4 Haziran 2012 Pazartesi

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE AYETLERDEKİ BAŞKA ZEVKLERİ BULMAK

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

Sen aslı yakala!
Elbise, yiyecek, düşmandan korunma için seçtiğin şeyler nedir?

Nasıl,
“ Beni hor görüyorlar yahut filan bana yabancı geliyor” dersin?
Sen dalı budağı bırak da asıl ve kök için ağla.

Aslı düşünerek üzüntü duymaya bak!
İnle, feryat et ki, o dal ve budağın filizlendiğini, ayağına serpildiğini göresin.

Bütün büyüklenmeler, ululuklar, başkanlıklar, her fende başta gelen üstatlar, senin önünde başlarını yere koysunlar.

Sen onlara hiç dönüp bakma!
O zaman, onları yanından kovsan bile artık gitmezler.

Ama sen bu dallara budaklara yapışırsan, aslı ve kökü elinden kaçırırsın.
Dallardan da bir şey elde edemezsin.

İstiyorum ki öğütler vereyim, ama kaç kez öğüt verdimse bazıları bundan hoşlandılar, bazıları da incindiler.
Onların incinmeleri bana da sirayet etti ve beni içlendirdi.

Dedim ki:
Bir yerdeki öğüt uygun düşmez, gerektir ki tekbir çekenlere, acizlere duaya başlayalım.
Ta ki, ses çıkarmadan buna yanaşsınlar.

Her dalın arkasından ağlıyorsun.
Nasıl ki, ayağıma kapanan bir ahi delikanlısı, ben:
“ Filanın peşinde bütün varlığımı kaybettim, her işten el çektim” dedi ve ilave etti:
“ Artık umudum senin bir selamındadır.
Bunu söyle de evime döneyim.
Yahut da böylece bir nazar eyle (Gizlice sırları ver).

Ona dedim ki:
“ Ben senin söylediğin şeylerden hiçbirini yapamam.
Niçin onun gibi bin tanesi senin hizmet kemerini beline bağlamasın (Sana hizmet eden olmasın?)”

“ O halde ne yapayım?” dedi.

Ben şu cevabı verdim:
Asılla beraber olmalısın, herkesin aradığı aslı bulmalısın.
Bütün asılların aslını, bütün üstatların üstadını bulmalısın!

Ama bir gün çürük bir dal gibi elinde kalacak aslı değil.
Onu aramakta bütün gücünle çalışmalısın.

Kalbine zahmet veren, seni gayeden uzaklaştıran her şeyi önemle hesaba katasın.
Eğer bunu elde etmeyi kolay sayarsan gaye senin nazarında hor görünür”

Ayette:
“ Kör için güçlük yoktur, topala da güçlük yoktur”
(Fetih suresi 17) buyuruyor.
Çünkü ona nispetle hepsi kör ve topaldır.
(Kör: Gerçeği göremeyen)
(Topal: Gerçeğe doğru gidemeyen)

Çünkü gören odur ve hoş yürüyüşlü olan odur ki, Cebrail onun adımına yetişemez.
Cebrail’e “ Gel” der.

O da:
“ Hayır, gelemem eğer bir parmak daha yaklaşırsam yanarım” cevabını verir.(1)
Gerçekten sağlam olan odur.

Dürüst renk (Özü sözü bir) ve dürüst mizaç (Sözünde ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan ruh özelliklerinin bütünlüğü) ordadır.

Bundan dolayı kendisi söyler kendisi dinler, hiç kimseyle beraber değildir.

Bu yorumlama nasıldır?
Bizim cehennemimizde hep arifler, bilginler yanar.
Bizim cehennemimiz böyledir.

Biri vardır ki, cehennem ondan feryat eder.
O cehennem geldi diye inler, cehennem de onu görünce:
“ Cehennem geldi!” diye feryat eder.

Cehennem müminleri arzular ve ona:
“ Geç ey mümin, nurun ateşimi söndürecek!” der.

Hikâye ederler ki:
Büyüklerden biri bir azizin mezarı başına gelir.
Onun dünyadan gizlenmiş olduğunu görür (Meşhur olmamış).

Kırk gün oturur, o mezarın başını bekler.
Ta ki, işi tamam olsun.

Şimdi gel de söyle.
Bu gün doğuşu, feleklerin dönüşü senin düşüncene göre nasıldır?

Müneccimlerin anlattıkları (Yıldız falcılarının) şeyler Kuran’ın zahirinden (Açık manasından) nasıl anlaşılır?
Gel de araştıralım.
(Mümin araştırıcı olur)

Bu gün yıldızlar bilgisinden akla uygun olanları kabul etmek gerekir.
Diyelim ki, ben Şafii mezhebindenim, Hanefi mezhebinden bir şey buldum ki, benim işim onunla daha iyi yoluna girer.
Bunu kabul etmezsem inatçılık olur.

Bu arif benim halimi hep bilir, işittiği her söze güler ve bunun hangi makamdan (Aklından, nefsinden, gönlünden, canından, ruhundan) söylendiğini de bilir.

O kimseyi ve her birinin makamlarını görür ve şükreder ki, Allah onu o makama bağlamamıştır.

Ondan geçmiştir ve onun birçok kulları (Sevgiyle bağlanıp hizmet eden) vardır.
Her birinden bir mana ve hikmet istemiştir.

Öteki arif ise herkesin halini bilir ve onlar da ona malumdur.
Bu arifi bilen başkaları da onu görür ve onda Tanrı’dan başka birini görmezler.

Dedi ki:
Dün anasının karnından çıkmış,“ Ben Tanrı’yım” diyor.
O falandan doğmuş olan Tanrı’dan çok üzgünüm.
Tanrı Tanrı’dır diyor.

Diyordu ki:
Filan kimse uzun bir yolculukla filan şeyhin şöhretine koşar.
Ona varınca şeyh sorar:
“ Niye geldin?”

“ Tanrı’yı aramaya” deyince şeyh ona şu cevabı verir:
“ Tanrı, erkeklik aletini kaldırmış, bir kancıkla birleşmiştir”
Adamı geri çevirir.

Ben:
“ Soğuk söylemiş, küfür etmiştir” dedim.
O zaman ben de soğuk sözlere ve sövüp saymaya başladım, kovdum.

Ama ne Necmeddin-i Kübra’yı, ne Harizm-i ne de Rey şehrini kurtarabildim.
Ne üzüleyim!

Ulu Tanrı kendi sırrını bu kulundan esirgemedi.
Hangi sırrı esirger ki?

Ama dünya sırlarını kapalı olarak söyler, ondan dolayı bir korku yoktur.
İşte bu sebepten dolayı Hazreti Muhammed:
“ Ben sizin din işlerinizi en iyi bilirim, siz de dünya işlerini daha iyi bilirsiniz! ”(2)
Buyurmuştur.

Onun da sebebi vardır bunun da.
“ Bir insan yarın kazanacağı şeyi önceden bilemez” buyrulmuştur.

O şeyh diyordu ki:
“ Filan şeyhin güzel kokusu, Tanrı kokusundan da üstündür.

Dedim ki:
“ Bu koku belki senin karından ve onun oynaşından geliyor”                                                                                                             
Bu ne eşekliktir ki, eşekliği yönünden söylemiştir.

Bir başkası da şöyle söyledi:
“ Bir gemide idim güneş gibi bir cevher parladı hemen denize baktım nerede ise gözlerimin ışığı kapanacaktı.
İki elimle gözlerimi kapadım”
Daha sonra temaşalardan Seyretmek), denizin garip hallerinden bahsediyordu.

Ona şöyle dedim:
Temaşaya mı gitmek istiyorsun?
Temaşa mı arzu ediyorsun?
Gel benim içimi seyret!

Öteki de sanmıştı ki, bizim halimizde eksiklik başladı.
Diyordu ki:
“ Bize düşman olan dostlarımızı görüyor musun?
Himmetimizi nasıl kırdılar?”

Ey kara yüzlü!
Himmetin ne olduğunu sen ne bilirsin?
Git abdest al, namaz kıl tövbe et!

De ki:
“ Kâfir idim imana geldim.
Küfürden vazgeçtim”
Git otur yerinde.

Pamuğunu eğirmeye bak!
(Kadın işleri yap)

Sen kim oluyorsun?
Erkekler içinde mert olanlar istiyorlar ki, kapıma iki testi dolusu su getir.
(erkekler gibi mertçe temizlenmek istiyorsan gel sana nasıl temizleneceğini gösterelim)

Kuran’dan üstün kitap yoktur.
Allah kelamından üstün söz yoktur.

Ama bu Kuran ki toplum için gelmiştir, emirler ve yasaklarla, halka yol gösteren ayetlerinde başka zevk vardır.
Tanrı erlerine açıklanan ayetlerinde daha başka zevk bulunur.
En doğrusunu Allah bilir.

                  ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***
Neler öğrendik:
1.    Sağlam olana, iyice kökleşmiş olana, kendi adına hareket edeni, edepli, terbiyeli olanı, temiz ve görgülü kişiyi aramamız, bulmamız yakalamamız gerektiğini ve önemsememiz gerektiğini öğrendik.
2.    Bir şeyin kendisini, kökünü, kaynağını, gerçekliğine ulaşmamız gerektiğini öğrendik.
3.    Saygın olanların sana saygı göstermeleri için işin, kişinin, konunun aslını, kökünü (Görünmeden gövdeyi besleyen) bulmak, ulaşmayı kendimize amaç edinmemiz gerektiğini öğrendik.
4.    Sadece görünen, ele gelen, bize iletilenle yetinmememiz gerektiğini, araştırıcı ve keşifçi ruha sahip olmamız gerektiğini öğrendik.
5.    Tekbir çekenlere (Allah’ın ismini anarlar, düşünce ve araştırma için daha ileri gitmezler), acizlere (Olanakları olmayanlara) öğüt vermenin faydası olmadığını, ancak dua edilerek Tanrı yardımı ile onların bu araştırma isteğine yanaşmaları sağlanması gerektiğini öğrendik.
6.    Uygun olsak bile olgun bir kılavuzu bulmazsak varlığımızı da kaybetmemize, her işten soğumamıza yani umudumuzu kaybederek yaşama sevincimizin yitirilmesine sebep olduğunu öğrendik.
7.    Aslın aslını, ustanın ustasını bulmanın zor olduğunu ama bu arayış zor olsa da vazgeçilmemesi gerektiğini öğrendik.
8.    Aslın aslını, üstadın üstadını arayanın Cebrail’i bile geçeceğini öğrendik.
9.    Dürüst olanın sözünü sıradan kişilerin dinlemediği için dürüst kişinin kendine sözü söylediğini, dürüst sözü kendisinin önemseyip dinlediğini öğrendik.
10.                      Arifler ve bilginlerin sözleri cehennem ateşinden daha yakıcı olduğundan cehennemin bile sakındığını öğrendik.
11.                      Akla uygun olanları kabul etmemiz gerektiğini öğrendik.
12.                      İşimize akış sağlayanı bir takım bağlı olduğumuz inançla kabul etmemenin inatçılık olduğunu öğrendik.
13.                      Arif kişi dinlediği zaman sözün kaynağını bildiğini ve buna göre değerlendirdiğini öğrendik.
14.                      Arif kişinin bir şeye taraftar ve bağlı olmadığından hür görüşe sahip olduğunu ve bu durumundan Allah’a şükrettiğini öğrendik.
15.                      Arif kişi tek kaynağa bağlı olmadığı için her bir ulu kişiden mana ve hikmet (Gerçeği bilmek ve görebilmek ve uygun hareket tarzı) nasibini alır.
16.                      Arif olan kişiyi bilenlerin o arif kişinin sözlerinde Tanrı sözünden başka bir söz olmadığını bilirler, Tanrı’yı onun aynasında görürler.
17.                      Tanrı’yı meşhur şeyhte arayanın azarlanarak uzaklaştırıldıklarını öğrendik.
18.                      Kendi kendine öven şeyhlerin ayetlerin kapalı anlamlarından haberleri olmadığını öğrendik.

İşte böyle yaren,

Tanrı ayetlerini seyretmek, kendine içinden övgüler çıkartmak için olmadığını öğrendik.

Kuran’daki emirler ve yasaklarda ki halka yol gösteren ayetlerdeki zevki alabilenler ayetlerde bir şey bulabileceklerini öğrendik.

Tanrı erlerinin ise ayetlerden daha başka zevkler (Sırlar) aldığını öğrendik.

Aslı aramak ve yakalamak çalışması ile elde edilecek zevki öğrendik anladık.
                                      *
(1)
Miraç’daki bakma ve gözle görme manalı olarak söyleniyor.
Kâbe’den sonra Tanrı huzuruna yaklaşınca Cebrail Hazreti Muhammed’i yalnız bırakmış, “ Daha ileri gidemem çünkü kanatlarım yanar! Demişti.

(2)
Lokman suresi 34.
Önceden bilinmesi mümkün olmayan beş şey şunlardır:
1.    Kıyamet günü.
2.    Yağmurun ne zaman yağacağı.
3.    Ana karnındaki çocuğun cinsiyeti.
4.    İnsanın yarın ne kazanacağı.
5.    Kişinin nerede öleceği.

RAVLİ

Popüler Yayınlar