7 Haziran 2012 Perşembe

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE EKŞİLİK VE SICAKLIK

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

Hazret-i Ali (Tanrı ondan razı olsun) bir şahide sordu:
“ Bu zina işinde nasıl tanıklık edersin?”

Adam şöyle anlattı:
“ Eve girdim, sırt üstü yatmış bir kadın gördüm.
Üzerine uzanmış bir erkekle hareket halinde idiler, nefes, nefese.
Ayaklarının bir çift eşekkulakları gibi birlikte hareket ettiğini gördüm.
Bundan fazla da bir şey göremedim”

Sen bir kimseden bir şey öğrendin mi?
Mesela her kim iyi konuşursa ona saygı gösterirsin, aradığını bulamamaktan, beklediğin şeyi elden kaçırmaktan korkarsın.
Allah bunu sana verdi, bununla hal değişti.

Eğer iş böyle peşin olmayaydı ona saygı göstermekten bu mana çıkmazdı.

Ancak başkaları ile olan muamelelere uygun ikinci bir inanışa yol açılırdı.

Ama çeşitli işlerde ben sizde bir üstünlük gördüğüm zaman, sizinle gönül alçaklığı ederek beraber kalmak isterim.

Şeyh Ebubekir (Şems’in ilk hocası), yanındaki fakir dervişlerle otururken vezirin adamlarından ve halktan bazı kimseler içeri girdiler.
Şeyhin bunlara gösterdiği saygı, dervişlere gösterdiğinin yüzde biri kadar değildi.

Yabancılar girmeden önce dervişlerden kimi ayakta, kimi oturdukları yerde edeple yerleşmişlerdi.
Yabancı misafirlerden her biri içeri girdikçe, şeyh onlarla meşgul olmaktan geri kalır, bu suretle şeyhlik gayreti onların araya girmesiyle sönerdi.

Mademki bir sevgiliye varmak istiyorum, gerektir ki, halk şu soruyu benden sorsunlar ve desinler ki:
“ Onlarda gerçi bir ilim var ama neden halden hale dönerler?”

Bilir misin ki bu işlerin iç âlemi ile bir ilgisi yoktur.
Çünkü kalbin ölümü bu hali baş kakıncı yapar:
Bırak ben görüyorum!” der ve hiç kimsenin sözünü dinlemez.
(Ölü kalp BEN der)

Bu marifet sözü, derviş deyimi herkesin dilinde dolaşır.
Ama onlar bunu işitince şunu anlarlar:
“ Ey hoca, adını her tarafa duyurmak, şöhret yapmak gerek, yoksa marifet başka şeyle elde edilemez” derler.
İşte bu düşüncelerin utancından şu anlamdaki şiir hatıra geldi.

ŞİİR:
Binlerce kurbanın kesildiği bir düğünde
Zavallı davulcuların ne yeri var?

( Herkesin yiyip içip şenlik yaptığı yerde kimsenin din ile iman ile manalı söz ile uğraşmadığını öğrendik)

Bu açık şeyleri onarmaya çalışmanın ne lüzumu var?
Bir zaman tam bir inanç ve gerçek bir arzu ile gelmişti.

Dört defa ayağıma kapandı ve ağlıyordu.
Mevlana’dan işitmiş yahut bizden ayrı düşen Mevlana’nın halini görmüş olmak edebiyattan sayılmaz.
Değersizdir.

Gözün karardı senin, orada uyuma ki, karanlıkta kalmayasın!
Heva ve heveslerine kapılmış kimselerle düşüp kalkma ki seni karartmasınlar.

Gerektir ki, kendini yoklayasın;
Ta ki, sende bir değişiklik olmasın.
(Edebiyat alanında kalıp kendini yeterli sayma, içinden manaya yönelip yönelmediğine bak)

Hırkanın başlangıcından sonuna kadar devamlı bir basiret yoktur (Kalpte eşyanın hakikatini görmeye yarayan kuvvet).
Ben temiz kaldım.
Kendilerinden zevk duymadığım o heva ve heves erbabının da temiz kalmasını isterim.

Kendini daima tazele ki, sonunda Hazret-i Peygamberin Ebu Hüreyre’ye buyurduğu:
Beni zaman-zaman ziyaret et ki, muhabbet artsın!
(Fazla ziyaret etmenden rahatsız oluyorum, ziyaretini aralıklarla yaparsan sana sevgim artar)

Bana ne oldu, arada ne işler oldu ki, bu hitaba uğradım?
Bu hitap gerçek dostlar için değildir.
Başka dostlar arasında da olamaz” dersin.

Şu haline gözyaşları dökersin.
Belki bir zevk ve rahata kavuşursun.

“ Beni zaman-zaman ziyaret et” sözü, dikkat etsen de etmesen de bir kere ağızdan çıkmıştır.
Bu görüşme hakkındaki mübarek hitabın sebebi şudur:

Ebu Hüreyre, Hazret-i Mustafa’nın (s.a) pabuçlarını taşırdı, başına gözüne sürerdi, sonra başına koyardı.
Bu seferde onun ayakkabılarını ayak üzere düzeltti
Demediler ki:
“ Bunda bir sır vardır”

Bari ben açıklayayım:
Hz. Muhammed (s.a.) içinden güzel, dedi.
Önce pabuçları başı, gözü üzerine koyardı, ben de ulu Tanrı’ya feryat ederdim.

Yarabbi!
Derdim, pabuçlarımın o kadar mı değersiz oldu ki onun başı ve gözü üzerine kondu?
Şimdi sen karardığın için ben de senin gözünde kararmış göründüm.
Bana kararmış gözle bakma!

Bu ziyaret misalinden maksat, bana öyle bir gözle bak ki seni usandırmış olmayayım, beni daima taze ve yeni olarak gör, çünkü ben asla eskimem, sen de eskileşme.

Eğer nazarında bir eksiklik duygusu varsa acaba bunun sebebi nedir?
Diye görünüşünü düzeltmeye bak, demektir.

Acaba heva ve heves erbabı oturdumsa ne oldu?”
Diye kusuru kendinde ara.

“ Beni aralıkla ziyaret et “ demek:
“ Git, çabuk bendeki hakikati gör!” demektir.
Bu görüş sana hayırlı ve faydalıdır.

Sen kendini yenile.
Ben yepyeniyim.

Sen kendini ispat et.
Bak ben sabit ve kararlıyım.

Beni sebatlı göremiyorsan
Bu senin sebatsızlığındandır.

Ben eğer senin beni sebatlı kılman sayesinde sabit olursam,
Bu benim için çok kuvvetli sebat olur.

Bana diyorsun ki:
“ Beni sabit kılarsan, melekler ayağa kalkar”
Allah sana uzun ömürler versin!

Tanrı vardır demenin, O’nu ispata çalışmanın Tanrı varlığına ne faydası var?
Sen kendini var etmeye bak ki, melekler bütün gece seni övsünler
(Senin için) Tanrı varlığını gerçekledi desinler.

Hazret-i Muhammed (s.a):
Beni görene ne mutlu.
O ne mutlu kişidir ki beni göreni görmüştür” buyurdu.

Bunu yüz kere de söylese yerindedir.
Her kim beni, benim kendisini gördüğüm gibi görürse, bu takdirde o, benim gibi olur

                  ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***
Neler öğrendik:
1.    Tanıklıkta hiçbir şey katmadan ne görürdüyse aynen söylenmesi gerektiğini, ilave edilmemesi veya görmemezlikten geldiği bir şey olmaması gerektiğini öğrendik.
2.    Tanıklık yapanın kendisinin karar verici olmadığının farkında olması gerektiğini öğrendik.
3.    Birinden bir şey öğrenince o kişiye saygı gösterirsek halimizin değişeceğini öğrendik.
4.    Bir şey öğretenden daha başka şeyler öğrenebileceğimizi anlayınca onu elden kaçırmaktan korkarız.
5.    Bir şey öğretene başkalarından farklı bir davranış yapıldığını öğrendik.
6.    Bilgin insanlar birinde üstünlük gördüğü zaman gönül alçaklığı yaparak beraber olmak istediklerini öğrendik.
7.    Yabancılarla fazla meşgul olmanın yakın çevremizi yetiştirmemize engel olduğunu öğrendik.
8.    Sevgiliye (Tanrı’ya) varmak, görmek için dış âlemin ilmi ile uğraşırken kalbimizin isyan ettiğini “ Kalbimizin başkalarının laflarıyla ilim diye uğraşma, aradığını ben görüyorum, benim gözümle bak da aradığını gör” dediğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

İlişkilerde ikaz yönlü bir davranışla karşılaşırsak:

1.    Ekşi sözlere muhatap olmamızın nedeninin yüzümüzü sık görmekten dolayı eskimiş olduğuna inandığı için olduğunu öğrendik.
2.    Kendimizi yenilememiz gerektiğini öğrendik.
3.    Kendi hakikatimizi, arzu ve isteklerimizi öne çıkarttığımız için olduğunu öğrendik.
4.    Kusuru kendimizde aramadığımızı öğrendik.
5.    Ziyaret ettiğimiz kişinin hakikatini görmek görüşünün daha iyi ve faydalı görüş olduğunu bilmemiz gerektiğini öğrendik.
6.    Kendi hakikatimizi ziyaret ettiğimize kabul ettirmeye çalıştığımız takdirde uygun olmayan bir davranış içine girdiğimizi öğrendik.
7.    Kendimizi her an yenilememiz gerektiğini öğrendik.
8.    Kendimizi kabul ettirmek için değil, sabit ve kararlı tutumlar edinerek kendimizi kendimize ispat etmemiz gerektiğini öğrendik.
9.    Kendimizi her an yeniden var etmek için uğraşmamız gerektiğini öğrendik.
10.                      Tanrı’yı ispat etmek için uğraşmanın faydasız bir uğraşı olduğunu, kendimizi ispat etmek için uğraşımızın beğenildiğini öğrendik.
11.                      Peygamberimizin hayata ve olaylara nasıl baktığını anlayarak aynı bakışa sahip olmamız gerektiğini öğrendik.
12.                      Peygamberimiz gibi görüş sahibi olursak mutluluğa ulaşabileceğimizi öğrendik.

Yaren, aldığın bilgiler ışığında nasıl bakmanı sağlaması gerekir.
En doğru ve beğenilen olaylara ve kişilere bakış tarzına örnek peygamberimizdir.

Olaylara ve kişilere yaklaşım tarzında aldığın bilgilerin etkenliği olmalıdır ve yansıtmalısın.

Allah vardır ve etkendir.
Desen de böyledir, demesen de böyledir!

Peygamber efendimiz sevilen, saygı duyulan örnek bir insandır.
Sen bilsen de bilmesen de!

Yani gerçeği değiştiremeyeceğimize göre öğrenmekle, tanımakla kendimize iyilikler ve faydalar elde ederiz.

Yaren Tanrı’yı ispat etmeye mi çalışıyorsun?
Kendine ispat et, bana değil.

Yaren Peygamberi mi bana sevdirmeye uğraşıyorsun?
Uğraşma sen kendin sevmeye bak.

Kalbimiz bunları görmekte, inanmakta, kabul etmektedir.
Sen desen de böyledir, demesen de.

Şüphe götürmeyecek şekilde görüşümüz ve sözümüz sağlam olmalıdır.

Uğraştığımız aklımızdır.
Aklımız nefsimizle işbirliğini kuvvetlendirdiyse, çok sıkı arkadaş olduysa bildiği halde inanmak istemez çünkü inancın gereği yapması gerekenleri yapmak ona zor gelmeye başlamıştır.

Onca öneri heva ve heves pençesinden aklı kurtarmak olduğunu anlamalıyız.
Her Tanrı eri bunu zamanının anlayışına göre misallerle, hikâyelerle anlatarak bizleri uyarmaya, dikkatimizi çekmeye çalışmışlardır.

Aklın özgür olmadıkça imanın da tehlikededir, malın mülkün de.
Aklın özgür olmadıkça doğruyu olduğu gibi göremezsin, üstelik yanlışı doğru gibi savunup başkalarına da kabul ettirmek için zorlarsın.

Önce tarafsızlığı elde etmelisin ki seçeceğin sayısız yolu görebilesin.

Nasıl bir gözle bakarsan öyle görürsün.

Neyse, işi uzattık, kısa keselim.
                           *
RAVLİ

Popüler Yayınlar