24 Mayıs 2012 Perşembe

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE UĞURLUYU YANINDAN AYIRMA

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

Hak yolunun yolcusu bir sofi yıllarca çileler doldurur, şeyhine ve başkalarına hizmet eder.
Fakat umut bulutunun yağış vakti henüz gelmiştir.

ŞİİR:

Her işin belirli bir vakti gelip çatmadıkça,
Dostların sana yâr olmasından bir fayda göremezsin!

İhtiyarlık ve umutsuzluk günleri gelip çattıktan sonra, bir gün mezarlıktan dışarı çıkmıştı.
Eski umutlarını hatırladı ve çok ağladı.

Başının altına bir kerpiç koyarak uykuya daldı.
O uykuda sofinin işi tamam olmuş, muradına ermişti.

Hemen kalktı kerpici öptü, başına koydu, onu her nereye gitse daima beraberinde taşımaya başladı.

Misafirlikte, mescitte, ayakyolunda (Tuvalet), hamamda kırda, sema ayininde, pazarda, hülasa her yerde yanından ayırmadı.

O latif ve arık derviş bütün gün o kerpici saklardı.
Sordular:
“ Bunu niçin bir köşeye bırakmıyor, yanında saklıyorsun?”

Sofi cevap verdi:
“ Bu benimle mezarda da kalacak.
Çünkü ben bir şey kaybetmiştim.

Yıllar yılı umutsuz kalmış, beklemiştim.
Tekrar umutlarıma kavuşmuş, fakat tekrar umutsuzluğa uğramış ve böylece yüzlerce binlerce kararsız içinde çırpınmıştım.

Bir gün başımı bu kerpiç üstüne koydum ve beklediğimi buldum.
Nasıl ki Hazret-i Peygamber:
Her kimin kendisine uğur getiren bir şeyi varsa onu yanından ayırmasın” buyurmuştur.

Her ne kadar:
Beni ara sıra ziyaret et ki, sevgi artsın” anlamında bir hadis daha vardır.
Ama biliyoruz ki, bu hadis Ebu Hureyre hakkında ve onun gibiler hakkında buyrulmuştur.

Çünkü bunlar Peygamberin sohbetinde edep dışına çıkmışlar, onların nazarları Hazret-i Peygamberi bıktıracak bir hale gelmişti.

Ama bu hadisi bilhassa Hazret-i Ebubekr hakkında buyurmadılar.
Çünkü onu gazalarda (Savaşlarda) bile yanından ayırmak istemezler, onun gazayla meşgul olmasını arzu buyurmazlardı.

Bir gün harp sırasında, kâfirler tarafından bir cenkçi pehlivan meydana atıldı.
Müslümanlar ona karşı çıkmak istemediler.

Hiç kimse buna cesaret edemiyordu.
Sordular:
“ Sebep nedir?
Ayette buyrulduğu gibi, sağlam duvarlara benzeyen İslam fedaileri, serdengeçtiler, ölümü dileyenler nerede kaldı?

Şairlerin kafiyeyi, hastanın ilacı, mahpusun hürriyeti ve mektep çocuklarının tatil gününü aradığı gibi şerefli ölümü arayan o fedailer nerede?

Bu korku ve çekingenliğin sebebi nedir?
Bunlar kimden çekiniyorlar?

Cevap verdiler:
“ Bu can korkusundan değil, ancak meydana fırlayan o pehlivan, Ebubekr’in gözbebeği oğludur.
Müslüman gaziler onun karşısına çıkmaktan utanç duyarlar da ondan”

Bu söz Ebubekr’in kulağına vardığı sırada o, Hazret-i Muhammed’le Taht üzerinde birlikte oturuyorlardı.
Uzaktaki gürültünün sebebini sordular:
“ Senin oğlun hamle etmiştir” dediler.
Ebubekr, derhal yerinden fırladı meydana doğru yürüdü.

Oğlu babasının yüzünü görünce hemen geri çekildi.
Hazret-i Ebubekr de geri döndü.

Hazret-i Peygamber mübarek ellerini Ebubekr’in omzuna koydular ve buyurdular ki:
“ Ya sıdık!
Nefsini bizim için sakla”

Yani, senin nefsinin sana göre değeri yok ama bizim için büyük bir kıyamet vardır.
Onu sen bizim için koru.
Sen hiç harbe girme, gazada dışarı çıkma, bizim sohbetimizden ayrılma.

Hazreti Peygamber nasıl olur da Ebubekr’e “ Bizi ara sıra ziyaret et” der?
Gaza, öteki müminler için farzdır ama Ebubekr hakkında günahtır.

Ebrâr (İyilik sahipleri, iyiler, dindarlar, özü sözü doğru olanlar) için iyilik sayılan ameller, mukarrebin yani Tanrı’ya yakın erenler için günah sayılır.

Kale, bir asinin eline geçince onu harap etmek vacip (Mecbur) olur.
Yıkanlara da kaftan giydirmek gerekir.
O kaleyi onarmak (O sırada) hıyanet ve günah olur.

Fakat kale asiden alınıp da padişahın bayrakları gelince, artık kaleyi yıkmak ve harap etmek için sebep kalmaz.

O zaman böyle bir hareket hıyanet olur, hatta kaleyi yeni baştan onarmak farz olur, bir nevi ibadet ve vatan hizmeti olur.

ŞİİR:

Zahitliğin düzeni, tespih ile din ile mabetledir.
Zünnar, küfür ve meyhane de aşkın sağlamlığını gösterir.

İman küfür, küfür de iman olmadıkça,
Hakkın kulu, hakkıyla Müslüman olamaz.
                             
                  ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***
Neler öğrendik:
1.    Hak dostlarının bize sevgili olmaları için acele etmememiz, vakti gelene kadar sabırla hizmet etmemiz gerektiğini öğrendik.
2.    Peygamber efendimizi rüyasında görmek isteyen dervişin kerpici başına koyup uyuyunca görünce o kerpici yanından hiç ayırmadığını, uğurlu saydığını, bu anı hiç unutmamak için yanından ayırmadığını öğrendik.
3.    Bizi sevmeyen kişinin yanına çok sık giderek rahatsız etmememiz gerektiğini öğrendik.
4.    Sebeplere bağlı olan kişinin ona uğur getirdiği nesneyi yanında taşıması gerektiğini öğrendik.
5.    İnsanın uğurlusunu da yanımızdan ayırmamamız gerektiğini öğrendik.
6.    Baba ve oğlun yüz yüze gelince savaşamayacağını öğrendik.
7.    Gönül verdiğimiz kişi düşman eline geçtiyse o gönlü yıkmanın mecbur gerektiğini öğrendik.
8.    Fakat o kişi düşman elinden kurtardıktan sonra onu onarmak ve eski haline getirmek gerektiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,
İman küfür, küfür de iman olmadıkça,
Hakkın kulu, hakkıyla Müslüman olamaz ne demektir:

Namaz boynunun borcudur kılman gerek derler.
Oruç tutarsan kilo verirsin, vücudun toksinlerden arınır derler.

Her ikisi de iman olarak anlatılır.
Sen bunlara inanma da küfür durumuna gir.

Küfür durumunda olduğun zaman milyarlarca kişi buna inanıyor ve yapıyor acaba bunun doğrusu yani hakikati nedir diye kendine sor.

Bu Hazreti Mevlana Hazretlerinin her şey zıddıyla anlaşılır sözünü kendine ışık yapmış olursun.
Düşündüğümüz zaman o hakikati görürüz ve “ Tanrı emrettiği için namazı kılıyoruz, orucu tutuyoruz” hakikatine ulaşırsın.

İşte bu zaman hakkıyla Müslüman olursun, namazın ve orucun lezzetini alırsın.
Yani fayda sebebini öne alıp yaparsan istenilen ve beklenilen sevgi bağını kuramazsın.

Elbette Tanrı buyruğunun faydalarını göreceğiz ama önce Tanrı’yı görmek gerekir.

Arifin:
Bakışı Tanrı’yadır, Tanrı’nın ne yaptığına bakar.
Dileği gayreti rabbinedir.

Sarhoşluğu, Tanrı ululuğuna dalışından olur.
Yeri arştadır, ebediliktedir.

Aşk inancı, inanışların dışındadır.
Ne inkâr vardır, ne şeriat.


Zahitliğin düzeni, tespih ile din ile mabetledir. Ne demektir:

Zahidin:
Kendi yaptıklarına bakar.
Dileği gayreti nefsinedir.

İyilik eder, kötülükten kaçınır.
Korku ve ümit arasında yaşar.

Zahit ibadetini yerinde ve zamanında yaparak görevini yapmanın mutluluğunu duyar.

Zünnar, küfür ve meyhane de aşkın sağlamlığını gösterir: ne demektir:
Zünnar: Hizmet etmek için özgürce karar alıp sözünde durandır.
Küfür: Dinsizlik ve imansızlık yönüyle de düşünmedir.
Meyhane: Tanrı âşıklarının toplandığı tekkedir.

Aşkın sağlamlığı başkalarının bize öğrettiklerini iyice akıl süzgecinden geçirip, doğru-yanlış diye ayırıp, yanlışları atıp, en doğru ve değerlilerini ortaya çıkartıp gönlümüze inanç olarak indirip imanımıza katmaktır.

Böyle bir işlemden geçirdikten sonra sevgin artar, saygın çoğalır, bu çoğalmalarla hayranlığın artarak aşk kendini bir daha ayrılmamak üzere sağlamca sana yerleşir ve her davranışında ve sözünde kendini gösterir.

Yaren,
Adım-adım gidilen bir yoldur.
Basamak-basamak çıkılan bir merdivendir.

Yolculuğunda ve tırmanışında başka-başka şeyler görürsün.
Kafan karışmasın bazen de zıt şeyler doğru gibi sana sunulur.

Sen yoluna, hizmetine sadakatle devam etmelisin.
Beklediğin, umut ettiğin vakti geldiği zaman üstüne yağmur gibi yağar.
                                 *
RAVLİ

Popüler Yayınlar