18 Haziran 2012 Pazartesi

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE KENDİ İSTEĞİNLE DOLDURMAK

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

Hazreti Ömer, bir gün Tevrat’tan bir parça okuyordu.
Hazreti Muhammed (s.a) kitabı Ömer’in elinden çekti:
“ Bunu at!” dedi.

“ Eğer bunun sahibi yani Tevrat kendisi için indirilmiş olan Musa sağ olsaydı, benim de ona yüz çevirmem gerekirdi.

“ Bir kahraman gelmiş, bütün işleri altüst etmiş, kendi kurduğu dinin ninet sofrasını açmıştır.
Hiç kimse onun yolunda rızıksız ve nasipsiz kalmamıştır.

Nasıl olur ki Muhammed’in (s.a) devrinde Musa’dan söz açılsın.
Bundan maksat şudur:
Allah’ın yol gösterdiği, kendisine rızık ve nimet verdiği bir kimse henüz Allah’ı görmek hususunda bir şüphesi olanlara körlüklerini göstersin,
Ta ki Allah’ı da bilsinler, kullarını da!

Bir Rus bile bu kapıdan girer,
Bizi görür,
Âmin getirirse,
Bize yüzünü çevirirse,
Şüphe yok ki, bu şeyhlerden çok, bizden faydalanır.

Çünkü o, kendiliğinden dolmuştur.
O gibilerin sermayesi niyaz, yalvarmadır, zamaneden bir rüzgâr esmiş onları dağıtmıştır.

Şeyh Muhammed, Seyyid ve arkadaşlarının haline gülüyor ve diyordu ki:
Bütün vücudum Tanrı’yla dolmuştur
Sözü ne sözdür?

Ben de gülüyordum.
O zannetti ki, kendisini desteklediğim için gülüyorum.
Hâlbuki ben onun haline gülüyordum.

Sen kendi kendini göremiyorsun.
O uykuda idi, rüya görmüştü, diyordun.

Nişabur’lu Şahap, arkadaşlar arasındaydı.
Bu Şahab’ın Şeyh Şahabettin’den üstün tarafı vardır.

Şeyh Necib’in mürididir.
O hallaç, onun Şeyh Şahabettin’in müridi olduğunu boşuna mı söylemişti?

Şahap, bir gün rüyasında bir dağ başına doğru koşuyor.
Bir kadın da arkasından kendini kovalıyor, dağın başına gelince oradan aşağı doğru koşmaya başlıyor.
Kadın parmaklarını dudaklarına götürerek “ O öldü” diyor.

Medreseye geliyor, erken-erken kapıyı vuruyor.
Şeyh Şehabettin ölmüş diye onlar işi büyüttüler.

Şeyh Muhammed, gizlendi.
“ Bu şeytandandı” dediler.

Gündüz olunca geldi gördü ki, kitaplar arasında başını eli üzerine koymuş olduğu halde gülümseyerek can vermiş.

Şeyh Muhammed, onun gözlerini ve sakalını öperek veda etti ve gitti.
Meclistekiler:
“ Hayır, o ya Hızır idi yahut da Melek!
Geçip gitti!” dediler.

Zamanenin işaretlerini taşıyordu ise, buna şaşmamalıdır.

                  ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***
Neler öğrendik:
1.    Kitaptan okuyarak içini dolduranlardan, şeyhinin anlattıklarıyla içini Tanrı nimetleriyle dolduranlardan daha fazlasını o kişi; Şemsi Tebrizi’yi büyük ve yol gösterici olarak kabul ederse, Tanrı’ya yalvararak kalben Şems Hazretlerine bağlanmak isterse, yaşam yolunu Şems Hazretlerinden öğrenmek isterse daha fayda sağlayacaklarını öğrendik.
2.    Yani kişinin başkasının dolduruşa getirmesi ile değil de kendi isteği ile istemesi ve sevgi ve saygı bağı bağlanarak ilişki kurmasının daha yararlı olduğunu öğrendik.
3.    Bazı büyüklerin yaşamı boyunca kendilerini farklı göstererek gizlediklerini öğrendik.
4.    Bazı gerçeklerin ölüm ile ortaya çıktığını, rüya ile gösterildiğini öğrendik.
5.   

İşte böyle yaren:

Sonra gelen peygamber, kendisinden önce gelen peygamberleri gerçekler, doğrular.
Tanrı kulları sonra gelen peygambere uyarlar.
Kural budur.

Kimi şeytan gözükür, kimi melek, kimi şeyh, kimi ayakkabıcı, kimi marangoz.
Seyret ki gizlenilen, saklanılan, farklı gözükülen, doğruların sır olarak saklandığı, açık edilen sırrı göremeyecek kadar kör olanların velhasıl bir şenlikli dünyadayız.

Tanrı hepimizi bir araya koymuş bir arada gözükmedeyiz ama öyle perdeler de koymuş ki aynı yerde aynı anda olmamıza rağmen birbirimizi göremeyecek perdeler içinde, örtüler içinde yaşamaktayız.

Ey yaren, ışık olmazsa hiçbir şey göremezsin.
Kendi gözünle göremiyorsan, büyüklerin baktığı gözle bak ki onların gördüklerini göresin.
Büyüklere bağlan ki onların ışığıyla hakikati görebilesin.

Ben kendim görürüm diyorsan, ben ahmaklığı sevdim ve kabul ettim demek olduğunu öğrendik, anladık.
                                *
RAVLİ

Popüler Yayınlar