6 Mayıs 2012 Pazar

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE İÇİNİ ÇER ÇÖP İLE DOLDURMAK

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

Beyazid’in halvet hikâyesini anlatmaya başladı.
“ Bu, Muhammed dininde uydurma bir şeydir.
Uydurmacıların sözünü bırak” dedim.

Bana, kadıdan örnek verdi.
O sakat hükümleri, düşünceleri tekrarladı.

Onunla Tokat’ta yaptığımız tartışmalardaki hükümleri ve araştırmaları anlattı.
Artık başka hiçbir karşılık vermedim.

“ Kalk git!
Bir daha böyle şeyler yapma!
Başkalarını dinliyorsunuz, bir takım sözcülerin sakat ve yanlış haberlerini, Tanrı kullarına getiriyorsun” dedim.

Bazıları daha ileriye sıçrayabilmek için geri-geri giderler ki suyun öte tarafına atlasınlar.
Bunların geri gidişleri, daha ileriye atlamak için olursa iyidir.
Eğer başka bir niyetle geri çekiliyorlarsa sonu düşkünlüktür.

Şüphe yok ki, bu ırmağın suyu geçilecektir.
Kâfir, Müslüman, Yahudi bunu geçecektir.
(Maddeden, manaya geçiş)

Bundan geri kalırsan, haydutlar seni zebun (Zayıf, güçsüz, aciz) düşürür.
Suyun öte tarafında haydutlar sana saldıramaz.

Öte tarafında sana kuvvet gelir, yardım ve kolaylıklar görürsün.
Bu gün suyun öte tarafına atlamak için daha çok geri gidersen çok geçmeden yorulursun.

Ancak öyle bir sıçrayış sıçramalısın ki, iki ayağın birden karşı tarafa bassın.
Eğer ayağının biri suya değer ve su da sert akarsa, öteki ayağın da kayar içine düşersin!
(Maddi ve manevi sıçrayış, atlayış, bütünlük içinde hareket)

Biri diyordu ki:
“ Sen eğer fıkıh bilgini (Müslümanlığın hüküm ve uygulamalarını gereği gibi anlayıp bilen) olsaydın, ne ince konular bulurdun!”

Öteki Hıristiyan dedi ki:
“ Eğer sen Hıristiyan olsaydın, dinin ışığı olurdun, Hıristiyanlığa parlaklık verirdin.”

Yahudi de bundan daha iyisini söyledi:
“ Eğer bütün Müslümanlar böyle olsaydı, Muhammed’in dini ne mutlu bir din olurdu.” Dedi.

Nihayet benden şunu diledi ve dedi ki:
“ Mademki sen bu kadar iyi adamsın, söyleyeceğim hatırayı yazmaz mısın?”

Onun kulağını doldurmak gerek.
İlim, içten ve dıştan anlayıştır.
Eğer iç âlemine ait olursa ona hikmet, felsefe derler.

(Hikmet:
Söylerken sözü kontrol etmek (Bilgi ile olur)
İş yaparken pratik yapmak (İbadetle olur)
Farklılıkların değerlendirilmesi (Yüze dikkatli bakmakla olur))

(Felsefe:
Hikmet sahibi olarak tabiat’ta, huy’da, mizaç sakinliği ile rahatlık sağlama ile ani gelen felakete sabretme, dayanma (Allah’tan geldiğine inanarak) ve boyun eğmedir.)

Dedi ki:
“ Bir kere düşün bu nereye sığar?
Ev doludur, iğne atacak yer yok”

Diyordu ki:
“ Sabredersen, cefadan şikâyet etmezsin.”
O düşünce nereye sığar?
Gönül evinde nasıl yer bulur ki, bu ev iğne sığmayacak derecede doludur.

Bir külhan ambarını (Çer-çöp dolu olan yer) getirmiş, “ Buraya yerleştir!” diyor.
Nereye yerleştireyim?
Yer kalmadı.

Dünya’da Tanrı’yı aldatmak nasıl olabilir?
Bu bayağı (Sıradan, hiçbir özelliği bulunmayan, aşağılık) bir şeydir.

Evet, Tanrı kulu nefsinden nasıl umutsuzluğa düşebilir?
Bir sedef içinde bir inci vardı ki, bütün âlemi dolaşırdı, dolaşırken içinde inci olmayan birçok sedeflere rastladı.

Ona sedef ve cevher hikâyesini anlattılar.
O da onlara, sedef hikâyesini anlattı.

Ötekiler dediler ki:
“ Bizim onda bulunduğunu işittiğimiz o sedefler, sendeki inci ve sedeflerin hikâyesi midir?”

Dedi ki:
“ Vallahi ben de senin kadar işittim”

Ötekiler:
“Ey dolapçı, yankesici!
O sende, ama bizi yanıltmak istiyorsun” dediler.

Cevap verdi:
“ Hayır, ant içerim ki o sedef bende yok.
O, öyle bir yüce âleme gitti ki, bir gün eşiz bir inci bulsun”

Ne söylediyse söyledi.
Kuran’da “ O Tanrı’nın kuluna bildirdiği şeyi bildirdi”
(Necm suresi, 10) buyurmadı mı?

Ona sedef desen bile buna sedef deme!
Bir sedef ki, içinde Tanrı sırlarının öz cevheri coşup köpürmeye başlamıştır, öteki çömlek parçaları ile nasıl eşit sayabilirsin?

Her kim senin yanında iyilikten bahseder yahut senden bir kimsenin aleyhinde konuşurlarsa, bil ki Hakk seni iyilik ve kötülük yönünden sorguya çekecektir.
Sende bu hususta (Peşin hüküm vermekten) sakın.

                   ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***
İnci: değişmez bir değer olarak anlamlandırılmıştır.

Neler öğrendik:
1.    İki ayağın birinin madde (Maya, cevher, sözün özü, kökü, asıl olanı, ruhu) olan açık görünen değerler olduğunu öğrendik.
2.    İki ayağın birisinin mana (Anlam), iç, içyüzü olduğunu öğrendik.
3.    Bir amaca yönelip yola çıktığımızda maddi manevi bütünlük içinde hareket etmemiz gerektiğini öğrendik.
4.    Doğru ve uygulanabilir bilgi ile kişinin kulağını doldurmamız gerektiğini, doldurmazsak o boşluğu yalan, yanlış, çer-çöp dediğimiz işe yaramaz bilgiler dolduracağını öğrendik.
5.     (Ev doludur, iğne atacak yer yok): Kişi İlk kaynağından doğru ve katışıksız bilgileri alacak kişiye ulaşamamışsa, merakı da varsa aklını işe yaramaz parlak sözlerle dolduracağını, çok değerli işi yarayacak sözlere yer bırakmadığından yeni bir bilgiyi alıp kullanamayacağını öğrendik.
6.    İçinde Tanrı’nın verdiği değişmez güzellikteki bilgileri barındıran ancak sıradan bir insan gibi yaşayan insanların olduğunu öğrendik.
7.    Yanımızda başka birisinin iyilik ve kötülüğünden bahsedildiği zaman onaylamak veya ret etmek suretiyle hükme katılmamızdan sakınmamız gerektiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

Ulaşmak istediğimiz hedefimizde yolumuza elbette engeller çıkacaktır.

Değer ve onuru yitirmiş olanlar engeller karşısında hedefe gitmekten, onu elde etmekten vazgeçip geri dönerler ve böylece düşkün duruma düşerler.

Aşk hikâyelerinin ruhunu anlarsan asla ulaşma isteyişinden vazgeçmediklerini görürsün.

Orada olmayan birinden bahsedildiği zaman yanlışa düşmemek için dikkat etmemiz gerekir.

O kişiden iyilik gören, iyi diye bahseder ama kötü yanlarını söylemez.
O kişiden kötülük gören, kötü diye bahseder ama iyi yanlarından bahsetmez.

O halde iyi ve kötü yanlarıyla tam tanımadığımız birinden bahsedildiği zaman onaylamak yanlışa düşüreceğinden o kişiyi yeteri kadar tanımıyorum diyerek onaylamamamız gerekir.

Sonuç olarak gönlümüze girecek kişi ve bilgileri iyi ve kötü yönleriyle ve muhtemel sonuçlarıyla ne getirip, ne götüreceğini irdeledikten sonra gönlümüzde (Kalbimizde) yer etmesini sağlamalıyız veya aklımızda hatıra değerinde unutulmak üzere kendi haline bırakmalıyız.

Hep ileri sıçrayan tabiri kullanılan yapıda hedefe doğru kararlı ve azimli giden olmamız gerektiğini öğrendik, anladık.
                                     *
RAVLİ

Popüler Yayınlar