9 Mayıs 2012 Çarşamba

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE SÖZE YÜKLENEN ANLAMDAN BAŞKA ANLAM YÜKLEMEK


Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

Diyorlar ki:
Ariflerden biri Bağdat’ta yüz hıyarın bir pula satıldığını işitir.
Feryada, dövünmeye başlar.
Kendinden geçer ve hastalanır.

O arif bizlerden değildir.
Onun sözünü ve halini bize nasıl örnek gösterebilirsin?
Bizde o hal yoktur.
Bize göre Hakk yolcusu birdir.
Yüz hıyar nereden geldi?

Öteki dedi ki:
“ Sen Hakk yolcusuna nasıl diyorsun ki hıyarı bir pula satmak küfür değildir.
Bunu niçin söylüyorsun” diye şeylerden kurtarmak istedi.
“ Bunu bizim sözümüze niçin benzetiyorsun” demek istedi.

Diyelim ki, denizciler bundan kaçarlar.
Herhangi birisinin bundan sakınmayarak buradan geçerim demesi ne demektir?

Şimdi cansız varlıkların konuşmasından ve onların işlerinden söz açacağız.
Bilgeler bunu gerçeklemezler.

Şimdi bu gördüğüm şeyleri nasıl söyleyeyim?
İnleyen direk hikâyesini nasıl anlatayım?

Bu, kişi, dilinin kıvrımlarında gizlenmiştir.
( Sözler arasından çıkıp manayı anlayamamış)

Hazret-i Ali buyurdular ki:
Bir insan konuşurken kim olduğunu aynı saatte anlarım.
Konuşmasa üç günde anlarım.
Ancak yeter ki halinde susma olmasın da, dinleyenlerin anlayışına göre konuşsun

Yine Hazret-i Ali buyurmuştur ki:
“ Perde açılsaydı yakîn (Sağlam bilgi ile bilme) yine artmayacaktı.”

Eğer onun hali öyle olsaydı, bu ikinci söz haline uygun düşmezdi.

                   ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***
HANNÂNE DİREĞİNİN İNLEMESİ

Medine'de yapılan ilk mescit de, minber yoktu.

Cuma günleri Peygamber Efendimiz ayakta hutbesini okurken, mihrabın
yanındaki hurma direğine dayanırdı.
Bu, sekiz sene böyle devam etti.

Bu zaman zarfında Müslümanlar çoğalmıştı.
Cemaat kalabalık olduğu için Müslümanlardan bir kısmı,
Peygamberim iz’in mübarek yüzünü göremiyordu.

Bunun için üç basamaklı mütevazı bir minber yapıldı.
Peygamber Efendimiz bu minber üzerine çıkıp hutbesini okumaya başlayınca; daha önce
hutbe okurken dayandığı hurma direğinden inleme sesleri
gelmeye başladı.

Kundaktaki bebeğin ağlamasına benzer sesler işitildi.
Öyle ki mescit de bulunanlar bu inleme ve feryadı duydu.

 Cansız bir direğin böyle inleyip feryat etmesine sahabeler şaşırdılar.
Peygamber Efendimiz yeni yapılan minberden inerek, inleyen hurma direğinin yanına gitti.
''Ey direk! Ne istiyorsun?'' diye sordu.
Direk, ''Senin ayrılığın yüzünden ağlarım.

Daha önce hutbe verirken bana dayanırdın.
Şimdi ise beni bırakıp, minberin üstüne çıktın.''

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz ona:
 ''Ey sırrı ahdine yoldaş olan ağaç!
Söyle ne istiyorsun?

Dilersen seni yemişlerle dolu bir hurma fidanı yapayım ya da cennette
devamlı yemyeşil kalan, ölümsüz selvi fidanı mı olmak
istersin?''
Direk, ''Yâ Resûlallah! Ben ölümsüzlüğü ve bâki olanı
isterim'' dedi.
O direği, kıyamet günü insanlar gibi dirilmesi için yere gömdüler.
                                   ***

Neler öğrendik:
1.    Yüz hıyar dedikleri ariflerin çokluğundan dolayı ariflerin değersiz olduğu yorumunu çıkararak üzüntü duyduğunu öğrendik.
2.    Halkın söylediği sözlerin ariflerin sözü gibi kabul edilip değer verilmesinin yanlış olduğunu öğrendik.
3.    Bilgin birinin gerçekleştirmediği sözün doğru kabul edilmesinin doğru olmadığını öğrendik.

İşte böyle yaren,

Bazı insanlar söyleneni yanlış anlar ve bundan dolayı üzülürler.
Duymakla gelen haber ve bilgi doğru sözlü bir büyük tarafından doğrulanmadıkça kabul edilmez.

Doğrulatılmamış bir haberi doğru kabul ederek ve kendince anlam yükleyerek kabul edersen ve bunu çokça yapıyorsan aklında bulanıklık oluşur.

Bulanıklık düşünce ve anlamada kabul ettiğin ve inandığın zaman o olayın veya haberin gerçeğini doğru kişi gösterse bile kabul etmez, sakinleşemezsin.

Buna zan batağı derler.
Sağlam bilgi olmadan düşünsel alana geçildiğinden tutarsızlıklar olur.
Artık senin sözüne doğru da söylesen kimse inanmaz.

Yakın çevremize bakarsak temelsiz bir dedikoduya hemen inanan, kolayca inanıp savunucu olan sayısız örnek bulabilirsin.
Böyle davranışlar vurdumduymaz, adeta kör ve sağır olmuşlardır.

Kendini karanlığa koymuşlardır, kendi kendini karanlık kuyuya atmışlardır.
Kendinin öz saygısını yitirmiş bir halde yaşar ve ölürler.

Ey yaren,
Akıl perdeni sağlam bilgi ve anlayışa önem vermezsen kendin perdeyi kapatırsın.
Uyanık olun, farkına varın, benzerliklerde bile farklılıkları fark edin diye büyüklerimiz hep uyarmıştır.

Bu gün böyle yanlışlıklar içine düşmüşsen kolayca kurtulamazsın.
Aklında yanlış bilgi, düşünce ve inanışla olan kimyanın temizlenmesi, doğru ve sağlam bilgilerden oluşan kimyanın yerleşmesi zaman alacaktır.



Yazılanları doğru kabul ederek bu güne doğru gel.
Anlamak için uğraşma oku, unut, oku unut.

Zamanı gelince hepsini birden anlayacaksın.
Acele etme ama geç de kalma.
Tanrı’nın ne zaman yardım edeceğini bilemeyiz.
İnşallah göklerde nasibin vardır ve bunu alman için kolaylaştırırlar.

Bu yolda olman ve ayrılmaman gerekir.
Her kimi seviyor ve onun yolundan ayrılmadan gidersen bir zaman sonra onunla kaynaşır ruhsal bütünlük içinde olursun.    

Bu yola aşk yolu derler.
Hem yolu öğren hem de bu yolda ilerle.

Büyükleri övmekle aslında kendini översin ve gizli olarak kendini ululamaya çalışırsın.

Büyük büyüktür, sen desen de demesen de büyüktür.
Sen büyüklerin yolunu izleyerek, sırlarını öğrenerek büyük olmayı hak etmelisin.
                             *
RAVLİ                        

Popüler Yayınlar