İşim sarpa (geçilmesi güç
olan yer) düştü.
Evime de ateş düştü, malıma
da!
Bu ateş yüzünden harmanım
savruldu, yele gitti!
Adım sanım tamamıyla
mahvoldu!
Ben de işime hayretteyim, ne
hileye, ne düzene başvurayım, bilmiyorum.
Böyle bir işe düşünce,
havradan da bezdim ben, Kâbe’den de!
Sana da bir zerrecik hayret
elverse;
Sen de şaşırıp kalsan benim
gibi yüzlerce hasrete düşerdin”
****
MANTIK AL- TAYR 2
Feridüddin-i ATTAR İslam klasikleri. M. E. B. 2172 Çeviren Abdulbaki GÖLPINARLI
( Bu kitabı temin edip evinde bulundurmanı önemle öneririm)
***
Tanrı’yı görme ve kavuşma
isteği kişide yoğunlaşırsa ve tüm isteği bu olunca hasret (özlem) çekmeye başlar.
Aklı başında olmadan görmüş
ve beğenmiştir ama gözüyle tekrar görmek isteği çok zorlamaya başlamıştır.
Görmek bile yetmez ele geçirmem gerek diye iyice hırslanılmıştır.
Artık din, ahlak, vicdan,
ibadet, kanun, örf, adet, gelenek, görenek, para, mal, mevki yani insanların
değer verdiği her şey değersizleşmiştir.
Tek sevgiliyi görmek ve
kavuşmak isteği hâkimiyet kurmuştur.
Adeta şaşkın olunmuştur.
Önceki öğrendikleri her şey
anlamını yitirmiştir.
İçini çeker, inler.
Üzülür.
İç sıkıntısı çeker.Bunca zamandır çektiği zahmet boşa gitti diye kendine acır.
Kederlenir.
Niyetini sorgular,
çalışmalarını değerlendirir, elde ettiğine bakar.
Elde etiğinin HİÇ olduğunu
anlar ve pişman olur.
Şüphelere düşer, acaba
soruları çoğalır ama cevapsız kalır.
Aklıyla bunları yapar ama
gizliden gizliye de güçlü bir GEL sesini duyar.
Bu ses nerden geliyor diye
arayışlara girer.
Orada arar, burada arar,
şurada arar, camide bulamamışsa kilisede arar, orada bulamaz havraya koşar,
havrada bulamaz ateşe tapanların ateşkedesinde arar.
Buralarda bulamayınca da
üzülür ah eder, vah eder kararsız bir halde ortada kalır.
Aradığım hiçbir yer kalmasın
diye meyhaneye gider, yollara düşer arar da arar yine bulamaz.
Yine sevgiliden gelen o sesi
duyar GEL.
Ne bulabilir, ne görebilir,
ne kavuşabilir.
İşte böyle yaren bu durak
böyle bir yerdir.
Söz bu durumu anlamaya ve
anlatmaya yetmez.
İlle de yaşayarak
öğreneceksin.
Oltayı tutulmuş bir balık
gibi olmuşsundur.
Misinayı azcık çekip biraz
ağzın kanatılarak kan kaybetmen sağlanır, sonra tekrar serbest bırakılırsın.
Biraz daha canlanırsan
misinayı biraz daha çekip bırakarak direncin iyice kırılıncaya yani ölü duruma
çok yakın bir duruma getirilirsin.
Yaren büyük işe giriştik
kolayca elde etmeyi beklememelisin.
Sen kendinde oldukça seni
kararsız hale getirmek için her şey yapılacaktır.
Vazgeçip de tüm yolunu boşuna
gelmiş olmak istemezsin değil mi?
Acele etme çok zorlukları
aştık.
Kapıya çok yaklaştık.
*
RAVLİ