13 Mayıs 2012 Pazar

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE DOSDOĞRU OLMAK VE ANLAMAK

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

İçimden birçok büyükleri severim.
Onlara karşı muhabbetim vardır, ama açığa vurmam.

Bir iki kere açıkladım.
Bende, geçmiş hayatımdan tecrübe kaldı.

Bir muhabbet vardır ki asla soğumaz, fakat bu dostluğun değerini kimse bilmez ve takdir etmez.
Hâlbuki benim Mevlana’ya açıkladığım sevgi arttı ve eksilmedi, doğrusunu söyleyemiyorum.

Ben doğruluğa başladıktan sonra beni dışarı attılar.
Eğer tam doğruluk gösterecek olsaydım beni bir hamlede bütün şehirden sürer, kapı dışarı ederlerdi.

Az çoğu gösterir, yani söz az, mana çok olmalı.
Diyelim ki oraya bir çuval şeker koymuşlar, ondan azcık bir örnek getirmişler, işte bu azıcık örnek bir çuvalın delilidir.
Onu anlatmaya yeter.

Kişinin de biraz doğruluk göstermesi, onun doğru olduğuna delildir.
Yine biraz eğrilik ve ikiyüzlülük de sahibinin eğriliğini gösterir.

Hazreti Peygamber çağında doğruluğa pek düşkün bir adam vardı.
Sahabe, bu adamın doğruluğundan ve doğru sözlülüğünden, Peygamberin de onu korumasından dolayı incinirlerdi ama ona bir şey demezlerdi.
Ancak çok içerlemişlerdi.

Hatırlarından, Hazret-i Peygamber dünyadan göçtükten sonra ondan öç alalım, diye geçiyordu.
Adam, Hazret-i Peygamberinin dünyadan göçtüğü günlerden sonra da böylece doğru sözlülükle devam etti.

Artık dayanamadılar.
“ Ona bir darbe vuralım” dediler.
“ Olmazsa şehirden sürelim” dediler.

Adamcağızı şehirden dışarı atarken, bu gürültülerin sesi bir kadının kulağına kadar gelmiş, dam üstüne koşarak sahabeye çıkışmaya başladı:

“ Bu adam azizlerdendir, Peygamberin yanında sevilmiş bir kişiydi.
Onun yüce ruhundan utanmaz mısınız ki, bunu şehirden sürgün ediyorsunuz” diye bağırıyor, onlarla kavga ediyordu.

Adam yüzünü yukarı çevirdi, kadına hakarete başladı:
“ Sen niçin kendi kendine bunlara çatıyorsun.
Tanrı’nın lanetini hem kendine hem de bunların üzerine çekiyorsun!”

Kadın kendi kendine:
“ Evet” dedi, “ Peygamberin dostları yersiz iş yapmazlar, şehirden sürülmeye layık olmayanı da dışarı atmazlar.

Hazret-i Peygamber:
“ Ümmetim sapkınlık üzere fikir ve söz birliği etmezler” buyurmuştur.
İyi yapıyorsunuz.
Allah yardımcınız olsun” dedi.

Doğru sözlü adam bunun üzerine:
“ Evet, onlar iyi ediyorlar, sen fena etme! Dedi.

Cüneyd’e tavsiye ettikleri Ahmed-i Zındık’ın hikâyesi de şöyledir:
Ona denildi ki, falan şehirde bir Ahmed-i Zındık vardır.
(Zındık: Ahrete, Allah’a inanmaz, münafık)

Senin karşılaştığın zorlukların düğümü onsuz çözülmez.
Sen yüz çile de çıkarmış olsan yine onsuz yapamazsın!

Cüneyd Bağdat’tan kalktı, o şehre yollandı, kendi kendine “ Ahmed-i Zındık’ın evi nerededir sorsam herhalde edebe yakışmaz” dedi.

Adını tevil (Değiştirerek) Ahmed-i Sıddık (Pek doğru, sözünün eri) diye sordu.
İçindeki irfan (Bilme, anlama) buna engel olmuştu.

Ona rüyasında tevilsiz dosdoğru bir söz söylemişlerdi.
Ama o bunu teville yani değişik şekilde dinlemişti.

Bu yüzden atmış gün o şehirde derbeder ve başıboş bir halde dolaşıyor, rastladığına “ Ahmed-i Sıddık’ın evi neresidir “ diyordu.

Kendisine dosdoğru öğretilen bu adı değiştirmiş olmanın yarattığı uğursuzluk yüzünden bir türlü onu bulamıyordu.

Nihayet hatırına ansızın bir çare geldi.
“ Hele şu yıkık mescidin kapısından geçeyim” dedi ve oradan geçerek yürümeye başladı.

O sırada kulağına bir Kuran sesi geldi.
Hemen yüreği yerinden hopladı.

Yıkık mescitten bir delikanlı çıkıyordu.
Artık “ Adamı kendi adıyla sorayım” dedi ve sordu.

Delikanlı:
“ Şu okunan Kuran’ın sesini işitiyor musun?” dedi.
Cüneyd bir nara atarak kendinden geçti ve yere düştü.

Cüneyd doğru sözlülüğünün mükâfatını görmüş dileğine kavuşmuştu.
Kendine geldiği vakit yıkık mescide girdi.

Uzakta bir yere oturdu.
Ne Cüneyd selam ve kelâm vermek suretiyle bir teklifsizlik gösterdi, ne de o buna imkân ve meydan verdi.

Uzun müddet bu şekilde kaldıktan sonra Ahmed-i Zındık merhamete geldi ona tekrar bakarak söze başladı:
“ Hoş geldin Cüneyd” dedi.

Cüneyd içinden:
“ Benim Cüneyd olduğumu nasıl anladın?” diye düşünüyordu.
Ahmed gülümsedi “ Nasıl bilmem” dedi.

“ Beni aradığın ilk günden beri o zorluklar içinde kıvranarak bu bilmecenin düğümünü çözmeye uğraştığını görüyor ve etrafında dolanıyordum.
Bana gelirse kendisiyle ne konuşayım diye düşünüyordum.

Sana söyleyecek bir şey bulamıyorum, şimdi sen konuşacak bir konu varsa üzerine parmağını bas ki konuşalım.
Bir şeyler anlat ki dinleyelim”

Cüneyd söze başladı, bir şeyler anlatıyordu.
Ahmed-i Zındık birkaç kere çarh vurdu (Kendi etrafında döndü).

Kutsal canlar, etrafını sararak:” Eğer böyle birkaç çarh daha vurursan bu çarhın ipini koparacaksın” dediler.
Ahmed kızarak yerine oturdu.

(Çarhın ipinin kopması: Kutsal sırların kontrolsüzce etrafa yayılması)
(Bazı sırlar göz göze bakarak aktarılır, söze dökülmez)

Bu öteden beri töredir.
Doğru bir söz söylersin, onu yorumlamak istersin, biraz gülerler, çok kere de içlenir ve zevk duyarlar.

Hoşa giden o söz, ama yorumlamadan söylersen ne kimse duygulanır, ne de hoşlanır.
Meğerki Tanrı’nın dosdoğruyu söylemek için yarattığı seçkin insanlar tarafından söylenmiş olsun.

Bu makamda onlara soru sormak gerekmez.
Halk onları nasıl sorabilir ki, bu sözü söyleyen bile şaşkınlık içindedir.

“ Ben ne söylüyorum, kiminle konuşurum” diye kendi kendine hayret eder.
“ Bunlar niçin anlamıyorlar?” diye düşünceye dalar.

Bir adamın evinde biri saz çalıyordu.
Başka biri dedi ki:
“ Bu evde kimse yoktur, bu çalgıyı kime çalıyorsun?”

Adam şu cevabı verdi:
“ Sus herkes Allah için tekkeler, kervansaraylar yaptırıyor.
Ben de Tanrı yolunda saz çalıyorum.
Ben bunu Tanrı için yapıyorum.

Sen niçin soruyorsun?
Seninle biz bilir misin neye benzeriz:

Adamın biri, ney çalarmış, o arada, bir taraftan da yellenirmiş.
Adam ney’i arkasına götürerek “Eğer sen daha iyi çalacaksan al da çal” der.

Sana yol yürümek gerek.
Sana yol yürürken bir şeyden bahsetmek gerekmez.

Yolunu yürü ey eşek!
Sen, ne o köprü geçen eşeklerdensin, ne de bir günde bir konak gidip geri dönen Mısır eşeklerindensin!

Sen binlerce dedikoduların ve koşuşmaların sonucunda günde yarım konak bile gidemezsin.
Ulu Tanrı buyuruyor ki:
Bir toplum kendi nefislerindeki özelliği değiştirmedikçe Allah onlara verdiği nimetleri değiştirmez
( Ra’d suresi 11)
Şikâyeti, feryadı kendi nefsinden et!

Allah yine Peygamberine:
Şüphe yok ki, sen, sevdiğin kimseyi doğru yola yöneltemezsin, ancak Tanrı dilediğini doğru yola yönetir.
Allah hidayete (Hak yoluna, doğru yola) girecek olanları en iyi O bilir.
( Kasas suresi 56) buyurdu.

“ Bunu biliyorum” dedi.
“ Bu halin gerçekliği de bana çok şiddetli geldi.

“ Ne söylüyorsun” dedi.
“ Bana senden fayda gelmeyecek”
“ O halde hangi niyetle bu işin etrafında dolaşıyorsun” dedim.

“ Hiçbir niyetim yoktur “ dedi.
Ben bu karışık işleri çok yaptım, doğru sözü çevirdim şiir söylemeye başladım.

Bundan içlendi, ağlamaya başladı.
“ Ah şu benim kötü nefsim” diyordu.

Ben “ Yoksun kalmasın” dedim ve ilave ettim.
“ O şöyle söyledi, ben söyledim gibi dedikoduların şimdi yorumlanmasını dinle:

Padişahın özel konuk yurdunda olan kimse bir lokma nerede bulur?
Yer ve göklerim beni kavrayamadı, ama bir mümin kulumun gönlüne sığdım” anlamındaki Tanrı sözünün yorumunu anlat
(Kutsi hadis) dedim.


Bu nükte, “ Biz emaneti göklere, yerlere, dağlara gösterdik.
Onu yüklenmekten kaçındılar, ondan çekindiler, hâlbuki insan bunu yüklendi.
Çünkü o çok zalim ve bilgisizdir
(Ahzab suresi 72) anlamında bulunan ayetle aynı manadadır.” Dedi.
Yani Tanrı bilgisidir, bu bilgi de derecelere ayrılmıştır.

Yukarıdaki Kutsi hadisin manası da bununla ilgilidir.
“ Sizce bu hadisin manası hakkında başkaca söylenecek bir şey var mı? Diye buyurdu.

“ Buna gerçekten güç yetmez” dediler ve susmadılar.
“ Bu konuşulacak konudur” dediler.
Ama bu noktadan kaçıyorlar.

Eğer bu cihet konuşulacak olursa faydası çok bilmeyen kimselere göre değil.
O, dünyanın ne olduğunu nasıl bilsin?
Onun dünyası yok ki, ama o, “ Dünya nedir?” diye sorar.

Öteki:
“ Ahretten başka olan âlemlerdir” der.
“ Peki, ahret nedir?”

Öteki:
“ Yarın” cevabını verir.

Peki, ama “Yarın nedir?”
Hülasa söz çok daralmıştır, dil daralmıştır.

Bütün bu din savaşçılarının, pek dar olan dil bağından kurtulamamaları bu sebeptendir.
Onlar sıfatlar âlemine giderler.
Tanrı’nın kutlu sıfatları için acaba ne diyorlar.

Kelamcılar:
“ Sıfatlar, Tanrı zatının aynı mı yoksa ondan gayri mi? Diye tartışırlar.
Bu nokta üzerinde söz birliği edebilirler mi?

Hayır edemezler.
Söz, tek bir ton ile konuşulamaz.

Nasıl ki Hâkim Sana’yi ziyarete gidip gelen dervişten biri sordu:
“ O dönek ne söyledi sana?” dedi.
Derviş başını öne eğerek:
“ Âlem halkının sözünü söylüyor” dedi.

Meğer bu dönekliklerden kendini kurtarmış olan kimse yavaş-yavaş evinin yolunu tutar, uzaklara gitmez.
Yoksa âlem çok dönektir.
Biri Yahudi’dir, öteki yıldızlara tapar, beriki ateşe tapar.

                 ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***
Neler öğrendik:
1.    Sevgi söylendikten ve gösterildikten sonra kıskançlıkların başlayacağını ve çevrede olanların açık ve gizli düşmanlıklar edeceğinden gizlenmesi gerektiğini öğrendik.
2.    Doğru sözlülerin toplumda kabul edilmediğini, herkesin kendi bildiğine doğru diyerek inandığını ve doğru sözlüleri dışladıklarını öğrendik.
3.    İkiyüzlü olmayan bir veriden o kişinin ne olduğunu, neleri kendinde biriktirdiğini anlayabileceğimizi öğrendik.
4.    Doğru sözlü insanları korumak, kendimize yakın tutmak gerektiğini öğrendik.
5.    Müslüman topluluğun verdiği kararları hoşça kabul etmemiz ve uygulamamız gerektiğini öğrendik.
6.    Doğru sözlülerin dileklerine kavuştuklarını öğrendik.
7.    Doğru sözlü olmak için doğru kişiden, o sözün doğruluğunu değiştirmeden, kendimizden başka anlam yüklemeden korumamız gerektiğini öğrendik.
8.    Doğruları değiştirdiğimiz zaman üzerimize gelen uğursuzluk sebebiyle bakan kör bir hale geleceğini öğrendik.
9.    Tanrı erlerinin halkın rahatsızlığından kurtulmak için kendilerini olduklarından başka türlü göstererek rahat ettiklerini öğrendik.
10.                      Halkın duyması yanlış olan bilgilerin iki olgun kişiden birbirine göz göze bakışla geçtiğini öğrendik.
11.                      Soru sorulmadan, başkası için söylenen, içine yorum da katılan doğru sözü herkesin hoşça kabul ettiğini, ancak kendisine söylendiği zaman tepki gösterdiğini öğrendik.
12.                      Herkesin kendince Allah için bir şeyler yaptığını öğrendik.
13.                      Anlatanın sözünü kesmemek, araya girip ilaveler yapmamak gerektiğini öğrendik.
14.                      Seçkin kulların sorulabilecek sorularında cevabını hikâye ettiğinin içinde söylediğini öğrendik.
15.                      Tanrı yolunda olanların sağın solun laflarıyla uğraşarak yolundan kalmaması gerektiğini öğrendik.
16.                      Bizi ancak Tanrı isterse ve dilerse kendi yolunu, doğru yolu gösterdiğini öğrendik.
17.                      Arzularımızı, isteklerimizi ve davranışlarımızı değiştirmedikçe Tanrı’nın nimetinin değişmeyeceğini öğrendik.
18.                      Şikâyeti ve feryadı kendimize etmemiz, kendimizin yetersizliklerine, doğruyu göremeyişimize, doğru yol tutamamış olmamızdan kaynaklandığını öğrendik.
19.                      Bize fayda vermeyecek insanın etrafında dolaşmamamız gerektiğini öğrendik.
20.                      Aradığımızın kendimizde olduğunu, soruların yeni sorularla uzayıp gittiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

Her şey söz üzerinden öğrenilmez.
Kuran’ı kerim çok açık olarak bunu bize anlatmaktadır.

Aklın bilincinin çok üstünde olan inanç sözlerle açıklanamaz ama söz bize hedefler, bu hedefe gitmek için yollar gösterir.

Geliştirilmemiş akıldan (Cüzi akıl) hareket eden açık olan anlatımları anlayamadığından inanç konularında çaresiz kalır.

Akıl attır sen ona süvari ol” öğüdünü Mevlana Hazretleri Mesnevisinde işaret eder.
Kendini bilmeyen, kontrol etme becerisi gösteremeyen, doğru yolu nasıl bulacak ki.

O kişiyi bir şekilde doğru yola koysalar bile kısa sürede yanlış yola girer de doğru yol diye ilerlemeğe çalışır.

Doğru kişiyi bulacaksın, bağlanacaksın.
Doğru kişinin yönlendirmesiyle gideceksin.

Peki, kendine doğru yolu bulamamış, söylediği yere gidip gelmemiş, görmemiş ve duymamış birinin sözlerine kanarak ne doğru yeri bulabilirsin ne de hedefe varabilirsin.

O halde yaren,
Doğru nedir?
Doğru kişi kimdir?
Doğru kişinin söz ve davranışı nasıldır?

Hele bu sorulara cevap bul da bu yazıyı tekrar oku.
Yazı değişmeyecek ama anlayışının değiştiğini kendin göreceksin.
                                     *
RAVLİ

Popüler Yayınlar