13 Kasım 2012 Salı

KRALIN OĞLU

Tüm insanların kral gibi yaşadıkları bir ülkede bir aile yaşarmış.

Onlar her açıdan mutlularmış ve öyle çevreleri varmış ki bu gün insanın bildiği sözcükle açıklanamazmış.

Bu şark ülkesi, genç prens Dhat’a yeterince tatmin edici geliyormuş; ta ki bir gün ailesi ona bir şey söyleyene dek:

“ Sevgili oğlumuz, bizim topraklarımızın geleneğidir, belirli bir yaşa gelen her asil prensin bir deney seyahate çıkması.

Bu, kendini hasımlığa uygun görmesi ve başka hiçbir şekilde kazanılmayacak yiğitlik derecesine dikkat ve çabayla erişmesi için gereklidir.

Bu, en başından buyrulmuştur ve sonuna kadar da öyle olacaktır.”
Bunun üzerine prens Dhat yolculuğa hazırlanmış.

Ailesi de ona elinden gelen desteği sunmuş; yolculuğu sırasında onu besleyecek özel bir yemek, ama oldukça az miktarda.

Ayrıca ona, söz edilmesi mümkün olmayan, ama doğru kullandıkları takdirde kendisini koruyacak bazı diğer kaynaklar da verilmiş.

Mısır denen bir ülkeye gitmek zorundaymış ve bunu kılık değiştirerek yapmalıymış.

Böylece yolculuk için gereken talimatları ve yeni durumuna uygun giysileri almış: asil bir kanın kesinlikle giymeyeceği türden giysiler.

Onun görevi, Mısır’da, korkunç bir canavar tarafından korunan değerli bir taşı eve getirmekmiş.

Kılavuzları yanından ayrıldığında, Dhat yalnız kalmış, ama uzun zaman geçmeden, o, benzer bir görevde olan biriyle karşılaşmış ve birlikte yüce özlerinin anısını canlı tutabileceklermiş.

Ama ülkenin havasından ve yemeklerinden dolayı, çiftin üzerine bir tür uyku çökmüş ve Dhat görevini unutmuş.

Yıllarca, parasını kazanıp sade bir yaşam sürerek, ne yapması gerektiğinden habersiz bir şekilde mısır’da yaşamış.

Onlara tanıdık, ama diğer insanların bilmediği bir şekilde, şarkta yaşayanlar, Dhat’ın durumundan haberdar olmuş ve onu kurtarmak ve görevini tamamlamasına yardımcı olmak için bir olup çalışmışlar.

Prens hazretlerine, bir mesaj göndermiş.
Mesajda:

“ UYAN! SEN KRALIN OĞLUSUN.

ÖZEL BİR GÖREVE GÖNDERİLDİN VE BİZE GERİ DÖNMELİSİN!” yazıyormuş.

Bu Mesaj, prensi uyandırmış ve canavara ulaşmış.
Prens, özel sesler kullanarak canavarı uyutmuş ve koruduğu değerli taşı ele geçirmiş.

Dhat, onu uyandıran mesajın seslerini izlemiş, giysilerini değiştirip kendi ülkesinin giysilerini giymiş ve Ses’in kılavuzluğu ile adımlarını takip ederek, şark ülkesine ulaşmış.

Kısa süre içinde, Dhat yine kaftanına ve babasının ülkesine ulaşmış ve evine varmış.

Ancak bu kez, yaşadığı tecrübelerle buranın hiç olmadığı kadar büyük bir görkem ve güven içinde olduğunu görmüş ve Mısır insanların belirsiz bir şekilde

SALAMAT ( korku ve endişeden uzak) olarak andıkları yer olduğunu fark etmiş:

Onlar buna TESLİMİYET diyorlarmış, ama aslında
HUZUR ANLAMINA GELİYORMUŞ.

                                 ***
 MEVLANA VE GİZEMLİ SUFİ BİLGELİK HİKÂYELERİ.
IDRIES SHAH.
ÇEV. MERVE DUYGUN. 2009
BUTİK YAYINCILIK VE KİŞİSEL GELİŞİM HİZ. TİC. LTD. ŞTİ.YAYINI
(Bu kitabı temin ederek evinde bulundurmanı önemle tavsiye ederim)                                                   
                                                  *
 Yaren,
TESLİMİYET:
Allah’ın yazdığı kaderine kendini bırakma. Boyun eğmek.

KADER:
Allah her şeyi kader ile yaratmıştır.
Bu kaderi ancak Allah değiştirebilir.

İnsana davranış seçeneği verilmiştir, bu seçeneklerde iyi, güzel, çirkin, haram, helal gibi önerilerde açıkça bulunulmuştur.

Sen bu önerilere ve uyarılara ne kadar uymana bağlı olarak, kaderinde değişmeleri Allah değerlendirir, isterse değiştirir.

Örneğin:

Kaderinde büyük bir kaza yazıldığını farz edelim.

Ama sen iyilik etmeye çalışan ve iyilik adına hizmet eden biriysen bu kazayı uykuda rüya olarak görür, korkarak, heyecanlanarak yaşarsın.

Diyelim ki kendi nefsine göre yaşıyorsan bu LEVH-İ MAHVUZ ‘ da yazılı olan bu kaza, bela aynen başına gelir.

Örneğin:
Allah sana almış sene ömür vermiş diyelim.

Sen Allah’a sevgi ile bağlı olarak kullarına hizmet eden, ibadetini kabul edilen ibadetten yapıyorsan örnek olman ve kullara faydalı olman için Allah ömrünü uzatır.

Kadere teslim olanlar:
Başına her ne gelirse gelsin, her şeyin Allah’tan geldiğini bilir ve gönül hoşluğuyla kabul ederler.

Bilirler ki Allah adildir.
Kuluna asla fenalık etmez.

Fenalık gibi gözüken olayların sonuna bakarsan aslında hayırlı olduğunu görürsün.

Kul imtihan için başına gelenlere şikâyetçi olmaz, şükreden kul olmaktan dışarı çıkmaz.

Bizim gördüğümüz bu, doğrusunu Allah bilir.

HUZUR:
Baş dinçliği, gönül rahatlığı, dirlik, erinç anlamında kullanılır.

 HUZURA ÇIKMAK:
Büyük bir makama gidip görüşmek anlamında kullanılır.
En büyük makam Allah’ın huzurudur.

Tüm Allah’a inananlar huzura girmek için isteklidirler.

O huzur yerinin nerde olduğu, huzura nasıl alınıldığını, kimlerin alındığını bu ulaşma yollarında nasıl gidileceği, nasıl bir hazırlık yapacağın tarikat (Yol) öğretisinde anlatılır.

Türbeye Sultan DİVANİ hazretlerini ziyarete giden Mevleviler “ Huzura gidiyoruz” derler.

Huzura çıkan elbette ki eli boş dönmez.

Veliler, evliyalar, ermişler huzura çıkabilmenin yolunu Hazreti Muhammet efendimizin işaretlerinden öğrenmişler ve çıkmışlardır.

Onların anlatımlarından biz de öğreniyoruz.

                                      *
Belirli bir seviyede yaşam kuranlar çeşitli aşamalardan sonra sahip olmuşlardır.

Miras yoluyla bu seviyedeki bir yaşam eline gelmiş olanlar, bu yaşamı kaybetmemek için daha önceki büyüklerin geçtiği aşamalardan geçmesi gerekir.

Aşamalardan geçmeyen, sahip olunan değerlerin farkına varamaz ve çabuk kaybeder.

Yiğitlik savaş meydanında belli olur.

Bu dünyaya Allah tarafından gönderildiğimizin farkında olarak, bizden beklenen ve istenen görevleri yaparsak huzur ve güven ortamında yaşamımızı süreriz.

Nasıl ki Allah’la beraberdik, cennetteydik tekrar aynı yere dönebilmemiz için bize yüklenen görev ve sorumluluklarımızı yerine getirmemiz gerekmektedir.

Tüm zamanını ve uğraşını oyalayıcı dünya işlerine verirsen sana uyarı gelir.
Hatırlatılır.

Yaren her ezan, her sala, her ölüm, her hastalık sana geldiğin ve gideceğin yeri hatırlatmalı.

Allah insanı, asil olarak yaratıldığına göre sen de asil olarak davranmalısın.

Kendini azcık hayvanlarla mukayese edersen ne kadar asil olduğunu anlarsın.

                                        *

Erkeği iki şey adam eder.
Biri gurbettir, diğeri avrattır. (Atasözü)

 İşte halimiz böyle yaren.
Seni kendi haline ne Allah, ne de toplum bırakır.

Sen, sana düşeni yapmadıkça daima değişik tonlarda giderek hakarete varan uyarı alırsın.

Aklını başına topla.

Keyif sürme yeri bu dünya değil, yaptıklarımızın hesabı görülüp değerlendirildikten sonra bize verilecek ebedi cennet keyfi öbür dünyada.

Kolay demedim ama yapılamayacak kadar da imkânsız değil.

Ey yaren, yaptıklarımızın karşılığı çok az olmasına rağmen Allah’ın lütfü ve bağışı olmasa biz o vaat edilen cenneti de göremeyiz. Ama Rabbim ümidinizi kesmeyin, ben niyetlerinize bakarım diyor.

O halde niyetini iyi tutarak bu kısa süreli dünyada sevgiyle Allah’a bağlanarak kendine düşen görev ve sorumluluklarını hizmet etmek suretiyle (Buyurmak, emir vermek şekliyle değil) yerine getirmeye çalış.

İnşallah huzura alınan kullardan oluruz.
Huzura alınmayıp kapıda bekletilmek ne kötüdür.

Daha kötüsü de İblis gibi huzurdan kovulmak.

Ama yaren İblis bile günahlarının affedilebileceği ümidini kaybetmeden beklemede.

Çünkü Allah’ın affı ve bağışı, kızgınlığından daha fazla olduğunu biliyoruz.

Allah’a emanet olunuz.
Allah işlerinizi rast getirsin.

Ailenize sevgi ile bağlanmanın kuvveti artsın.
İnşallah azgın kullardan olmayız.

Âmin.
                         *
RAVLİ

                                                                                                      

 

 

 

Popüler Yayınlar