20 Mayıs 2012 Pazar

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE ÖNCE KENDİNE ÖĞÜT AL VE VER

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

Senin gönlünde kendimi evvelce gördüğüm gibi göremiyorum.
Allah gönlünde bizi şirin göstersin, dua edelim.

Dostlara da tavsiye edelim ki, dua etsinler.
Bundan sonra işimiz bu olacaktır.

Öğüt vermek mümkün olmayınca, elimizi duaya kaldıralım.
Selam sana, Tanrı’dan senin için mağfiret (Günahların bağışlanmasını) dileyeceğim
(Meryem suresi 47) buyrulmadı mı?

Hazreti İbrahim’in babası oğlunu azarladı:
Bana bir daha böyle öğüt vermeye kalkışma.
Eğer öğüt verme sevdasından geri durmazsan, seni taşlattırırım.” Dedi.

Ariflerin sözünü söyledim.
O derviş der ki:
“Biz her vakit ariflere aşığız”

O halde:
“ Maruf (Bilinen)ve maşuk (Sevilen) kimdir?” dedim.

“ Bu gün maşuk sensin” dedi.
“ O halde, maşuk üzerine hüküm erişmez” dedim.” Sen nasıl hükmediyorsun?”

Cevap verdi:
“ Ben hükmü manen falan üzerine verdim, sana değil”

“ Öyle ama bir gün sen demiyor muydun ki, ben onun üzerinde bir tüy bile değildim” dedim.

“ Evet, orası öyledir.
Ama bu daima beni sorguya çekiyor” dedi.

Her kim bizim dostumuz olduysa, gerektir ki daha önce yaptığından fazla ibadet etsin.
Ama sohbet için söylemiyorum.

Sadakanın (Başkasının iyiliğine yapılan yardım) en makbulü başkaları görmeden verilendir.

En az sadaka da, başkalarının görebileceği şekilde verilmiş olandır.
Çünkü veren derhal onu kıskanır.

Şeyhin yaptığı iş, sayılmış ceviz gibi hesaplıdır.
Elbette fayda verir ve şaşmaz.

Bazıları da bu işleri yaparlar ama bir faydasını görmezler ve kusuru şeyhe yükletirler.
Kendiliklerinden bir iş yaparlar, sanırlar ki kendilerine havale edilen işi daha çabuk başarırlar.

Hâlbuki o çabuk başarılacak işi, yüz fersah uzaklaştırmış olurlar.
Bir yavaş davranış ve aldırış etmemek, o işin başlangıcında gösterilecek bir ihmal, yüz fırsatın elden gitmesine sebep olur.

Çocuk çocukluk ettiğini bilseydi bunu asla yapmazdı.

ŞİİR:

Mademki nefsini bilmekte herkes gafil,
Ne olurdu bilseydim kimlerdir cahil!

ŞİİR:

Diyelim ki, şüpheden kurtuldun en sonunda,
Taptığın şüphe putu yerinde durmaktadır!

Kendilerini üstün gören, bundan hoşlanan kimse, tıpkı:
“ Ölen falan kadın, teneşirde gülüyordu” diyen zavallıya benzer.
O filan kadının kendisine güldüğüne hükmeder ama bilmez ki orası gülünecek yer değildir.

Ben sana:
“ Bir emir verdim niçin yapmadın?” diye sordum.
Bana dedi ki:
“ Ben mazeretimi söyledim”

Ben o mazereti kabul etmedim, iki yüzlülük ettim.
İçimden gelen bir ses bana diyordu ki:
“ Benim söylediğim şeyleri yapmış olsaydın ıstıraptan kurtulurdun

Gerçi biz seni bu âlemde o elemlerden kurtarsaydık hoşuna giderdi.
Ama öteki âleme yarın zevk ve neşe ile gitmene nasıl yardım edebilirdik?

Herkes orada kendi ıstırabı ile kapıda kalır.

Şeyh, vaaz ederken biri diyordu ki:
“ Bu ne öğütlerdir?
Minberden birkaç terane (Ahenkli sözler) söyler, birkaç da curcuna çalar (Gürültü çıkaracak karışık sözler söyler), ama kendi nefsine hiç öğüt vermez.
Niçin bunları kendi çocuklarına anlatmıyor?

Böyle yapsaydı onlar da böyle olmazdı.
Hâşâ (Asla) karısına niçin bir şey söylemiyor?

Şeyhlik feragattır (vazgeçme, el çekme, kendini feda etme).
Vaiz de, Hakk’ın, Hakk ehli kişilerin şefaatine (Aracılığına) işaret etmeli.

O zaman şeyhin vaazda söylediği sözler, taşa bile tesir eder.

Hekime deseler ki:
“ Şu hastayı tedavi ediyorsun ama daha önce niçin ölen babanı ve oğlunu tedavi etmedin?”

Hazreti Muhammed’e (Tanrı’nın selât ve selâmı üzerine olsun) dediler ki:
“ Niçin amcan Ebu Leheb’i o sapkınlık zindanından aydınlığa çıkarmadın?”

Şöyle buyurdular:
“ Hastalıklar vardır ki tedavisi mümkün değildir.
Hekimin böyle bir hastayla boşuna uğraşması cehalet olur”

Hastalıklar da vardır ki, derman ve tedavi kabul eder.
Onu ihmal etmek de merhametsizlik olur.

Çiftçinin biri toprağa bir şeyler ekiyordu.
“ Niçin evinin bitişiğindeki yerleri ekmiyorsun?” dediler.

“ Orası çoraktır, ekin ekilmeye layık değildir” dedi.

Benim o sözlerimin de hiçbir ziyanı yoktur.
Belki faydası vardır.

Ama hangi fayda?
Bir âlem ki, bir zümre ondan mahrum değildir.

Nil nehrinin suyu bir gün kıptiye (Eski Mısır halkı, Çingene) kan görünürse, bunda Nil suyunun ne suçu var?

Davut Peygamber’in tatlı sesi anlamayanın hoşuna gitmez, ona çirkin gelirse, bundan o sesin değerine bir eksiklik gelir mi?

ŞİİR:

Güneşin ışığına bir zarar gelir mi hiç!
Göremezse ne çıkar kör Yahudi’nin gözü?

Eğer bugün benim sözlerim hoşuna gitmiyorsa, bu halden sakın, sözlerime saygı göster ki sen de saygı göresin!

İman ve itikattan kendinde bulunduğunu iddia ettiğin şeyleri kuvvetlendirmiş olasın.
Kendi görüşüne ve babalarının görüşüne tanıklık etmiş olasın.

Önce yapmış olduğun hizmetler, göstermiş olduğun saygılar hep körlüktendi.
Başkalarını da yoldan çıkarıyordun, aksine olarak edepsizlik ediyordun.

Beni kötülüyor, düşürüyordun.
Bu suretle kendini de düşürmüş oldun.

Çünkü körlüğüne ve tembelliğine tanıklık etmiş oluyordun ki, düşkünlüğün, alçalmanın neticesi budur

                   ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***
Neler öğrendik:
1.    Öğüt almayana, dinlemeyene, doğru yolu gösterene saygı göstermeyene Tanrı’ya dua etmekten başka çare olmadığını, çünkü Tanrı’nın onu kör ve sağır ettiğini, kalbini mühürlediğini, ancak Tanrı mührü kaldırırsa öğüt almaya ve yararlanarak doğru yolda gitmeye başlayabileceğini öğrendik.
2.    Günahkâr olanın kalbinin mühürlendiğini öğrendik.
3.    Bilinen ve sevilen kişiden yardım ve destek almak için Tanrı’ya ibadetimizi önceki yaptığımız ibadetten daha da fazlasını yapmamız gerektiğini öğrendik.
4.    Başkasına yapılan iyiliğin kıskançlıkla değersizleşmemesi için gizli yapılmasının gerektiğini öğrendik.
5.    Bilinen ve sevilen kişiyi sever, gönlümüzde yer verirsek, öğüdünü doğru kabul ederek ciddiyetle olarak hızla uygularsak, fırsatları kaçırmayacağımızı, beklenilen ve istenilen faydaya kavuşacağımızı öğrendik.
6.    Kendi kendimize hüküm verme hastalığından kurtulmamız gerektiğini, gülünç ve zor duruma düşmemek için bilinen ve sevilenlerin öğütlerine aklımızı, gönlümüzü açık bulundurmamız gerektiğini öğrendik.
7.    Verilen öğüte inandım, doğru deyip de gereğini yapmaksak öbür âlemde yardım alacak kimseyi bulamayacağımızdan ıstırap içinde kendi halimizle baş başa kalacağımızı öğrendik.
8.    Başkasına öğüt vermek hastalığından kurtulup önce kendimize sonra çoluk çocuğumuza öğüt vermemiz ve ciddiyetle gereğini yerine getirmemiz gerektiğini öğrendik.
9.    Öğüt verenin kendini öne çıkarmadan, kendine pay çıkarmadan Hakk’ın, Hakk ehli kişilerin şefaatine (Aracılığına) işaret etmeli ve onlara yönlendirmeli ve onların yardımını almanın önemini anlatması, bu konuda kendini feda etmesi gerektiğini öğrendik.
10.                      Öğüt almak için bilinen ve sevilen kişiye ulaşılınca eskiden aldığımız, çok değer verdiğimiz sözleri çöpe atmamız, sahiplenmekten vazgeçip, gönlümüzü çer çöpten temizleyip bu kaliteli doğru öğütleri almamız ve yaşamımıza kazandırmamız gerektiğini öğrendik.
11.                      Öğüt alma yeteneği olmayana, aklı almayana, değişmemek için direnene öğüt verilmesi yanlış bir davranış olacağını, öğüte layık olmadıklarını, böylelerine öğüt vermekte ısrar edenin cahillik etmek olduğunu öğrendik.
12.                       Öğüt almayana tatlı sözün, faydalı sözün bile acı geldiğini öğrendik.
13.                      Yanlış kişiden öğüt alıp veya yanlış anlayanın sözü başkalarına parlatıp verenlerin başkalarını da yoldan çıkaracağından iki yanlışı birden yapacağı öğrendik.

İşte böyle yaren,

Biz öğüt veren değil öğüt alan olmaya önem vermeliyiz.

Gönlümüzü doğru, işe yarar, parlak, hoş diye çer çöp her ne bulduysak aldık, kabul ettik sonra da bu aldıklarımız doğru, iyi, işe yarar diye sahiplendik, savunduk hatta bu değersizlikler için kavga bile ettik.

Gönlümüzü o kadar doldurduk ki doğru, güzel, kaliteli, her devirde işe yarar sözlere yer bırakmadık.
Peki neden?

O zamanki arayışımız, görüşümüz, beğenimiz farklıydı.
Hormonlarımız aklımızı örttü, delikanlıydık, kızan ve kızancıktık, çevre, okul, reklamlar bu iyidir, kalitelidir diye bizi yanılttı, kandırdı toz duman içinde bıraktı.

Bu kargaşada bu hayat kavgasında, geçim derdinde her neyi elimize geçirdikse tuttuk, bırakmadık.

Bunlar yetmiyormuş gibi ayetleri öyle anlattılar ki kimi uzattı, kimi kısalttı, kimi büktü, kimi kendi fikrini kattı böylece ayetler anlaşılmaz ve çelişkiler yumağı imajı verildi.
Arada doğruyu söyleyenin sözü de bu toz duman içine karışıp görünmez oldu.

Ey yaren,

Bizi bir şekilde kör ve sağır, tepkisiz, ilgisiz, isteksiz hale getirdiler.
Düşkünlük ve alçalmadan hemen kurtulmak gerekir.

Bilinen, sevilen, beğenilen, güvenilen kişiyi öncelikle bul ve diğerlerinin ne söylediklerine bakmamalıyız.

Hakikate ulaşmış sırları bilen kişiye gönül bağlayarak kendimizi yeniden düzeltmeliyiz.
Şems Hazretleri ve Mevlana Hazretleri hanedanı bizim için güzel, doğru, kabul edilebilir yön verecek, yol gösterecek kişilerdir.

Bu büyüklerimiz sözleriyle, kitaplarıyla görünen yardımı yaptığı gibi ruhaniyetleriyle de mislisiyle Tanrı izni ile yardım etmektedirler.
Onlar ölü deyilerdir, ölü olan biziz.

Kendimizi onların Şevkatli kollarına teslim edip yeniden dirilmemiz gerekmektedir.
Ücret istemiyorlar, bizden bir beklentileri de yok.

Bu alanda ücretle hizmet almaya ve verdiği ücret miktarına göre değerlendirme yapanlar ahmaklar ve cahillerdir.
Çünkü bu alan Tanrı ilmidir ve bu alanda karşılık Tanrı’dandır, insanlardan beklenti yoktur.

Son olarak şunu söylemek isterim.
Erozyona uğratılmış, bulandırılmış, sulandırılmış aslından çıkartılmış başka bir şekle büründürülmüş kişiliğimiz öz kişiliğimiz değildir.
Öz kişiliğimizi gayretle, çalışmayla bulmamız gerekiyor.
Ne acele edeceğiz ne de geç kalacağız.
Vakit bu vakittir.
Bu konuda yolunu aydınlatan her ne varsa ışıkları yaktık, yol aydınlık,
Ne yapman gerekiyorsa ayrıntısıyla bir metre gözüne kadar dünyanın neresindeysen ve hangi yaştaysan sana yaklaştırdık.

Besmele çek de başla ki gönlüne akış başlasın.
Tanrı izni ile inşallah nasiplenirsin.
Allah kuvvet ve sağlık verdikçe sizlere hizmet etmeye çalışacağım.

Olgunluğa ulaşıncaya kadar ve hayatımızın sonuna kadar öğüt almalıyız.
Uygunlara öğüt vermeliyiz.
                             *
RAVLİ
RAVLİ NEFS” yaz nefs konusunu Google den incelemelisin.
RAVLİ CAHİL” yaz cahillik konusunu Google den incelemelisin.
RAVLİ ŞÜPHE” yaz şüphe konusunu Google den incelemelisin.

Popüler Yayınlar