14 Mayıs 2012 Pazartesi

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE UYKU İLE UYANIKLIK

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE UYKU İLE UYANIKLIK

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

Görmüyor musun ki, şimdiye kadar hep sevgiye ait sözler konuşuyoruz.
Dünya halkının önünde korkutucu sözler de söylenmelidir ki biraz uyansınlar.

Şöyle bir hikâye anlatırlar:
İki kişi arkadaş olurlar.

Bunlardan birinin yanında altın vardır, öteki de uyutarak öldürmek ve parasını kapmak sevdası ile fırsat kollamaktadır.

Paralı arkadaşın uykusu hafiftir.
Çünkü arkadaşının niyetini sezmiştir, hep uyanık durmak zorundadır.

Yoksa kendini korumak işi güçleşir.
Bunlar böylece başka bir yere gittiler.

Kötü niyetli arkadaş artık bu işten umudu kesti.
“ Adam daima uyanıktır” dedi.

“ Eğer şu uyanık halinde ona saldırırsam bir çaresini düşünür, bari işi saklayayım da onunla biraz şakalaşayım”

Şöyle dedi:
“ Arkadaş, niçin uyumuyorsun?”

Öteki cevap verdi:
“ Niçin uyuyayım?
Niçin uyuyayım?
Ne olur ne olmaz? “ dedi.

“ Uyu ki başına bir taş vurayım, kafanı kırayım da seni öldüreyim, şu altınları alayım”
Altın sahibi:
  Arkadaş, doğru söylüyorsun, işte şimdi gönül rahatlığı içinde uyuyabilirim!” dedi.
                                       *
Şimdi biri yolda bir tehlike içinde uyumuştur.
Tanrı kullarının biri gelir onu uyandırır.

Fakat bu uyuyan adam, ona göre uykudadır.
Eğer bu uyuyan adamın hallerini sana anlatırsam, kendinden umut kesersin.

Bari söylemeyeyim ki kendi nefsinden umutsuzluğa düşmeyesin.
Umutsuz olma ki, çok umutlar vardır.

İnsan yaşlandı mı çocuklaşır.
Ama bu sözüm herkes için değil.

Nebiler ve veliler bundan ayrıktır.
Büyük Mevlana’mız da bu gibilerden değildir (Çocuklaşanlardan).

Sultan-ül Ulema Muhammed Bahaeddin Veled (Mevlana’nın babası), seksenden fazla yaşadığı halde her gün daha ergin, daha bilgin görünürdü.

Hiç bayağılaşmadı.
Bu sözü yalanlamam, belki açmak isterim.
                                           *
“ Şaşarım seven nasıl uyuyabilir?”
Bil ki âlem fakirin gözü önünde perdedir, fakir (Sadece Tanrı’ya muhtaç olan) ise aşk cevheridir.

Aşk cevheri, ezelden beri vardır.
Âlem daha dünkü varlıktır.

Herkes kendi pirincinden söz açar.
(Kendi sahip olduğunu anlatır)

Bize Hazreti Peygamber (s.a) rüyada bir hırka verdi.
Fakat bu iki gün sonra eskiyip yırtılacak, külhanlara atılacak veya bulaşık silinecek hırkalardan değildir.

Belki sohbet ve yoldaşlık hırkasıdır.
Akıllara sığmayan bir sohbet değil, belki dünü, bugünü, yarını olmayan bir sohbet.

Aşkın zevk ile bugün ve yarın ile ne ilgisi var.
Biri dese ki:
“ Cenab-ı Peygamber uykudan uzaktır veya âşık değildir”

Bu sözden Yahudiler bir kaçamak yolu bulur, umuda kapılırlar.
Bu söz ona yaraşmaz.

Benden:
“ Hazret-i Peygamber âşık mıydı?” diye sorarlarsa, “ Hayır” derim.
O, maşuk (Sevilen) ve sevgili idi.

Ama akıl, sevgiliyi anlatmakta ve onu kavramakta şaşırır, başı döner.
Şu halde ona âşık dersem bu, maşuk yani sevilen manasındadır.

Nasıl ki, efendinin biri bir adama sordu:
“ Sen Yahudi misin?”
Cevap verdi:
“ Hayır, din bilginiyim” dedi.

“ Keşke Yahudi olsaydın” dedi.
Öteki:
“ Niçin böyle söylersin?” dedi.
“ Bana kibrit lazım da onun için”

O memlekette Yahudiler, kendilerine eziyet etmeyi sevap sayan Müslümanların vereceği zahmetten korkarak vakitli vakitsiz sokağa çıkmazlarmış.
Aksine kibrit ve benzeri şeyleri de bunlar satarmış.

Din bilgini sordu:
“ Bana bunun için mi Yahudi dedin?”

Yani, zamanın yürüyüşüne göre suret ve surete bağlı olan şeyler değişir.
Bazıları derler ki:
Büyükler manaya bakarlar, oradan herkesin kımıldayışı onadır”

Çömlek içinde olanı sızdırır.
Şimdi o pirin derneğinde sorgu olmaz.

Sanki ağacın meyvesini dökmek için onu sallar, zaman odur ki ağacı sallamaktan vazgeçer ve meclise gelmez.
(Biliyorum diye toplantıdan yararlanmak için gelmez)

Yapılacak şey ancak sükût ve teslim olmadır.
Ama her ağaç bu surette değildir.

Burada başka yol yoktur.
Ancak susmak ve teslim olmak vardır.

Kuran okunduğu vakit dinleyiniz ve susunuz
(Araf suresi 204) buyrulmuştur.

Diyelim ki, konuşan biri söze başladı, bir nükte (İnce anlamlı ve şakacı söz) söylemek istiyor.
Buna hiç itiraz edilemez, ta ki o nüktenin arkası gelsin, sözü başından sonuna kadar anlayıp toparladıktan sonra ondan bahsedebilirsin.

Ancak yarı bir anlayışla o nükteden bahsetmek adet değildir, yanlış bir harekettir.
O adet doğru olmaz

Olgunluk bunu gerektirir.
Olgunluk odur ki, bin defa da söyleseler, fikrin hiç değişmesin.

Diyelim ki, o olgunluk görünüşte başka bir surettedir (Görünüşte).

Yine olgunluk odur ki, anlayış eksikliğini kendinde bilesin ve “ Tam anlayamadım, bahsi kavrayamadım” diyesin.

Bu hususta soru sormakta da faydalar vardır.
Ama ilk sözün zevkini kaçırmış olursun.

Nasıl ki, fakire sorulan ilk sözün bereketi kaçmış olur.
RUBAİ:

Yüreğim aşk ateşinden kebap olmuştur.
Çevremin rengi ciğer kanındandır.

Dostun dudağının suyu şarabımdır.
Artık beni kınamayın, bana akıl öğretmenin ne yararı var?
                           
                   ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***
Neler öğrendik:
1.    Sonucu bilenlerin rahat uyuduklarını öğrendik.
2.    Tanrı erlerinin uyur (Hareketsiz, miskin) gözüktüklerini aslında sonuçları bildiklerinden rahat olduklarını, başına gelecek ahretteki habersizleri korkutarak uyardıklarını öğrendik.
3.    Tanrının af edip bağışlayacağı ümidinden emin olmasak bile ümidimizi koruyacağımızı öğrendik.
4.    Tanrı erlerinin yaşlandıkça daha olgunlaştıklarını, çocuklaşıp bayağı işler yapmadıklarını, aklı başında öbür dünyaya göçtüklerini öğrendik.
5.    Tanrı eri dünya işlerinin yoğunluğunun insanın hakikati görüş özelliğini kaybettirdiğini bildiğinden fazla uğraşmadıklarını öğrendik.
6.    Peygamberin verdiği hediye rüyada bile olsa değerini hiçbir zaman kaybetmeyen hediye olduğunu öğrendik.
7.    Bir kişi neden bahsediyorsa o onun sahip oldukları olduğunu öğrendik.
8.    Peygamberimizin sevilen, âşık olunan bir sevgili güzelliğinde ve özelliğinde olduğunu öğrendik.
9.    İnsanların kendine lazım olan, işini görecek kişileri aradıklarını öğrendik.
10.                      Anlatılanı sonuna kadar dinlemeli ve ne demek istediğindeki ince anlamı anlamak gerektiğini öğrendik.  
11.                       Mana anlaşılmaya başlarsa insanın içinde kımıldanmalar başlayacağını öğrendik.
12.                      Anlatılanı anlamadıysak kusuru kendimizde aramamız gerektiğini öğrendik.
13.                      Tanrı erine fazla soru sorup sohbetin zevkini kaçırmamak gerektiğini öğrendim.

İşte böyle yaren,

Anlatmak, dinlemek, sevmek, sevilen olmak, ders almak, öğüt vermek, doğru anlamak, doğru davranmak incelikli işlerdir ve her söz ve davranış için çok dikkat edilmesi gerekir.

Duymak ve görmek ve değerlendirmekle inceliklere vardığımızı ve daha fazla fayda gördüğümüzü öğrendik.

Peygamberimizin davranış taklidini yapma yerine her sözünün ve davranışının inceliklerine varmamız için en güzel örnek olarak her zaman hazırdır.

Peygamberimizin sırlarından yararlanmak için yaklaşanların, sevenlerin ve bağlananların Peygamberimizden alacağı hediyenin ebedi değerini kaybetmeyen hediyeler olduğunu öğrendik, anladık.

İnşallah hepimize nasip olur.
Âmin.
                                   *
RAVLİ


Popüler Yayınlar