22 Haziran 2012 Cuma

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE TATLI NEFES

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

Bir dağda bir zahid yaşıyordu, ama o artık insancıl bir zahid değil, belki dağ adamı olmuştu.

Adamcıl bir kişi olsaydı Fehmi (Anlama, anlayış) ve vehmi (Gerçekte olmayan, fakat olduğu sanılan) olan Tanrı bilgisine kabiliyetli insanlar arasında yaşardı.

Dağda ne yapardı bu?
O bir toprak idi ki, taşa doğru yöneldi.
İnsanoğlunun taş ile ne işi, ne ilgisi var?

İnsanlar içinde yaşa ama tenhada daima Tanrı ile halvette ol; hep tek başına kal.
Ama Hazret-i Peygamberin:
İslam’da rahiplik yoktur” buyurduğunu unutma!
Bu bir bakıma rahipliği yasaklayan bir tavsiyedir.

Dağdan ayrılıp da insanlar arasına karışanları halk, parmakla gösterilen birer ilim ve marifet adamı sayar.

Sözü geçen hadisin başka bir manası da, evlenmemenin, kadından ayrı bir hayat yaşamanın Müslüman’a yasak olduğudur.

Hele kadın al, bekâr yaşa, bu nasıl olur?
Yani gönülde olan, hoşa giden her şeyden uzak yaşamak ne demektir?

Her sene bütün şehir halkı ve padişah, dağdaki zahidin ziyaretine gider, o da halkın kendisine karşı böyle sevgi ve bağlılık göstermesinden hoşlanırdı.

Öyle bir hale gelirdi ki artık başka hiçbir şeye karşı istek ve arzu göstermezdi.
Yemekten içmekten büsbütün kesilmişti.
Bir gün garip bir derviş, bir aziz oradan geçiyordu.

Ona sordu:
“ Yahu, bayram değil, Nevruz (İlkbahar başlangıcı) değil bu toplantı nedir?

Zahid cevap verdi:
“ Divane misin?
Mecnun musun?

ŞİİR:
Anlamaz Leyla yazık avare Mecnun halini,
Halini Mecnun’un ancak sadece Mecnun bilir

“ Sen divane misin?” deyince, misafir derviş:
“ Böyle söyleme!” dedi.
Zahid:
“ O halde tövbe ettim, hakkını helal et!” diyerek dervişin ayağına kapandı.

Misafir derviş kendi kendine:
“ Senin bu sözünden bana bir zevk kokusu geldi” dedi.
Bu tövbenin, gönül alçaklığının bereketinden hâsıl olan bir zevk idi.

Zahid:
“ Bu dağda bir Allah adamı var da onun ziyaretine geliyorlar” dedi.

Mevlana’nın buyurduğu gibi, eğer sözü kudretimizin kemaliyle söylesek bu insana karşı hoş gelir.
Gönülden, ruhtan, manadan ibretle söylenen sözler daha hoştur.

Ama bazen de aldatmacadır.
Yoksa susayım daha iyi!

Cevap verdi:
Eğer susarsan konuşman da daha aydınlık olur.
Çünkü sükûtta, hem sessizliğin ışığı, hem de konuşmanın faydası gizlidir.”

Yüz bin rahmet senin o hatırana olsun ki, bütün âlem asla o hatırdan geçmez, hiçbir tarafa da iltifat etmez.

Bu saat benim âlemimde onun hatır böyledir.
Benim düşüncem de, zahirde (Görünende) işimin doğruluğunu anlarım.

Derviş padişahın huzuruna gitti, selam verdi:
“ Benden bir söz dinle” dedi.

Padişah dervişin tatlı konuşması üzerine atının dizginini çekti, gönlü kabardı, atından indi, kendi kendine:
“ Bu derviş ne isterse vereyim.
Mal, mülk, hatta en güzel kızımı bile istese feda ederim ona ve hatta nikâhlı karımı bile istese boşayarak kendisine sunayım” dedi.

Sonra hemen sordu:
“ Ey derviş benden ne dileğin var?
Her ne istiyorsan söyle hemen vereyim.
Pek tatlı bir nefesin var”

“ Evet” dedi derviş:
Hoş nefes dervişlik gereğidir.
Sen benimle birkaç söz konuştun.
Benim sözüm senin sözünle öyle tatlılaştı ki, seni atından indirdi ve öylece bana boyun eğdin!

Eğer beni dinlemek şerefini esirgemezsen, söz senin varlığınla tamam olur

Ey Şah!
 Halk içinde olduğun halde bir saat olsun halkı kendinden uzaklaştır.
Ta ki, şah, dervişin ziyaretine gitti desinler.
Hem öyle bir eve gidelim ki, orada şah hangisi, derviş hangisi belli olmasın.

Bu bir hikâye değildir.
Bu sözdür ama onu asla seninle konuşmak istemem, ancak sen çok merhametlisin.

Hani o gün bana:
“ Senden bir şey istediğime pişmanım” demiştin.

Seninle kıl keçe üstünde bile oturmak hoştur.
Ama bu bir ödünçtür, borç değil.
(Manevi yükümlülük olmadan, karşılık beklemeden karşıdakine bir şeyler vermek)

O geçen günler bir şey değildir.
Birbirini tutmayan şeylerde ya bir taraf yalandır, ya öteki taraf.
Eğer o taraf yalan ise şu halde benim tarafımı tutarsın.

                  ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***
Neler öğrendik:
1.    İnsana değer verenin, insanı sevenin Tanrı bilgisine sahip insanlar arasında yaşadığını öğrendik.
2.    İnsanlardan ayrı yaşayanın bilgili olsalar dahi kalplerinin taşlaşacağını öğrendik.
3.    İnsanlar içinde yaşamamız ama tenhada daima Tanrı ile halvette olmamız hep tek başına kalmamız gerektiğini öğrendik.
4.    Bilgi ve marifet sahibinin halkın kolayca ulaşabileceği bir yerde yaşaması gerektiğini öğrendik.
5.    Evlenmemizi ve evli kalmak için gayret göstermemiz gerektiğini öğrendik.
6.    Gönlümüzde ve hoşa giden ile yakın yaşamamız gerektiğini öğrendik.
7.    Hata yaptığının farkına varıp tövbe eden ve kul hakkından kurtulmak için helallik isteyenin tövbenin ve gönül alçaklığının verdiği bereketten sözünün zevk veren söz haline geldiğini öğrendik.
8.    Gönülden, ruhtan, manadan ibretle söylenen sözlerin daha hoş olduğunu öğrendik.
9.    Sözlerde aldatmaca da olabileceğini bilmemiz gerektiğini öğrendik.
10.                      Susarsak, söz söylemezsek sessizliğin ışığını göreceğimizi, söz söylediğimiz zaman da sözün aydınlığında gizli bir fayda verdiğini öğrendik.
11.                      Sözde karşıtlık varsa bir tarafın yalan söylediğini anlamamız gerektiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

Konuşmak, susmak, karşılaşmak, ayrı olmak, bir arada olmak ince düşüncelerle ve seçeneklerle olmalıdır.

Kendimizin söz ve davranışlarımızdan karşımızdakinin tepkilerine bakarak ne durumda, ne konumda olduğumuzu anlayabiliriz.

Sözümüz öyle tatlı olmalı ki karşımızdaki her kim olursa olsun bize boyun eğmeli.
Dervişin hoş nefesi budur.

Derviş sözüyle hem doğru söyler, hem sözler içine ışık katarak aydınlık verir.

Kişi benlik kalesine kendini hapsedip, kapı ve pencereyi kapatıp içeriye yeni bir sözün girmesine bile tahammül edemiyorsa o aydınlık ışığı göremez hemen ve sonraki yaşamında o ışığın faydasından yararlanamaz.
                                             *
RAVLİ

Popüler Yayınlar