26 Haziran 2012 Salı

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE HAKK ALEMİNİ MERAK EDELİM

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

Altı yön de (Ön, arka, sağ, sol, yukarı, aşağı) Tanrı nuru ile aydınlanır.
Zavallı felsefeci, yedi feleğin (Gezegenin) dışında kalmıştır.

Uzayda, boşluk içinde görünen her şeyin elbette bir hakikati, gerçek bir tarafı vardı.
Nasıl ki Kuran’da:
Dağları yeryüzünün kazıkları yapmadık mı?”
(Nebe suresi 7) buyrulmuştur.

Bu ayetteki sözü geçen kazıklar, ne dağlar, ne de taşlardır.
Ancak bunlar birer-birer zikredilmiştir.

Görmez misin ki bu dağlar yerlerinde dururken semanın çadırı kurulmuştur.
Ama eğer bunlar yerin kazıkları olsaydı o çadır havada nasıl kurulurdu?

Ben” Ulu Tanrı Mevlana’ya uzun ömür versin!” diyeyim.
Sen de “ Âmin” deyiver.

Tanrı onu bize, bizi de ona bağışlasın.
Hepimize de uzun ömürler versin!
Âmin!

Her kim için” Allah uzun ömürler versin!” diye dua ederlerse, sen de “ Âmin “ diyiver.

Yüce Tanrım, âlemin doğusundan batısına kadar, o testi su ile dolmuştur.
Dediler ki:
Duacı ile dualar nereye sığar?”
Bu kap su ile dopdolu iken, o su gönderilmiştir.
Beni andın mı hiç?

Ant içerim ki sen beni anlayamadın.
Eğer anlasaydın, bütün vücudundaki organlar titrer, kalbin çarpar, sarsılırdın.

İçinden gelen bir ses sana:
Bu, velidir!
Bu, yeri ve göğü, aralarındaki varlıkları yaratan yüce Tanrı dostlarının en güçlüsüdür!” diye haykırırdı ve:
Bu, işte burada hazır olan velidir!” derdi.

Bu sevgili dost işte şurada oturan kişidir.
Şüphe yok ki, sevgili neredeyse, seven de oradadır.

Ama bu gaflet de bir sebep vardır.
Lakin bu derecede değil.

Ben, benden daha korkuncum.
Bundan önce benimle birlikte olduğun zaman yaptığın hizmetlerden utanırdım.

Şimdi ise hiç çekinmiyorum.
Çünkü arifle bulunmak hoş şeydir.
O beraberlik benlik davasından uzaktır.

Hazreti Peygamber:
Yarabbi biz sana senin ululuğuna yaraşan ölçüde kulluk edemedik!” buyurdu.
Bayezid-i Bistami ise:
“ Kendimi kutlarım, şanım ne yücedir!” diye övündü.

Her çağda tek bir gerçek vardır.
Lakin şeyhin gerçek müridi daima kendisi ile birlikte olandır.

Üst tarafı rüzgârla gelen, esinti ile savuran tozlar gibidir.
Ama sen üzülme!
O biricik dost sen ol!

Çünkü o günahkârlardan binlerce gerçek dost arasında ancak bir tane bulunur ki, yabancı sayılmaz, perde arkasına alınabilir.

Yolculuk bittiği zaman o, ışıklı aklının nuru ile kanadı dünya’yı yakan bir melek gibidir.
Ama nerede o gerçek dost?

Şu şehvetler çamurunda iyiyi kötüyü seçebilen o er nerede?
Bıyıklarını yolsan bile dudağını kıpırdatmaz.

Konuşulmaya, şakalaşmaya layık bir kişidir o.
Halk arasında onun sözleri:
“ Bu, filan zatın sözüdür” diye söylenir.

Çok kere kendisinden faydalanırlar, onunla çok kere doğru yolu bulurlar.
Onların sözünde Hakk âleminden bir koku vardır.

Öyle bir zatın nefesi şüphe yok ki cennet nefesidir.
Belki de Hakk nefesidir.

Dilerseniz, ona, halkın en azizlerinden deyiniz.
Ey Hakk’a yakın kardeşler!
Bu erenlere saygı gösteriniz!

Meclistekilerden biri “ Evet” dedi.
Öteki atıldı:” Ne demek “ Evet”, “ Eyvallah” de öyledir deyiver.

Biz Allah’ın gönderdiği o biricik dost olmak davasında değiliz.
Sevilen, kat-kat faydalı olanlardan da değiliz.

Mevlana dedi ki:
“ Üç şeye mana verilemez.
Bunlardan biri gönül hoşluğundaki korku,
İkincisi huzur âlemindeki korku,
Üçüncüsü de gereği gibi menfaat eksikliğidir”

Gerçek tanrı adamı, kapısından geçen köpeğe bile cevap vermekte saygı gösterir.
Heybet, ululuk konusuna gelince, bendeki irade kuvveti, heybete üstün gelir.

İkincisi: düşünceli, ağırbaşlı hareket eder, her iki tarafı da korur.
Yer uygunsuz, oradakiler kabiliyetsiz olunca o yerde konuşmak zulümdür.

Kitaplar bu konuda bir şey söylemez, belki “H” söyler.
Lakin “H” de bu konuda konuşmaz ancak benim çağımda ve zamanımda bunu birçokları yalanlar.

Biri benim yanımda esrar içmeye, yalan söylemeye tövbe etti ama şimdi unuttu.
Dün bana komşu cariyeler getirdiler.

Yüzümü onlardan saklayarak dedim ki:
“ Eğer “ H” yi birlikte getirseydiniz biz de Tanrı’ya yakın meleklerin kapışmak istedikleri nohut taneleri saçardık.

O daneleri sana şefaat dilemek için getirdiler.
Bize bir bilgi ver “ derler.
Kendilerine Tanrı katından bilgi verilmiş olanlar, başka bir deyimle İlmi Ledün erbabı iki bölüme ayrılır.

Biri o ilimde perişan bir sel gibi akar gider.
Onlar ilim yolcularıdır.

Bu toplum içinde ancak birkaç kişi söz söyleyebilir.
Sende suret mana yönünden düzgün bir hal var derler.

Kendilerinde belirli bir hal görmediğim ve evvelki bölümün karşı cihetinde (Yönlerinde) yer alan bir bölüm daha vardır ki, bütün Tanrı dostları, veliler, peygamberler bunlarla buluşmak, yüzlerini görmek arzusundadırlar.

Bir kimse ki, bu noktada yüz velinin bile bir peygamberin ayak tozuna değişilemeyeceği inancında duraklamıştır, umulur ki o, başlangıçta da öyledir.
Bir kimse ki son inancı bu noktaya gelmiştir, onun sonu nereye varır.

Bir kimse ki, Kuran’ın Tanrı kelamı, hadisin Peygamber sözü olduğuna gönülden inanmıştır, ondan ne umulur?
Başlangıcı böyle olursa onun son durağı nereye varır?

Gerektir ki o bunları küçük yaştayken öğrenmiş olsun.
Ama o, bu daracık yerde mi kalmalı?

Hakk âlemi çok geniş bir alandır.
Bazılarına göre bu konu son derece sade ve basittir.

Ama çok zor, çok çetindir.
Bazılarına göre de çok kolay ama o kadar kolaydır ki, bu kolaylıktan ötürü hayrette kalmışlardır.

                  ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***
Neler öğrendik:
1.    Nebe suresinin ilk ayetlerinde; görünenlerin ismi tekrar edilerek işaretle gösterilmekte ve şimdi var olanların üstünden ileride var edilecekler anlatıldığını öğrendik.
2.    İyilik içeren dualara âmin diyerek katılmamız gerektiğini öğrendik.
3.    Peygamberimizin duası bereketiyle özlemini çektiği kardeşlerinin yani sonradan dünyaya gelecek olan veliler olduğunu öğrendik.
4.    Veliyi gördüğümüz zaman onun Allah’la beraber olduğunu anlamamız gerektiğini öğrendik.
5.    Arif kişiyle (Anlayışı yüksek) beraber olmanın keyifli olduğunu öğrendik.
6.    Benliğini sözünden ve davranışından ayırmış kişinin konuşabilinecek dost olduğunu öğrendik.
7.     Benliğin, yani kendini görmenin ilerleyişi, anlayışı durdurduğunu, engellediğini öğrendik.
8.    İyiyi ve kötüyü seçebilmek için isteklerin oluşturduğu çamur alanı içinden çıkmamız gerektiğini öğrendik.
9.    İsteklerinin baskısından kurtulmuş, doğru ile yanlışı ayırt edebilenin aziz olduğunu ve saygı duyulmaya layık olan bir kişi olduğunu öğrendik.
10.                      Duanın geri çevrilmediğini ve Tanrı erlerinin nefesinin etkili olduğunu öğrendik.
11.                      Tanrı erinin her şeye değer verdiğini, düşünceli ve ağırbaşlı hareket ettiğini, arif kişiler ile şakalaştığı, bulunduğu ortam ve kişiler olunda güzel şeyler söylediğini öğrendik.
12.                      Ayetler ve hadisler sınırında kalmamak gerektiğini, Tanrı’nın sayısız güzel ve ilginç âlemlerini öğrenip yaşantımıza katmamız gerektiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

Öğrendiğimizle ve bildiğimizle yetinmeyip Tanrı sanatının güzelliklerini arayış içinde olmalıyız.
Güzel insan olunda güzel de ruhlar görmek için geldiklerini bilmeliyiz.
                                                 *

Gönül hoşluğundaki korku:
Gönlümüz sebepsiz bir sevinç içinde bu sevinç gidecek sonrasında kötü bir şey olacak beklentisine gireriz.
Nasıl ki gündüzden sonra gece, yazdan sonra kış gelir bu döngü insanı kuşkuya, vesveseye götürür oysaki güzel kişiler seni ziyarete gelmiş sevinç duymadasın.

Huzur âlemindeki korku:
Huzur âleminde seni bir güzel nurlarla kaplarlar, güzel giysiler giydirirler Tanrı huzuruna çıkarmak için hazırlarlarken sen bunu bir rüya sanırsın ki uyanınca bir daha aynı rüyayı göremeyeceğim diye kuşkularından vesvesenden dolayı korkuya kapılırsın.

Nasıl ki sen istemediğin, beklemediğin bir anda olmuştur ve istemediğin beklemediğin bir anda bu güzellikten mahrum olacağım diye kaybetme korkusu duyarsın.

Gereği gibi menfaat eksikliği:
Kişi dünya yaşamında hep kar-zarar, kazanç- kaybetme, fayda-zarar gibi ölçüler edinerek tercihlerini yaptıklarından yaptığı işten elde ettiğini sahiplenir ve yitirmek istemez ve de kolayca alışır ve yitirmekten korkar.

Nasıl ki Tanrı daha güzel bir şey vermek için eskisini alır.
Bunu bilmeyenler yeni bir şey eline geçene kadar buna inanmazlar ve kaybettiğinden korkarlar.
                                        *
Unutmayalım ki Tanrı’nın beğendiği biri olursak meleklerden de üstün olacağımızı, dünyaya bağlanır kalırsak İblis’den de aşağı olacağımızı unutmayalım.
                                        *
RAVLİ

Popüler Yayınlar