2 Mayıs 2012 Çarşamba

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE SEVEN SEVDİĞİNİ NASIL GÖRÜR

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

Mana âleminden bir elif dışarı fırladı.
O, elifi arayanlar her şeyi anladılar.
(Tanrı’dan söz geldi.
Mana âleminden de yazı geldi.
Yazıdan mana âlemine yol bulanın her şeyi anlayabileceğini anladık. )

Onu anlamayanlar da hiçbir şey anlamadılar.
Hakk yolunun yolcuları söğüt dalı gibi titrerler ki o elifi anlasınlar.

Gerçi bu yolcular için çok sözler söylendi.
Hakk ve halk arasında, yedi yüzü parlak, yedi yüzü de karanlık olan çeşitli perdeler konusunda çok açıklamalar yapıldı.

Ama hiç biri gerçeğe yol gösteremedi.
Ancak bir topluluğun yolunu kestiler ve onları, bu perdelerin ötesine nasıl geçeceğiz diye umutsuzluğa düşürdüler.

Bütün perdeler tek bir perdedir.
Bu perdeden başkası da yoktur.

O perde ise, bu varlıktır.
Kendi kendime konuşabilirim yahut kendisinde kendi benliğimi gördüğüm herkesle konuşabilirim.
(Ruhsal benlikle konuşmak)

Sen niyaz (Yalvarma) gösteriyorsun.
O niyazsız ve yabancı görünen sen değilsin.

O senin düşmanın idi, sen o olmadığın için onu incittin.
Nihayet ben seni nasıl incitebilirim?
(Senin içindeki yalvarışı duyarken ağzındaki düşmanca sözlere bakıp da seni incitmekten sakınıyorum)

Ayağına bir öpücük kondurayım desem korkarım ki kirpiklerimin dikeni ayağına batar da rahatsız eder.

Demişler ki:
Mevlana (Celaleddin) dünyadan el çekmiştir.
Mevlana Tebrizi bunu yapmamıştır

Mevlana da onlara şu cevabı vermiş:
“ Siz Mevlana Şemseddin’i (Şemsi Tebrizi'yi) sevmiyorsunuz; eğer sevseydiniz, size öyle sevimsiz ve çirkin görünmezdi

ŞİİR:

Hoş görürlük, gözü ayıpları görmekten körleşir.
Öfkeli bakışlar her kötülüğü açıkça görür.”

Bir şeyi seven, ona karşı kör ve sağır olur, yani sevilenlerin eksik tarafı görülmez ve işitilmez.

Görmez misin, anne yavrusunu çok sevdiği için çocuğun yatağı kirletmesini bile hoş görür, ondan tiksinmez, ona “ Afiyet olsun” der.
Bu söz, onun çocuğuna karşı düşkünlüğünü gösterir.

Bu cevabı önce Mevlana (Celaleddin) söylemişti.
Şimdi de benden dinle:

Biri topal bir eşeği tavlaya çeker, iki gün iki gece yem verir.
Eşek durmadan sahibine pisler.

Bu başka mesele, öteki de:
Tavlaya sağlam at çekmiştir.

At onu her türlü tehlike ve belalardan, yol kesen haydutların fenalık yapmasından kurtarmıştır.

İşte bu misal, o sırrın kuvvetini göstermektedir.
Nihayet insanı taşıyan bineğin hakkı da ortadadır.

Bizi hiçbir istek bir yere götürmez.
Ancak niyaz ehlinin (Yalvarış ahlakı olan) niyazı yalvarışı bize yoldaş olmalıdır.

Şüphe yok ki sadakalar yoksular içindir” buyurmuştur.
Bize de ancak yalnızlık suretinin yalvarışı gerektir.

Ancak suret ve mana onun öyle bir niyazıdır ki, somurtkan ve ekşi suratlı şeyhin yanında olamaz.

Ey ekşi yüzlü efendi!
Sen bizimle cenk ediyorsun diye bize çıkışmışsın” dedim.
Hayır” dedi.

İnsan, ekşiliği öyle birine karşı gösterilir ki, ondan incinmiştir.
Başka biriyle de hoş geçinir, gülüşür

Yani evvelkini görür suratını ekşitir, bunu görür gülümser ve bundan hiç sıkıntı görmeyince hep hoşlanır.

Eğer bir cefa ve ziyan görürse, bu da nefsine ait bir cenkleşmedir.
Yüzünü kendi tarafına çevirir somurtur.

Yüzünü bu dost tarafına çevirince de gülmeye başlar.
Bunu bilmek bir olgunluktur.
Bunu bilmemek de, olgunluğun olgunluğudur.

(Başkalarıyla uğraşan savaş içinde olur.
Kendiyle uğraşan olgunlaşır.
Ne başkalarıyla ne de kendiyle uğraşan olgunluğun olgunluğuna ulaşır.)

                   ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***

Neler öğrendik:
1.    Tanrı’ya ulaşmak için yola çıkanların çok şeyler öğrendiğini, anlayış yeteneklerinin arttığını, bu anlayışla daha anlaşılması güç olanları anlamaya başladıklarını öğrendik.
2.    Tanrı’yı yazıların verdiği aydınlıktan yararlanarak ararken mana âlemine ulaştığımızı ve bu yerden her şeyi anlar duruma gelebileceğimizi öğrendik.
3.    Hakk yolunda olanların harflerdeki inceliklere varana kadar heyecanla detayı araştırdıklarını öğrendik.
4.    Hakikati görmemize perde olun perdenin varlığımız olduğunu öğrendik.
5.    Dış dünyaya bağlı kalırsak ve çok önem verirsek iç dünyamızı görmemize ve anlamamıza perde olacağını öğrendik.
6.    İç benliğimizle konuşmamız, oradan gelen uyarıları, bilgileri değerlendirmemiz gerektiğini öğrendik.
7.     Gerçeği giden yolun iç benliğimizle konuşmaktan, yeteri kadar içimizi tanımaktan geçtiğini öğrendik.
8.    Dışımızda bir evren olduğu gibi içimizde de bir evren olduğunu ve bunları birbirine tanıtarak uyum sağlamak, bir hale getirmek gerektiğini öğrendik.
9.    Mevlana Hazretlerinin iç dünyasına dalıp uzun bir zaman çıkmadığını öğrendik.
10.                      Şems hazretlerinin iç dünyasında daha önceleri çok kaldığından fazla kalmadığını öğrendik.
11.                      Sevenin sevdiğindeki eksiklikleri görmediğini öğrendik.
12.                      Hoş görü bakışına sahip olanların ayıpları görmemezlikten geldiğini öğrendik.
13.                      Öfkeli olanın hata ve kusur aradığını öğrendik.
14.                      İleride fayda verecek olana önem verileceğini, bakım ve harcama yapılacağını bu görüşün insana hizmet etmede kuvvet vereceğini öğrendik.
15.                      Duası kabul edilenlerin duasını almamız gerektiğini öğrendik.
16.                      Tanrı’ya karşı yoksulluğumuzu, muhtaç olduğumuzu inanır ve ifade edersek, Tanrı’dan sadakalar (Yardım ve destek) geleceğini öğrendik.
17.                      Somurtkan ve ekşi yüz tavrı bize gösterilirse daha önce onun gönlünü bir şekilde incitmiş olduğumuzu öğrendik.
18.                      Yüzümüzü Tanrı tarafına çevirirsek güleç yüzlü, sevinç içinde yaşayacağımızı öğrendik.

İşte böyle yaren,
Çıplak gözle görünmeyen ama varlığı etkilerinden anlaşılan başka birine anlatılarak öğretilmesi gerekir.

Bilinen ve görünenin üstünden anlaşılması sağlanmak için anlatıldığından (elif) harfi üzerinden de Tanrı anlatılmaya, anlaşılır kılınmaya çalışılmıştır.

Kimi elif harfinin bir olmasını ve onun değişik kıvrılmalarıyla, kesilip eklenmesiyle, diğer harflerin çıktığını, bunların bir küme olmasından manaya giden ince uzun yollar olduğunu anlatmaya çalışılır.

Tanrı’dan gelen bilginin bozulmaması, değiştirilmemesi için yazı ile tespit edilmiştir.
İslam öncesi peygamberlerin Tanrı’dan gelen ve toplumuna söylediği sözlerin kişilere ve anlayışa göre değiştirildiğini, bozulduğunu biliyoruz.

Bundan dolayı Kuran’ı Kerim yazılmış ve bu güne kadar hiç değişikliğe uğramadan gelmiştir.

Söze kaynak olan bu yazıların aslının değişikliğe uğramadan muhafaza edilmesi için Müslümanlar dikkatli davranmışlardır.

Yaren,
İç konuşmayı yapmak için ruh, kalp, gönül, göğüs konularını okuyup bunların gücü ve yeteneklerini öğrenmelisin.

RAVLİ GÖNÜL KALP veya….yaz ve Google’dan okumalısın.
                     *
RAVLİ

Popüler Yayınlar