14 Mayıs 2012 Pazartesi

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE KIYAMETTE YALAN- DOĞRU SÖYLEYENİN HALİ

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

Behlül (Divane) karıya bir taş vurdu.
“ Niçin vuruyorsun” dediler.

“ Çünkü yalan söylüyor” dedi.
Bu sözden, şehre bir fitne düştü.

Halife Behlül’ü yanına çağırdı.
“ Ben onun yüzünden bahsediyorum” dedi.
“ Sözünden değil”

Halife sordu:
“ Bu nasıl sözdür?
Onun sözü yüzünden nasıl başka olur?”

Behlül cevap verdi:
“ Eğer sen halife isen emir verirsin ve yazarsın ki, falan semtin gençleri bu fermanı işitince hazır olsunlar, hiç vakit geçirmeden gelsinler”

Ulak bu fermanı oraya götürür okur ve her gün okurlar ama gelmezler.
Okumak hususunda gerçektirler “ İşittik ve itaat ettik “ demekte de yine doğruluk gösterirler.

“ Sayısı elli bin sene olan bir günde” buyrulduğu gibi Kuran’ın işaretlerini anlamıyorsun.
Ne yapayım eğer bu elli bin senenin zahiri (Görünen) ifadesine uyarsan oraya cennet kokusu götürürsün.

Eğer nebiler (Peygamberler) âlemi hangisi, veliler âlemi nasıl olduğu konusunu düşünürsen başın döner, yuvarlanır düşersin.
Ancak o yoldan yürüyen ayaklara ek vur (Alkışla).

“ Beni bir adım geçti” dediğim zaman, adımdan adıma, karıştan karışa, dizden dize fark vardır.
İki adım sonra erişir dersin ama Hazret-i Muhammed’e (s.a) yaraşan adım sende yok.

Sende Firavun başkaldırdı, sonra Musa geldi, o gitti.
Sonra tekrar Firavun gelince Musa gitti.
(Bazen Firavun, bazen Musa huylu davranmak)

Bu dönekliğe delalet eden haller ne zamana kadar sürecek?
Musa’yı da böyle farz et.

Firavun bir daha gelmezse bu döneklik işten değildir.
Kuran’da:
O kimselerdir ki Rabbimiz Allah derler, sonra doğruluk gösterirler” buyrulduğu gibi onlar bu âlemde böyle söylediler.

Öte tarafta gafiller diyecek olsa ki:
“ Bizim Tanrı’mız yoktur” onlar hiç değişiklik göstermeden sözlerinde dururlar.

Onları kıyamet gününde getirdikleri vakit, mezarlarının yanına götürdükleri gibi yüz bin nur ışığı görürler.
Ölüm meleği ne gezer, onlar için hayat meleği vardır.

Mezar nerede?
Onlara göre kurtuluş, mezardan ve zindandan kurtuluş vardır.

Dünya müminlerin zindanıdır.
Birine deseler ki:

“ Bu zindandan dışarı çıkarsan sultanın dostu olacaksın, onun yanında, onunla birlikte taht üzerinde oturacaksın”
Adam gelir gırtlağıma sarılır” Bu zindandan kurtulacağım” diye boğazımı sıkar.
(Öl, ölümle dünya zindanından kurtulacaksın dediğin kişi bizi öldürmeye kalkar)

Eğer gerçek müminlerden iseniz ölümü dileyiniz.
Onları kıyamet meydanına getirseler, kıyamet ne hale döner.

O gün gizli işlerin açıklandığı gündür.
Onların gizli sırları Hakk’tır, hak ile açıklanır.

Kıyamet nerede kalır?
Onları nurdan zincirlerle bağlarlar ki, kıyamet meydanına gelmesinler.

Her ne yaparlarsa bunlarla yaparlar.
Cennetlik olanları cennete, cehennemlik olanları cehenneme götürürler.

Onlar zincirlerini koparırlar ki kıyamet meydanına gelsinler.
Fakat nurdan başka bir zincirle bağlanırlar, en son vakte kadar bağları çözülmez.

Şimdi söz, iş içindir, iş söz için değildir.

Bilir misin ki iyi geçinmek dervişler derneğindedir.

Abdest üzerine abdest, nur üstüne nurdur.
Ongunlaşmış olan (öz) bazı dış kabuklardan kurtulur.

Bir zümre onları takdir eder, bir zümre de etmez.
Başka bir zümre de “ Abdest üzerine abdest, nur üstüne nurdur” derler.

Onlar önderliğe yaraşmazlar, ama bunlar âlemin ve âlem halkının sığınağı ve güvencidirler.
Şüphe yok ki içteki pisliği temizlemek gerektir.

İç âlemimizdeki pisliğin bir zerresi bile dıştaki pislikten yüz bin kat daha berbat ve fenadır.
İçteki o pisliği hangi su temizler?

Ancak birkaç damla gözyaşı, ama her gözyaşı da değil.
Belki bir şey görebilen gerçek bir gözün akıttığı saf ve temiz gözyaşı temizler.

Bundan sonra o kimseye güven ve kurtuluş kokuları erişir, artık uykudan uyanır, onda uyku başka türlü, uyuklama başka türlü olur.

Ama niyazsız gözyaşı, niyazsız ( Yalvarma, yakarma olmayan) namaz, mezar başından daha ileri gitmez.
Mezar başından geri dönenlerle birlikte geri döner.

Ama niyaz ve yalvarma ile kılınan namaz, mezarın içine birlikte girer.
Kıyamette de sahibiyle beraber olur.

Böylece ta cennete ve Hakk’ın yüce katına kadar gider.
Eğer böyle bir gönül uyanıklığı elde edilmişse uyuyamaz.

Eğer gönlü uykuda ise, sel yatağında bile yatsa yine iş kolaydır.
Biri yanına vurunca unutur.

Uzaktan gelen seli gösterince de korkudan ürperir, acılarını unutur, onun ayağına kapanır, teşekkür eder.
Ama bir de çok derin uykuda olanlar vardır ki, düşman gelip boğazını yarı buçuk kesse bile gözünü açamaz.

Gözünü açınca da boğazının geri kalan sağlam tarafı da kesilmiş olur.
Şaka söylüyorum.

Mevlana, Hakk ehlidir.
Onun derneğinde güzel söz konuşmak yaraşır.

                   ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***
Neler öğrendik:
1.    Söylenen söz ile insanın içinden gelip yüzde şekil alan düşüncenin aynı olmadığı zaman yalancılığın ortaya çıktığı öğrendik.
2.    Yalan söyleyenin cezalandırıldığını öğrendik.
3.    Sözü, emri, buyruğu kabul ettim demenin doğru olduğunu ancak onun gereğinin yapılmayışı ile doğruluk olmayacağını, yalancılığa gireceğini öğrendik.
4.    Kuran-ı kerimde Tanrı’dan bize bağışlanan işaretleri anlamamız ve gereğini yapmamız gerektiğini öğrendik.
5.    Nebiler ve velilerin yaşam hikâyelerini, söylediklerini ve yaptıklarını öğrenmemiz gerektiğini öğrendik.
6.    Herkesin anlamada adımlarının (ilerleyişinin) farklı olduğunu öğrendik.
7.    Kendini işin içine karıştırıp yalan yanlış söyleyenin ile Tanrı yoktur diyen zındık ile karşılaştırıldığı zaman zındığın daha itibarlı olduğunu öğrendik.
8.    Sözlerin iş yapılması için söylendiğini öğrendik.
9.    İş yapıldıktan sonra söze ihtiyaç kalmadığını öğrendik.
10.                      İyi geçinmeyi dervişlerden öğrenmek gerektiğini öğrendik.
11.                      Dervişin değerini bilenin temizlik üstüne temizlik, aydınlık üstüne aydınlık kazanacağını öğrendik.
12.                      İçten gelerek, duygulanarak akıtılan gözyaşının, yalvarış ve yakarışın Tanrı katında çok değerli olduğunu öğrendik.
13.                      İleri zamanda kendisine gelecek tehlikeyi bilenlerin uyanık olduklarını ve tedbir aldıklarını öğrendik.
14.                      İleri zamanda kendisine gelecek olan tehlikeye karşı kayıtsız kalanların tehlikenin getirdiği zararla beraber kendilerinin çırpınışıyla daha fazla zarar göreceklerini öğrendik.


İşte böyle yaren,

Kuran 1300 sene önce yazılmış bu günün kitabı değil diye itibar göstermeyenleri duymuşsunuzdur.
Bu çağın kitabı değil, çağdaş değil ki okuyayım diyenleri duymuşsunuzdur.

Ebced harflerine göre harflere verilen sayı değeriyle topla işte şu çıkar diye birçok mucize diye sunuşları görmekteyiz.

Kiminin de toplumu terbiye etmek için kendilerinin değeri çoğalttığı veya azalttığını veya söyleyip geçtiğini, önemi üstünde durmadığını görüyoruz.

Bütün bu söz ve davranışlar Kuran’ı kerim üstünden çıkar sağlamak ve kendi kişiliğine pay çıkarmak olduğunu yani kendileri için kullandığını açıkça görüyoruz.

Kuran-ı kerimde bütünlük olduğu halde değişik vaizleri dinlediğin zaman çelişkiler topluluğu olduğunu sanırsın.
Bunlar Kuran’ı okuyorlar bu doğru, anlatıyorlar bu da doğru ama bunu başka bir niyetle yapıyorlar.

Peygamberimiz:
Allah sizin görünüşünüze bakmaz, gönlünüze bakar.
Bu sebeple bir gönül sahibi arayınız” buyurdu.

Gönül sahibi: Kendi benliğini, kişiliğini, çıkarlarını Tanrı emirlerine karıştırmaz, değişik anlaşılmalara sebep olmaz, dosdoğru anlar ve dosdoğru söyler.
Gönle bakmak: Ne niyetle söylediğine ve yaptığına değer verir.


Kendimizce özel anlam katmadan dosdoğru Tanrı’dan bize gönderilen işaretleri anlamamız ve gereğini yapmamız gerekiyor.
Bütün veliler ve büyükler mana nasıl elde edilir, manaya ulaşmak için ruh temizliğini ve nasıl bir görüşe sahip olmamız ve nasıl ifade etmemiz gerektiğini öğrenmeliyiz.

Mana kolay bir elde ediş ve kolayca ulaşılabilecek bir yer olmadığından uzun süreli çalışmamız gerektiğini öğrendik, anladık.
                                           *
RAVLİ


Popüler Yayınlar