24 Haziran 2012 Pazar

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE İŞİTMEDİĞİNİ KONUŞMA

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

Gece yarısından sonra yüzümü onun tarafına çevirdim.
Umduğuna kavuşmuş bir umutsuz gibi, bende bir umut belirdi.

Ama sen:
“ Senin yanında konuşmak bana haramdır” demiştin.
Evet, bizim yanımızda söz haramdır, ama izinsiz olursa.
Eğer benim iznimle olursa o zaman konuşmak helaldir.

Ayaz, Sultan Mahmut’a bir kere sövmüştü.
Ama sultan onu öldürmedi.

Çünkü sultan daima:
“ Nerede o kurban ki, Ayaz’ın ayakları altında keseyim” derdi.
Bunlar gibi bin tanesi bile, onun yolunda ölmeye layık değildir.

Sultan Mahmut, ayazın aylığını kesti.
Bu imanın sırrıdır, ruhun azığıdır.
Ancak onun nasibi olan sevgideki sıcaklığın, ondaki zevkin arkası kesildi.

Kezervanî, Hocendi’den daha güzel vaaz ederdi.
Daha tatlı ve sıcak konuşurdu.

Mesela herhangi biri için:
“ Ben ona inanırım” derdi, bu olgun bir gençtir, böyle söylemez, böyle düşünmez.
O, Mevlana’nın sustuğu gibi susmaz, belki ona uygun cevap verirdi.

Tanrı hakkı için onun gibi bin tanesi Mevlana’nın bir tüyüne bile değmez.
Bütün fenlerde, Tanrı’ya yemin ederim ki Hazreti Musa bile onun dengi olamaz.

Mevlana doğuştan hazırcevaptır.
Karşısındakini susturur, bütün bu olup biten şeyler sana benim tarafımdan ve hep senin susman yüzünden olmuştur.

Ne güzel bir iftira bu!
Aydınlatıcı bin doğru sözden daha parlak, daha hoş, daha kutlu.

İmad (Dilbilgisi ve sözlük ustası) sözümü dinlemedi, acele etti.
Zaten çok defa inanarak dinlese bile soğuk davranırdı.

İşte onda ilk defa görünen bu eğilim, ömründen bir gün dahi kalsa, herhangi bir şeyi anlatabilmek için onu tevil etmesinden (Söze ayrı mana vermeye çalışma), yorumlamak istemesindendir.

Ona bir gün sordum:
Tebriz’den ne zaman çıktın?
O zahir ehli (Görünüşe göre değerlendirme yapanlar) kişilerden, yani tahkik ehli (Doğru ve gerçek olduğunu meydana çıkarma) olmayan zahir ulemasından kimseyi görmedin mi?

Bunları sormaktan maksadım, o zahir ehli kişiler, bir gün suyu azalır diye denize acırlar.
Onun hangi deniz olduğunu anla!

Ona cevap verirsin.
Çünkü sen ona inanırsın.

Bu cevaptan dolayı onun ululuğu seni sarar.
Ama senin cevabın onları doyurmaz ve etkilemez.

Çünkü sen ululama ve yücelme yolunda beni anlamazsın.
Herhangi bir şey hakkında bu sözü kapalı söylemek gerektir.
Bu söz, tulumdan sızan su gibi akar gider, dersin.

Batın (İçsel) bahsi bütün bunların dışındadır.
Ben kendi halimde devam edip gitmekteyim.

Asla bu halden daha ileri geçmem.
Ben, nasıl olur da senin beni düşündüğün gibi zaman-zaman seninle birlikte geçirdiğimiz o âlemi anmam.
Sen de bilirsin ki, her ikimiz de aynı şehirdeniz.

Bana dedi ki:
“ Sen şüphe yok ki, Hak’tan sarhoş olarak geldin, ama şaraptan sarhoş olanlar gibi değil.”
“ Evet, ben gerçi içtim.

Fakat halk içinde iki kadeh içip de sarhoş olanlar da vardır, binlerce kadeh boşaltıldığı halde, yüzü kıpkırmızı oluncaya kadar içip de ayık kalan, kendi çevresini bilen, aklı başında insanlar da vardır” dedim.

 Ve kendi kendime:
“ En iyisi, bu bahiste karşındaki ‘Hayır’ demeden sen de itirazı kes ‘Evet’ deyiver” diye düşündüm.
“ Ey iyisi bu bindiğimiz eşek; bize bağlı kaldıkça ona bir şeyler gerek” dedim.

Onlar için tek başına kalmaktansa, bir yabancı ile birlikte olmak daha hayırlı görünür.
Halkın yabancısı sanır ki, bu kısaltmalar tamahkârlıktandır (Doymazlıktan).
And içerim ki kardeşlerimiz beni bilselerdi, çok güzel ve tatlı olurdu.

Hazreti Ali buyurmuştur ki:
Erkeklik üç yerde belli olur:
1.    Savaşta.
2.    Kadın koynunda, yatakta.
3.    Aldanmamak için alışverişte.

Hâlbuki Hazreti Ali’nin cömertliği yanında hazinelerin beş para değeri yoktur.
Fakat o bunu öğüt olarak söyler geçer.

Ben de sözü özetleyerek söyler geçerim.
Açık konuşurum ve geçmiş büyüklerin ruhlarını hasretle anarım.

Sizinle bir sır konuşurum ki, bunu ne Mevlana ne de daha önce gelip geçmiş büyükler işitmiştir.

Çünkü son yetişenler arasında Hazreti Muhammed’den (s.a.) sonra Allah’a da iftira edenler, onların söylemediklerini söyleyenler vardır.

Şu halde işitmediğin şeyi konuşma.

Önce söze başlayıp da bu söz açıklandığı ve neticede filan kişinin buna karşı olduğu meydana çıkacaktır.

Eğer önceden böyle vaaz etmeseydi, seni hiç kimse bilmeyecekti.
Ama işin sonunda:
“ O büyük âlimdir, üstün bir zattır” diyeceklerdir.

Mevlana hararetli konuşmadığı zaman da onu severler.
Fakat onda:
“ (O zaman için) fesahat (Düzgün konuşma) neşesi yoktur” derler.

Ama daha sıcak konuşmaya başladı mı, o vakit onun gerçek değeri anlaşılır, sözlerindeki tatlılığa gençler de yaşlılar da âşık olur.
Onu severler.
Onun benden ve benimle beraber olduğumu bilirler, benim onların inandığına inanmadığım yolundaki sözümün manasını da anlarlar.

Mevlana bu dereceye inmiştir.
Lakin biliyorum ki, bende de bir hal var.

Ben buna bakmıyorum ve bizi kınamayanlara karşı asla aldırış etmem.
Bu bencilliktir.
Şüphesiz ben bunu söyleyince sen de aynı şeyi söylüyorsun.

İkimiz de bu konuda birleşiyoruz.
Ama bana gelince, daha söylemediğim şeyler kat-kat fazladır.

Bu noktadaki kuşkularım sonsuzdur.
Bundan dolayı sözü çok özetliyorum, konu dışına da çıkamıyorum.

Bazen vazgeçiyorum, söze yalvarıyorum.
Beni şüpheli duruma düşürme diyorum.

Allah’ı arayanlardan hiçbir talip yoktur ki, aradığı yolda olgunlaşmış olmasın.
Talip istediğinde kemale ermiş, aranılan sevgili sevilmek bahsinde henüz olgunlaşmamış ise, o kararsızdır.

Ama sevgili, sevilmek bahsinde olgun hale gelmişse, her ikisi birbiriyle anlaşmış ve kaynaşmış demektir.

Bu bakıma göre, ariften daha üstün yoktur.
Ama (Diğer bakıma göre) ondan da üstün bir şey vardır.

Diyelim ki, bir vezir vardır.
Sultanın her halinden anlar.

Huyunu, mizacını, öfkelendiği ve hoşlandığı şeyleri bilir.
Bunları kimseye sormadan kavramıştır.

Ama o vezir bütün bu yakınlığı ile beraber canından güvenli değildir.
Çünkü nice vezirlerin boynu vurulmuştur.

Ayaz (Gazneli Mahmut’un çocukken aldığı, baş vezir yaptığı gözdesi), canından güvenli idi, rahattı, hiçbir şeyden korkusu yoktu.
Bir suç işlediği, herhangi bir şeyi kırıp döktüğü yahut üstünü başını ıslattığı, elbisesini yemek dökerek kirlettiği zamanlarda bile suçluluğuna rağmen sultanı oyalar, onu bütün gün neşelendirir, eğlendirirdi.

Sultan da onun bütün zararlı işlerini hoş görürdü.
Çünkü ayaz, çok sevimli ve sevgili bir çocuktu.

Vezir, onun bütün bu zararlı hareketlerini bildiği halde nasıl olur da ona göz ucuyla bakabilirdi?
Çünkü sultan binlerce kelleyi onun uğruna feda ederdi.

Sultan, vezire bir sır emanet ettiği zaman, onu kimseye açıklamamasını tembih etmeye bile lüzum görmez, vezir de bu sırrı saklamakta çok dikkatli davranır, onu mezara kadar götürür.

Hazreti Muhammed’le birlikte otururken Musa’yı görmek istersen aldanırsın.
İsa’yı da görmek de böyledir.

O, avların en büyüğünü avladı.
Ama Musa’yı görseydin onu Hazreti Muhammed’den bulurdun.

Ne zaman onun adı üzerinde sana bir şeyler söylerler ve onun gayretinden bahsederlerse, onu Hazreti Muhammed (s.a) söylemiştir.

Eğer Tevrat’ı okur da onun vasfını o kitaptan dinler ve Hazreti Muhammed’i (s.a) dilersen, Hazreti Musa’nın bin kere:
Yarabbi ne olurdu o Peygamberliği bana verseydin yahut bir zaman yerimde oturup da onun dış görünüşünü görebilmek için biraz geciktirseydin!” dediğini görürdün.

O halde gel sen ve ben altı ay efendimizle birlikte oturup ah ve feryat edelim.
Dünyada gönül açıcı Yasin suresini dinle, dünyada konuşulanları dinleme.

Ben yaşadığım şehirden ayrıldım.
Kendi kendime:
Yürü!
Kendi âlemine bak! “ dedim.

                  ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***
Neler öğrendik:
1.    Söz izinsiz olursa haram ve söz izinli olursa helal durumu olduğunu öğrendik.
2.    Ceza veren kişiye sevginin sıcaklığının ve zevkin kalmayacağını öğrendik.
3.    Susarak dinlemenin aydınlatıcı bin doğru sözden daha parlak, daha hoş, daha kutlu olduğunu öğrendik.
4.    Herkesin sözü kapalı söylemeye çalıştığını, yani isteğini, düşündüğünü gizlediğini fakat ne bunun ne olduğunu seçtiği kelimelere dikkat edersek anlaşıldığını öğrendik.
5.    Her insanın içinden kendine bir yol bulup ilerlediğini öğrendik.
6.    Dış görünüşe önem verenlere çok değerli içsel söz söylesen bile beğenmediklerini öğrendik.
7.    Hak sözlerinden sarhoş olup kendini kaybedenler olduğu gibi sarhoşluğun lezzetinde olup ayık olanların da olduğunu öğrendik.
8.    Mevlana ile Şems Hazretlerinin aynı inanca ve değerlere sahip olduğunu, Mevlana Hazretlerinin genç ve yaşlıların yani halkın anlayacağı seviyeye inip anlattığını, Şems hazretlerinin yüksek düzeyden inmediğini onun için de aralarında çelişki varmış gibi gözüktüğünü öğrendik.
9.    Şems Hazretlerin ‘HÂKİM’ olduğunu yani âlimlere ders veren düzeyde olduğunu, âlimlik düzeyine inmediğini öğrendik.
10.                      Mevlana Hazretlerinin hem hâkim hem de âlim olduğunu, her seviyeye ders verecek yetenekte olduğunu öğrendik.
11.                      Tanrı sözünün dilbilgisi ve sözlük anlamıyla anlaşılabileceğini ancak manasının tam anlaşılması için bu kural dizilişinden farklı olarak ledün ilmini bilenler tarafından açıklanması gerektiğini öğrendik.
12.                      Sevilen, sevgi ile yaklaşım ile yetişecek güzel insanların yolunu açacağını ve güzel bir ortam sağlanarak verimli kılınacağını öğrendik.
13.                      En güzele, en kaliteliye bağlı kalınması gerektiğini, güzel hoş diye başka alanlara ve kişilere yönelmenin iyi ve hoş gözükse de aldanma olduğunu, sonuçta iyi olmadığını öğrendik.
14.                      Dünyada konuşulanları anlamak yerine, Yasin suresini okuyup anlamaya çalışmanın gönlü açtığını yani varoluşa doğru gözle bakma ve doğruyu görme yeteneği verdiğini öğrendik.
15.                      Bulunduğumuz yer ve konumdan çıkıp Yasin suresi ışığında kendi âlemimize yönelmemiz gerektiğini öğrendik.


İşte böyle yaren,

Kendimizi değiştirmek için istekli ve arayış içinde olmamız, mevcut durumu ve şartları değiştirmek istememiz, yeni bir şeyler elde etmek arzusunda olmalıyız.

Doğru, kaliteli, doğruyu açık ve gizli söyleyen bir büyük bulduğumuz vakit ona bağlanmamız ve bağlı kalmamız gerekmektedir.

Bu büyük insanı yaşayanlardan bulmaya çalışmalısın.
Yaşayanlardan bulamadı isen ahrete gitmiş olanlardan bulmalısın.

Kendisi ahrette olup sözleriyle, mesajlarıyla yolumuzu aydınlatan, yol gösteren, bizi doğru yola yönlendiren bu büyüğümüzün kitaplarından yararlanarak kalben bağ kurmalıyız, sevmeliyiz, saygı duymalıyız.

Senden bir şey istemeyen ve beklemeyen, sana doğruyu gösterene bedel ödemediğin için değersiz sayarsan o halde sen değersizsindir.

Tanrı’yı arayanlara büyüklerimizin ortak mesajı kendi âlemine yürümeni isterler.
Yani kendine dönmeni, dünya âleminin oyalayıcı, oradan oraya koşturarak zamanını boşa harcatan uğraşılarından vazgeçmeni isterler.

Yani, her ne ararsak kendimizde, içimizde olduğunu açıkça ifade ederler.
Yani kendimizi kendimizin kurtarmasını, doğru bir yolu tercih etmemizi isterler.

Yaren,
Hayat senin.
Tercih senin.
Kendine ben kimim?
Nerden geldim?
Nereye gideceğim?
Bu dünyada ne arıyorum?
Neler doğru?
Neler yanlış?
Bu sonuçlar hangi yoldan gidildiğinde oluyor?
Tanrı gerçekten var mıdır?
Tanrı’yı kuvvetlerin sebebini bilmediğimiz için kendimiz mi yarattık da kuvvetin adını Tanrı koyup ona mı tapıyoruz?

Diye sormazsan sıradan bir insan olarak gelirsin ve sıradan bir insan gibi gider unutulursun.
Bu sorulara kendimiz cevap aramalıyız ve bulmalıyız.

Aradığımız çok sorunun cevabını bulmak için Yasin suresini çok iyi bir şekilde içselleştirmemiz öneriliyor.

İnancımızı başkası istediği ve öğrettiği gibi değil de gerçekler üzerinden özgürce düşünerek bulmalıyız.

Başkasının sözüne kafa yormadan inanmak taklit olur, iman olmaz.
İman olmayan ibadet kabul edilmez.

Başkasının sözünü söyleyenlere değer verme yerine kendi sözünü söyleyene değer vermemiz gerekmektedir.

Ayetleri de hadisleri de büyüklerimizin sözlerini de incelemeden olduğu gibi kabul edersen değerini bilemezsin, hoşluğunu tadamazsın, sarhoşluğunu bulamazsın.

İncelemelisin, yok saymalısın, nedenini sorgulamalısın sonra kabul etmelisin ve ret etmelisin.

Taklitçilik sana önce bir şey kazandırsa bile sonrasında sersemlik ve bıkkınlık verir.
Bu bakımdan arif olman önerilir.

Arif olmak için uğraşmalısın.
                                                 *
RAVLİ


Popüler Yayınlar