Şud safir-i bâz-ı
der mere-i din
Nârehay-ı “ Lâ
uhibbül âfilin’”
(Hazreti Mevlana, Mesnevi
6.inci cilt 2811 inci beyit açıklaması)
“ Can doğanının (Avcı ruhtaki canın), din çayırında ıslığı:
“ Ben batan şeyleri sevmem” naraları
oldu”
Can ve gönül beka (Ölümsüzlük) âlemindedirler.
Ten ise bu fani (Yok olacak olan) evin cinsindendir.
Can ve gönül, lâmekân (Mekânsızlık) bağının kuşlarıdır.
Ten kafesinde ikisi de
hapistedir.
Can, Hakkın:
“ Ben
Âdeme kendi ruhumdan üfürdüm” dediği gibi rahmani ruhun feyizli bir
nefesidir (Gittikçe artan, çoğalan, verimli, olgunluk
ve ilerleme sağlayan etkisidir).
Niteliksiz Tanrı denizinden
bir damladır.
Canın sırları nasıl beyan
edilebilir?
Can, Kur’anda ancak Allah’ın
bir emridir, diye beyan buyurmuştur.
Gönül, dostun cemaline (Allah’ın güzel yüzüne) bir aynadır, aşk definesine bir
hazinedir.
*
Neler öğrendik:
1.
Din alanında olan
kişinin ebedi var olanın peşinde olması, ebedi olanı avlamasının gerektiğini
öğrendik.
2.
Bize verilen
canın avcı karakterde olduğunu yani ele geçirmek istediğini büyük bir istekle izleyen
ve bulup ortaya çıkaran, tanıtan, donanımlara sahip olduğumuzu öğrendik.
*
İşte böyle yaren,
Allah’ın güzel yüzünü ve
hakikatini gönül ile görebileceğimizi öğrendik, anladık.
Aşk hazinesinin gönülde
olduğunu, gönül sahiplerinin bu hazineye sahip olduklarını öğrendik, anladık.
Allah’a ait can taşıdığımızı,
avcı bir ruha sahip olduğumuzu, dünyanın imtihan dünyası olduğunu, sonuçta yine
verdiği canı geri alacağını öğrendik, anladık.
*
RAVLİ