6 Haziran 2012 Çarşamba

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE ÖĞRETİCİYİ ANLAMAK

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

Hakk zamana bağlı değildir, Hakk ölmez.
Zamanın ne yeri var?
Evet, zamanla Hakk ölmez.

Ama sen bir isim taşıyan bir varlıksın.
O isim, sana senden mi gelmiştir?

Müride gerekli olan üstadına (Öğretmenine, yol gösterenine) karşı çok saygılı olmaktır.
“ Onu müridine sor?” demeleri bundandır.

Bir müride sordular:
“ Senin üstadın mı daha iyidir yoksa Bayezid-i Bistami mi?”
“ Üstadım daha iyidir” dedi.

“ Ya üstadın mı iyidir yoksa (Hâşâ) Hazret-i Peygamber mi?
“ Üstadım” dedi.

“ Ya üstadın mı daha iyidir, yoksa Tanrı mı?”
“ Üstadım” dedi ve devam etti:

“ Çünkü ben birlik ve tevhidin sırrını (Birliğe ulaşma yolunu) ondan başkasında bulamıyorum”

İşte teşbih derecesinde kalanlar için bu Tevhid (Birlik) anlayışı böyledir.
Yüksek bir seci (Kafiye) ve teşbih (Benzetme) sanatını aksettiren şu anlamdaki beyti okuyalım:

BEYİT:
Ben, sevgilim, sevgilim de ben olmuşuz
İkimiz bir beden içine girmiş iki ruh olmuşuz.

Bu bir teşbihtir, bir benzetiştir.
Ama sözü geçen müridin teşbihinden daha uzaktır.
Aralarında bir bağlantı vardır ki, Tevhid âlemine kadar gider.

Bana yaraşan, zahirde (Görünen) bizim hayatımızdaki dostluk ve kardeşlik hangi yolda ise onu korumaktır.
Yoksa şeyhlik müritlik gibi ilişkiler hoşuma gitmez.

Hani, üstatlılığı (Öğretmenlik) da şakirtliği (Öğrenci, çırak) de yere batsın, derler.
Bize bir söz söylemek isteyen kimse de bizim gibi olmalıdır.
Böyle açık söylemelidir.

Bizim veliliğimiz bahsinde bundan incinirler.
Onlara eşek, diyen zavallı taklitçi eşektir.

Şimdi bana kendinden bir fazilet (İyilik), bir üstünlük veriyorsun.
Ben onu söylemiyorum.

Benim önümde de böyledir.
Sözü yorumsuz ve açık söylüyorum.

Aramızdaki ayrılığın bir sebebi varsa budur ancak.
Ama o zaman sen beni anlamıyorsun!
Hâlbuki ben buraya bir şeyler öğretmeye geldim.


Şam’a gitmek hoştur, bir nazdır.
Sevgili naz eder ona katlanmak gerek.

Gizlice en kötü şartlar içinde benimle olabilir misin? Dedim.
Şam’a gitmek hoştur, nazlanmaktır ama ben, muamele ve iş istiyorum.

Ben işe bakarım.

Diyelim ki, ben yüzümü eskittim, sen de öyle ekşi yüzlü olabilir misin?
Ben gülersem de güler misin?
Benim selam vermediğimde sen de selam vermez misin?

Bana öyle geliyor ki, senin kendine göre, bizim âlemimizden ayrı bir âlemin var.
Bir an oluyor ki, bizim yazılarımızı başkalarının yazılarıyla karıştırıyorsun!

Ben senin mektuplarını (Kişisel görüş ve düşünce) yakınlarımın mektuplarıyla (Kişisel görüş ve düşünceleriyle) karıştırmam.
Çünkü sen onlardan üstün olduğunu iddia edersin.

Ama ben o davada değilim.
Bir aralık bir şey yaz desem, ağır davranırsın.

Hazret-i Ali’den (Tanrı ondan razı olsun) rivayet ederler, buyurmuş ki:
“ Baki kabristanında cenaze namazındaydık.
Hazret-i Peygamber yanımıza geldi ve şöyle buyurdu:

Hiçbir erkek ve kadın yoktur ki, gideceği yerin cennet veya cehennem olduğu Allah tarafından yazılmış olmasın

Oradakilerden biri sordu:
Acaba bu alınyazılarımızı değiştirebilir miyiz?”

Buyurdular ki:
“ Çalışın, iyi ameller (Düşünce ve iş) işleyin.

Herkes hangi iş için yaratılmış ise o işi kolaylaştırır.

Cennet için yaratılmış olanlar, cennet ehli kişilerin işlerini kolaylaştırır, cehennem için yaratılmış olanlar da cehennem ehli kimselerin işlerini kolaylaştırırlar

Hazret-i Peygamber sonra da Leyl suresinden şu anlamdaki ayetleri okudular:
Ama her kim, Allah yolunda vergili olur (İyilikte üstün olursa), ondan korkarsa, faziletli (Erdemli) işleri gerçeklerse ona kolaylıklar ihsan ederiz. (Leyl suresi5,6,7)

Giderken:
O ne güzel kişidir ki, kendisinde bir kusur olduğu halde latifeyi sever, Allah onu günde yetmiş kere güldürür” buyurdu.

                  ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***
Neler öğrendik:
1.    Bize verilen isim ile sıfatların kendi kendimize değil, başkaları tarafından verildiğini öğrendik.
2.    Birliğin yolunu gösterenin, bu yolu aydınlatanın, yapılması ve sakınılması gerekli olanları öğretene herkesten, her şeyden daha saygılı olmamız gerektiğini öğrendik.
3.    Birliğin bir arada olmak açık anlamı ile kısıtlanmaması gerektiğini dostluk ve kardeşlik hangi yol ise onu korumamız gerektiğini öğrendik.
4.    Dostluk ve kardeşlik yolunu korumanın; öğrenci-öğretmen ilişkisinden daha güçlü olması gerektiğini öğrendik.
5.    Sözü yorumsuz ve açık söylememiz gerektiğini, söylemezsek ayrılığa sebep olduğunu öğrendik.
6.    Bir şeyler öğretmeye gelmişe övgülerde bulunursan öğreticiyi anlamamış olduğumuzu öğrendik.
7.    Herkesin kendine göre bir âlemi (değerler bütünlüğü, dünya görüşü) olduğu zaman her şeyi bu alanda düşünüp değerlendirdiği için öğrenmeye kişi kendini kapatmış olduğundan karşısındakinin açık net anlaşılır anlatımını bile anlamadığını öğrendik.
8.    Cennete gitmek isteyenlerin ne için yaratıldığını kolayca yaptığı işten anlayarak çalışması gerektiğini öğrendik.
9.    Kişinin kimleri sevdiğini ve kimlerin yanına gittiğinden cennete veya cehenneme gideceğini öğrendik.


İşte böyle yaren,

Bize bir şey öğretmeye uğraşan varken kendi kendimize oluşturduğumuz dünyamızda kalmamamız gerektiğini, savunma durumundan çıkmamız gerektiğini, bize bir şeyler öğretmeye uğraşanın dostumuz olduğunu anlamamız ve sevinçle yeni bilgi girişine ve özgürce değerlendirmelere açık olmamız gerektiğini öğrendik anladık.

Tanrı’nın kimin cennete, kimin cehenneme gideceğini evvelinde yazdığını öğrendik.
Değişebileceğini de öğrendik.

Cehennemlik yazdığı kişinin Allah yolunda iyilikte üstün olursa, Allah’tan korkarsa, faziletli (Erdemli) işleri kabul eder ve gerçeklerse ona kolaylıklar vereceğini, cennetine sokacağı (Leyl suresi5,6,7) ayetinden öğrendik.

Kendimizde İster Allah’tan ister sonradan oluşan bir kusur var ise bunu kabul edip, bu kusurla birlikte yaşama iradesine ve sevincine sahipsek Allahtan başka sevinçler geleceğini, Peygamberimizin müjdesinden öğrendik.

Kabul et, rahat et Allah’tan sevinçler gelsin.
Kabul etmez şikâyetçi olursan senin farkında olmadığın sevinçler gelse bile bunları bir şekilde şikâyete sonra da mutsuzluğa çevireceğin açıkça ortadadır.

Sonuç olarak yaşama sevincini elde edemeyenlerin hiçbir şeyi anlamadan bu dünyada kalarak yaşayıp gideceklerini öğrendik.

Şikâyetin nedeni yolundan sonuna doğru gidersek aslında kişinin Tanrı’dan şikâyet etmekte olduğunu görürüz.
Çünkü o kendisine verilen nimetleri yok saymaktadır.

Büyüklenme hastalığına yakalanmışların sevinçten hissesi olmadığını öğrendik anladık.
Ben ve ben merkezli düşünenlerin sevinçten hissesi olmadığını öğrendik anladık.
                                             *
RAVLİ

Popüler Yayınlar