15 Haziran 2012 Cuma

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE ÖMER VE EBUBEKİR’İN MERTEBELERİ

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

Hazret-i Muhammed (s.a) Cebrail’den sordu.
Ömer’in Tanrı katında mertebesi (Derece, rütbe, basamak) nasıldır?

Cebrail şu cevabı verdi:
Nuh Peygambere verilen ömrün dört katı ömrüm olsaydı da sana onun faziletlerinden (Erdeminden) söz açsaydım, yine bitiremezdim.”


Hazret-i Peygamber tekrar sordu:
Ya Ebubekir’e ne dersin?

Cebrail şu cevabı verdi:
Ömer, bütün üstün vasıfları ile birlikte Ebubekir’in güzel huylarından yalnız bir örnektir.”

Dedi ki:
“ Yani o yüce bir makam değil mi?
Evet, o yüce bir makamdır.
Hal (Fikir ve davranış) de yüksektir.

Ama benim dostum olanlar ona razı olmazlar.
Sen bu sözünle benim karşımda şöyle bir duruma düştün:

Mesela sen bana:
“ En yakın bir vezirden daha yükseksin, güzel konuşur, güzel dinler, sırrımı anlar olmuşsun, keşke Konya şahnesi (Emniyet amiri) olaydım!
Çünkü vezir (Vali) onu çok sever, ona güvenir ve inanır” diyorsun.

Sultan naibi olan vezir (Cumhurbaşkanı adına orada iş yapan), yüce himmetiyle (Emek ve çalışmasıyla) ona emir verse ve:

“ Ben ancak kuru bir isim ve unvandan ibaret bir kişiyim.
Her işte hüküm ve karar senindir” dese, o zaman Konya şahnesi yine yüz türlü dalkavukluklar, yer öpmeler ve yaltaklanmalarla onun huzuruna çıkmaya cesaret edemez.

Gerektir ki, zaman-zaman nefis aradan çıksın da safa yüz göstersin, onda bir aydınlık belirsin.
Nefis, daha ilerisine gidemeyeceği son bir noktaya varsın.

O aydınlık onda geçici olsaydı, nefisten gelmezdi.
Ama sen onun yolunda olursan, o bir gün gelir, sende karar kılar.

Bu sözlerimizi işleri daha fazla geciktirmemek için söyledik.
Şairin:

Diyelim ki, sevgilinin vuslatına erişeceğim (Buluşma ümidindeyim)
Anlamındaki mısra ile işaret ettiği gibi şu beyitte zayıflık görünüyor, ama hale uygunluğu bakımından çok kuvvetli, çünkü o zayıflıktan vuslat kokusu geliyor.

Ben uykudayım, ama bu uyanıklıktır.
Uyuyanlar, benim uyanık olduğumu ne bilsinler?

Dedi ki:
Eğer diken varsa ona bir ateş vermek gerek (Yakmak).

Dedim ki:
“ O Nuh Peygambere uymaktır, Mustafa’ya (s.a) değil”
Nuh Peygamber:
Yarabbi!
Kavmimi doğru yola yönelt, duasıyla sözün dış yönünü açıklamak istemedi.
Bu çile çekenler de Musa’ya uydular.

Çünkü onda biraz lezzet buldular.
Bu gün böyle olmak kolaydır.
Böyle olursan benim işim de kolaylaşır.

Ben iki yönü olan bir adamım.
Bir taştan bir taşa el atarak, şahı kendi yerine kaçırarak mat olmaktan korurum.

Bu şah kendi yerinden dışarıda mat olmadan tekrar yerine gelir.
Bu şah ise hiç mat olmaz, ama mat olan başka şahlarla kıyaslanır.

Lakin öyle evlerde saklanan mat olmuş şahlardan başkadır.

O, bu sözleri söyledi ama sen hiçbir şey demiyorsun.
Hakkı açıklama için birkaç söz söylemek ve her söze yüzlerce kesin delil getirmek mümkündür.

Dedi ki:
 “Allah kulluk asasını körlerin eline verdi.
Çünkü onlar kulluğun gerçek manasına eremediler.
Ola ki o asanın yardımı ile dua ve namazdan bir koku alabilsinler.
Bu niçin böyle oluyor?

Hazret-i Peygamberi bütün olgunluğu ile göz önüne getir.
Eğer bir kimse bütün halkı okutarak yetiştireceğine inanıyorsa, o her şeyden habersiz bir gâvurcuktur.

Öyle bir insanın hiçbir yetkisi, hiçbir şeyden bilgisi yoktur.
Belki aşk yönünden buna inanıyorsa onda bir irfan (Bilme, anlama) var demektir.

Hazret-i Peygamber, ayakları şişinceye kadar namaz kılar, “ Allahhu Ekber!” derdi.
O halde iken de dünyanın dışına çıkardı.

Hem öylesine çıkardı ki, isterse yanındaki buğday yükleri ve yüz deve yağmaya gitsin!
O, gönül darlığı ile ilk tekbiri kaçırmazdı.

Hazret-i Mustafa (s.a) bir gün, bulunduğu makamda Ümmü Mektum’un selam verdiğini görmedi, ona yüzünü ekşitti, o da kendisine özür diledi.

Peygamberin böyle yüzünü ekşitmesinden, Allah da ona ekşi yüz gösterdi.
Çünkü Allah onu cennetten müjdelenmişler arasına yükseltmişti.

Özür diledikten sonra da” Tövbe ettim” dedi.
O zaman:

 “ Bu Allah’ın hoşuna gidecek bir iş değildir.
İki yüz deve gönder de buğday getirsinler, onu halka bağışla!” buyurdu.

                  ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***
Neler öğrendik:
1.    Ebubekir Hazretlerinin Tanrı katında çok sevildiğini, beğenildiğini öğrendik.
2.    Hazreti Ömer’in nefsine yerleşmiş bir kalıcı aydınlığın olduğunu öğrendik.
3.    Şems Hazretlerinin dostlarının verilen makamda kalmadıklarını daha ileri gitmek için çalıştıklarını öğrendik.
4.    Nefsimizin istediği, razı olduğu son noktaya bile razı olmamamız gerektiğini öğrendik.
5.    Nefis aradan çıkınca saflık, berraklık, gönül şenliği, kedersizlik, neşe, zevk, eğlence (Safa), aydınlık kendini gösterdiğini öğrendik.
6.    Nefsin verdiği aydınlığın geçici olduğunu, Tanrı aşkının kalıcı aydınlık verdiğini öğrendik.
7.    Nefsin verdiği sevincin kısa süreli olduğunu öğrendik.
8.    Dervişi uyuyor görürler ama aslında o uyanıktır.
9.    Uykulu bir kimsenin herkesi uyuyor sandığını öğrendik.
10.                      Şems Hazretlerinin dışarıya karşı değişik hamlelerle oyun oynadığını, baş başa olduğu dostlarla oynadığı oyunun farklı olduğunu öğrendik.
11.                      Bu dünyanın dışında da âlemlerin olduğunu, orada da yaşayışın olduğunu bilmeyenler, anlamayanlar olduğunu ve bunlara kör dendiğini öğrendik.
12.                      Namaz kılarken “Allahu Ekber” dediğimiz an bu dünyadan kopmamız, başka âlemlere gitmemiz gerektiğini öğrendik.
13.                      Mümin bir kulun diğer bir mümine ekşi yüz göstermemesi gerektiğini, yanlışlıkla yaptığı zaman tövbe edip, özür dileyerek malından sadaka dağıtması gerektiğini öğrendik.


İşte böyle yaren,

Şems Hazretlerinin bize sonra ulaşacağımız güzellikleri önceden gösterdiğini öğrendik.

Nefis kademelerini bir-bir geçtikten sonra nefsin bizimle gidemeyeceği duruma gelip, nefsi geride bırakmamız gerektiğini öğrendik.

Tanrı ile buluşma ümidinde olanların olması zayıf bir ümit içinde olduklarını ancak fikir ve davranışlara kuvvet verdiğini öğrendik.

Zayıf, aciz, fakir olana Tanrı ile buluşma kokusu (Ümidi) geldiğini öğrendik.

Bazı gözükenleri tersinden bakınca doğru olarak öğrenilebileceğini öğrendik.
Düşmanı şaşırtmak için atın nallarını ters çakarlar.

Düşman senin ne tarafa gittiğini anlamak için baktığında nal izini doğru kabul eder ve ters tarafa gider.

(Nuh Peygamberin Yaşı: “O, bin yıldan elli yıl eksik bir süre onların arasında kaldı” )Ankebût suresi 14))

Nuh Peygambere uymak:
(Rabbim! Beni, ana-babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla, zalimlerin de ancak helâkini artır” (Nuh suresi 28))

Çile çekme:
Nefsi kendimize emredici, zorlayıcı olmaktan çıkartmak, temiz bir ahlaka sahip olmak için yapılan kendi isteğimizle kendimize yaptığımız zevkle yapılan zorlamalardır.

Yaren,
Sıralı ve bilinen mertebeler vardır, gidileceği yol, yapılacağı işler vardır.
Ancak tek yol bu değildir ve taklit etmek de gerekmeyen yol vardır.

Örnek kişilerin örnek kişiliklerini öğreniyoruz.
O devirde yaşamışlar kaza kader doğru seçimler yaparak takdir görmüşlerdir.

Bu gün bizim yapacağımız Hz. Ömer ne yaptı da beğenildi, Hz. Ebubekir ve diğer büyüklerimiz ne yaptı da beğenildi sorusunu kendimize sorup cevap ararsak işte yapacağımız iş budur.

Elbette bize uygun işler de çıkar Tanrı’nın beğendiği kişi oluruz.
Tanrı beğenirse halk da beğenir.

Dostum dediğini sevmelisin ve olduğu gibi kabul etmelisin, her şeyiyle sevip beğenmelisin.
Dostun yolunda ol, geçici başarılara aldanma, dostun seni dost etmesini beklemelisin.

Yakıp yok etmek kolaydır, bilmelerini sağlamak zordur.
Bildiğini, inandığını açıklamak ve açık etmek gerekmez.

Beklentisi olanlar uyumazlar.

Arayan Mevlasını da bulur deyimini hatırlayalım.

Bu konu biraz uzun oldu, şimdi tam anlayamazsın, anlamak için de uğraşma, inşallah Şems Hazretleri ilham yoluyla uyuduğun zaman öğretir.

Allah gayretinizi artırsın.
Âmin.
                                          *
RAVLİ

Popüler Yayınlar