28 Mayıs 2012 Pazartesi

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE BİRLİKTE SEVMEK

Kâfir: Hazreti Muhammed’in peygamberliğini kabul etmeyen.
Gâvur: Hazret’i Muhammed’in peygamberliğini bildiği halde inadından dolayı kabul etmeyen.

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

Müslüman’ın biri bir gâvur kızına gönül verdi; yalvardı yakardı.
Gâvur kızı:
“ Ben kâfirim, sen Müslümansın, bu olmaz, benim dinime gir” dedi.
Adam gâvur oldu bundan sonra ona kâfir yahut Müslüman dediler.

Bunun tersine olarak bir kâfir de, ay gibi güzel bir Müslüman kızına âşık olmuştu.
 Kız:
“ Eğer benimle evlenmek istersen Müslüman ol” dedi.
Adam Müslüman oldu.

Ona her kim Müslüman değildir derse kâfir olur, yani ona:
“ Bu kâfirdir” diyen kâfir olur.

Ondan niçin bahseder?

Bu dünya güzel bir dilberdir.
Kâfir, Tanrı’yı görünce âşık oldu, Müslüman oldu, ahret oldu.

Şeytanını Müslüman etti.
Hayırlı mal hayırlı insana yaraşır” sözü gerçeklendi.

Nefis, yavaş-yavaş Müslüman olayım der, artık iyi insan olayım der.
Bu çilenin ve arıklık yolu aramanın tam kendisidir.

O arıklaşmıştır, başka çaresi yoktur, artık yaltaklanmaya başlamıştır.
Nasıl ki hadiste Nefs-i Mutmaine’nin yani hakikate kanmış olan nefsin Nefs-i Levvameden yani kendini kınayan nefisten daha hayırlı ve daha aziz olduğu buyrulmuştur.

Şu halde Tanrı, niçin Nefs-i Levvame üzerine yemin ediyor?
Ve “ Kendini ayıplayan nefisle yemin ederim” buyuruyor da daha yüce olan Nefs-i Mutmaine ile ant içmiyor?

Onu bahis konusu etmek istemiyor, o derece gizli tutuyor.
Nasıl ki, biri şöyle der:
“ Ey şah ayağının toprağı hakkı için!”

Eğer onun canı aziz (Saygın) ise başka bir cevap söylenir.
Nasıl ki şu:
Allah dilediğini rahmetine dâhil eder, zalimlere de elemli azap hazırlamıştır
(Dehr ‘İnsan’ suresi 31) anlamındaki ayetin tefsirinde, o şeyh, Tebriz’de diyordu ki:

“ Bunu cenazenin önünde ne diye söylerler?
Ben ölmeyen o diri Allah’ı kutlarım.

Onlar zannederler ki yüce Tanrı adını söylüyorlar.
Hâlbuki Allah öyle bir ulu Allah’tır ki, onun adını ölümle birlikte anarlar ve ölüye hitap ederler.

“Yani öyle diri yaşayın ve öyle diri ölün ki, bir daha ölmeyesiniz!
Gün ışığı parladığı zaman aramızı birleştirir.

Hangi nimet vardır ki, zamane onu bulandırmasın?
Şeyh diyordu ki:
“ Müslümanlık gerektir Müslümanlık”

Hâlbuki kendisinin Müslümanlıktan haberi yoktu.
Müslümanlığın dış yüzünü bile bilmiyordu.

Diyorlar ki:
Filanın sözü serttir.
Bir ay, iki ay, arka arkaya onun sözlerini dinlerler ama bir koku almazlar.

Hele bir takım başıboş sözler de söyler o.
Allah bana öyle büyük bir şey vermiştir yahut Allah’tan öyle büyük bir şey bulmuşum ki, bunu bilmiyorlar.

Ne önce gelenler, ne de sonuncular bunu anlayabildiler.
Hâlbuki biz diyoruz ki, Allah bize pek az bir şey vermiştir.

Buna delil de gösteriyoruz.
O, Mevlana’ya diyor ki:
“ Ben, seni seviyorum, başkalarını da senin hatırın için seviyorum” buna, Mecnunun şu şiirini tanık getiriyor:

ŞİİR:
Onu sevdiğim için bütün karaları seviyorum,
Onun sevgisi ile kara köpekleri bile seviyorum.

Bunu, Mevlana Şemseddin-i Tebrizi’den başkaları için mi söylüyorsun?
Eğer beni onun için seviyorsan çok iyi olur, benim de hoşuma gider.

Onu benim için seviyorsan niçin:
“ Sevilenlerin yanında sevilmeyenler de hoşa gider” diyorsun?

Bu böyledir.
Sevgili razı olduktan sonra başkalarını da onunla birlikte severler.

                   ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***
Nefs-i emmare: (çok zorlayan nefis):
 İnsanı kötülüğe sürükleyen nefis,(öfke, hırs, şehvet ve benzeri haller).
Dünyaya ve ahrete insanı isteklerle bağlayan hoşlanma duygusunu veren, ihtiyaç bildirendir.

Nefs-i levvame:(azap verici, kınayıcı nefis):
Kötülükten sonra içe huzursuzluk, rahatsızlık veren nefistir.

(Lekeleyici nefistir.
Birinin aleyhinde bulunmak, aşağı görmek, öfke, hırs, şehvet ve benzerlerini yapmamak, fakat yapanları ayıplamak, onlardan nefret etmek)

Nefs-i mutmaine: İyilikle kötülüğü ayırt eden, temizlenerek kişiyi Allah’a yaklaştıran kuvvet.


Meler öğrendik:
1.    Kişilerin diğer kişiyi o anda nasıl tanılarsa öğle isimlendirdiklerini, değişim ve gelişimlerini takip etmediklerini öğrendik.
2.    İyi bir yola girenin geçmişteki yanlış ve yetersizliğinin unutulması gerektiğini, iyi işlerinin öne çıkartılması gerektiğini öğrendik.
3.    İyi bir yola girenin kendisini kurtardığını, hayırlı bir insan olma yolunda ilerleyenin evvelce yaptığı yanlış işlerini devamlı ortaya getirenin kötü huyluların yaptığını öğrendik.
4.    Kendi ayıplarımızı görürsek ve düzeltmek için bir şeyler yapma zamanı geldi dersek nefsin yaltaklanması olduğunu öğrendik.
5.    Kişinin kendi davranışlarındaki fenalığı görmesini Tanrı’nın çok önemsediğini, düzelmesi için yaptığı çalışmasını desteklediğini ve yardım ettiğini öğrendik.
6.    Kişinin yanlışı kınayıştan sonraki iyilikle kötülüğü ayırt etmesini ve kendini yanlıştan temizlenmesinin hayırlı ve aziz (Saygın) bir davranış olduğunu öğrendik.
7.    İşin hakikatini bilmeden söz edenlerin komik duruma düştüklerini öğrendik.
8.    Sevdiğimiz sevdiklerini birlikte sevmemiz gerektiğini ancak sevdiğimizin izin ve müsaadesiyle olması gerektiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

Kendimize dönük öz eleştiri yapmamız çok iyidir ve çok önemlidir.
Ancak bunda hangi ölçüyü kullanacağımız ve kiminle karşılaştırma yapacağımız önemlidir.

Ölçü olarak, Tanrı ölçülerini alırsak yani yap dediğini yapmak, yasakladığından uzak durmak şeklinde ölçüm yaparsak bu doğru olur.

Nebiler ve velileri örnek kişi alırsak kendimizi iyi bir karşılaştırma yapmış oluruz.

Kendimizi kandırmak istiyorsak bu başka bir iştir.
Çok yanlış yapan biri ile kendimizi karşılaştırırsak kendimizi aziz sanırız.

Birisi ne kadar çok sevildiğini, ne kadar güzel işler yaptığını anlatıyorsa bu kişi büyüklenme hastalığına yakalanmıştır ki asla kendi yanlışlıklarını göremeyen kişidir.

Birisi her şeyden şikâyet ediyor, başkalarının yanlışlıklarını anlatıyorsa o kişi asla kendi yanlışlıklarını göremeyen kişidir ve kalbi hastadır.

Kendi yanlışlarını görmek ve düzeltmeye çalışmak saygın bir iştir.
Her kendini bilmek isteyenin kendi yanlışlıklarını görerek düzeltmeye çalışmalıdır.

Kendi yanlışlarını gören ve düzeltmeye çalışan:
Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslam’a açar
(En’am suresi125) ayetinin nuru ile görmeye başlar.

Allah, doğru yola gidenlerin hidayetini (Doru yola kılavuzlamayı) artırır
(Meryem suresi 76)

Yaren ben doğru yola gireceğim diye istesen de giremezsin.
Tanrı sana izin verirse ancak olur.

O halde önce Tanrı’ya yönelmelisin, yalvararak yardım istemelisin.
                                          *
RAVLİ

Popüler Yayınlar