24 Mayıs 2014 Cumartesi

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 560

Şud safir-i bâz-ı der mere-i din
Nârehay-ı “ Lâ uhibbül âfilin’”
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 6.inci cilt 2811 inci beyit açıklaması)

“ Can doğanının (Avcı ruhtaki canın), din çayırında ıslığı:
“ Ben batan şeyleri sevmem” naraları oldu”

Can ve gönül beka (Ölümsüzlük) âlemindedirler.
Ten ise bu fani (Yok olacak olan) evin cinsindendir.

Can ve gönül, lâmekân (Mekânsızlık) bağının kuşlarıdır.
Ten kafesinde ikisi de hapistedir.

Can, Hakkın:
Ben Âdeme kendi ruhumdan üfürdüm” dediği gibi rahmani ruhun feyizli bir nefesidir (Gittikçe artan, çoğalan, verimli, olgunluk ve ilerleme sağlayan etkisidir).

Niteliksiz Tanrı denizinden bir damladır.
Canın sırları nasıl beyan edilebilir?

Can, Kur’anda ancak Allah’ın bir emridir, diye beyan buyurmuştur.
Gönül, dostun cemaline (Allah’ın güzel yüzüne) bir aynadır, aşk definesine bir hazinedir.
                                        *
Neler öğrendik:
1.    Din alanında olan kişinin ebedi var olanın peşinde olması, ebedi olanı avlamasının gerektiğini öğrendik.
2.    Bize verilen canın avcı karakterde olduğunu yani ele geçirmek istediğini büyük bir istekle izleyen ve bulup ortaya çıkaran, tanıtan, donanımlara sahip olduğumuzu öğrendik.
                                      *                                                              
İşte böyle yaren,
Allah’ın güzel yüzünü ve hakikatini gönül ile görebileceğimizi öğrendik, anladık.

Aşk hazinesinin gönülde olduğunu, gönül sahiplerinin bu hazineye sahip olduklarını öğrendik, anladık.

Allah’a ait can taşıdığımızı, avcı bir ruha sahip olduğumuzu, dünyanın imtihan dünyası olduğunu, sonuçta yine verdiği canı geri alacağını öğrendik, anladık.

                                             *

RAVLİ

Popüler Yayınlar