(Mevlana
Hazretleri Şems Hazretlerini anlatıyor)
1680.
Onun gül bahçesinden bir gül koparmadan göğse yüz binlerce diken (Acı veren düşünce) saplandı.
Gönül,
ondan ancak cefa (Sıkıntı) gördü, fakat gene de
onun ümidiyle vefalardan (Sevgiyi-dostluğu devam
ettirmekten) kaçtı, çekindi.
O
elemi (Acı-sıkıntı vereni) keremlere (Soyluluğa, büyüklüğe, asilliğe, asalete) üstün tuttu,
o cefayı (Sıkıntıyı) vefalardan (Sevgiyi-dostluğu devam ettirmekten) hoş buldu.
Dikeni
bütün güllerden el çekmiştir;
Kilidi,
yüzlerce anahtardan daha güzeldir.
Cevri
(üzüntü vermesi), devlet devrinden topu çelmiş,
kapmıştır (Kişisel kararına bağlanmıştır);
Kahrındaki
(Yok etmesinde, perişan etmesinde, mahvetmesinden
oluşan) zehirden şekerler kaynamış, bitmiştir.
Onun
kovması, istememesi, başkalarının kabul edişinden daha iyidir;
Lâ’l
(Kırmızı renkli değerli taş) onun taşına
uymuştur, inci de.
Abu-Said’in
(Horasan şeyhlerinin ulularındandır. Adı Fazullah’tır.
Abu Said ibni Hayr diye meşhurdur. 1049 da vefat etmiştir) arayıp
bulduğu kutluluğa karşı bu dünya kutlulukları bir hiçtir.
Bâyezid’in
aktarıp elde ettiği bolluğa, bolluk verene karşı bu dünyanın bolluğu,
darlıktır.
Senâyi’nin
anlattığı o ışığı, Attarlar içinde Ferid (Mevlana’nın saygı ve
sevgisini kazanan Mantık-al Tayr, İlahiname gibi birçok eserleri bulunan bu
büyük sufi, Kalenderi neşesini taşır. Nişabur’da doğan Attar, XII. Yüzyılla
XIII. Yüzyıl arasında yaşamıştır. Ölüm tarihi hakkında çeşitli rivayetler
vardır) buldu da onunla eşsizliğe, tekliğe erişti.
Tatlı-yağlı
şeyler hoş görünür sana;
Fakat
bir gece sende kaldı mı pislik olur gider.
***
DİVAN-I
KEBİR 3 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan:
Abdulbaki GÖLPINARLI
KÜLTÜR
BAKANLIĞI YAYINLARI/1385
***
Neler
öğrendik;
1.
Mevlana
Hazretlerinin Şems Hazretlerini tanımadan önce kendisine rahatsızlık veren
düşüncelerin olduğunu, tanıdıktan sonra bu sıkıntıların gittiğini öğrendik.
2.
Şems
Hazretlerinin verdiği sıkıntılardan gönlünün kaçmak istediğini fakat Şems
Hazretlerinin asilliğinden, büyüklüğünden, ululuğundan çok etkilenerek severek
dost olma ve dostluğu devam ettirmenin ağırlık kazandığını öğrendik.
3.
Şems
Hazretlerinin sıkıntısının sonunda tatlılıklar oluşacağını öğrendik.
4.
Manadan elde
edilen mutluluğun dünyadaki mutluluğa benzemediğini, kutluluk ve uğurlulukla
dolu olduğunu öğrendik.
5.
Madde olarak
yediğimizi bir gün sonra pislik olarak vücuttan attığımızı, mananın kalıcı
besleyiciliğinin olduğunu öğrendik.
*
İşte
böyle yaren;
Dünya
mutluluğunun çok çabuk tükendiğini, uğurluluk getirmediğini, mana ile ulaşılan
mutluluğun uğurluluk kazandırdığını öğrendik, anladık.
Mantık-al Tayr, İlahiname kitabının her hikâyesi bloğumuzda
yararlanmanız için sunulmuştur.
Ayrıca
bu kitapları evde bulundurmanızın ve okumanızın maddeden manaya doğru
çekiciliğine de kavuşursunuz.
*
RAVLİ
MEŞHURLARIN SON SÖZLERİ
Ebu Said Ebu'l Hayr
Ebu Said Ebu’l Hayr hazretleri, 967 (H.357) senesinde Horasan
bölgesinde Serahs ile Ebyurd arasında yer alan Meyhene (Mihene) şehrinde doğdu.
1049 (H.440) senesinde aynı yerde vefât etti...
Şeyh Ebu Said hazretleri, henüz küçükken babası onu cuma namazına
götürmekte idi.
Yolda zamanın manevi sultanı Şeyh Ebu’l Kasım Bişr hazretlerine
rastladılar.
Ebu’l Kasım hazretleri;
- Bu çocuk kimindir? Diye sordu.
Ebu’l Hayr da: - Bizimdir ya Şeyh! dedi.
“Dünyadan gitme zamanı...”
Şeyh Ebu’l Kasım hazretleri onların yüzüne, bakarak gözleri yaşardı.
Sonra da Ebu’l Hayra;
- Ya Ebu’l Hayr, bizim dünyadan gitme zamanımız gelmiştir, fakat
makamı boş görerek üzülmüştüm. Şimdi senin çocuktan öyle anlıyorum ki,
Müslümanların istifade edeceği derecede manevi kabiliyeti var.
Cuma namazından sonra bu çocuğu bizim eve getir, dedi.
Namazdan sonra Ebu’l Hayr, Ebu Said’i alarak Ebu’l Kasım’ın evine
getirdi.
Şeyhin dergâhına girdiler..
.
Dergâhta kışlık yiyeceklerin konduğu yüksekçe bir yer vardı.
Ebu’l Kasım oraya bir ekmek koymuştu. Çocuğun babasına:
- Oğlunu omuzuna al da o yukarıdaki ekmeği indirsin, buyurdu.
Babası, oğlu Said’i omuzuna alıp kaldırdı.
Daha küçük yaşta olan Ebu Said hazretleri elini uzatıp 30 yıllık
ekmeği aldı ve yere inip Şeyhe verdi.
Ekmek sıcacıktı.
Ebu’l Kasım hazretleri ekmeği aldığı zaman gözlerinden yaşlar akmaya
başlamıştı.
Ağlayarak ekmeği ikiye böldü, bir parçasını o anda henüz çocuk olan
Ebu Said’e verdi, bir parçasını da kendisi yedi.
Ona da yemesini emretti.
Babasına hiç vermedi. Ebu’l Hayr;
“Bize nasip olmayacak mı?”
- Ya Şeyh, bu teberrükten (Kutluluktan, uğurluluktan) bir parça da bize
nasip olmayacak mı? Dediğinde, Şeyh Ebu’l Kasım hazretleri şöyle buyurdu:
- Ya Ebu’l Hayr!
Otuz senedir, bu ekmek bu makamda durmakta idi.
Bana bu ekmek kimin elinden sıcak olarak gelirse ondan âlemin
istifade edeceği vaat edildi.
Bu vaadin tamamı senin oğlunda olsa gerektir.
O zatın senin oğlun olması şeref olarak sana yetmez mi?
Böylece Ebu’l Kasım hazretleri
kendi yerine naspedeceği (Atayacağı) büyük velîyi bulmuş oldu.
Şeyh hazretleri bunları
söyledikten sonra fazla yaşamadı ve kısa bir zaman sonra vefat etti...
(Ehli sünnet büyükleri.com dan
alıntıdır.)