9 Haziran 2012 Cumartesi

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE HABER SÖZÜ AYRI KENDİ SÖZÜ AYRI

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

Biri:
“ Ben zikretmek (anmak) istiyorum” dedi.

Buyurdu ki:
“ Başkaları seni o ismini söylediğin Tanrı’dan ayırmasın”
O zaman zikir gönül zikri olur, sadece dil ile zikir noksan sayılır.

Bayezid-i Bistami gönülle zikrederdi.
Niçin onu dil ile de söylemek istemedi?

Çünkü o, manada sarhoştu:
“ Beni ululayın, şanım ne yücedir” diyordu.

Bu sarhoşluk halinde Hazret-i Mustafa’ya (s.a) uymazdı.
Bayezid, o cihetten (Yönden) öylesine bir sarhoştu ki, ayıklara uyması mümkün değildi.

“ Beni ululayın” sözü bir haberdir.
Herkes, haber hususunda aşağı düşmüştür.
(Tanrı’dan gelen haberi söylüyordu, herkes kendisinden söylüyor sandılar.)

Kuran öğreten âlimin hikâyesi malumdur.
Yedi türlü okuma tarzı öğretiyordu.

Her ayet için bir dinar istiyordu.
Öğrenciyle böyle sözleştiler.

Âlimin sözü şu idi:
Suretler değişiktir ama mana birdir

(Âlim öğrencisinin Kuran’ı kerimi ezberleyene kadar parasını alır, hafız olunca da tek-tek aldığı dinarları geri verir.
Amacı ondan para almak olmadığını, öğrencinin öğrenmesini sağlamak olduğunu öğrendik)

Mevlana’dan dinlediğim şu temsili, on altı yıldan beri yadigâr (Andaç) olarak saklarım.
Buyurmuştu ki:
“ Halk, bir üzüm salkımına benzer.
Bir salkımdaki danelerin sayısı suret yönündedir.

Nasıl ki, bu salkımı bir kâse içinde ezer ve sıkarsan artık danelerden ve sayıdan eser kalmaz”
Bu söz muamele hayatında herkesin işine yarar.

İşte nefsi Emmare o arzular salkımını da gönül âlemindeki güzelliği görmesi kadar hiçbir temaşa öldüremez.
O, Cemal âlemini görünce hemen organları gevşer, herkesi aciz bırakan bir padişaha benzer o Nefsi Emmare (Dünyaya ve ahrete insanı isteklerle bağlayan, hoşlanma duygusu veren, ihtiyaç bildirimi).

Ona bir kap içinde azıcık bir zehir verildi mi, eli ayağı gevşer, bütün öldürücü sertliği o anda mahvolur.

                  ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***
Neler öğrendik:
1.    Hem dil ile hem gönül ile anmamız gerektiğini öğrendik.
2.    Bazı sözlerin kişinin kendisine ait olduğunu, kendinden geçmiş olanın sözünün Tanrı’dan gelen haber sözü olduğunu öğrendik.
3.    Gönülden anışın devamlı anış olduğunu, kuvvetli ve devamlı isteyişle birlikte olması gerektiğini öğrendik.
4.    Zikrin dua ile birlikte olması gerektiğini öğrendik.
5.    Birçok mana salkımına asılmış üzüm taneleri olduğunu, kelimeleri akıl kabında düşünce yoluyla ezip suyunu çıkartırsak özlerinin aynı olduğunu göreceğimizi öğrendik.
6.    Nefsi emmareyi gerçeklerle yüzleşme suretiyle etkisiz hale getirmemiz gerektiğini öğrendik.
7.    İnsanı isteklerle zorlayan nefsin de etkisiz hale getirilebileceğini öğrendik.


İşte böyle yaren,

Tevhid dediğimiz birleme (Hani kap içinde üzüm salkımlarının sıkılıp sıvı hale getirilmesi)
Yaparak manaya ulaşabileceğimizi ve buradan da kontrolü ele geçirip doğru isteklerimize gücümüzü harcayabileceğimizi ve kazanç sağlayabileceğimizi öğrendik.

Farklı görünüş, algı olsa da her şeyde bir ortak bir özellik bulunduğunu öğrendik.
Sayıların aslının bir olduğunu, diğerlerinin bundan çoğaldığını biliyoruz.

Denizdeki bir damla suyun özelliğinin denizin tümündeki damlalarda olduğunu biliyoruz.
Duyuş ve düşünüşümüzde bu yöne önem verirsek kontrol ve kazanımımızın yüksek olacağı açıktır.

İstekler madem bizi kontrol etmeye çalışıyor o halde biz isteklerimizi kontrol edip yine istekler üzerinden kendi kontrolümüzü sağlamalıyız.

Her ne durumda olursak olalım birlik (Tevhid) yönünden akıl yürütürsek kontrolü ele geçirebileceğimizi öğrendik, anladık.
                                             *
RAVLİ

Popüler Yayınlar